Basına ve Kamuoyuna!
1. 1 Ekim günü Bitlis’in Norşin ilçesine bağlı Mistak, Sez ve Mizorî köyleri çevresinde işgalci TC ordusu tarafından zırhlı araçların katılımı ve yoğun bombardımanlar eşliğinde bir operasyon başlatılmıştır.
- Ayrıntılar
Ji çapemenî û raya giştî re!
Eylül Ayı savaş bilançosunun ayrıntıları...
TC devletinin sadece ve sadece yalan üzerine kurulu olduğunu hep söyledik. Ancak TC devleti tarihinde yalanların en sunturlusunu atan ise hiç şüphe yoktur ki RTE’dir. Öyle ki yalanları kuyrukludur. Böyle olunca her söylediği yalan henüz yadsıya kadar gitmeden açığa çıkıyor.
Evet, TC devleti gerçekten de yalanlar üzerine kurulmuştur. Yalanlarının en meşhur olan Sakarya Zaferidir. Yani hep 30 ağustos günlerinde kutlanan Zafer bayramlarının tarihte karşılığı yoktur. Sanal bir zafer icat ederek sözde Türk ve Türkiye halkları işgalcilere karşı motive edilmeye çalışılmıştır. Sonuç alındığı ise arada 90 yıl geçmesine rağmen halen bu günün bir Zafer bayramı olarak kutlanmasında görüyoruz. Benzer bir yalan da Sarıkamış seferinde Enver Paşa tarafında ölüme gönderilen yaklaşık 100 bin askerin katledilişini bugünlerde bir zafer olarak kutlamalarıdır.
Evet, TC devleti böyle binlerce yalan üzerine kurulmuştur. Yalan söyleme bunun için TC devletinde siyaset yapanların da bir karakteri haline gelmiştir. Siyaset sahnesine atılan, yalanın en iyisini atması gerekir ki siyaset yapabilsin. Nitekim toplumda, siyaset derken yalan sanatını aklına getiriyor. “Palavracı” sözü en çok siyasetle uğraşanlar için söyleniyor.
Halbuki siyaset kutsal bir eylem biçimidir. Siyaset: "tartışabilmek" demektir; sorunları konuşarak çözmek, kararları müzakere ederek almak demektir. Siyaset "iletişim" demektir... Siyaset bir toplumdaki farklı beklenti, öneri ve taleplerin belirli kurallar ve yasalar çerçevesinde karşı karşıya gelmeleri "birbirlerini etkileyerek, birbirlerinden beslenerek, birbirlerini çürüterek", kararlara zemin oluşturması demektir. Siyaset, farklı kesim ve talepler arasındaki fikir alışverişinin ve ortak payda arayışının tek vasıtası olan "düşünce özgürlüğü" demektir. Tartışmanın, konuşmanın, düşünce özgürlüğünün bittiği yerde siyaset de biter, anlamını yitirir.”
“Siyaset tam da böyle bir şeydir. Ele geçen fırsatı değerlendirme sanatı. Toplumun birikmiş sorunlarına yeni dil kazandırma, yeni ufuklar ilham etme.” Yani: ““bugünkü ve gelecekteki kararlara yön verebilmek için birçok alternatif arasından seçilen belirli bir yol veya davranış tarzı” veya “genel amaçlar ve kabul edilebilir yöntemleri kapsayan uzun süreli genel bir plan.”
Şimdi siyaset bu olurken yani bir nevi kutsal bir çalışma olurken Türkiye’de özelde de son dönemin en ileri düzeyindeki Zübük kişiliği olan RTE bu sanatı tümden bir yalan üzerine kuruyor.
Hatırlayanlar bilir, birkaç gün önceydi, RTE, Cedide Abalıoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi'nde, yaptığı bir konuşmada, “Hakkari valiliğimiz de açıkladı, sadece son 10 gün içinde 123 terörist etkisiz hale getirildi. Şubat ve Ağustos ayları arasında 373 terörist etkisiz hale getirildi. Son bir ay içinde toplamda 500 terörist etkisiz hale getirildi” demişti.
Kendilerince bu yalan sözler Türkiye toplumlarının -ki egemenlere göre balık hafızalı oldukları için –bir müddet uyutmasını bildikleri için rollerini oynamışlardır. Ne de olsa Türkiye toplumlarının hafızaları onlara göre 15 saniye sonra unutmaya yüz tutan bir hafızadır.
Evet, böyle olduğu için arada bir müddet geçtikten sonra bu kez 26 Eylül günü ekranlarda:
"2012 yılı itibari ile olay sayısı bin 926, toplam şehit ise 144, asker 107, polis 24, köy korucusu 13 şehit, ölen terörist sayısı 239”dır diyebiliyor.
Evet, insan yalan söyler de bu kadar mı söyler. “Son bir ay içinde toplamda 500 terörist etkisiz hale getirildi” nerede, “2012 yılı itibari ile 239” nerede.
Ve tabii tümden yalanlar üzerine kurulu olan bir sistemin ordusu ve genelkurmay başkanının da yapacağı sadece ve sadece yalan söylemek ve yalan üretmek olacağı da açıktır. Hatırlayanlar bilir 11 Eylül TSK’nin yaptığı açıklamaya göre Genelkurmay Başkanlığı, “son 5 ayda 373 terörist etkisiz hale getirildi” demişti.
Evet, bu kadar yalan yetmemiş olmalıdır ki: “Toplam 10 gün süren operasyon sonucunda 137 terörist öldürüldü, 1 terörist yakalandı. Bu sayının bölgedeki teröristlerin yüzde 60’ı olduğu belirtildi. Uydulardan ve hava keşif araçlarından alınan görüntülere göre Kuzey Irak’taki örgüt mezarlıklarında açılan mezar sayısında da artış tespit edildi.”
Bu kadar yalan gerçekten de fazladır. Haydi, anladık sizler toplumları balık hafızalı biliyorsunuz, ona inanıyorsunuz. Öyle de toplumlara yaklaşıyoruz. Ancak yine de attığınız yalanların bir ölçüsü olması gerekmez mi? Yalanları atarken biraz desteklere ihtiyaç duyulmaz mı? Ne bilelim hani diyorlar ya “Minareyi çalan kılıfını uydurur” misali, yalan atarken hiç mi kılıflarını hazırlamayı düşünmezsiniz?
Siyasetle uğraşıyorsunuz, toplumların sorunlarını çözmek için başa gelmişsiniz. Halk size bunun için oy vermiştir. Halkı günlük olarak haşlanan kurbağa misali derece derece suyun ısısını yükselterek bu halkın tüm reflekslerini öldürdünüz. Bu halkın yalanlarınıza inanmasına ve yalanlara karşı duyarsız olmasına götürdünüz.
Unutmayın ki halklara verdiğiniz bu zararla insanlık adına büyük bir suç işlemiş oluyorsunuz. Çünkü sizler bu yalan siyasetinizle halkların duygularıyla ve karakteriyle oynamış oluyorsunuz. Ki bu asla ama asla af edilecek bir suç olamaz.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 30 Eylül günü saat 17.30’da Şırnak’ın Uludere ilçesiyle Kadune köyü arasında işgalci TC ordusuna ait askeri bir konvoya yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemde 2 düşman askeri öldürülmüş, 3 asker de yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 29 Eylül saat 06.00’da Hatay’ın Kırıkhan ilçesine bağlı Görmeli yaylasında bir yoldaşımız, komplo sonucu kurulan pusuda şehit düşürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 1 Ekim günü saat 06.30’da Bingöl’ün Ilıcalar beldesi Şehit Serxwebun alanına bağlı Şehit Kahraman, Kanyan, Özgür yamaçları, Dallıtepe, Gol ve Kot alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından kobra helikopterler desteğinde yeni bir operasyon başlatılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 30 Eylül günü saat 17.30’da Şırnak’ın Uludere ilçesiyle Kadune köyü arasında işgalci TC ordusuna ait askeri bir konvoya yönelik gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Eylemde 2 düşman askeri öldürülmüş, 3 asker de yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna
Kars’ın Kağızman ilçesine bağlı Geliye Hace alanında işgalci TC ordusu ve işbirlikçileri tarafından halk arasında bölgede esrar tarlalarının ekildiğine ve gerillalarımızın izni veya haberi dahilinde bu tarlalarda uyuşturucu yapıldığına dair kimi söylentiler yayılmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 30 Eylül günü saat 17.30 sularında Van’ın Gürpınar ilçesi Dimê karakoluna yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın 2 askeri gerillalarımız tarafından öldürülürken, düşman ölü ve yaralılarını skorsky tipi helikopterler ile alandan uzaklaştırmıştır.
- Ayrıntılar
Gündemin temel iki konusu var; biri bölgedeki mücadele-çatışmalar, diğeri de balyoz davasının sonuçları… Yargılamanın sonucunda hem tutuklu olanlar, hem de tutuksuz yargılananların aldığı ceza, birçok çevre için şok etkisi yarattı.
Konu hakkında uzun boylu değerlendirmeye ya da kılı kırk yaran detaylara girmeye gerek yok… Zaten ortalıkta bunu bol bol yapan var, konu hakkında hem sakala göre, hem de bıyığa göre değerlendirme yapanlar çoktur! Alınan cezalar ve uygulanan yargılama sürecinin karakteri ve içeriği bizim konumuzun dışında kalıyor…
Önemli olan bu konuyla dolaylı bağlantısı olan ise gündemin diğer konusu olmaktadır. Yani bölge de yaşanan çatışmalar ve ortaya çıkan stratejist bozuntuları eşliğinde, AKP’nin yeni dönem politikaları! Bazı kesimlerin dediği gibi bu çatışmayı kimin çıkardığını aramak ya da Oslo’da kimin masaya tekme attığını aramak, şu an için çatışmalarda ve yaşanan can kayıplarında herhangi bir değişikliğe neden olmayacaktır…
Bu durum anlaşıldığı kadarıyla ebed olmasa da, belli bir süre daha devam edeceğe benzemektedir…
İşte burada doğal olarak konunun önemi ve yeni hüviyeti biraz da olsa irdelenmeyi hak etmektedir…
Ulusalcıların dediği gibi askerlerin cezaevine gönderilmeleri ardından yeni dönemde, özellikle bölgedeki operasyonlarda generallerin devreye girmesi ne anlama gelmektedir? Yine bunun yanında; askerlerin ne gibi sorunu var ki, artık generaller eylemleri yürütmeye çalışmakta!
Sadece bu konu üzerinden bile anlamaktayız ki, ordu artık AKP’nin siyasi konsomatrisi olmuş durumda… Bazı emekli ve muvazzaf generallerin mahpusu boylamalarının ardından AKP’nin gözüne girme derdi içinde Kimyasal Özel ve ekibi soluğu operasyon alanlarında almaya başladı…
Tabi sadece mesele AKP’nin gözüne girmek değil!
Aynı zamanda “gariban halk çocuğu” söylemli siyasete de malzeme vermemek için generaller kendilerini göstermelik de olsa operasyon alanlarına inmeye mecburi hissediyor. Daha geçtiğimiz hafta onlarca cenaze yerden kalktığı için yüksek tansiyonu düşürme adına girişilen beyhude bir çabadır aslında bu generallerin yaptığı. Aksi halde ortada bir kabiliyet ya da üstün başarının temel bir kuralı olarak gerçekleştirilmek istenen bir durum yoktur.
Generallerin bu hareketlerinin belki de en önemlisi; askere moral vermek ve onları savaşmaya ikna etmektir. Bunun da ordunun değil, daha çok AKP’nin bir isteği olarak görmek ve okumak gerekir.
Siyasi iradenin bu konuda gözü dönmüşlüğü karşısında konsomatris konumdaki ordunun yapabileceği pek fazla da bir şey yok! Tipik bir müşteri memnuniyeti, kadeh tokuşturma işte…
Yaşanan bu durumun yeniliği veya getireceği herhangi bir siyasi sonuç olur mu diye sorulursa; aklı olan herkesin vereceği cevap elbette “hayır” olacaktır…
Belki AKP’nin kana susamışlığına, kamuoyunun yüksek tansiyonuna ve bazı çevrelerin artık gizlemedikleri rahatsızlıkları karşısında belki bir nebze de olsa bir şeyleri değiştiriyormuş gibi bir manzara ortaya çıkartabilir.
Ama özünde; daha köklü bir sorunu da beraberinde getirecektir! Bu anlamıyla da ordunun bu dönemden itibaren herhangi bir saygınlığı ve prestijinin olduğunu söylemek neredeyse imkansızdır. Çünkü yapması gerekenlerin çok dışında bir pratiğin içine girmiş ve bu durumdan önüne atılanla yetinmeyi öğrenmiştir…
Bazı liberallerin “siyasetteki vesayetinden” duyduğu rahatsızlığı kalmamıştır artık ordunun. Bunun yerine ordu siyasi vesayetin hizmetinde basit bir emir eri olmuştur…
Böyle bir ordu gerçeğinin başarılı olabileceğini düşünmek, hele hele “kandil’e bayrak dikmesini” telaffuz etmek en amiyane tabirle işgüzarlık olmaktadır.
Balyozcuları “!” mahpusa gönderen siyasi vesayetin baronları, ordunun geri kalanını da peyderpey operasyon alanına sürmektedir… Bu haliyle de; AKP’nin bugünün ordusuyla olan ilişkisini gözden geçirmek ve tartışmak durumun aciliyetini de gözler önüne sermektedir…
Sanıldığının aksine ordunun büyük bir çoğunluğu, yaşanan çatışmalara ve süre giden bu şiddet iklimine karşıdır. Zaten bundan dolayı koordineli mücadele denilen bir zırtapozluğu AKP icat etmiş ve onunla sonuç almaya çalışmıştır. Polisi, özel harekatçısı, jandarmayı, bahriyelileri de çatışmaların içine çekmekten çekinmemiştir. Her ne kadar oluşturulan bu konsepte başarısız olsa da, ordu’da AKP’nin bu gözü dönmüşlüğü karşısında ayak diretenler, müebbet cezalarla/18 yıllarla cezaevlerine atılırken, dışarıda kalan embesil takımıysa AKP’ye şirin görünmek ve onun hışmından kaçınmak için soluğu operasyon meydanında almıştır…
Anlaşılan yakın gelecekte; çatışmalarda can veren generallerin cenazeleri ile yüzleşmek kaçınılmaz olacaktır. Bu işin tabiatında bu var; içeri atılanlar oltu taşlarından hediyelik eşyalar-tespihler yapacakken, dışarıda duranların elleri armut mu toplayacak? Elbette onlar da operasyonlara çıkacak! Hem boşuna mı dedi Erdoğan; “terörle mücadele, boğazda keyif çatmaya benzemez” diye…
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar