Hamaset siyaseti almış başını gidiyor. Ağzına gelenleri kulaklar duymadan söyleniyor. Öyle ki kim ne kadar büyük söylerse büyük olunuyormuş gibi laf ebeliği yapılıyor. Ve tuhaf ama bunu yapanlar lafı eveleyip geveleyip üzerimize getiriyorlar. Bizim böyle yaptığımızı, söylediğimizi kızarmadan söylüyorlar.
Bir kere yiğitlik temelinde konuşmak bunu yaşayanlara mahsus olmalıdır. Bunda yanlışlık yok ancak yiğitlik yapmış diye ikide bir bunu başkalarını bastırmak için ele almak çokta şık bir davranış biçimi değildir. Neysen o’sundur ve böyleysen zaten hakkın teslim edilir. Ne var ki böyle bir şeye başvurma ihtiyacı duymadığımız halde özel savaşın bir özel politikası olarak, ar perdesi düşmüş bazı tipleri ekranlara getirerek bize saldırtılıyorlar.
Yapılanlar bununla sınırlı değildir. Birde nasıl vesayetçi bir siyaset güttüğümüzün hikâyesi saat başı ekranlara medya ve sözde siyasetçilerin ağzıyla pompalanıyor. Sözde, sergilenen yiğitlikler bazılarını baskılamak için kullanıyormuşuz. Başkalarının iradelerine hükmetmek istiyormuşuz ve bunun için kimsenin konuşmasını istemiyormuşuz. Ve bize yakın, özgürlükçü, kendine güvenen, olup bitene onay vermeyen, gerektiğinde restini çeken, gerektiğinde sokaklara dökülen bu insanları arka perdeden yönetmeye çalışıyormuşuz. Ve daha da böyle abuk sabuk bir sürü şeyi sıralayabiliriz.
Bir kere şunu açıkça ve alenen söyleyelim: biz bir avuç gerilla olarak dünyanın tümüne kafa tutmuş bir hareketin evlatlarıyız. Ve tüm dünya da üzerimize gelse tek bir adım geri atmayacak bir gelenekten geliyoruz. Kelle koltukta yürüyenler olarak biliniyoruz. Ve bunu yaparken tek bir menfaat istemeden halkımızın fedaileri olarak yaşıyoruz. Böyle de yaşayacağız. Kimilerin bir lokma bir hırka diye destanlaştırdıkları yaşamı, binlerce gerillayla dağlarda yaşıyoruz. Bunun için büyüklük lafları etmenin gereğini hiç duymuyoruz. Duymadık. Bundan böyle de duymayacağız.
Ve şunu da alenen söyleyelim: Biz kitlesel olarak bir direniş kültürünü ve kendine öz güveni yaratmak için ilk günden beri inanılmaz çabalar sürdürdük. Ve tüm çabamız yine bu olacaktır. Hareket ve gerillalar olarak tüm çalışmamız kendini bilen, kendisine güvenen, kendisi olmuş bir insan tipi yaratmaktır. Kimseye ama kimseye boyun eğmeyen bir tip ortaya çıkardığımız an misyonumuzun gereklerini yerine getirmiş olacağız.
Ekranlarda özel savaşın bilmem neyin karşılığı özgürlük hareketine saldırmalarının kuyruk acısının özü, esasen ortaya çıkan bu iradedir. Kürt artık kendisi olmanın erdemini giderek daha fazla yaşıyor. Kürt giderek artık birilerine öykünmüyor. Kürt artık katline aşık olmuyor. Kürt özgürlük ruhunu artık tatmaya başlamıştır. Ve kimse ama hiç kimse onu bu ruhu tatmaktan vazgeçiremez.
Tekrar konuya dönelim: hamaset siyasetin en sahtesini cümle cemaat kendilerine güveni yitirmiş bu özel savaş sistemi yaşamaktadır. Bu özel savaşın hem de çok özel seçerek öne çıkardıkları bir elin parmak sayısı kadar olan bu tipler kendilerine güvenlerini yitirmişlerdir. Kişilik olarak erozyona uğramışlardır. Neyin karşılığı olarak özgürlük hareketine saldırdıklarını bilmeyen yoktur. Hangi kanala geçerseniz geçin piyasaya sürülenler bu tiplerdir. Özelde “Kürt” cephesinde öne sürdükleri kesinlikle böyle olanlardır. Bir Mehmet Metiner, Ümit Fırat, Muhsin Kızılkaya böyle olanlardır. Büyük laf üzerine büyük laf üretmek büyüklük olmuyor. Literatürde bunların bazılarına eğer özel bir görevle konuşturulmuyorlarsa, boş boğaz diyorlar.
Kendine bu kadar yabancılaşmış, kendilerine ihanet etmiş bu tipler ısrarla işte Kürt özgürlük hareketinin vesayetçi siyasetinde bahsediyorlar. Kürtlerin ve aydınlarının nasıl bir iradesizliği yaşadığını pişirip pişirip dile getiriyorlar. Özgürlük hareketine karşı çıkmaları için tahrik üzerine tahrikler yapıyorlar.
Beyler, hem de özel savaşın en özel beyleri boşuna uğraşmayın. Kürt özgürlük hareketi sadece birkaç gerillayla sınırlı değildir. O sizin ısrarla parçalamaya ve bölmeye çalıştığınız Kürt aydınları ve siyasetçilerin tümü özgürlükçüdür, hem de Kürt özgürlük hareketinin kendileridir. Mal çalan mağribi gibi çalmalarınız beyhudedir. Boşunadır.
Sizin son zamanlarda ağzınıza doladığınız vesayet siyasetinden en çok siz nemalanıyorsunuz. Türk devletinin ve onun sahte partisi olan AKP olmazsa kaç dakika daha konuşabilirdiniz onu bir kendinize sorun.
Ve eğer vesayet siyasetini madem bu kadar eleştiriyorsunuz o zaman Kürdistan’da cümle cemaat TC devletine ait güvenlik güçlerini çekmeyi bir dile getirin bakalım. O zaman kimin ne olduğunu göreceksiniz. Biz kendimize düşen payı uygulamaya hazırız. Kendimizi tümden geri çekmeye de hazırız. Peki, bu devletin güvenlik güçleri Kürdistan’da çekilecek mi? İşte asıl soru budur.
Şunu alenen size ve size bel bağlayan TC devletine ve onun hükümetine alenen söyleyelim: öyle bir halk ve öyle bir irade yaratılmış ki yeter ki siz kan emmici güçlerinizi bir geri çekin. O zaman Kürdistan’da Kürt halkı size ne kadar oy verir ya da sizi burada ne kadar kabul eder o zaman görürsünüz.
Hodri meydan…
Kasım Engin