HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Genel siyasal mücadele ve seçim çalışmalarının genel demokratik siyasetin gücü ile birlikte özel olarak da demokratik Kürt iradesini şimdiden ortaya çıkardığı görülüyor. Bunu Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Böldürmeyiz” ifadesinden anlıyoruz. Demokratik siyasi gelişmeler devlet iktidarının başına “Bölünme” olarak yansıyor. Halbuki ortada bölünme filan yok. Dahası bölünmeyi savunan bile yok. En “bölücü” sayılan BDP’nin (genelde PKK’nin) en geniş demokratik ittifakı yaratmak için çalıştığı, bölünmüşlüğü birleştirici rol oynadığı ortada. Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku bunu ifade ediyor.

O halde, Türkiye toplumunda bir bölünme değil de, milliyetçiliğin böldüğü toplumu demokratik çizgide yeniden birleştirme geliştiği halde, Başbakan Tayyip Erdoğan neden gelişmeleri “Bölünme” olarak görüyor? Neden 1990’ların ilk yarısında başbakan olan Tansu Çiller’in “Bir çakıl taşı bile vermeyiz” edebiyatını şimdi “Böldürmeyiz” sözüyle tekrarlıyor?

Bu soruların cevabı elbette önemlidir. Çünkü ortada bölücülük yapan olmazken Başbakan’ın “Bölünmeye karşı mücadele” ediyor görünmesi önemlidir. Besbelliki Başbakan’ı böyle bir reflekse götüren “Vatanın ve toplumun bölünme tehlikesi” değildir. Tersine böyle bir durum olmadığı gibi, demokratik birlik eğilimi gittikçe güçlenmektedir. İşte Başbakan Tayyip Erdoğan’ı korkutan da bu gelişme olmaktadır. Devletçi sistemin ve milliyetçi ideolojinin bölüp parçaladığı toplumu gerçek demokrasinin yeniden birleştirmesi Tayyip Erdoğan’ı korkutmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın “Böldürtmeyiz” biçimindeki sezeyanı gelişen demokratik toplum ve demokratik siyasetin gücünü göstermektedir. Daha seçim olmadan Demokratik Ulus Bloku’nun bu güce ulaşıp, siyaset üzerindeki etkisini iyice hissettirme durumu yaşanmaktadır.

Son haftalarda genelde demokratik güçler, özel olarak da Kürt halkı üzerinde gittikçe yoğunlaştırılan faşist polis terörünün buradan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Kitle desteğini kaybetmekte olduğunu gören AKP, bunun verdiği öfkeyle polis sürülerini halkın, kadın ve çocukların üzerine sürmektedir. Tayyip Erdoğan’ın “Böldürtmeyiz” talimatı halka dönük faşist polis terörü olmaktadır.

AKP yönetiminin günümüzde topluma ve Kürt halkına yönelik uyguladığı faşist terörün yakın tarihte yaşanmış iki benzeri vardır. Birincisi 1980-1985 arasında Kenan Evren başkanlığındaki 12 Eylül cunta yönetiminin terörü, ikincisi ise 1991-1995 arasında Demirel-Çiller-Güreş çete yönetiminin uyguladığı terördür. Bu iki terör sürecinin ağır acılar yaratan uygulamaları hâlâ toplumun belleğinde taptazedir. Bu iki terör dönemindeki binlerce karanlık olay hâlâ aydınlatılmış değildir ve demokratik siyaset bu durumu aydınlatma çabası içindedir.

Birinci terör dönemini simgeleyen söz “Asmayalım da besleyelim mi?” olmuştur. Bu mantıkla hareket eden Kenan Evren cuntası, elli civarında genci idam ederken, onunla birlikte binlercesini gizli katletmiş, onbinlercesini yaralayıp sakat bırakmış, yüzbinlercesini de tutuklayıp işkenceden geçirmiştir. “Anarşi, terör, bölücülük ve yıkıcılığa karşı mücadele” adı altında Türkiye ve Kürdistan’da eşi az bulunur bir terör uygulamasında bulunmuştur. Kenan Evren de her fırsatta “Vatanı ve milletin böldürtülmeyeceğini” söylemiş ve bu refleksle hareket etmiştir.

İkinci terör dönemini simgeleyen söz “Ya bitecek ya bitecek” ifadesi olmuştur. “Terörü bitirme” yaklaşımı temelinde bu sözü kendine slogan eden Tansu Çiller, terör yerine Kürt halkını bitirmeyi hedefleyen bir topyekûn özel savaşın yürütücüsü olmuştur. Bu dönemde onyedibin “faili meçhul” katliam olayının yaşanmış olduğu kabul edilmektedir. Dönemin başbakanı Tansu Çiller de, her fırsatta “Bir çakıl taşı bile vermeyiz” diyerek, bu ağır faşist terörü “Böldürtmeme” refleksiyle uyguladığını ortaya koymuştur.

Şimdi dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın da aynı sözleri söylediği ve aynı refleksle hareket edip benzer bir faşist terör politikasını uygulamaya koyduğu gözleniyor. Gün geçtikçe ve Kürt halkının direnişi sürüp demokratik siyaset geliştikçe Tayyip Erdoğan’ın bu gerçeği daha net bir biçimde açığa çıkıyor. Bu temelde Tayyip Erdoğan’ın Kenan Evren’e benzediği, gittikçe daha çok Çillerleştiği açık bir biçimde görülüyor.

Peki bu durumun ardında ne vardır? Besbelliki Tayyip Erdoğan şimdiye kadar maskeliymiş, kendi gerçek yüzünü gizliyormuş. Gerçekte bir Türk-İslam sentezci, yani dinci milliyetçiyken, sanki liberal, yenilikçi, demokrasiye açıkmış gibi kendini göstermiş. Şimdi yaşanan gelişmeler sonucunda artık bu maskeyi taşıyamıyor ve gerçek yüzü açığa çıkıyor. Birinci yan budur.

Tayyip Erdoğan’ı Çillerleştiren ikinci ve daha önemli neden ise, ABD politikalarıdır. Bilindiği gibi, Tansu Çiller de ilk iktidar olduğunda Kürt sorunu için “Bask modeli tartışılabilir” demişti. Buradan başlayarak “Ya bitecek ya bitecek” nakaratına varan bir topyekûn terör saldırısının sahibi oldu. Elbette onu bu noktaya götüren şey, ABD ile ilişkileri ve ABD-İngiliz politikalarıydı. Şimdi Tayyip Erdoğan’ı da adeta yeni bir Çiller versiyonu olarak yaşıyoruz. Tayyip Erdoğan da “Kürt sorunu benim sorunum” diyerek işe başladı ve şimdi ABD’den aldığı talimatlar doğrultusunda “Kürt sorunu artık bitmiştir” ve “Böldürtmeyiz” demeye başladı. Ve Çiller dönemini aratmayacak bir faşist polis terörünün önünü açtı.

Dahası Tayyip Erdoğan’ın seleflerinden daha çok bir demagoji ustası olduğu gözleniyor. Bu temelde her şeyi çok rahat çarpıtıp tersyüz edebiliyor, yüzü bile kızarmadan her türlü yalanı söyleyebiliyor. Meydanlarda milletin karşısına çıkıp pişkince “Hiç ordu silah bırakır mı?”, “Hiç polis silah bırakır mı?” diye sorabiliyor. Sanki “ordu ve polis silah bıraksın” diyen var! Bunu şimdi düşünen tek kişi herhalde Tayyip Erdoğan olsa gerek.

Yoksa herkes biliyorki ordu ve polis silah bırakmaz. Silah bırakırsa ordu ve polis olmaz. Ordu ile polis silah bırakmaz, bu doğru; fakat Kürt halkı da kendi kaderini ve güvenliğini kendine karşı savaş için eğitilip örgütlenmiş bu katil sürülerine bırakmaz, bırakamaz. Bu gerçek birincisinden daha hayati önemde bir doğrudur. Bunu da Tayyip Erdoğan ve arkadaşları biliyor mu? Kim kimi kandırmaya çalışıyor?

Yaşadığımız kritik ve hayati önem arzeden süreç maskeleri düşürüp gerçekleri daha net ortaya çıkarıyor. Tayyip Erdoğan’ın Evrenleşen, Çillerleşen yüzü artık çok daha net olarak görülüyor. Dolayısıyla Kürt halkı bu düşman yüzü artık çok daha açık olarak görebiliyor. Bunu da meydanlarda faşist polis terörüne karşı gösterdiği kahramanca direnişte ortaya koyuyor. 12 Haziran seçiminde AKP’yi sandığa gömerek de daha net koyacak!..

Selahattin ERDEM

Özgür Politika