Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Haziran günü saat 17:00 sularında Hakkari’nin Çukurca ilçesi ile Gire Tepesi arasında ulaşımı sağlayan karayolu üzerinde arkadaşlarımız tarafından TC ordusuna askeri malzeme taşıyan bir konvoya yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. 1 Kamyon ve 1 panzerden oluşan konvoyda meydana gelen patlama sonucunda kamyon tümden imha olurken, panzer ise tahrip olmuştur.
- Ayrıntılar
"Kişiliği yaratan en önemli öğelerden birisi mücadele ettiği olay ve olgular zincirine karşı koymayı gerçekleştirirken, onun ortaya koyduğu bilinç, irade gücü, kin ve öfkesidir. Şüphesiz karşı koymanın gerekçeleri çok önemlidir. İnanç ister, yiğitlik ister, büyük hırs ve çaba ister.”(REBER APO)
Yıllar önce sözüyle, davranışıyla beni cezbeden, örnek aldığım bir kişi vardı. Ağır tavırları, muziplikle karışık ince tebessümü ve keskin, çakmak çakmak gözlerinde saklı derin anlamla koskoca bir gizem deryasıydı. Anlamakta zorlandığımız ülke meseleleri hakkında açılan sohbetlerdeki celallenmeleri, kâh yumruğunu sıkarak kâh parmaklarını sallayarak ve çoğu zaman her iki elinin parmak uçlarını birleştirerek yaptığı konuşmaları büyük bir hayranlıkla dinlerken en çok çevremde görmeye alıştığım insanlarla olan farkları dikkatimi çekiyordu.
Evimize geldiği vakitlerde ancak on, on iki yaşlarındaydım. Öylesine büyüleyici ve etkileyiciydi ki benim için. Artık evimize gelmez olup, görme arzusu içimde büyüdüğü vakitlerde “Bu kimdi” sorusu da kurcalamaya başladı düşüncelerimi. “Devrimcidir” demişti anam. “Devrim işi ile uğraşan, kendini, yaşamını halkının iyiliği için feda eden yani” derken, gizli hayranlığını saklayamıyordu ya yine de olmamam gereken bir şey gibi yaklaştığını konunun bir an önce kapanmaya çalışılıp, kimseye söz etmemem gerekliliği vurgulandığında anlamıştım.
Böylesine hayranlık uyandıran, tanımından da belli olduğu gibi neredeyse her insanda var olması gereken bir cevherden neden söz edilmemesi gerektiğini anlayamamış olsam da sonraki yıllarda toplumun en kutlu çocuklarına reva görülen haksız ve önyargılı hatta düşmanca tutumlar anamın söylediklerini hem de en çıplak haliyle anlatacaktı.
Günümüzde her şeyden daha fazla devrim ihtiyacı ve devrimci öncülüğün toplumun esenliği açısından olmazsa olmaz kabilinde değer kazandığı bir süreçte tabii ki devrim ve devrimcilik olguları yeniden ele alınmayı bekliyor. Bekliyor beklemesine ama tarihsel gelişimi içinde devrim işinin bir türlü halklar lehine kalıcı başarılara yol açmaması, kendilerini devrimci ad edenlerin halka ümit aşılayıp hep yüz üstü bırakması anımsanınca bir dönemlerin en gözde sanatı devrim CHE ve Deniz gibi artık olmayacak büyük devrimcilerle anılmayı da aşamıyor.
Kürt halkı olarak yeni ve tarihi bir sürecin eşiğinden geçerken her zamankinden daha fazla devrim işiyle haşır neşir olmak gerekliliği ise ne yazık ki günlük kaosun, krizli kimliklerin yarattığı pusun arkasında kalıyor. Halkların istem ve taleplerinin postmodernist çıkış, liberal reçetelerle gerçekleşmeyeceği ayan olmuş, toplumsal sorunlar boğucu bir hal almışken köklü ve kesin çözümlere eğilmemek, yeni teorimizin ufku içinde devrimci çözüme girmemek haliyle devrim ihtiyacını doğuran kaosun başarısına destek vermek olacaktır.
Günümüzde devrim ihtiyacının her yönüyle kendini hissettirmesine rağmen devrimci ruhta eş düzeyde bir gerilemenin yaşanması da tabii ki ele alınıp sorgulanması gereken bir nokta. İdeolojilerin çağının bittiğini ilan, tarihin sonunun geldiğini ise beyan eden günümüz bilgi tekelleri, yarattıkları popüler kültür ve azgın bireycilikle özellikle en büyük devrimci potansiyel olan gençliği toplumsal sorunların sorumluluğundan çekerek, başıboş lümpenizmi örgütlüyor.
Devrimin bir ihtiyaç olarak ele alınmamasının yanı sıra adeta bir cüzamlı gibi kaçılan bir olguya dönüştürülmesinin altında yatan nedenlerin iyi sorgulanmaması durumunda toplumsal sorun ilgililerinin her türlü çabasının boşa gideceği de kesindir. Çünkü söz konusu olan yaşamın en temel ihtiyaçları için yürütülen mücadeledir. Devrim artık ekmek ve sudan daha fazla önem verilmesi gereken bir olguya dönüşmüştür. Olmaması durumunda insanlık adına hiçbir şeyin artık olmayacağı bir olgu…
Toplumsal sorunların büyüklüğü şüphesiz gösterilmesi gereken çabanın ve fedakârlığın da düzeyini gösterir. Ve günümüz bireyi, böylesi bir sorumluluk karşısında tercihini “uzaklaşma” yönünde kullanıyor. Devrim sorumluluğunu üstlenmek bir yana bilinçsiz ve aklı havada tercihleriyle, sahte özgürlük ve demokrasi söylemlerine kanmasıyla devrim karşıtı cephenin başarı kazanma umudunu tazeliyor.
Halklara, halkımıza layık görülen yaşamın hayvanlara dahi layık görülemeyeceği böylesi bir gerçeklik içinde tabii ki gerçek insanlığın sessiz kalması beklenemez. Fakat şiddetin, devlet terörünün böylesine azgınlaştığı, tecavüzün bir yaşam gerçeği haline getirildiği bir ortamda direnişin türlü sebep ve gerekçelerle ertelenmesi bazı sorunların varlığına işaret eder.
Tabii ki genel anlamda sorumsuzluk olarak adlandırabileceğimiz bu sorun gücünü bilinçsizlikten alır. Hep söylenir, zulmü besleyen cehalettir diye. Bu farkındalığa rağmen devrimci bilinç ve sorumluluk yaratılmadığı gibi toplum üzerinde emel sahibi art niyetli kişi ve kesimlerin oyun ve planları karşısında biraz da olmazın, mücadelesizliğin teorisi yapılıyor.
İddiasızlık, sorunların kaynağında yatan egemen düşüncenin beynin en detayında dahi hükmü, gelecek hayallerinin denemelerinde yaşanan dumurlar, yılgınlık, tek yönlülük önümüzde duran engellerden sadece birkaç tanesi. Ama her zaman ifade ettiğimiz gibi asıl önemli olan kişiliğin toyluğu ve gerçek mücadeleye girişteki karardır. Bir işin, hele hele toplumsal değeri büyük çalışmaların başarıya ulaştırılması için en önemli etken olarak karar; net ve keskin karar önemlidir. Kararın keskinliği sözden dönmemenin garantisidir. Bugünden yarına değişebilecek koşullara göre ayarlanmış bir devrimciliğin bireyi dahi kurtarmayacağı görülerek bir hobi, macera ya da özenti olarak değil, bir yaşam tercihi ve kararı olarak devrimciliğin bir ömür sürdürülmesi gerekmektedir.
“Yaşam akışkanlığı bir bütündür. Kopuk aşamalarla yaşayabileceğimizi sanmamalıyız. Eğer bazı tarihi örneklerden ders alacaksak; Zerdüşt, Musa, İsa, Muhammed örnekleri son derece öğreticidir. Bu örnekler Ortadoğu toplumları için devrimlerin ve devrimcilerin nasıl bütünlüklü, yoğun tempolu, ilkeli ve pratik olmaları gerektiğine dair binlerce yıl önceden bizleri uyarmaktadırlar. Ortadoğu devrimleri kapitalist modernite kalıplarına göre değil, kendi tarihi değerlerine uygun olarak ama güncel bilimle bütünleşerek başarılı olabilir.”
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Siyonizm nedir? Siyonizm, 1897 Basel Konferansı'yla teşkilatlanmaya başlayan bir ideolojik oluşumdur. Etimolojik olarak, Kudüs yakınlarındaki Sion Dağı'ndan gelen bir sözcük olan Siyonizm, bugün Sion Kudüs'ü ve Yahudilerin inandığı vaat edilmiş toprakları sembolize etmekte ve 19. yy.ın son çeyreğinde yurtsuz olan Yahudilerin Filistin'de bir Yahudi devleti (İsrail) kurma isteği üzerine doğmuş bir ideoloji ve politik hareketi tanımlamaktadır. Eski Ahit’e göre ise vaat edilmiş topraklar” Sina yarım adasından başlayarak Harran’a kadar uzanan geniş bir toprak parçasıdır. İlk göç edilen yer ile son göç edilen yerler arasındaki toprakların tümünü kapsıyor. Siyonistler bu kendilerine vaat edilen topraklarda tek söz sahibi olduklarına inanırlar. Tanrının seçilmiş evlatları olarakta onlar bu dünyanın efendileridir, diğer halklar ise sadece ve sadece onlara hizmetkar. Bunun için tekçidirler. Tek renk, tek millet, tek din, tek devlet, tek tek tek… onların ülküsüdür.
Nazizm nedir diye sorsakta herkesçe bilindiği için genişçe açmamıza gerek yoktur. En basit anlatımla dünyanın efendileri Ari ırkından olan Almanlar olacaklardır. Ve dünyanın tümü bunlar için vardır. Her şey onlar için mubahtır. Bu öyle bir mubahlıktır ki 1000 yıl sürecek bir Reich yani İmparatorluk onların hakkıdır. Belirgin karakterleri nedir diye sorarsak? Tek zihniyet, tek düşünce, tek yaşam, tek devlet, tek millet, tek giyim, tek renk yani tek tek tek… tekçilik.
İttihat Terakki ya da Kemalizm peki nedir? İlk insanlar Türklerdir, dünyanın tümü Türklerden türemişlerdir, tüm diller Türklerin dillinden türemişlerdir. Hatta Hz. Adem’de Türk’tür. Öyle ki Aztekler aslen Türk’tür ancak bunlar Bering boğazından geçerek bugünkü Meksika’ya gelmişlerdir. Bunlar lele birde bunun uzunca bir lolosu vardır. Ortadoğu’da en eski kavimlerin tümü Türk’tür. Sümerler, Kürtler, İskitler, Hititler, Huriler… Hatta bunlar Turani’dir. Bunların belirgin karakterleri nedir? Tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak, tek zihniyet, tek renk tek din, tek tek tek.. yani tekçilik.
Adaletsiz Kafirizm peki nedir? Bunlar aynı İttihat Terakki gibi ancak bu kez Türkçülükten ziyade söylem bazında İslam kelimesini ağızlarına dolayı veriyorlar. Pantürkizm kavramı yerine Panislamizm diyorlar, Yeni Osmancılık diyorlar. Ancak Panislamizmlerin altında yatan asıl neden İslami değerler değildir. Mayalandıkları topraklar yine milliyetçiliktir, ırkçılıktır. Çünkü onlar Türklerin islam’ın yayılmacı kılıcı olduklarına inanılar. Ve İslam onlar için yayılmacılıktır. Karakterleri nedir diye sorarsanız? Tek devlet, Tek millet, Tek dil, Tek bayrak, Tek giyim kuşam, Tek renk, Tekçi zihniyet, tek tek tek…yani yine tekçilik.
Bu ruh dördüzlerine başka ruh birliği sağlayacak izimler var mıdır diye sorulabilir? Muhtemelen vardır. Hemen bunlara biz Baas'cılık diye bilinen Arap milliyetçiğini ekleye biliriz. Peşine de hiç tereddüt etmeden Şiaizmi de.
Dikkat edilirse yukarıda saydıklarımızın ortak paydaları; Hoşgörüsüzlüktür. Irkçılıktır. Milliyetçiliktir. Faşistliktir. İşgal altında tutukları halklara eziyet çektirmektir. Tekçiliktir. Tek renkliliktir daha doğrusu renksizliktir.
Bunların ortak noktaları; ya beyaz ya siyah olmaya bireyleri, toplumları, halkları, inançları, etnisiteleri zorlamalarıdır.
Bunlarda çok renklilik yoktur. Bunlarda başka görüşlere yer yoktur. Bunlarda farklılıklara yer yoktur.
Bunların başka bir paydaş noktası ise şiddeti kutsamalarıdır. Ayrı duranları şiddetle dize getirmek istemeleridir.
Bunların yine diğer ortak bir noktası; hiç mi hiç başka renklere dediğimiz gibi tahammül göstermemeleridir. Görüşleri ayrı duranları ilk elden hain, ihanetçi diye damgalamalarıdır. Ve kullandıkları en büyük silahları ayrı duranları, ayrı görüş beyan edenleri dış kaynaklı, dış güdümlü, dıştan destekli, bölücü, ajan diye tanımlamalarıdır.
Yine belirgin bir ortak noktaları ise paranoyak oluşlardır. Onlarla bir olmayanlar hep onları bölmek için uğraşıyorlardır. Varsa devletleri o devletlerini parçalamak için çalışıyorlardır.
Ve ortak olan bir ruh halleri ise korkuyla yatıp kalkmalarıdır. Bunun en iyi belirgin dışa vurumu; hep kendilerine düşman yaratmalarıdır. Hep birilerine çatarlar. Hep kavgalıdırlar.
Tuhaf ama ortak başka bir karakterleri ise kendi kendilerini kışkırtmaya bayılırlar. Adeta bu ideolojiler kendi kendini sürekli tahrik ederek kışkırtan kişilik üretirler. Onları kimse tahrik etmese de onlar kendilerini müthiş kışkırtan tipler olarak hep bağıran çağıran pozisyondadırlar. Netanyahu, Erdoğan, Necat, Baykal, Başbuğ ve ekleyin aklınıza geleni…
Bu tuhaf ama ortak yanlarını, ruhlarını, karakterlerini, üsluplarını tek tek sıralayarak bir kitap yazabilirsiniz. Bunlar gerçekten ortaktır. Birlerdir. Karakterleri benzerdir. Bunun nedeni ise milliyetçi olmalarıdır. Devletçi olmalarıdır. Irkçı olmalarıdır. Ve dünyanın neresinde milliyetçi, ırkçı ve devletçiler varsa karakterleri hep yukarıda söylenen gibi olacaktır. Çünkü milliyetçilik, ırkçılık, devletçilik özü itibariyle tekçilik üzerine kuruludur.
Konumuzun başlığına dönelim. Filistin Direnişimiz yukarıda söylenenlerin dışında olduğumuz ve kaldığımız için gerçekleşmiştir. Ve bugünde devletçi, ırkçı, milliyetçi yapıların dışında kimler varsa biz onlarlayız. Biz uygarlık diye tabir edilen ırkçı, tek ulusçu, üniter devletçi yapıların tersiyiz. Karşısındayız. Bunun için ezilenlerin, horlananların, dıştalanmışların, dili yasak edilenlerin, kadınların, halkların, azınlıkların, inançların, ekolojistlerin, yaşlıların, çocukların özcesi bu ırkçılıkta, milliyetçilikte, devletçilikte faydası ve çıkarı olmayanların yanındayız. Onlarlayız. Ve bugünde bunların direnişlerine gözümüzü kırpmadan dün katıldığımız gibi bugünde katılırız. Dün adalet, eşitlik, özgürlük için işgale, sömürgeciliğe karşı durduğumuz gibi bugünde dururuz. Canımızı vermeye hazırız.
Biz her zaman olduğu gibi Haksızlıklara karşı halkların yanında yer aldık. Bunlar bizde ilkesel duruşlardır. Ve bu bugünde böyledir.
Ancak ruh dördüzler ya da bu dünya da daha fazla 'üzler' hep birbirini tutarlar. Birbirini desteklerler. Onlar birbirisiz olmazlar, olamazlar. Bu tekçiler birbirine muhtaçlardır. Bu ırkçılar birbirine benzedikleri için birbirini bırakmazlar. Bu faşistler kendi devleti diye tabir ettikleri ülkelerde başka halkları sömürge altında işgal altında tutukları için birbirlerinde kopmazlar, kopamazlar. Hep birbirlerini desteklerler.
Belki bunlar ara sıra birbirine dalaşırlar. Bunlar dalaşmadan edemezler. Ancak yarın yine halklara karşı birleşirler. Halkları tahakküm altında tutmalarının yolu budur. Hatırlayın dün İran İsrail’in yakın dostuydu bugün düşmanı. Dün Türkiye İran’a uzaktı şimdilerde dost. Dün Türkiye İsrail’in vazgeçilmez stratejik partneri şimdilerde ‘One Minute’ diyerek sözde uzak duruyor.
Ancak bunlar sadece ve sadece perdelerdir. Osmanlıların halkları gizli gizli dinleyerek takip ettikleri o meşhur perdeler. One Minute, ancak askeri ittifaklaşma ve stratejik ortaklaşmaya devam. One Minute, ancak 1959’larda gizliden İsrail ile Adnan Menderesle yapılan dokunulmaz ittifaka devam. Ve bu ittifakın kamuoyuna açıklamamasına da özen göstererek devam. Hatta siz 1996 yılındaki antlaşmaların özenle korunmasını da devam deyin. ‘Mavi Marmara olayı ayrı Heron alımı ayrı’ diyerek herkesi de aptal bilin.
Özcesi; Filistin Direnişimizin yıldönümünü yaşarken ırkçı, faşist, tekçi zihniyetlerin bizi tekçilerle aynı safta göstermelerini sadece ve sadece esefle karşılıyoruz. Aynı esefle dolu yaklaşımımızı tekçilerin halklara karşı gösterdikleri hoşgörüsüzlüğü de gösteriyoruz. Tüm halklar gibi Yahudi halkı Ortadoğu’nun güzel bir rengidir. Yeter ki bu renklere Siyonizm, Kemalizm, Şiaizm, Baasizm ve Adaletsiz Kafirizm ideolojileri karışmasınlar, kışkırtmasınlar, düşmanlaştırmasınlar, güdümlemesinler…
Sonlandırırken; başta Filistin Şehitlerimiz olmak üzere ilerici insanlığa, halkların kardeşliği için özgürlük, eşitlik ve adalet kavgasında şehit düşen tüm insan sevdalı özgürlük, inanç, eşitlik, adalet arayışçılarını anıyoruz.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Haziran günü saat 12:30’da Hakkari’nin Şemzinan ilçesine bağlı Xapuşke mıntıkasındaki Dem tepesinde bulunan Türk askerlerine yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Dem tepesindeki eylemde 4 düşman askeri öldürülmüştür. Ayrıca burada düşmanın çok sayıda askeri yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
10 Haziran günü 18:00-19:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Bêtalma tepesine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
11 Haziran 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1.9 Haziran günü saat 08:00 sularında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Rubarok ve Gırana alanlarında 2TC ordusuna ait iki zırhlı aracın geçişi sırasında YJAStar güçlerimiz tafından iki tuzak patlatılmış, bunun sonucunda TC ordusuna ait bir zırhle araç imha edilmiş, bir zırhlı araçta darbelenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1.8 Haziran günü 16:00-18:30 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap alanının geneli ve Ertuş alanı semalarında TC ordusuna bağlı savaş uçakları tarafından taciz uçuşu yapılmıştır. Alçak mesafeden yapılan uçak uçuşları sırasında herhangi bir yere bombardıman yapılmamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Haziran günü 12:00-13:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê alanı semalarında TC ordusuna bağlı savaş uçakları tarafından taciz uçuşu yapılmıştır. Alçak mesafeden yapılan uçak uçuşları sırasında herhangi bir yere bombardıman yapılmamıştır.
- Ayrıntılar
Bunu söyleyen ben değilim.
Bunu söyleyen Star Gazetesi yazarı ve AKP’nin çanak yalayıcısı vakkanuvüsçü İzmir’li Ergün Babahan.
Yani meşhur liberal süratlı Türk ırkçıları varya, onlardan biridir, bu yeni yetme Ergün Babahan.
Türkler Ergün diyor, siz İbranice İrgün anlayın, Türkler Babahan diyor, siz İbranice Sebatayhan anlayın.
Bu zatı malum 6 Haziran’da yazdığı bir yazıda, gazetesinin sahibi Fetul-devşirme İhsan Arslan adına kalem oynatıyor. AKP’yi savunuyor.
Fetul-Manafık diye biri varya, onu yüceltmek için Fetullah Gülen Hoca Efendi diyorlar ya.Neyin hocası yada efendisisiyse.O, efendi, bazılarıda O’nun kuludur ya.
İşte kul köle sahibi ve bahse konu olan Fetul-Münafık’ın Gazze’ye gidenler için ABD de de söylediği bazı şeyler vardı.
Hani diyordu ya, “İsrail otoritesine başkaldırılmamalıydı,İsrail’den izin alınmalıydı”.
Fetul-Münafıkın bu sözünde köleci, teslimiyetçi zihniyet var.
Boyun eğin diyor, kul ve köle olun diyor.
Ayrıca kendisi de anne tarafından Yahudi olduğu için İsrail’in zulmünü sinsice savunuyor.
Böyle olduğu içindir ki, ABD’de yaşıyor. CIA tarafından görevlendiriliyor ve korunuyor.Türk Yeşil Irkçılığ,ı Fetullahçı ismi ile örgütlendiriliyor.
Türk MİT’İ, JİTEM’İ, Özel Tim’i, Polis Teşkilatı ve Kürdistan’da katliam yapan tüm soykırımcı konturgerillası Fetullahçılık ismi ile örgütlendiriliyor.
Fetullahçılık bir kılıf oluyor.Bir maske oluyor.
Maske kaldırısın. Altından Türk Gladiosi, Türk Kontgerillası, Türk Jitem’i, İsrail Mossad’ı ile CIA çıkar.
Böyle olduğu içindir ki, Fetul-Münafık denilen Gülen geçen hafta İskenderun eylemine ilişkin yayınladığı bildiri de “Türk devleti, devleti ile milletiyle bölünmez bir bütündür. Milletimiz illebet payidar olacaktır” fetvasını veriyordu.
İkinci Kemal Atatürk olduğunu ilan ediyordu.
Yayınladığı bu bildiriyle MGK’dan daha ırkçı olduğunu belirtiyordu.
Babahan Fetullah Gülen’in bu ırkçı yönünü eleştirmiyor.
Fakat Gülen’in Erdoğan’dan farklı bir şekilde bir açıklaması olunca Babahan, Gülen’i fazla eleştirmeden de faşizme karşı çıkıyormuş gibi yaparak, Erdoğan’ın avukatlığını yapıyor. Sırf AKP’nin Kürdistan’daki en kara faşist katliamcı yüzünü gizlemek için “faşizmle uzlaşılmaz, savaşılır” gibi kutsallık arzeden bir argümanı kullanabiliyor.
Ve şöyle devam ediyordu.
“Faşizmle uzlaşılmaz, savaşılır.
28 Şubat’ta otoriteyle anlaşmanın sonuç ve bedellerinin ne olduğunu muhafazakar camia birebir yaşadı.
Bugün Gazze’de tanıklık ettiğimiz açık bir faşizmdir.
O insanları özgürlüğe, hakkettikleri yaşam koşullarına faşistlerle uzlaşarak kavuşturamazsınız.
Mücadele etmeniz, bazen ölümü göze almanız gerekir.
Hoca Efendi hareketi, kavgayı, çatışmayı sevmeyen bir hareket.
Saygı duyulur.
Müslümanlık, haksızlığa, tiranlığa karşı koymayı gerektiriyor.
Bugünün dünyasında adalet, insan hakkı mücadelesi de otoriteye karşı durmaktan geçiyor”.
Aynı Babahan söz konusu Kürtlerin özgürlük mücadelesi olunca en kara Türk ırkçısı olabiliyor. Önder APO’ya hakaret ediyor. Kürt gerillasına teslim olmayı özgürlük diye yutturmaya çalışacak kadar pişkinleşebiliyor. Türk faşist otoritesine karşı durmayı “terörizm” diyebilecek kadar alçaklaşabiliyor.
Bu kadar alçaklığı ve iki yüzlülüğü ancak AKP’nin yemek artıklı çanaklarıyla beslenen devşirme Babahan, Altan’lar,Çandarlar, H.Cemaller gibi vakanuvüsçülerde bulabilirsiniz.
Siz varın AKP’nin çanaklarını yalayın.Yalladıkça şükür ya padişahlum deyin. Şükür dedikçe oynaşsın şiş göbekcikleriniz ve harharlaşsın diliniz.
Harlaştıkça diliniz, “AKP ne eylmişse eyi eylemiş” deyin.
AKP’den ne kadar çanak, sizden de o kadar yağdanlık.
Sizin bu halinizi Amedliler hoş bir şekilde, sahici Kürtçe kelimelerle anlatırlar.
Öyle anlatırlar ki, zamk gibi size zeliqandi olur.
Sizin gibilerine Amedliler derler ki, QEWAŞE.
Sizin gibilerine Amedliler derler ki, TERESÊ BAV TERES
Sizin gibilerine Amedliler derler ki, GURİ.
Sizler harharlaştıkça bizimde özgürlük direnişimiz artacak.
HPG gerillaları böyle olduğunu söze gösterecek.
Ve size öğretecek liberal kılıklı azgın Türk ırkçısı çanak yalayıcılar.
Özgür Bilge
- Ayrıntılar
PKK ilk günden başlayarak enternasyonalizm ve halkların ülküsü sloganıyla ortaya çıkmıştır. Söz ile eylemin birlikteliği ve ruh birliği olan PKK, söylediklerine harfiyen inanarak yaşamasını hep esas almıştır.
PKK ilk mayalanma sahası olan Ankara’da başlayarak bu karakteristik özelliği korumuştur. Nasıl ki Ankara ve İstanbul’da Denizlere, Mahirlere ve nice Türkiye devrimcisine sadık kalınarak eyleme geçilmiş ise, aynısını bu kez belki de daha görkemli direniş ve enternasyonalizm dayanışmasını Filistin’de, Filistin devrimcilerinin yanında militanları Arnun Kalesi’nde olduğu gibi son mermisine kadar direnerek şahadete kavuşmasını bilmiştir.
İsrail’in Lübnan saldırısında PKK’liler kendilerini geri verebilirlerdi, geri çekilebilirlerdi, savaşa katılmaya bilirlerdi. Ne de olsa bir dost gurubuydular, uzaklardan gelmişlerdi. Ve geri döneceklerdi. Kimse de onlara bir şey demezdi. Çünkü bu onların savaşı değildi.
Ancak PKK bunu yapmamıştır, PKK halkların kardeşliği temelinde kendi mayasında bulunan enternasyonalist dayanışma temelinde, Filistin direnişine katılmış ve on değerli evladını bu uğurda şehit vermiştir. Ve o çokça söylenen Beka Kampında kalınmışsa, Filistinli devrimcilerden destek almışsa ve Ortadoğu’da yaklaşık 20 yıl tüm dünyanın emperyalist para babaları tarafında hedef yapılmış olsalar da, oralarda aralıksız kalınmışsa bu gösterilen büyük enternasyonalist dayanışma örneğinden dolayıdır.
Bu enternasyonalist ruhtur ki daha sonraları geliştirilen Kürdistan direniş savaşında onlarca başka halklarda enternasyonalist, Kürdistan dağlarına gelerek bir fiilen gerillaya katılmışlardır. Onlarca Türk, Türkmen, Asurî, Arap, Ermeni, Alman yoldaş bu dağlarda bunun için canını vermişlerdir. Ve bugünde yüzlerce başka halklardan militan bu dağlarda Kürt halkının yanında el ele bu direniş geleneğini sürdürmektedir.
Evet, PKK enternasyonalist yaklaşımlarının en görkemlilerinden olanını Filistin halkının yanında yer alarak göstermiştir.
Peki, PKK bu enternasyonalist dayanışmacı ruhu Filistin halkıyla, Filistin halkının yaşadığı en zor günlerde gösterirken Türkiye Cumhuriyeti Devleti neredeydi? Bunu herhalde sormak hakkımız.
Peki, Filistin halkının vahşiyane bir şekilde en acımasız silahlara maruz kalmasının finansmanını kim sağlıyor? Ya da öldürücü silahların-siz buna misket bombaları ve fosfor silahları deyin-üretilmesinde ve para kaynaklarını sağlamada en çok kimin ya da en çok kimlerin katkısı oluyor? En çok kim İsrail devletiyle silah ticareti, askeri tatbikat, başka halklara düşmanlık temelinde ortaklığı kim yapıyor?
Gözü açıklar hemen diyecek ki ABD ve İngiltere. Evet, en çok bunlar yani ABD ve İngiltere. Siz bunlara birkaç batı devletini de ekleyin. Avustralya’yı da unutmadan. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Mısır’ı da asla unutmayın. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde en çok İsrail ile haşır neşir olan askeri komutanlar ve hükümetler kimlerdir diye bu kez biz soralım. Sahiden bunlar kimlerdi, kimlerdir?
Öncelikli olarak Çevik Bir ve ekibinden sonra İsrail devletine ve onların faşist yönetimine en çok yakın duran askeri komutanlarınız Yaşar Büyükanıt ve sizin o kekeme ve sinir krizlerine yatkın, nasıl kaçacağını bilemeyen Genelkurmay başkanınız İlker Başbuğ’dur. Açın İsrail ile TC tarihini, İsrail ile en ileri düzeyde ilişkilenen, kardeşlik bağı kuranlar bunlardır.
Devam edelim, peki İsrail faşist hükümetiyle en ileri düzeyde ilişki kuran hükümet hangisidir denildiğinde verilecek tek cevap hiç tereddütsüz AKP’dir. İsrail ile en ileri düzeyde antlaşmaları AKP hükümeti kurmuştur. Bunun mimarı Ahmet Davutoğludur. Ve tabii Recep Erdoğan’dır.
Açın bir bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihine, hangi hükümet ne kadar İsrail ile silah ticareti yapmış, ne kadar askeri tatbikat yapmış, ne kadar siyasi ilişki geliştirmiş, ne kadar faşist bir hükümet olmasına rağmen ‘kardeşim’ demiş?
Açın ve bir bakın. Ve sonrasında da soruları siz sorun. Açın bir bakın hangi hükümet sürecinde İsrail devletine bu kadar üst düzey yöneticiler gitmiştir. Açın bir bakın hangi hükümet sürecinde İsrail başbakanları gelip Türkiye parlamentosunda konuşma yapmıştır.
Evet, açın bir bakın.
‘One Minute’ diyerek kendini bu faşistlerle işbirliği yapan hükümet kurtaramaz. Türk yardım gemisine İsrail saldırmış diye kahramanlık gösterisi yapamaz. Hele hele Kürt özgürlük hareketini Siyonist rejimle hiç mi hiç ilişkisini kuramaz.
Finansmanını sizin yani AKP hükümetinin sağladığı silahlarla sivil Filistinliler, Lübnanlılar, Dürzîler, Araplar, Kürtler katlediliyor. Bombalar üstüne bombalar yağıyor. Bu faşist Siyonist hükümetin ortağı sizsiniz. Suç ortağı sizsiniz.
Lamı cimi yok. Hesabınızı vereceksiniz. Birde unutmayın: Siyonizm, Nazizm ve İttihat i Terakkicilik ruh üçüzüdürler. Ancak bu ruh üçüzlerine yeni bir ruh kardeşini daha ekleyelim; yeni yetme, aç gözlü, mafyacı, gözü dönmüş sahte ılımlı İslam diye kendisini herkese pazarlamaya çalışan Adaletsiz Kafirizm Partisi…
Devam edecek.
Kasım Engin
- Ayrıntılar