Davaya girmek öyle kolay bir iş değildir, getirdiği birçok zorluk var, yaşamın kendi zorlukları da var. Duyuyorum, izliyorum korkunç bir işsizlik var. Üniversite mezunu gençler kahve köşelerinde yaşam tüketiyor, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kapitalizm böyledir, insanı tüketir. Biliyorum hala sigara içen arkadaşlarımız var. Kapitalizme yanılmamak gerekir. Yaşlanma bence beyinle ilgilidir. İnsanın zihninin güçlü olması gerekir. Zihin ne kadar güçlü olursa beden de o kadar zinde kalır. Bunlar birbirine bağlı şeyler. Zihin güçlü olmazsa, sistemi iyi çözememişse beden de erken çöker. Kapitalist sistemde gerçeği bulmak, gerçeği doğru yorumlamak çok zordur, bireyleri saptırır. Saptırılmış birey de artık hiç bir şey yapamaz hale gelir.
Gelişmeler, ABD’nin kontrolünde gelişiyor. Balyoz planı ortada. Çıldırmış bunlar. Camileri bombalamaktan bahsediyorlar. Tam çılgınlık. Kürtleri de tamamen yok etmeyi planlamışlar, Kürtleri Yunanlıların yerine koymuşlar, Yunanlılar gibi sürmeyi düşünmüşler. Bu kadar kişi sürelim, öldürelim diye plan yapmışlar. Korkunç bir şey bu. Benim burada yıllarca Kemalizmi yeniden ele almak gerekir düşüncemin doğruluğu ortaya çıkıyor. Türkiye mevcut haliyle devam edemez demiştim. Bunlar şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bunlar bu korkunç planlarına NATO’nun destek vereceğini de düşünmüşler, hayal etmişler. Bu kadar katliama NATO bile destek vermez. Bu fikrin, planın çılgınlığı ortada ama bir defa işin içine girmişler şimdi çıkamıyorlar. Amerika da bunu kabul etmez. Veli Küçük onlar zaten daha önce tasfiye oldular. Bu Balyoz Planı Ergenekon’dan biraz farklı. ABD bunlarla bu şekilde artık işlerin yürüyemeyeceğini gördüğü için Başbakanı zorladılar, bunları tasfiye et diye, Başbuğ’u da uyarmışlardır. Ona da bu şekilde devam edilemeyeceğini söylemişlerdir. Bunlar şimdi tasfiye oluyor. Bir taraftan CHP, MHP ve ordu içindeki Kemalistlerin daha doğrusu ittihatçı artıkların olduğu, ulusalcı katliamdan yana olan kesim. Diğer taraftan AKP’nin olduğu muhafazakar kesim. Üçüncüsü de bizim ve demokratların temsil ettiği demokratik çizgi. Türkiye’deki durum şu anda tam bir karmaşa halidir. Bir yandan o katı ulusalcı kesim, bunların gücü az değildir. Haberde duydum Çetin Doğan son anda Meksika’ya kaçmayı planlamış. Bedrettin Dalan onlar da çalışma içindeler, İsrail’in sağcı kesiminin onlara desteği var. Amerika’da en uç kesim olan Neo-conlar bunlara destek veriyor. İsrail’de Netenyahu onlar da AKP’ye destek veriyor. Diğer taraftan da AKP ve Fethullah. Aslında tam Fethullah da değil. Birçok cemaat var, bir organizasyon halindeler. Diğer taraftan da Kürt hareketi var. Kürt Hareketi üzerinde birçok oyunlar oynandı, tasfiye edilmeye çalışıldı. Fakat ne oldu? PKK ve halk direndi, demokratik alanda büyük güçlenme yaşandı. Ben de burada büyük bir sabırla direndim. Ve oyun bozuldu. Artık Kürtler tasfiye olmaz. Kürt hareketinin de artık tasfiye olunamayacağı gerçeği var. Bu görüldü. Ama bu gerçekle ne yapacaklarını, bu gerçekle nasıl yaşayacaklarını bilemiyorlar. Her iki taraf da Amerika’nın kontrolünde. Bütün bu gelişmeler Amerikanın kontrolünde gelişiyor. Türkiye’de MHP ve laik kesim güçsüz değildir, AKP de güçlüdür, peki bu gelişmelerle bu süreç nasıl sonuçlanacak? Kanaatimce sonuçta demokrasi üzerinde uzlaştıracaklar. Bir demokratik şey üzerine uzlaşma olacak. Türkiye değişecek. Değişen Türkiye’de Kürtler de demokratik bir güç olarak kabul görecek. Kürtleri kabul ederler. Ben yol haritamda da belirtmiştim. Demokratik özerklik Kürtler için uygun bir çözümdür.
Aslında Cumhuriyet üç kesimi hep tasfiye etmek istedi. “İrtica” adı altında İslamcı çizgi, “yıkıcılar” diyerek Sol-Komünist kesimi, “bölücü” diyerek de Kürtleri tasfiye etmek istedi. Ama ne oldu? Erbakan üzerinden bir tasfiye oldu ama, AKP ABD ile bir şekilde ilişkilenerek kendisini korudu ve daha da güçlendi. Sol önemli oranda zayıflatıldı ama hala epey bir grupları, partileri var, kalıntıları var. Kürt halkı da tasfiye olmadı, tasfiye olmayacağı da anlaşıldı. Dolayısıyla Cumhuriyet bu gerçekleri kabul etmek zorunda kalıyor. AKP Kürtlerle uzlaşır mı, bu sorunu demokratik olarak çözer mi? AKP’de herşey Tayip Erdoğan’ın tutumuna bağlı. Ama AKP de demokratik davranmıyor. AKP kendi içindeki Kürt milletvekillerine, işbirlikçi Kürtlere dayanarak birşeyler yapmaya çalışıyor. Ama bunlar sorunu çözemez. Kürtlere ilişkin nasıl bir tutum takınır, bu önemli.
Kürt sorunu konusunda üç yol var. Birincisi 80-90 yıldır devam eden inkar-imha politikası, anlayışı. İkincisi küçük Kürdistan kurup tüm Kürtleri oraya bağlamak. Yani küçük Kürdistan’ı kurararak Büyük Kürdistan hayaliyle Kürtleri bir yüz yıl daha oyalamak. Tıpkı Yunanlıların megalo ideası gibi. Küçük Yunanistan’ı kurup, megalo ideasını yaşatmak. Yine tıpkı küçük Ermenistan’ı kurdurarak Büyük Ermenistan hayaliyle Ermenileri oyalamak gibi. Burada da küçük Kürdistan’ı kurup Büyük Kürdistan hayalini yaşatmak istiyorlar. Küçük Kürdistan’ı kurup bütün Kürtleri orası üzerinden kontrol edecekler. Bunu ortaya çıkarmak hayati önemdedir. On yıldır bunu söylüyorum. Kaçanların birçoğuna her türlü imkân verdiler. Birçok kişiye de orada şirket kurdurup kendilerine bağlıyorlar. Geçmişte nasıl ki ülkü ocakları üzerinden Sol pasifize edildiyse, bugün de bu cemaatler eliyle hareketimiz pasifize edilmek isteniyor. Çok güçlü ekonomik imkanları da var. Bunu da devreye sokuyorlar. Bazı aileleri bu çerçevede kendilerine bağlıyorlar. Osman “benim önümü açın ben gidip Muhafazakar Kürtleri örgütleyeyim” diyordu. Bunun gibi birçok oyun oynandı ama hiçbirisi tutmadı.
Üçüncü yol da bizim savunduğumuz demokratik çözümdür. Biz burada demokratik cumhuriyet, demokratik vatan, demokratik toplum diyoruz.
Şu an yaşanan bu karmaşa halinden muazzam politika üretenler büyük gelişme kaydeder. Erdoğan ortalığı ayağa kaldırıyor. Bahçeli Baykal hergün feveran ediyorlar. Neden? Çünkü şu anki siyaset bunu gerektiriyor, onlar bunu biliyor. Günün siyaseti için böyle yapmaları gerekiyor. Bizimkiler gün gün muazzam politika yürütmelidirler. Kim bu karmaşa halinde çok iyi örgütlenirse iyi ve doğru politika yürütürse o kazançlı çıkar. Akademi kurun diye o kadar çok söyledim, bugün akademi ihtiyacı nasıl hissediliyor, ortadadır. Bu yaşananları süreci doğru kavrarlarsa tutuklamaları da boşa çıkarırlar. Kendi yerel demokratik önderliklerini ortaya çıkarmaları gerekir. Bu tutuklamalar devletin bir taktiğidir. İyi bir siyaset yürütümüyle bu tutuklamalar rahatlıkla boşa çıkarılabilir. Ben siyaseti iyi yürütün derken kimseye illegal bir alanı işaret etmiyorum. Demokratik zeminde yapılabilecek muazzam çalışmalar var, bunlar yapılmalı diyorum. Ama çok iyi anlaşılmıyor, hantal çalışılıyor. Yerel demokratik önderlikler ortaya çıkmadı. Teorik olarak da çok dogmatikler.
DTK Kürt toplumunun yasal demokratik örgütlenmesinin adıdır. Yine BDP yasal ve Türkiye’nin tümünde çalışmalarını yürüten bir siyasal partidir, Türkiye partisidir. Bunlar KCK’dan ayrı çalışmalardır, birbirine karıştırılmamalıdır.
Ben burada on yıldır hep söylüyorum, ortada bir çalışma göremiyorum. Sol’un geleneksel durumudur bu. Bir şeyler ezberlemişler habire aynı şeyleri tekrarlıyorlar. Ben burada muazzam bir çaba sarfettim. Ben Stalinizmi katbe kat, fersah fersah aşmışım, dünya düşüncesine mal olacak kadar düşünce üretmişim, kendi düşüncemi oluşturmuşum. Ezbercilik ve dogmatizm diyorum ben buna. Önemli olan pratikleşmedir. Türkiye siyasetinde şu anda en önemli olan husus pratikleşmedir, pratik politikadır. Üç ana çizgi ve güçten söz etmiştim. Birincisi katı-ulasalcı milliyetçi çizgi, ikincisi AKP’nin temsil ettiği ılımlı-islamcı-muhafazakar çizgi. Türkiye’yi bu iki hegemonyadan kurtaralım diyordum, diyorum. Bunlara karşı bir çıkış olarak üçüncü yol ve çizgiyi önerdik, geliştirdik. Demokratların birlik çizgisidir bu. İşte dağ gibi kitle var ortada, ben daha ne yapabilirim! İster BDP içinde ister dışarıda önemli olan ortak çalışma yürütülmesidir. Bunun için bir koordinasyon kurulu kurulabilir, paralel çalışmalar yapılabilir, yürütülebilir.
Geçen gün de Aktüel’de Avni Özgürel’in yazısını okudum. Özgürel de Kürtler, PKK ve Öcalan konularının ayrı konular olduğunu ancak bunların bağlantılı, iç içe oluğunu, bir arada ele alınmazsa sorunun çözülemeyeceğini belirtiyor. İyi bir tespit yapmış, söylediği doğru. “Öcalan’ı devre dışı bırakan her seçenek Öcalan’ı güçlendiriyor” diyor. Bu da doğru. Bugüne kadar da güçlendirdi zaten. Ben burada kimseye, devlete falan yalvarmıyorum. Yol haritamda da belirttim, sağlığım hala elverişliyken rolümü oynamak istiyorum.
Adıyaman’da Malatya Yazıhan’lı bir lise öğrencisi bedenini ateşe vererek hayatını kaybetmiş. Ailesine sabır, metanet ve başsağlığı diliyorum.
Dil, bedendir. Coğrafya bedendir. Kültür bedendir. Bedenlerinize sahip çıkın. Öyle tek başına kuru bir dil bir anlam ifade etmez. Bunlar hepsi bütünlüklüdür. Bir arada düşünülürse demokratik bir toplulukla bunlar birlikte bir anlam ifade eder. Dil, coğrafya, kültür, bunların hepsine ben beden diyorum. Bedeninize sahip çıkmazsanız baş bir işe yaramaz bir anlam ifade etmez. Bütün bunlar DTK’nın çalışma alanlarıdır; dil, kültür, sanat, spor her alanda toplum içinde çalışmalarını yürütürler.
Kadın ile erkek ilişkisinde -bir yazar da belirtiyor– kadın mı erkeğe teslim oluyor yoksa erkek mi kadına teslim oluyor? diye. Burası tartışılabilir, bence günümüzde ikisi de birbirine teslim olmuştur. Kadın erkek ilişkisi doğru anlaşılmalıdır. Bir kadınla hangi temelde yan yana gelineceği önemli. Bu yaşıma geldim hala bir kadınla hangi temelde biraraya gelinebilir, bir kadınla bir araya gelirsek ne konuşacağız, hangi konuları konuşuruz kendisiyle diye düşünüyorum. Slovaj Zizek “beni en çok heyecanlandıran şey benden daha zeki bir kadınla felsefe konuşmaktır” diyor. Kadınla belli bir temelde diyalog ve ilişki kurulmalıdır. Doğru yaklaşımla yani kadınla erkeğin bir araya gelme konusunda, ben buna evrenin oluşum dili diyorum. Yani evrenin oluş tarzıdır diyorum. Ben kadın erkek ilişkisine böyle bakıyorum. Bu ilişki tarzı bu özgürlük temelinde yakalanırsa Nirvana’ya o zaman ulaşılabilir. Ben kadına saygı temelinde yaklaşıyorum. Kadınlar beni bu kadar takip ettiklerine göre demek ki bende bazı yönleri keşfetmişler. Ben kadına çok değer veriyorum. Kadın, özgürlüğünü savunmalıdır. Ben buna değer veriyorum. Kadın her türlü özgürlüğünü geliştirebilmelidir, kendini bu konuda yetkin hale getirmelidir. Ben buna örnek vermek istiyorum. İskenderiyeli Hypatia isimli bir kadın M.S. 415’te dönemin ilk Hıristiyanları tarafından fikirlerinden dolayı ölüme mahkum ediliyor. Kadına diyorlar ki, “sen bizim yasalarımıza karşı geldin”. Onların şiddetine karşı kadın felsefeyle cevap veriyor. Onlar saldırdıkça kadın felsefeye sarılıyor, felsefeyle kendini savunuyor, kendi felsefesini ortaya koyuyor. Etrafını saran gençlere de “siz bana faydacı, kaba cinsellik temelinde yaklaşıyorsunuz, ben bunu kabul edemem” diyor. Sonra kadını taşlarla linç ederek öldürüyorlar. İşte kadın özgürlüğü için kendini böyle savunmalıdır. Adıyaman’da kız çocuğunu diri diri toprağa gömmüşler, diri diri! Üzerine atılan toprak boğazına, iç organlarına kadar dolmuş, diriyken. Aslında toprağa gömülen kadındır, kadınlıktır, bütün insanlıktır. Bir kişinin toprağa gömülmesiyle bir milyon kişinin toprağa gömülmesi arasında fark yoktur. Dinsel dogma o dönemde de bu dönemde de tehlikelidir. Bu kızın anısını, hayatını roman yapabilirler. Adıyaman cezaevindekiler bunun üzerinde durabilir. Bunun için kadınlar kendilerini çok iyi yetiştirmelidir diyorum.
Kars halkına selamlarımı iletiyorum. Bütün cezaevindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum.
24 Şubat 2010