HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

reberapo vedalasmaBundan l5 yıl önce Partinin temelini atan Kemal, Hayri gibi yoldaşlar direniş kararını verdiğinde bir kez daha Partinin büyüklüğünü göstermiştir. Ne teslimiyet, ne düşüş sonuna kadar direniş! Tarihte de, yaşamımızda da büyük adım olmuştur. Yine bu anıya dürüstçe yaklaşmak isteyen bu temelde sonuç çıkarmak isteyenler için her yönüyle bu gerçeğe kendilerini ulaştırmalıdırlar. Aksi halde bu direnişe ve bu şehitlere layık olamaz ve kendilerinden bir şey çıkmaz. Hatta diyebilirim ki bu gerçeklikten sizlerde belli bir uzaklaşma yaşanmaktadır. Her şeyden önce bu anı üzerinde durduğumuzda Parti gerçeği nedir sorusu karşısında kendi gerçeğimizi göz önüne getirmek zorundayız. Şimdi sizin uzaklaştığınız ve onunla oynadığınız Parti gerçeğinin ta kendisidir.

Olmaz! Bu gerçeklikten uzak olmakla Partilileşme olmaz. Her arkadaş kendi üzerinde durup gerçekliğini göz önüne getirdiği taktirde bu direnişlere karşı hesap veremeyeceğini, layık olamayacağını görecektir. Çünkü yüzünüz ak değil, şimdiye kadar sorun yaratmaktan öteye bir şey yapmadınız. Şimdiye kadar ağlamaktan başka ne yaptınız. Bu hepinizin bir ayıbıdır. Şehitlerin karşısında bu halinizle duramazsınız, ayıptır. Şimdi bakıyorum herkes keyfine göre Parti gerçeğiyle oynuyor; savaşta, örgütlenmede, eğitimde her yönüyle oynamayı kendisi için bir sanat haline getirmiştir. Bu sizin ayıbınızdır. Bu ayıbıyla kişi hiç bir yere ulaşamaz. Tabi "çok zayıfız, güçsüz, bundan başka ne yapalım" diyeceksiniz. Bu sizin diliniz ve bunu her zaman söylüyorsunuz. Kabul edilmez! Bu şehitlerin anısı üzerine konuştuğum zaman böyle Partililiği ve sizi kabul edemem. Kaldı ki bu durumda ben kendimi bile kabul edemiyorum, sizi nasıl kabul edeceğim? Bu zayıflıklarla mı, bu sahtekârlıkla mı, bu kandırmayla mı, bu düşüşle mi sizi kabul edeceğim.

Bu günlerde bazı hususlar üzerinde duruyoruz. Yine Parti adına hafif, dar, güçsüz bir yaşama tenezzül etmeyi bir sanat haline getirmişler. Bununla da sınırlı kalmayarak Partiye ve bu büyük direnişlere layık görüyorlar. Güçsüzsünüz, söz sahibi olamazsınız. Bunun içinde en dürüstün elinden ancak ucuz bir ölüm gelir. Fakat bu arkadaşlar kendilerini ucuz ölüme yatırmadılar. 14 Temmuz direnişi ucuz bir ölüm için değildi. Büyük bir ölümdü; hatta ölüm değil büyük bir yaşamdı. Ülkede, savaşta ucuz ölen arkadaşlarımız için "büyük şehitlerdir, güçlüdürler" diyemiyorum. Neden? Çünkü direnmeden gidiyorlar. Eğer 14 Temmuz anısına doğru yaklaşacak olursak; iğne ucu kadar yaşam ve çalışma imkanı bulduklarında bu arkadaşlar sonuna kadar değerlendiriyordu. Şimdi ben size bakıyorum, eğer biraz harekete geçseniz ülkeyi alabilirsiniz. Ama ne yazık ki doğru bir çalışmayı doğru bir adıma dönüştürmeye tenezzül edemiyorsunuz, tabi bu insanı kahrediyor. Parti ruhunu, Parti büyüklüğünü kendinizden uzaklaştırmışsınız. Bu kendinize yapacağınız büyük bir kötülük, kölelik, hatta düşkünlüktür. Kendinizi böyle nasıl kabul edebiliyorsunuz, hayret ediyorum. Bu kadar çalışmama rağmen kendi kendimi bile kabul edemiyorum. Hayır!

Kişi büyümenin yolunu tutmadan kendinden razı olamaz. Bir şey yapamıyorlar, kendilerini bile yapamıyorlar. Buna rağmen kendilerine PKK adına bir usul yaratıyorlar. Bu büyük anıya bağlı kalmak istiyorsak, biraz dürüstlük varsa, değerlerimizi böyle unutmak istemiyorsak, mutlaka kendimizde bir şeyler yaratmak zorundayız. Kendi içimizde bazı esaslara vararak daha doğru, birlikte büyük yürüyebilmeliyiz. PKK'nin saflığı, PKK'nin dürüstlüğü bu yoldaşların gerçeğindedir. Şimdi kendinize bakın ne kadar bu büyüklüklesiniz? Yine doğru yaklaşacak olursak; Partinin adını yükseltmek istediler, Parti amacından uzaklaşmamak için büyük bir vahşet altında, her gün tahammül edilemeyecek işkenceler altında küçük bir yaşam imkanı bularak direndiler. Bu amaç içindi bu direniş. Burada hemen kendinizi karşılaştırın; ülke toprakları üzerinde, dağların başında, silahlı, gruplar halindesiniz, yine de  düşmana karşı bir kaç doğru adım atamıyorsunuz. Bu şehitleri, bu direnişleri gözlerinizin önüne getirdiğinizde kişi kendi hakkında ne diyebilir? Bundan uzaklaşma var. Bu uzaklaşmayı kendinize nasıl layık gördünüz ben de şaşıyorum. Bu kadar büyük Parti derslerini verdik, uzun bir zamandır yetişmeniz için hazırlığınız için çok büyük yardımlarda bulunduk. Ancak çıkardığınız sonuç; "düşkün kişiliğimi nasıl yaşatabilirim"dir. En büyük tepkimiz de buna yöneliktir.

PKK şehitleri bunlar değildir. PKK direnişi bu değildir. İçinizden bazıları veya bir çoğunuz, bir çok yönde bir şeyler yaratmak istiyorsunuz. PKK büyüklüğünden uzak bir PKK yaratmak istiyorsunuz. Ben her zaman söylüyorum, bu kişiliğinizle yalan söylüyorsunuz, kendinizi kandırıyorsunuz. PKK mukaddestir, PKK kişilikleri dürüsttür: Mazlum, Kemal, Hayrilere eğer biraz bağlılığınız varsa sahip olduğunuz bu kişilikle yürümeniz mümkün değildir. Bu kişiliği şimdiye kadar Parti içinde nasıl yürüttünüz, buna nasıl cesaret ediyorsunuz. Gerçekten vicdansız mısınız, terbiyesiz misiniz, anlayamıyorum. Neden böyle oldunuz? Çok mu zayıfsınız, çok mu düşkünsünüz, çok mu çaresizsiniz; bunu anlamak istiyorum. Bu doğru değildir, bu zindan direnişi temelinde değildir, bu 14 Temmuz'a bağlılık değildir. Ben bu yoldaşları, bu direnişi sizden ve Parti adına yürütülenlerden koruyorum. Ya bu arkadaşların ruhuna ulaşır, ya 14 Temmuz ruhu yakalanır, ya da bu ruhu sonuna kadar sizden koruyacağız. Kesinlikle söz veriyorum ki bunu koruyacağım. Sizi kabul edemem ve etmediğimi de görüyorsunuz. Parti içinde kimse kalmasa da bu düşkün kişilikleri kendimize yaklaştırmayız, zayıf insanı da kendimize yaklaştırmayacağız. PKK, kahramanlık Partisidir. 14 Temmuz çok büyük bir yüceliktir. Bunu alçaltamayız, ayaklar altına alamayız. Bunu size layık göremeyiz. Layık olmayan şey layık değildir. Ben kendimi de layık göremiyorum. Ancak onların temsilcisiyim, vasiyetlerini takip ediyorum. Bu kişiliklerinizle yürüyemem ki, en ufak bir eksikliğiniz de olsa kabul etmem.

Bugün 14 Temmuz direnişinin yıldönümü vesilesiyle bir şeyler yaparak anmak istiyorsanız, eğer gerçekten dürüstseniz, bir şeyler anlamak istiyorsanız bu arkadaşların sergiledikleri direniş gerçekliğine doğru yaklaşmak zorundasınız; hangi koşullarda neye karşı, neyle, nasıl yürüttüler bunları aklınıza getireceksiniz, kendi gerçeğinizle kıyaslayacaksınız. "Ben ne kadar bağlıyım, ne kadar onunlayım" hesabını dürüst ve doğru vermezseniz siz gerçekten sahtekârsınız. Sahtekârlığı adeta kendilerine meslek edinmişler. Bunları herkes için söylüyorum. Bazı arkadaşlar bizi çok incitti. Yani bilemiyorum, insan büyümeden neden bu kadar kaçıyor şaşırıyorum. O arkadaşlara onca büyük imkân sunduk, hiç önem bile vermediler. Vicdanınız neden bu kadar kara, gerçekten insan bir sonuç çıkaramıyor. Size kim "böyle yaşayın" dedi? Bu yaşam üslubu kimindir, bu savaş tarzı kimindir? Mazlum, Kemal, Hayrilerin mi, Agitlerin mi? Hayır! O halde kimindir? Bunun cevabını vereceksiniz. Aksi halde sizi kabul edemeyiz. Her gün bunun üzerinde duruyorum. Özgürlük istiyorsunuz, şerefli bir yaşam istiyorsunuz; işte yolu da budur. Neden bu yolun üstünde yürüyemiyorsunuz? Kötülüğün rüzgarına kapılıyorsunuz. İşte gördünüz ne kadar kaçıyorlar. Tabii çok nedenleri vardır. Büyük imkânlar önündedir, üzerinde durmaya tenezzül etmiyorlar. Bunun için gerçekten bu tarihi anının adımın üzerinde durmak istiyorsanız acaba dürüst müdürler, değil midirler diyorum. Yani bir anının üzerinde durmak insana sonuna kadar yeter. Uzun bir süredir "PKK adına her yönüyle hareket edebiliriz" diyorlar. Olmaz! PKK esastır. Eğer PKK gerçeği tutturulmazsa Kürdistan’da yaşam yürümez, hiç bir şey yürümez

Neydi bu direniş? Zindanda ihanet büyük olunca şahinler tamamen düşürmek istediler; "PKK adına kimse kalmamalı", hatta "hepsi PKK'ye karşı çıksın", tabi ki "PKK'de vatanı inkar etsin, halkı inkar etsin". Bunun karşısında arkadaşlarda "biz canımızı vereceğiz, bu kararı vereceğiz" dediler. 14 Temmuz kararı; Partinin adının ortadan kalkmaması için halk ve Kürdistan adının, insanlık adının ortadan kalkmaması içindi.  İşte bu Partinin kararıdır: İhanete karşıydı, büyük zulme karşıydı, düşkün yaşama karşıydı. Hemen hemen hepsi sizin gibi zayıftılar, imha olmayla karşı karşıyaydılar. O zaman bu kahraman arkadaşlar "gün direnme günüdür" diyerek zayıflıkların önünü aldılar. Şimdide düşman çok şiddetlice üstümüze geliyor. Şimdi de Kürdistan'da ihanet büyüktür, ihanet çok büyümüştür. Direniş de büyümüştür. Aynı zamanda içimizde düşkünlükte var, teslim olma var. Ülkenin dört bir yanında ne kadar direniş varsa o kadar teslimiyet yine düşkün bir yaşam var. Eğer 14 Temmuz'a bağlıyız diyorsanız bu günde de kahramanca bazı adımlar isteniyor. Zindandaki gibi değil; savaşın her yönünde, çalışmanın her yönünde 14 Temmuz ruhuna bağlı adımlar atılması gerekiyor. Kendi ruhunuzda adım atın, öyle olmazsanız sahtekârsınız. Büyük değerlerle ucuz yaşamınızı sürdürmek istiyorsunuz, tabi ki bizimde bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Diğer bir husus da şudur: Önderliği tanımıyorsunuz. Çok düşkünsünüz, kirli insanlarsınız, her zaman bizi kendi seviyenize düşürmek istiyorsunuz. Tabi ki bu da mümkün değil. Ben sizden bir şey rica ediyorum;  biraz büyümeyi tanıyın, kendinizi yetiştiremeseniz de onunla oynamayın, ihanet etmeyin, koruyun. Eğer bu da elinizden gelmezse çıkın gidin. Ben kendim bile bu kişiliğimi her gün ellerimin altında eritiyorum. Fakat size bakıyorum kendinizi paşa gibi yapmışsınız. PKK dışında her şey sizde var, düşkünlük var, zayıflık var, düşünce dağılmış, ruh dağılmış, büyük bir kararı yok. Kendisiyle büyük bir şey yapamaz, böyle şerefli bir yaşam tutamaz, yarı ölü gibidir. Her zaman kendisini sorun yapıyor; "ben kapalıyım, yüzeyselim, bilmem ben neyim." Budur işte bundan başka bir şey değil, en iyisi de ucuz bir ölüm. Büyük bir başarı diyen, büyük bir adım diyen, "bende PKK'nin büyük şehitlerinden eksik yapmam, sonuna kadar düşüncem ve yaşamım budur" diyen böylesi yoldaşlar içinizde yetişiyor mu? Kendinize ve etrafınıza bakın, kim böyle yapıyor?

Sizin üzerinize fazla geliyorum diye değil, siz kendi kendinizi dar bir duruma sokmuşsunuz. Bu Parti imkânlarıyla kendinizi büyütebilirdiniz, hepiniz yapabilirdiniz. Size çok zaman da vermiştik. Kendinizi büyültebileceğiniz ortamı da önünüze vermiştik. Siz anlamadınız, sürekli  "ucuz bir yaşam" dediniz. Hep  keyfiyete tenezzül ettiniz. Bu da tabi ki düşmanın isteğiydi. Düşmanın isteği kişinin işte böyle ucuz bir kişilikle yaşamasıdır. Budur yani bu da tanımadığınız bir şey değildir. Eskiden beri bu kişilik bizim için sefaletti, içinde hayırlı olan bir şey yok. Bu direniş buna karşıdır. Sadece düşmanın zulmü değil, binlerce arkadaş hemen hemen düşüyordu, "ben teslim olayım mı, olmayayım mı?" bu haldeydi arkadaşlar. İşte 14 Temmuz direnişi çoğunlukla buna karşıydı. Ben şimdi bakıyorum hiç bir arkadaş bundan  kendisine  bir sonuç çıkarmıyor. Çoğunuzda bu haldesiniz, bura zindan değil. Burası dağ başıdır, elinizde silah var, burada doğru dürüst yürütemiyorsunuz, bu teslimiyetten de daha kötüdür. İşte ben diyorum siz bu anılarla sözleşmek, kararlaşmak istiyorsanız kendinizi böyle bırakamazsınız. Herkes söz sahibi olamaz, sizin gibi insanlar kendilerini yenilememişler. Söz sahibi, karar sahibi olmaktan uzaktır. "Partinin bazı imkanlarıyla sonunda düşmanın yanına kadar giderim", bu PKK değildir. Ben bunu anlamanızı istiyorum. Bu PKK gerçekliği değildir. Bu dönemde bu en büyük kötülüktür, hatta düşmandan daha çok bize karşı bir direniştir. Bu düşmana karşı değil, PKK büyüklüğüne karşı direnmedir.

Belki size acayip gelebilir, ama bu yaşamınız düşmanın hamleleri gibi sizi PKK'ye ve 14 Temmuz'a karşı direnişe kaldırıyor.  Düşmanın baskısı, düşmanın zoru ülkenin her yanında, savaş sahalarında sizi yumuşattı,  şaşırttı, sonuç itibarıyla hepiniz PKK içinde direniş halindesiniz. Tabi bu direniş 14 Temmuz direnişi değildir. Agit yoldaşların ki değildir. Bu direniş PKK'ye karşı olan direniştir. Tuhaf bir şey PKK içinde çoğunuz birçok yanınızla PKK karşısında engel teşkil ediyorsunuz. Engelden de öteye daha çok direniyorsunuz. "Biz Partileşemeyiz, Parti taktiklerine ulaşamayız, Parti hattına ulaşamayız", gece gündüz bunları söylüyorsunuz. "Yakamızı bırak, biraz kendimizi yaşamak istiyoruz, küçük yaşamak istiyoruz", gece gündüz bunu söylüyorsunuz. Bu da dürüst değil, bu kabul edilemez. Neden? Ne hakkınız var?

 Şimdi siz hepiniz benden PKK Partisini, bu büyük şehitler Partisini küçük burjuva Partisi yapmamı istiyorsunuz. %90 küçük burjuva bir Parti istiyorsunuz. Bu halinizle PKK Partisi olabilir misiniz? Kendinizi Mazlum, Hayri, Kemal'in çizgisine ulaştırabilir misiniz? Birçoğunuzun kişilikleri ortadadır. Doğru hesap verilmelidir. Biz ne kadar o büyük şehitlerin Partisiyleyiz. Bu değerler tümden unutulmuş, çoğunlukla da ülkedekilerde savaşta yer alanlarda bu tümden unutulmuş.

Kim komutandır, kim keyfi yaşamın sahibidir, kim kendini yaşıyor, kim tümden Parti esasları dışı, hatta savaş esasları dışı, kim kurnazdır, kim oyunlar çeviriyor; bunlar üzerinde duruyorlar. "Düşmanı derinden vuralım, düşmanı büyük vuralım, büyük yoldaşlıklar yaratalım" bunları tümden unutmuşlar. Bu nedir? Kim sizi alıştırdı? Öğretmenlerinizin hepsi şeytandır, büyük şehitler değil. Büyük şehitlerden uzak, hatta düşmanın kendisidir. Düşmanın zoru sizi halden düşürmüş, sizi iflas ettirmiş. Neden sizden büyük yoldaşlar çıkmıyor, neden? Bunca yıldır zindanda değilsiniz, özgürsünüz, Partinin bütün kitapları elinizin altında, neden büyüyemiyorsunuz. Kendinize bu hesabı soracaksınız, sormazsanız kimse size "şereflisiniz" diyemez. Sonuna kadar namuslu olamazsınız. Başaramayan, çalışmasını doğru dürüst yapamayan tabi ki namussuzdur, düşkündür. Düşkün insanda beş para etmez. Düşkün insanın bir değeri olur mu? Bir savunma yönteminiz var, o da "ben ağlarım". Ağlayanlarda namussuzdur yani. Ağlamak kahramanlık mıdır? 14 Temmuz ağlama mıdır, direnme midir? 14 Temmuz başarı mıdır, düşüş müdür? 14 Temmuz kahramanlık mı, korkaklık mıdır? Bunların hepsini göz önüne getirmek zorundasınız.

Siz söz sahibi olamıyorsunuz çoğunlukla buna üzülüyorum. Siz kimin arkadaşısınız. Gerçekten Mazlum, Kemal, Hayrilerin arkadaşları mısınız? Onlara mı yakınsınız, yoksa Şahin'e mi? Şahin rahatlıkla teslim olmadı, hatta Şahin içimizdeyken çok çalışıyordu. Sizden on kat daha fazla çalışıyordu, ben tanıyorum. İçinde bulunduğunuz zor ortamda olsaydı belki sizden daha çok savaşırdı da. Burada yine bir şey insanın aklına geliyor. Böyle büyük ihanet etmiş bir insan dahi yerinizde olsaydı, belki sizden daha iyi olabilirdi. Eğer siz onun yerinde olsaydınız, belki daha kötü olabilirdiniz. Yani yeriniz Mazlum, Kemal, Hayri'nin yanı değil, konumunuz Şahinlerden daha kötüdür. Neden? Bu yaşam Parti içinde büyük bir çalışmanın kaynağı olamaz, bu budur. Bundan başka şeyleri kendinize kabul ettiremiyorsunuz. Parti içinde yeni  bir adet ortaya çıkmış; hiç çalışma Parti imkanları üzerinde otur ve yaşat kendini!? Yahu sen kendini nasıl yaşatırsın? Eğitimini yapmıyorsun, düşmanın üstünde hiç durmuyorsun, bazı taktikler, örgütlenmeler üzerinde durmuyorsun. Ondan sonra da etrafını yık, boz,  zafersiz kendini yaşat, çalışmadan kendini yaşat; bu sahtekârlıktır, böyle olmaz. Suçu arkadaşının üstüne at, etrafını suçla, kendini de temiz çıkart; bu sahtekârlıktır. Binlercesi bu şekilde kendi bireysellikleri için ya da düşkünlükleri için imkan yaratma peşindedirler.

Daha derin açmak istemiyorum, anlayabildiğinize inanıyorum. Eğer bu durumu değiştirmezseniz; savaş içerisinde, halk içerisinde komutanlıkta, savaşçılıkta bu halinizi değiştiremezsiniz, değil düşmana karşı, bize karşı; değil 14 Temmuz'la, 14 Temmuz'a karşı bir direniyorsunuz demektir. Burada yanlış yapmayın. Bu arkadaşlar bu direnişte 60 gün aç susuz, bir deri bir kemik kaldılar,  bununla neyi ispatlamak istiyorlardı? "Bu düşkün yaşamı, eriyip elimizden giden yaşamı kabul etmiyoruz. Biz ölümü kabul ediyoruz. Yavaş yavaş vücudumuzun, kemiklerimizin erimesini kabul ediyoruz ama düşmanın istediği yaşamı kabul etmiyoruz. Biz PKK'yi bırakmayacağız",işte budur 14 Temmuz başka bir şey değildir. Kendinize bakın; "düşman yok biz güçlüyüz" diyerek kendi kendinizi eritiyorsunuz. Mesela savaştaki arkadaşlar bilirler; "Parti esasları kalmadı, gerilla adına ideoloji, siyaset kalmadı, yoldaşlık kalmadı" diyorlar. Yine köylü kurnazlığı, kimileri arkadaşlarını şehit ediyor, kimilerin arkadaşları elden gidiyor üzerinde durmuyor, onlarca şahadet oluyor kendisini sorumlu görmüyor. Şehitlerin anısına bir şey yapmıyor. Her gün haberleri alıyorsunuz, "anılarına ne yapayım,  ben nasıl bir sorumluluk altındayım", demiyor. Bu komutanlık değildir, savaşçılık değildir, bu hıyanettir. Bundan biraz korkun, eğer sözünüz varsa, Partiyle olmayı istiyorsanız dürüst olun. Bunun derinliğini, anlamını kavrayın.

En büyük korkum bu Partiden var olan uzaklaşmadır. Yani şimdi bakıyorum bu kişilikler Partiyi istila etmiş, Parti diye bir şey bırakmamış. Bunlar gözünüzün önünde yaşanırken, kendinizden bile haberiniz olmuyor. Bu durumda Kürdistan için bir şey elimizde kalmıyor. İhanet kalıyor işte Kürtlük adına. Görüyorsunuz ihanet ne kadar yaşıyor.

Mühim olan eğer gerçekten bu anıya bağlı kalarak 14 Temmuz'un 15. yılında bir sonuca ulaşmak istiyorsanız, üzerinde durduğum bu noktaları kendinize esas alarak üzerinde durun, kendinizle kıyaslayın, böylece kendinizi doğrulara ulaştırabilirsiniz. Parti meselesi tek benim meselem değil, bu yoldaşlar neden şehit oldu. Elimizde bir şeyler kalması, bir şerefin kalması için şahadete ulaştılar, yoksa kendileri için değil. Kendileri için olsaydı böyle direnmezlerdi. Bir halk için, bir tarih için, bir insan için bunları yaptılar. Eğer sizlerde söz sahibi iseniz, sizlerde bunlara devam edebilirsiniz. Sözün sahibi olmak devam etmektir, hangi durumda olursan ol. Her gün vahşet altındaydılar, en büyük darlık içerisindeydiler. Buna rağmen bu kadar direndiler. Sizin durumunuz ise iyidir, niye büyük direnemeyeceksiniz. Kimse "imkânım yoktur" demesin bunların hepsi yalandır. En büyük vahşet, en büyük imkansızlık Diyarbakır zindanındaydı. Hatta tarihte bile öyle vahşet yoktur. Ama bunlar direndiler.

Kahramanlığı kendinize layık görün. Her şeyle oynayın ama bu büyük, mukaddes değerlerlerle oynamayın. Sizden fazla bir şey istemiyoruz. Büyümeniz üzerinde durun. Hatta düşmanla baş edemiyorsan kendinle başet. "Kendimi yapacağım" de, "doğru Partileşeceğiz", "Partileşmeden uzaklaşmayacağım" deyin. Ben bunları niçin ısrarla söylüyorum. Siz dün Parti içinde yaşamınızla bu değerleri mahvettiniz. Siz Parti esaslarını, Parti yoldaşlığını, hepsini boşalttınız. Niçin böyle yaptınız? Parti içinde karşınızdaki düşman zindandaki düşmandan daha mı büyüktü? Hayır! Hiç düşman yoktu, siz kendi kendinize böyle yaptınız. Şimdi de sizi kabul etmemi istiyorsunuz. Bu büyük şehitler sizi afetsin, kabul etsin, hayır! Parti yaşamıyla, Önderlik yaşamıyla oynayanlar af edilemezler, kabul edilemezler. Kendinizi kandırıyorsunuz. "Biz çaresiz kaldık, zayıfız, bazı hususlarımız düşmandan kalmış, eski toplumdan kalmadır" demeyin. Bütün bunlar yalandır. Bu arkadaşlar için de aynı şeyler geçerliydi. Ama hayır! Siz de olan daha başka bir şeydir. Parti üzerindeki oyun, Partiyi küçük burjuva partisi yapmaktır.Bundan başka bir şey değildir. Tabii bu da Partiyle savaş yürütmektir. Parti içinde Partiye karşı savaştır, başka türlü izah edilemez. Bunun için tekrarlıyorum şehitlerin anılarına bağlı kalmak istiyorsanız, söz sahibiyseniz, çizdiğimiz bu çerçeve temelinde üzerinde bir kez daha durun. Siz fazla yorulmamışsınız. Size bazı imkanlar vermişiz. Her şeyden önce bu büyük şehitlerin yolunda, bu büyük direnişin yolunda kendinizi kararlaştırın. Ama dürüstlükle, onların gerçeği temelinde kararlaştırın. Size dile getirdiğimiz bu hususları büyük bir istekle, büyük bir iradeyle kendinize esas alın. Gerçekten PKK militanlığının gerçekliği sizde yürütülsün. Siz böyle yaparsanız, Mazlum, Kemal, Hayrilerin arkadaşısınız, büyüyeceksiniz de, büyük adımlar atacaksınız. "Etrafımız bizi şaşırtıyor, etrafımız bizi yoldan çıkarıyor" demeyin. Hayır! Düşmanda bu arkadaşları yoldan çıkarmak istiyordu. Oyun büyüktü ama başaramadılar. Ama burada düşman da yok, siz kendi kendinizi yoldan çıkarıyorsunuz.

Bazı şeyleri anladığınıza inanıyorum. Yine Önderlik her şeyden önce şehitlerin temsilcisidir. Kimse bunu unutmasın ve bizden de bir şey istemesin. Kesinlikle kabul etmiyorum. Benim istediğim, yaptıklarım şehitlerin isteğidir,  diğer şeylerin benim için fazla kıymeti yoktur.

Onların amacı, onların vasiyeti onların yaşamı üzerinde ben söz sahibiyim. Yaptıkları vasiyet temelinde sözüm var, yürütüyorum da. Bu noktayı anlayacaksınız. Anladınız mı bizimle yürürsünüz. Keyfiyetinizle üstümüze yetersizliklerinizi atmayacaksınız, zayıflıklarınızla bize yaklaşmayacaksınız. Çaresizliğinizle, yanlışlıklarınızla, düşkünlüklerinizle bize yaklaşmayacaksınız. Bu şehitlere yanaşmayacaksınız. Ben her zaman şehitlere söz verdim. Haki yoldaşa söz verdim, Partiyi ilan ettik. Mazlum, Kemal, Hayri yoldaşlara söz verdim, ülkeye büyük dönüşü gerçekleştirdik. İşte Mehmet Karasungur yoldaşa söz verdim, Güney Kürdistan'ı devrime ulaştırdık. Kimse inanmıyordu ama biz yaptık. Agit yoldaşlara söz verdik, Kürdistan'ın tamamına gerillayı donattık. Bütün bunlar şehitlere verdiğimiz sözlerdir. Zilan yoldaşa söz verdik, kadın özgürlüğünü yükselttik, büyüttük. Bunların hepsi sözdür ve yürümüştür de. Kendinizde de saygı ve takdiri görüyorsanız kendinizi söz sahibi yapın. Bundan başka sizin için hiç bir şeyin değeri yoktur. Yeme içme hepsi zafer içindir. Konuşma, yürütme hepsi Partinin büyümesi içindir. Bizde keyfiyet falan yok, bizde her şey insanın büyümesi temelindedir. Her şey büyük direniş içindir. Bunun için Parti içinde başka bahanelere üzerimizde yürütmeyin ve yanaşmayın. Bunu ısrarla söylüyorum, sonra kötü düşersiniz.

Önderlik babanız değil, akrabanız değil, Önderlik Allahınız değil, reis ve muhtarınız değildir. Önderlik; her şeyden önce şehitlerin vasiyetidir, her şeyden önce direniştir, her şeyden önce Partidir, savaş çizgisidir. Eğer önderliği böyle tanımak istiyorsanız beraber yürürsünüz. Böyle tanımazsanız yaklaşmayın. Yaklaşırsanız ajansınız: Sömürgeciliğin ajanısınız, düşmüş toplumun ajanısınız, kötülüğün ajanısınız, müflis kişiliğin ajanısınız. Tabi bu da böyle yürümez, kabul edilmez. Biz zayıf insan için yoğuz, basit, hafif şeylerle olan insanlar için yoğuz. Biz onların düşmanıyız. Biz onların yok olmaları anlamına geliyoruz. Biz kalkmak isteyen bir insanla kendisini çare yapmak isteyen, kendisini direniş yapmak isteyen düşmana karşı kendini büyük silahlandırmak isteyenleriz. Bundan başka bir şey değiliz. Budur benim sözüm, büyük şehitlerimiz için, Parti içindeki böyle büyük kararlara şimdiye kadar yürümüştür ve yürüyecektir de. Eğer akıllıysanız, dürüstseniz sizde söz sahibi olmak istiyorsanız bu çerçeve temelinde bir kez daha en büyük kararı kendi kişiliğinde verin, kendinize karşı kendiniz için verin. Ben sizden istemiyorum, hayır şehitler sizden istiyor. Bu büyük direnişler sizden istiyor, bu temelde vereceksiniz. Eğer bu temelde verdiyseniz dürüstsünüz, kimse sizi durduramaz. Siz geride kalmazsınız, zayıfta kalmazsınız. Bu arkadaşlar zayıf kaldı mı, geride kaldılar mı, çok dar durumlarda büyüklüklerinden taviz verdiler mi? Hayır!

Bu büyük direnişten sonuçlar çıkarmak lazım. Hangi sahada altta-üstte hangi şekilde olursa olsun bu Partiden uzaklaşmayı ortadan kaldırmalıyız. 14 Temmuz kararına ulaşana dek bu uzaklaşmaya karşı durup kaldırmalıyız. Bu büyük şehitler, kendilerini tamamen büyük bir direniş yaptılar, sonuna kadar yürüdüler. Çalışmanız böyle olup sonuca ulaşırsa 14 Temmuz sahibisiniz. 14 Temmuz sahipleri her zaman büyüktürler. Bununla böyle yürüyenler bunun savaşını her yanda yürütenler; sabırla, bilinçle, çalışmayla savaş yürütenler her zaman zafer kazanırlar, başarılıdırlar.

Reber APO

14 Temmuz 1997