HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Mevsim bahara doğru yol alıyor yavaş yavaş. Uzun kış geceleri gün uzamına evriliyor. Kardelenler büyük bir dirençle karı eşiyor, tüm güzellikleriyle karşımızdalar. Hüznün ve kederin kapladığı yüzümüzü bir anlık bir bahar sevinci sarıyor onlarla. Ve “nihayet, toprağa cemre düştü. Newroz ateşleri zülüm kalelerine karşı özgürlüğü bekleyen halkımın elindeki meşalelerle yine tutuşacak” diyoruz.
Karlar bir mevsim boyu toprağın üstünü örttü. Toprağa düşenlerimizle aramıza sadece mevsim girdi. Düşlerimize, hatıralarımıza yağdı kar. Beyaz bir örtünün altına alıp boğmak, bizi her şeyden uzaklaştırmak istedi. Çok direndik, o esareti yırtmak ve toprağın altına düşenlerimize dokunmak istedik. Düştükleri toprağı avuçlamak, onlarmış gibi sarmak ve koklamak istedik. Yüz sürmek istedik onların bastığı yere. Çünkü onların bastığı yerler bizim için kutsal. Onların izinden ayrılamazdık. Yarım kalan hayallerinden uzaklaşamazdık.
Onlara sırtımızı dönüp hiçbir şey olmamış gibi ve yaşanmamış gibi çekip gidemezdik. Onları büyük bir kavganın içinde bırakıp terk edemezdik. Namluların ucu ısınmışken ve kavganın tam ortasında durmuşken, kaybetmeyi ve pes etmeyi düşünebilir miydik? Hem biz “özgürlüğe dek” deyip büyük yeminler içmedik mi? Tüm yaşanmamışlıkları ve yarım kalanları özgür bir ülkede tamamlamaya bıraktık. Hiçbir zaman bir daha görüşmeyecekmişiz gibi vedalaşmadık. Ayrılığın hükmüne razı olmadık. Ona karşı başkaldırdık. Kırdık çelikten de yaman ayrılık adına takılan kelepçeleri. Sınırların ötesine kadar uzandık hep. Eleleydik yol arkadaşlarımızla. Onlarla nefes alıp verdik. Onlarla yürüdük, mola verip birlikte demledik tüm yorgunluğumuzu üstümüzden atacak gerilla çayını. Ve yine güzel düşler kurduk birbirimizin gözlerinin içine bakarak. Hiç konuşmadan aklımızdan ve yüreğimizden geçenleri birbirimize aktardık. Kendimize (gerillaya) has bir ifade biçimi kazandık. Sadece bizden olanlar anlayabilir bizi.
Affetmeyi bekleyecek ve yadırganacak hiçbir suç işlemedik. Suçlarımız masumcaydı ve haklıydı. Hiçbir mahkemenin adalet terazisinde tartılmayacak kadar haklı…
O yüzden yaptıklarımızdan ve yaşadıklarımızdan hiçbir zaman pişmanlık duymadık ve duymayacağız.
Bizler (gerilla) işte, süslü kelimelerle ve sözcüklerle işlenmeye gerek kalmayacak kadar sade ve anlaşılırdık. İçine doğduğumuz çağın kirlerinden, günahlarından arınmak için başkaldırdık. Kutsal mabetlere, ocaklara doğru yol aldık. Kıblegahlarımız dağların zirvesine kurulmuş APOCU ocaklar. O ocaklarda tanıdık kendimizi. Varlığımıza değer biçtik ve yaşama yeni anlamlar yüklemeyi öğrendik. Hiç yorulmadık kendimizi her gün yeniden yeniden keşfetmekten. Hiç yazılmayan ve kimsenin yazmaya cesaret etmediği kaybolan bir tarihin içine kadar gittik. Adalet, eşitlik, özgür bir yaşam ve toplumsallık için büyük kavgalara giren Tanrıçalar tanıdık. Diz çöktük kutsallıkları karşısında. Tanrıların dünyamıza hükmetmelerine ve egemenlik tahtlarına hiçbir zaman boyun eğmediklerini anlattılar bize. Komplolarla kuruldukları tahtlardan İştar’ın kızları ve oğulları tarafından bir gün alınacaklarını ve dünyamıza, insanlığa özgürlüğün, eşitliğin, adaletin hakim olması gerektiğini vasiyetleri olarak bıraktılar.
Altın Hilal’in görkemli güzelliğine, bereketli topraklarına yerleştik. Tanrıçalar diyarı olan Zagroslarda egemenliğe karşı bir kavga başlattık. Bu toprakların gerçek sahipleri olarak ve Tanrıça kültürünün çağdaş temsilcileri olarak kavgamızı büyüttük. Önder APO’nun yaşam felsefesiyle yetişen kızlar büyük bir aşkla yaşama sarıldılar. Bedenlerine bombalar sararak zülüm kalelerinde kendilerini patlattılar. Bedenlerini ateşle tutuşturup ateşle arındırmak istediler erkek egemenlikli gericiliğin hüküm sürdüğü dünyayı ve tanrıların çağını…
Ve başardık. Tanrıların maskelerini çektik, maskeler ardına saklanan gerçek ve kirli yüzlerini artık saklayamıyorlar. Özgürlüğe doğru daha büyük umutlar yüklendik. Direnmeye devam edeceğiz. Ta ki GÜNEŞ özgür bir ülkeye doğana dek.  
Kaybettiğimiz tüm özgürlük şehitlerimize ve yol arkadaşlarıma atfen ve onlara özgürlük sözüm olsun.
Rojbin Golav