Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Temmuz günü saat 21.00 sularında Van’ın Gürpınar ilçesinde bulunan Dukan Karakolu’nun nizamiyesi ve mevzilerine yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Mevziiler ve Nizamiye’deki askerlerin karakola kaçmaları sonucu karakolun kendisini de kapsayan eylem sırasında yaklaşık 40 dakika süren bir çatışma yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Temmuz günü (bugün) 03.00-04.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zağros’un Mamreşo ile Avaşin-Basya hattına yönelik olarak TC ordusuna bağlı savaş uçakları hava saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Temmuz günü 17.00 ile 18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanları’na bağlı Zağros’un Şeytan Kayası, Kartal Tepesi yamaçları, Şehit Fırat tepesi Kîye köyü ve Avaşin Basya hattı alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır. Yapılan saldırı ardından başlayan yangın halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Yirmi gün önce Kelkit dağlarında.
Bir hafta önce Berwari’nin Osyan ve Aqiri köylerinde.
Şimdi de Şemzinan Bedeve köyü civarında.
Tarih tanıklık ediyor Turanilerin vahşiyane hovluğuna.
Kürtler ve Kürdistan Şeyh Said Serhıldanında, Zilan’da ve Dersim’de tanıktır.
Turanilerin bu vahşiyane hovluğuna.
Kürtler ve Kürdistan PKK direnişinde tanıktır.
Turanilerin bu vahşiyane hovluğuna.
Bu hovluğu yapan Turaniler ne insandır ne hayvandır.
Bu hovluğu yapan Turaniler virus soyludur.
Bu hovluğu yapan Turaniler dağa düşmandır.Ormana düşmandır.
Ota düşmandır.Yosuna düşmandır. Canlı ve cansız adına ne varsa hepsine düşmandır.
Bu hovluğu yapan Turaniler yekun olarak bitkiye, hayvana ve insana düşmandırlar.
Bu hovluğu yapan Turanilerin bu Cihanda varolmaması gerektiğinin zamanı gelmiş ve geçmiştir.
Çünkü bunlarlarda, ne ahlak var ne din nede iman.
Çünkü bunlarda, vicdan adına ne adalet var, ne de insan adına bir duygu var.
Çünkü bunlarda, kırım var.Katliam var.
Çünkü bunlarda, barbarlık var. Talan var.
Çünkü bunlarda, canlı düşmanlığı adına, insana düşmanlık adına ne ararsan var.
Çünkü bunlarda, yiğitçe savaşmak yok.
Çünkü bunlarda, yiğitçe vuruşmak yok.
Çünkü bunlar, gerilla cenazelerine tecavüz edecek kadar alçaklaşmış karekter var.
Çünkü bunlar, yiğitçe vuruşamadıkları için neredeyse her eylemde her çatışmada kimyasal silahla kullanacak kadar savaş suçunu işleyen zihniyet var.
Çünkü bunlar, Saddam’dan da daha gaddar olan yapısal bir ırkçılık var.
Çünkü bunlar Hitlerden de daha aşağılık bir şekilde sinsice cenazelere yapılan işkenceler var.
Bunların vahşiyane hovluğu, bunların bitişidir.
Bunların vahşiyane hovluğu, Kürtleri sindirmeyecektir.
Bunların vahşiyane hovluğu, gerillayı daha da intikam duygusuna sürekliyecektir.
Bunların vahşiyane hovluğu, Kürt genç kızları ile erkeklerini dağlara yöneltecektir.
Bunların vahşiyane hovluğuna karşı Kürtler, bugünden itibaren yeri ve göğü inleterek Kürdistanı ve metropolleri ceheneme çevirecek şekilde serhıldana kalkacaktır.
Dağ kaplanı Şehit Kahraman adına, Dağların Şêri Şehit Hebun adına, Farqin’den Kelkit dağlarına özgürlük stranını taşıyan Amed Sendoz adına, Norşin’in yiğit kızı Avaşin adına, kafası paramparça edilen Ş.Sipan ve O’nun vakurca duruşlu annesi Gulistan adına Serhıldana kalkmak Kelkit, Berwari, Beytulşebap ile Şemzinan şehitlerinin vasiyetidir.
Serhıldana kalkmak devşirmelerin partisiAKP ile Başbuğ gibi devşirmelerin ordusu Türk ordusunun katliamcı ve cellatlık yüzünü dünyaya duyurmaktır.
Bunların bu vahşiyane hovluğuna karşı intikam alalım demek serhıldana kalkmakla olur.
Bunların bu vahşiyane hovluğuna karşı bundan sonra AKP adına Kürdistan’da ne, neler ve kimler varsa defnetmek her onurlu Kürdün namus borcu olmalıdır.
Bundan sonra AKP kokusunun bile Kürdistan’a girmemelidir.
Çünkü AKP soykırım suçunu işlemiştir.
Çünkü AKP İslama karşıda düşmanlık yapmıştır.
Bunların bu vahşiyane hovluğuna karşı bilenmek, gerillaya katılmakla olur.
Bu andan itibaren her anı bir özgürlük direnişine, bir intikam eylemine dönüştürmek son şehitlerin emridir.
Şehitlerin bu emrini yerine getirmeyen her kim olursa olsun O artık insan olamaz.
Kendine insanım diyen her Kürt Turanilerin bu alçaklığını karşı başkaldırmalıdır.
Bu rejimi tarihten silmek herkesin görevidir.
Ey alçaklamış devşirme AKP’liler, ey alçaklaşmış devşirme Türk ordusu mensupları bu andan itibaren bu cihanda varlığınız bir meşrutiyeti kalmamıştır.
Bilinki vahşetiniz sizi bitirecek, Kürtleri bileyerek direnişe kanalize edecek ve özgürleştirecek.
Özgür Bilge
- Ayrıntılar
Acının her türlüsü yaşanır da, bunlara ad takmak ya da ciddi olarak yorumlamak yaşayanlardan ziyade görenlerin, duyanların ve bilenlerin vicdani mukayesesi sonucu dilden dile dolaştırılır… Böylelikle öteden beri Kürt kültüründe olduğu gibi sözlü anlatım sanatı olarak bu acılar ve yaşanılan her türlü öfke bir sonraki kuşağa toplumsal bellek olarak aktarılır. Neyse bunları kısa olarak yazmak gerekiyor, konumuz toplumsal bellek değil de, yaşanılan acılar ve öfke karşısında gösterilmesi gerekilen hakkaniyet ve adilane insanlık duruşudur.
Yaklaşık otuz beş yılı aşkın bir süredir yürütülen özgürlük mücadelesi ve onun kahramanlaşan halkı bu iradi duruşu ve onuru en ufak bir tartışma konusuna yer bırakmayacak şekilde sergilemiş bulunuyor. Bundan sonrasında da bunun artarak devam edeceği aşikar olan bir husustur.
Geriye kalan ise bu yaşanılanları izleyen ve gören ve duyan diğer yığınların yaklaşımı da bugünün yaşanılanları ve sergilenen tavırlar doğrultusunda değerlendirme konusu olmaktadır.
Kısacası sözünü etmeye çalıştığımız aydın, yazar-çizer takımının bu konulardaki yaklaşımları siyasi bir yaklaşımdan ziyade, insanlık vicdani ve sesi olma yolundaki karakterlerine yönelik ciddi anlamda bir turnusol kağıdı olmaktadır.
Özellikle belirli bir kesim tarafından bu tür yaklaşımların bilinçli bir şekilde geliştirildiği ve yaşanan acıları ve vahşeti, “Taraf”sız ve bağımsız bir şekilde geliştirmelerinden ziyade daha çok askeri kayıplar karşısında hümaniter ve insanlık vicdanı ve duyguları konusunda yüksek perdeden atan kesimlerin, katliamların ve acının Kürtlere düşen payında ise tam anlamıyla üç maymunu oynamaktadırlar. İşte bu acıların hafifletilmesine ya da çözümün gelişmesine katkı sunamadığı gibi Kürtleri bir kere daha acıya ve vahşete sevk eden bir durum olmaktadır.
Aslında bunlar yeni olan konular ve hususlar değildir. Yani söz konusu olay karşısında elbette ki kimse Amerika’yı yeniden keşfetmiyor. Fakat bu şerefsizliğin ve alçaklığın sözümüz ona insani kurtuluşun, eşitliğin ve kardeşliğin her türlü argümanının kullanılmasına ve zevahirde böylesi bir amaca yönelik geliştiriliyormuş gibi bir atmosferin yaratılmaya çalışılması ise; tek kelimeyle dibe vurmuş bir insanlığın dışa vurumu ve prangalanmış vicdanların terazi kantarlarındaki aldatmacaları olmaktadır.
Özellikle son dönemde devlet erkanı ve basın yetkilileri arasında gerçekleşen toplantılar ardından bu tür yaklaşımların yoğunlaşması, kapalı kapılar ardında satılan insanlık onurunun, piyasaya sunulan insanlık vicdanının ve reyting/tiraj kaygıları ile bağımsız yorumlarının ortaya çıkamaması bugün çok net bir şekilde gözler önüne çıkmaktadır.
Gelinen noktada Kürt halkının bu ve benzeri satılmış kesimlere itibar etmeyeceği çok net bir gerçektir.
Gelinen noktada Kürt halkı; süslü laflarla ve ölen her asker karşısında bu duruma bir “dur” diyelim naraları karşısında, yine bu halkın onurlu, şerefli evlatlarına yönelik sürdürülen katliamlar karşısında ise avucunu ovanlara kesinlikle itibar etmeyecektir.
Bu satılık sürünün bu yaklaşımları sorunların çözümüne katkı sunması elbette ki, hocanın göle maya çalması gibi bir şeydir. Fakat bu yaklaşımların yani bu minvalde yürütülen özel savaş konseptinin Kürtleri rahatsız ettiği de bilgiye sunulan bir nokta olmaktadır.
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki; ister (sözde) STK olsun, (sözde de) yazar-çizer takımı olsun bu bıçak sırtındaki siyasi zeminde duruşunu ve tavrını net bir şekilde ortaya koymak zorundadır. Öyle ortada durarak, askerler karşısında barış, çözüm ve savaş karşıtı naralar atan, ama Kürtlerin uğradığı haksızlıklar karşısında ise “elveda Alyoşa” romansı gibi sus-pus olanların bu döneme çok acil bir şekilde dikkat etmesi gerekmektedir. Binlerce Kürt gencinin ve kahraman Kürt halkının dediği gibi gün gelir, devran döner; “Bu ateş onları da yakar!...”
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
“İdamlar 28 Haziran’ı 29’una bağlayan gece, saat 03.00’ten itibaren, şehrin Dağ Kapısı’nın dışında gerçekleştirildi. Açılan hendeklere yan yana dizilen ölülerin, halen Diyarbakır Orduevi Bahçesi ile Alman Hastanesi’nin arasındaki bölgede yattığı rivayet olunuyor “ böyle yazıyor bir tarihçi.
Bir devlet ki katlettikleri insanların ölülerinden korkuyor. Bir devlet ki katlettikleri insanların cenazelerini ailelerine vermekten korkuyor. Kendilerince gerekçeleri var. Bunlar da; mezarları türbeye dönüştürülür, kıble olur, kutsallaştırılır.
Mademki katlettiğiniz insanlar şaki, çete, halk düşmanı, yeni deyiminizle terörist diyorsunuz, o zaman neden öldürüldükten sonra kutsallaştırılsın ki? Neden o insanlar kahraman sayılsın ki?
Madem bölücü, madem kardeşkanı dökücü ve mademki eşkıya hem de zoraki halkın malına, varlığına ve namusuna el koymuşlar, neden halk onlara tapsın ki? Neden halk onları kendilere taç kılsın ki?
Evet, böyle onlarca belki de yüzlerce soru sorabiliriz. Ve her bir soruya verilecek onlarca cevap mutlaka da bulunur herhalde.
Çok uzatmadan bir devlet ki elinden her türlü öldürücü silah var neden bu kadar hileye, komploya, üçkâğıtçılığa ve kalleşliğe başvurur? Bir devlet ki “vücutlarında akan kan asil kandır” ve “ilk insanlık onlardan türemiş” ve tabii ki “tüm dünyaya sadece bir taneleri bedeldir.”
Evet, bu kadar kudretli bir devlet neden ölü insanların bedenlerinden bu kadar korkar ki?
Bu soruya ya da sorulara cevap vermek için herhalde katledilenlerin, idam sehpalarında insafsızca sallandırılanların son sarf ettikleri sözlerden yola çıkarak bulabiliriz.
Bir Cibranlı Xalit-Azadi örgütünün kurucusu ve önderliğidir-“Karşınızda yalnız değilim. Arkamda İran, Mezopotamya ve Türkiye'de muazzam bir Kürt ulusu bulunmaktadır. Bugün beni asıyorsunuz, fakat hiç şüphemiz yoktur ki yarın torunlarımız de sizleri yok edeceklerdir“ demiştir. Ve bu sözler katledenler için oldukça korkutucudur, ürkütücüdür.
Bir Yusuf Ziya “Bize mevki ve rütbe bahşetmek Suretiyle bizi aldatabilirsiniz endişesi içindeydim. Şükür Allah'a ki bizi mermi ve iple karşılıyorsunuz ve bundan dolayı biz hiç pişman değiliz. Verdiğiniz ders sayesinde torunlarımız öcümüzü alacaklardır” demiştir. Ve Yusuf Ziyaların torunları bugün o katliamların hesabını misliyle ödüyorlar.
Bir Şeyh Abdulkadir “Zaten sizler yakma ve yıkma konusunda büyük bir şöhrete sahipsiniz. Burasını da Kerbela'ya çevirdiniz. Şunu biliniz ki dehşet ve insafsızca sömürü ile şan ve şeref kazanılmaz” demiştir. Başka sözler de ekleyerek. Şeyh Abdulkadir’in son sözünü buraya almasakta, faşist bir devletin bugünkü başbakanı İsrail devletine “sizin nasıl insan öldürdüğünüzü, çocuk öldürdüğünüzü bilirim” derken önce Şeyh Abdulkadir’i-ki bir dönemler Osmanlıda Senato başkanlığı yapmış biridir-bu One Minute başbakanın okumasını öneririz. Yakma ve yıkmada kimin şöhret sahibi olduğunu bilmesi için de olsa iyi olurdu.
Bir. Avukat Tevfik “Cesedimi bütün dünyaya gösteriniz ve herkes bilsin ki kişisel haklar için değil, ulusal haklar için savaşıyorum. Yaşasın Kürdistan!... “ derken Binbaşı Kasım’ınızı, Hormek aşiretini ve Nazım Hikmetin dediği gibi “bilmem kaçıncı tuğuna ettiğim ” cümle cemaat işbirlikçilerinizi, hainlerinizi, fesatçılarınızı, fırsatçılarınızı ve de bugün Kürt halkına arkadan bıçak sallayan o beyaz dönmüş, Converso, Mangurt Kürt çıyanlarınızı kast ettiğini herhalde bilecek düzeydesiniz.
Bir Şair Mola Abduhraman “Sefiller!... Sizi ayağımızın altında çok alçak ve küçük görüyorum. Biliniz ki Kürt bir ağaç değildir, ölür fakat eğilmez!.. “ evet, kürdü vurabilirsiniz ama asla boyun eğdiremezsiniz. Hele hele bu halk yeniden doğmuşken, yeniden kendini küllerinden yaratmışken bu daha da böyledir.
Bir Hanizade Şair Kemal Fevzi “Cennet Kürdistan bizimdir. Ev sahibi biziz ve kim ne derse desin biz yine içeri gireceğiz, buna hiç bir güç engel olamaz, çünkü O bizimdir....” Kimin beğenmezse bu ülkeyi, bu toprakları terk edip gitmesi gerektiğini Şairimiz çok çarpıcı cümlelerle dile getiriyor.
Ve birde ulu çınarımız, pir u kalımız, onur abidemiz Şeyh Said “Dünya yaşantımın sonu geldi. Ulusum için kurban edildiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız bizi düşmanlarımızın önünde mahcup bırakmasınlar “ demiştir. Ve Şeyh Said’in torunları bugün Şeyh Saidleri ve cümle cemaat bu halk için emek saffetmiş, kan akıtmış, çabalamış ne kadar direnişçi varsa hepsini hak ettikleri yere koyuyor. Onure ediyor. Unutulan o tüm kutsal değerleri yeniden tarihin sahnesine çıkarıyor. Ve öyle ki faşist devleti yaptıklarıyla her gün yüz yüze getiriyor. Ve daha da getireceğine dahil söz veriyor.
Evet, birde Şeyh Said isyanı’nı daha doğrusu direnişini birde bu pencere de bakmak anlamlı olacaktır.
Devam edecektir.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
9 Temmuz 1937 yılında kendilerini TC'ye satmış kelle avcıları tarafından katledilen Alişer ve Zarife’nin anısını taze tutmak her yurtsever Kürdün bir görevi olmalıdır. Bir yandan Alişer ve Zarife’yi tanımak diğer yandan ise işbirlikçiliği, ihaneti ve de hainliğin varacağı yeri görmek açısından sürekli anılması gereken bir olaydır Alişer ve Zarife’nin şehadeti.
Her yurtsever Kürt çocuğu Alişer ve Zarife’nin hikâyeleriyle büyütülmesi ve yetiştirilmesi gerekir. Kürt kızlarının birer Zarife ve oğullarının birer Alişer olması için ise Alişer ve Zarife’yi iyi tanımak gerekir.
Alişer ve Zarife Kürtlerde birer kahraman olarak ele alınırlar, öyle de anılırlar. Yıllar önce onlarla birlikte yaşayanların dilinden alıntılar yaparak, hem de çok az yorum katarak, Alişer ve Zarife’yi anlatmak daha anlamlı olacaktır.
Kürt aydını ve direnişçisi Nuri Dersimi Zarife için: “O aslan ki, kendi dönemin de okuma- yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişer bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Çok sayı da bayan da onunla birlik de savaştılar. Onlar da silahlıydılar. Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar, yaptılar” der.
Başka bir akrabası Zarife’nin şahadetinden sonra şöyle anlatacaktır: “Zarife! Bambaşka bir insandı. O Koçgiri'liydi. Kahraman, şair, Kürt davasına inanmış Alişer'in karısıydı. Amcam Kasım’ın oğlu aşiret reisiydi. Nazmiye'de kaymakamlıkta yapmıştı. Aşiretler arasında hatiplik yapardı. Seyit Rıza'ya çok yakındı. Sık sık birbirlerini ziyaret ederlerdi. Seyit Rıza Agdat'ta yaylaya çıkacağımız bir yeri bize temin etti. Oraya ‘ Warê Kasım oğlu ‘ denir. Amcama çok misafir gelirdi. Baytar Nuri'ye ‘ Çolık Nuri ‘ derlerdi. Zarife ve Alişer 'de gelirlerdi. Amcam bu çifte bir ev tahsis etti. Onlarla birlikte yaşadık. Zarife cesur, çok akıllı, silahşor, yiğit bir kadındı. Bu kadını hepimiz, herkes seviyorduk, seviyoruz. Ben onun adını kızlarımdan birine taktım. Ve onun ismini koyduğumu da gizli tuttum. Kızımın aynı onun gibi olmasını istiyordum. Zarife'nin ismi dünyada kalsın, kaybolmasın diyordum.
Zarife misafir ağırlar, bir kadının yaptığı her şeyi yapar ve Kürtlük davası için uğraşırdı. Kışlada (Topuzlu köyü, Askeri konak) bir heyete karşı askeri hareket yaptılar. Heyeti Pardive –Kısık ( Qızıq ) köyü arasında pusuya düşürüp, yüksek rütbelilerle beraber hepsini teslim aldılar. Her şeye el koydular. Birkaç gün sonra aşiret kararıyla teslim aldıkları kişileri serbest bıraktılar. Bu askeri harekâtta Zarife'de vardı. Abim Hıdır ( Xıdır ) kavgacıydı, nişancıydı.. Sürekli Zarife'yi övüyordu. ‘ Zarife bizimle olsun, Hozat’ı teslim almak iş değil’ dedi.” Ve ekledi; “İsimlerini çocuklarımıza verdik. Onları unutmadık”
Başka bir yerde Nuri Dersimi şöyle devam edecektir: “...Alişer, kendi akrabasından Zarife adında bir kızla evlenmiştir. Zarife dahi, kocası gibi Kürt milli davasına bağlı aynı büyük amaçları takip eden eşsiz bir Kürt kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir. Zarife Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişer'in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Zarife Alişer'e daima, Kürtçe arkadaş anlamına gelen "heval" sözüyle hitap ederdi. Ne yazık ki, duygu ve fikir itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin çocuğu olmamıştı. Zarife uzun boylu, iriyarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip, simasında bir erkek cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz bir Kürt kızıydı. Her yıl Dersim'e gider, milli amaçlar hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hakim gibi hallederdi...” (Kürdistan Tarihinde Dersim).
Alişer’i biraz yakinen tanımak gerekir. “Alişer, 1882 yılında İmranlı–Azger (Atlıca) köyünde doğdu. Aslen Hesenanlılardandır. Öğrenimini Sivas’ta tamamladıktan sonra Mısta Paşa’nın kâtipliğini yapar. Bu kâtiplik görevi nedeniyle tüm aşiretlerle ilişki içersinde olan Alişer, Koçgiri’deki tüm aşiretler tarafından çok sevilen biridir. Alişer, Koçgiri ve Dersim aşiretleri arasında da bir çeşit köprü görevi görür ve birliğin sağlanmasında büyük emekleri olur. Akrabası Zarife ile evlenir. Alişer ve Zarife’nin çocuğu olmamıştır. Alişer, kardeşinin çocuğunu yanlarına alır ve kendi çocukları gibi birlikte yaşarlar.
Kürt Dili üzerinde çalışmalar yapmıştır. Alevi öğretisinin en büyük kaynağı beyitleri, deyişleri ve türküleri Alişer de çok büyük ustalıkla okumuştur.
Birinci emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Rusya ile görüşür, Ermenilerle ilişki sağlar. Kürt örgütlenmesi için çaba sarf eder. Sivas, Malatya ve Dersim bölgelerinde çalışmaların sorumluluğunu alır. 1914 de özgür bir Kürdistan için çalışmalara başlar. Ruslarla görüşür. Ermeni'lerle ilişki sağlar. Sivas, Malatya ve Dersim'de çalışmaların sorumluluğunu alır. Kürt örgütlenmesi için çaba sarf eder.1919 yılında Kürdistan Teali Cemiyetine bir mektup göndererek Dersim ve Koçgiri Kürtlerinin, cemiyete bağlı olduğunu bildirir. Koçgiri Halk Ayaklanmasında oluşan ordunun Komutanı’dır Alişer.
Ankara’nın hazırladığı ölüm fermanıyla birlikte, iç ihanetler, bazı teslimiyetçi aşiretler nedeniyle Dersim’e çekilmek zorunda kalır. Kürdistan Devletinin kuruluş çalışmalarını sürdürür.
1921 yılından itibaren Dersim’de yaşamaya başlayan Alişer ve Zarife, düzenli olarak Seyit Rıza ile görüşmelerine devam ederler. Seyit Rıza’nın yemek masasına oturabilen ve erkeklerle birlikte yemek yiyebilen tek kadın Zarife’dir. “
Alişer ve Zarife Dersim’de gözde olan iki insandır. TC Kemalist devletinin Dersim’e saldırmasıyla birlikte Alişer ve Zarife daha fazla öne çıkacaklarıdır. Alişer, aydın bir komutan olarak tüm cephelerde en etkili savaşı veren isimdir. Zarife ise en etkili savaşanlardandır.
Kemalist devlet ve bazı satılmış hainler Alişer’in Koçgiri direnişindeki rolüne ilişkin 4 Ekim 1922 deki bir oturumda bu durumunu şöyle ifade etmektedirler. “Fevzi Efendi(Erzincan): ”...İşte Ümraniye’den Dersim dahi etkilenmiştir. Ümraniye’de nedenler ve sebepler pek çoktur, fakat siyasi amaç olmadığı tahakkuk etmiştir. Birincisi Alişo gibi bir iki fesadın etkilemesinin ürünüdür...
Pülümür idari amiri, Bursalı Emin Bey Erzincan’ı temsilen milletvekilidir ) “...Bizim bölge arkadaşlarınca bilinen Alişir adındaki tümör... ...Bu adi haydutluğa siyasi bir renk vererek, bundan yararlanmak amacıyla kendisi de içinde meydana atılmıştır. Fakat kalemi ile atılmıştır...
Hasan Hayri Bey ( Dersim ) :“...Asıl baş kaldıranlar, dağlar da Alişir denilen herifle beraberdiler...
Rahmi Apak ise “...İlk olaylarda halkı tahrikte ön ayak olan Alişir'in rolü büyüktü. Koçgiri ayaklanmasında bu adam elebaşı durumunda ve pek çok kötülüklerinde başı olarak ileri atılmıştı... der.)” Türk İstiklal Harbi
Savaş kızıştıkça, düşman işgalinde başarılar elde etmekten zorlandıkça, bu kez tarihin o bilinen ihanet düğümünü yeniden gündeme getirecek ve Enkidularla Huvavaları esir almak ya da katletmek için devreye girecektir. Bu kez Dersim’de Enkiduların adı RAYBER olacaktır. Sözde Seyit Rıza’nın torunudur. Öyle görülüyor ki Alişer ve Zarife’nin pozisyonundan rahatsızdır. Ve öyle görülüyor ki işgalci güçler, aynen Gılgameş gibi kibiri, çekememezliği, maddiyata olan düşkünlüğü, kıskançlığı, tepkiyi, ihtirası müthiş kullanarak yeniden bir Enkidu yaratacaklardır. Bu Enkidu’nun adı bu kez dediğimiz gibi Rayber'dir. “Rayber, Ankara tarafından satın alınmış, devlet için istihbarat yapan, ayrıca kendisi gibi istihbaratçılar toplayan, işbirlikçi bir haindir.
Rayber, Top Ali Ağanın oğlu Zeynel’i çeşitli vaadiler ve entrikalarla Alişer ve Zarife’yi öldürmesi konusunda ikna eder. Böylece hem Alişer ve Zarife gibi Kürt bağımsızlık hareketinin simgelerini ortadan kaldıracaklar, hem de Seyit Rıza ile Abbasan aşiretinin arasının açılmasını sağlamış olacaktı.
Feri Palaxine’ deki mağaraya Zeynel Xıde Murt, Efendiye Wanke Mıste, torne Sure, Celloy Use saldırırlar ve Alişer ile Zarife’yi öldürdükten sonra kafalarını keserler. Her iki kahramanın başları Nurettin Paşa’nın damadı Abdullah Alpdoğan’a teslim edilir. “
Oldukça hainane bir planla Alişer ve onun hevali olan Zarife kalleşçe katledilir, bu yetmeyecektir, Mangurtlar her ikisinin başını keserek faşist devlete götüreceklerdi. Ne de olsa faşist devlet korkulu rüyası olan iki cengâverin ölümlerinin ispatını onlardan isteyecektir.Mangurtlar'da bu isteği yerine getireceklerdi.
Evet, aradan tam 73 yıl geçti. Kürtler, direnişlerine direniş kattılar. Alişerlerin ve Zarifelerin torunları olan gerillalar onların direnişlerini bugün sadece Dersim’de değil Kürdistan’ın dört bir yanında yükseltmektedirler. Her bir gerilla birazda Alişer olmak için Zarife olmak için onların izinden yürümeyi kendilerine şeref bilmektedirler.
Evet, arada tam 73 yıl geçti, ne var ki Rayberler halen yaşıyorlar. Birçok Rayber’e Alişerlerin ve Zarifelerin intikamı için yaşam hakkı bu topraklarda tanınmadı. Hak ettikleri yer nereyse oraya gönderildiler, ancak halen Rayberler gibi olmak isteyenler de vardır. Halen Kürtler arasında nifak tohumları ekmek isteyenler vardır. Halen Kürtleri işgalci bir devlete peşkeş çekmek isteyenler vardır. Böyle Conversolar, yani dönekler aynen 73 yıl önce bugünde Kürt gençlerinin kellerini faşist devlete satmak için yollara düşmüşlerdi. Aynen Rayberler gibi TC askerleriyle mevzilere girerek poz vermektedirler. Kendi halkının cellâdı olmak için aynen Enkidu’lar gibi Huvavaların başlarının kesilmesi için ısrar etmektedirler.
Evet, 73 yıl öncesine göre çok şey değişmişti. Her şeyden önce Kürtlerin özgürlükçü evlatları Alişer ve Zarifelerin öz evlatları bugün Kürdistan dağlarında inadına bir direnişe geçmişlerdir. Onlar, kendilerine öncülük etmiş olan Alişerlerini ve Zarifelerini unutmamışlardır. Bırakalım unutmayı, bugün gerilla, Alişer ve Zarife’leri ölümsüzleştirmek için dağların doruklarında özgürlük türküsünü her zamandan daha gür haykırmaktadırlar.
Ve Alişer’in dediği gibi:
“Gönül gel gezelim Munzur dağını
Ne hoş memlekettir ili Dersimin
Seyran eyliyelim Sultan dağını
Ne hoş çiçektir gülü Dersimin
Nice Padişahlar geldi cihana İli almak için düştü gümana
Her bir bir çeşit atmış bir yana
Kesilmemiş kıylü kali Dersimin
Arslanlar yurdudur tilkiler girmez
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez
Evliyalar gülüdür zalimler dermez
Ona bağlıdır yolu Dersimin”
…
Fikret Artım
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Temmuz günü sabah saatlerinde Hakkari’nin Geliyê Dizê alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından bir operasyon başlatılmıştır. Operasyon aynı gün akşam saatlerinde sonuçsuz geri çekilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Temmuz günü saat 07.00 sularında Amed’e bağlı Lice-Kulp karayolunun 2. Kilometresinde zırhlı araçlarla operasyona çıkan TC ordusuna ait bir panzere yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda panzer içindeki askerlerle birlikte imha edilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Temmuz günü saat 12.30 sularında Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde bulunan Gürbulak Sınır Kapısı yakınlarındaki Tevle köyü yakınlarında TC ordusuna ait dağ geyiği tipi zırhlı araca yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Pervari şehitlerimizin anısına gerçekleştirilen eylem sonucunda zırhlı araç tamamen imha edilmiş, içindeki askerler de öldürülmüştür.
- Ayrıntılar