HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Son günlerde ve haftalarda AKP Kürtleri açıkça tehdit ediyor. Bu süreç Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu artık bitmiştir” biçimindeki dahiyane tespitiyle başladı. Bu tespit aynı zamanda “Kürt yoktur” anlamına geliyordu. Kürt sorunu bittiğine veya Kürt olmadığına göre, o halde “Ben Kürt olarak varım” veya “Kürt sorunu var” diyenlerin de yok edilmesi gerekiyordu. Nitekim başbakan olarak bizzat Tayyip Erdoğan, böylelerinin yok edilmesi talimatını devletin tüm birimlerine, en başta da polis ve ordusuna verdi. İşte dağda ve şehirde son zamanlarda yoğunlaşan ve yaygınlaşan polis ve asker operasyonları böyle başlayıp gelişti. Bu operasyon ya da saldırılar hâlâ da devam ediyor. Hem de daha da hızlanıp kapsamlılaşarak.

Elbette Kürtler tüm bu saldırılara karşı cesaretle direndiler ve hâlâ da direniyorlar. Çünkü başka yapabilecekleri bir şey yok. Direnme onlar için varlık-yokluk sorunu. Var olabilmek için direnmeleri zorunlu. Bu açıdan dağdaki gerilla direniyor, sokaktaki genç direniyor, zindandaki tutuklu direniyor. Kadını direniyor, çocuğu direniyor, yaşlısı direniyor. Hepsini birleştiren Kürt Halk Önderi direniyor. Tüm bunlar toplanarak kale gibi direnen bir halk gerçeğini ortaya çıkarıyor.

Bu saldırı ve direniş sarmalı hiç kuşkusuz inişli ve çıkışlı oluyor. Bazen saldırılar etkinlik kazanıyor, bazen de direnişler. Son zamanda direnişin gözle görülür düzeyde etkinlik kazandığı bir durum yaşandı. Neredeyse AKP’nin Kürdistan'da silindiğini gösteren sonuçlar ortaya çıktı. İşte bu durum AKP yöneticilerini daha saldırgan ve tehditkar kıldı.

En başta Başbakan Tayyip Erdoğan tehditler savurmaya başladı. Bir yandan İmralı’daki Kürt Halk Önderi’ni, diğer yandan dağdaki gerillayı hedefe aldı. Elbette BDP ve diğer benzer kuruluşlar da bu tehditlerin dışında kalmadı. Tayyip Erdoğan yapar da “Kürt ve kadın düşmanı” Bülent Arınç geri kalır mı? O da açtı ağzını ve “Ayaklarını denk atsınlar” dedi. İnsanın, bir anda öfkelenip “Atmazlarsa ne olacak?” diyesi geliyor. Eminim binlerce Kürt böyle demiştir. Fakat daha da önemlisi bunun taşıdığı anlamdır. Bunun Kürt halkını çok açık olarak ve kabaca bir tehdit olduğu ortadadır. Yine bu tehditkar duruşunda bir sömürgeci duruş, kendini büyük gören bir şoven duruş olduğu tartışmasızdır.

AKP içinde bu ruhu ve tutumu en fazla Bülent Arınç taşıyor ve temsil ediyor. Onun zaman zaman artistçe gözyaşı dökmesine bakmayın siz. Timsahın gözyaşına benziyor onunkisi. Kendini üstün gören milliyetçi-şoven zihniyet Bülent Arınç’ta çok güçlü. Kendini büyük baba görerek durmadan çevresini azarlıyor. Herhalde AKP içinde böyle bir konum kazanmış ve aynı konumu dışarıda da sürdürmek istiyor. En başta tüm halka karşı yaklaşımları böyledir. Kadına tamıtamına böyle yaklaşıyor. Kürtlere böyle yaklaşıyor. Her fırsatta küçümseyici ve azarlayıcı bir tutum gösteriyor.

Kürt halkının bilinçlenme ve birleşme düzeyi arttıkça AKP’nin Kürdistan'daki varlığı sıfırlanıyor ve AKP iktidarı da çatırdıyor. AKP’yi Kürtlere karşı saldırgan ve tehditkar kılan iç gelişme bu. Fakat bundan daha önemlisi yaşanan dış gelişmelerdir. Yani ABD’nin Ortadoğu politikalarında yaşanan değişikliklerdir. Arap halkının yayılan ve derinleşen isyanı karşısında zorlanan ve “Büyük Ortadoğu Projesi” tehlikeye giren ABD’nin politika değiştirmeye çalıştığı gözleniyor. Libya’daki durumun bu konuda bir dönüm noktası olduğu anlaşılıyor.

ABD Arap alemindeki gelişmeleri kontrol altına alabilmek ve egemenliğini sağlayabilmek için yeni bir saldırı planı devreye koymuş bulunuyor. Bu da karşıtlarını komplo ve şiddetle yok etmeyi içeriyor. Libya’ya ve El Kaide’ye dönük saldırılarının bu kapsamda gündeme geldiği anlaşılıyor. ABD, rakiplerini yok ederek bölgeye hakim olmak istiyor. Nitekim bu politikanın kapsamına PKK de giriyor. ABD yönetiminin PKK yöneticileri hakkında kararlar alması işte bu anlama geliyor. ABD politikasında PKK’nin yerinin olmadığı vurgulanmış oluyor.

Bir yandan işte bu durum AKP’nin saldırı ve tehditlerini besliyor. Dahası böyle bir politikayı Ortadoğu'da yürütebilmek için ABD yönetimi Türk devletinin ve AKP hükümetinin desteğine ihtiyaç duyuyor. Bu da devlet ve hükümet için PKK’ye karşı yakalanmış bir koz oluyor. Nitekim bu temelde Libya çekişmesi sürecinde ABD ile AKP arasında yeni bir anlaşmanın yapılmış olduğu gözleniyor. Yani AKP hükümeti ABD’nin Ortadoğu'daki saldırılarına destek verecek, ABD de AKP’nin PKK’ye yönelik saldırılarına destek verecek! Nitekim AKP hükümeti ABD’nin Libya ve El Kaide’ye yönelik saldırılarına destek vermiş bulunuyor. Buna karşılık ABD de AKP hükümetinin Kürtlere karşı saldırı ve tehditlerini destekliyor. AKP’nin son saldırı ve tehditleri esas gücünü işte buradan alıyor. Yani yine ABD “yürü ya kulum” diyor, Tayyip Erdoğan ve AKP de yürüyor!

AKP saldırı ve tehdit için ABD’den destek alıyor, ancak ne kadar alsa da bu destekleri yeterli görmüyor. İstiyor ki bütün işleri ABD yapsın, PKK’yi ABD yok etsin! O nedenle ikide bir Tayyip Erdoğan sızlanıyor, “Müttefiklerimiz teröre karşı mücadelede bize yeterince destek vermedi” diyor. Bu sızlanma o kadar ileri gitti ki, artık ABD elçisi bile dayanamadı. “Günde bir milyon dolar PKK’ye karşı istihbarat çalışmalarına harcadıklarını” söyledi. Diğer harcamaların tutarını buna bakarak siz düşünün! Çok açık ki, PKK ve Kürtlere karşı savaşı ABD yürütüyor. AKP’ninki sadece figüranlık oluyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, gözlerinin içine baka baka “Kürt vatandaşları”na karşı ABD ile de, başkalarıyla da ittifak ve işbirliği yapıyor.

Bu tehdit ve işbirliğini elbette Kürt halkı ve insanı da görüyor ve izliyor. Buna karşı da hem bilincini, hem de örgütlülüğünü geliştiriyor. Bu saldırı ve tehditlere karşı dağda ve sokakta direndiği gibi, ciddi bir dersi de 12 Haziran’da sandıkta vermeye hazırlanıyor. Bunlar karşısında aklı başında hiçbir Kürd’ün AKP’ye oy vermeyeceği söyleniyor. Çünkü AKP’ye verilen her oy, Kürd’e sıkılan bir kurşun oluyor.

Öte yandan böyle tehdit ve saldırıları Kürtler şimdiye kadar çok gördüler. Kenan Evren’leri tanıdılar, nice kontrgerilla şeflerini gördüler, Çiller, Ağar ve Güreş’e karşı mücadele ettiler, Yaşar Büyükanıt ile İlker Başbuğ’u tanıdılar. Hepsi de Kürt direnişi karşısında çözülüp gitti. Bazıları da ağlayarak. Şimdi hiçbirisinin esamesi okunmuyor.

Belli ki Tayyip Erdoğan ile AKP bu zincirin son halkası oluyor. Bir aydın “AKP Kürt sorununu çözmezse, Kürt sorunu AKP’yi çözer” demişti. Şimdi işte bu öngörü doğrulanıyor. Kürt sorununu çözemeyen AKP, kendinden önceki özel savaş hükümetleri gibi Kürtleri tehdit edip saldırı yürütüyor. Elbette bu da kendisinin sonu ve çözülüşü oluyor. Gelecek günler bu gerçeği çok daha net gösterecek!..

Selahattin ERDEM