Eminim ki, bu yoldaşlarımızın şahsında aldığımız güçle her tür zorluğu aşacağız, özgür yaşamın savaşımını başarıyla vereceğiz ve mutlaka kazanacağız. Bu şehitlerimiz güzel yaşamın gerçek sahipleridir ve ölümsüzleridirler.
Zilan (Zeynep Kınacı) daha teorik, daha ilkeliyken, Sema’da (Sema Yüce) daha fazla sorunlarla boğuşma ve pratikleşmeye doğru bir tamamlama olayı var. Fikri’de (Fikri Baygeldi) de tutarlı bir erkek kişiliğinin nasıl yeniden şekillenmesi gerektiğine dair çok duyarlı ve anlamlı bir yanıt var.
Zilan kadının dirilişi diyor. Ayriyeten Dersim olması da önemlidir. Dersim’in dirilişi için unutulmaz ve belki de yaşamın biricik kaynağı olarak bu kişilik ve eylem değerlendirilecektir. Kahramanca olanlar tarihe böyle etki bırakır. Bitmez, tükenmez bir halka, bir ulusa ve hatta insanlığa, kadına güç veren bir kaynak olarak değerinin takdir edilmesi gerektiği çok açık. Çünkü tümüyle insanlık adına düşürülmüş insanlığa müthiş bir faşist rejime karşı, orduya karşı, emperyalizme karşı, kadın cinsinin düşürülmesine karşı bir eylem.
Hatta “canımızı bile vermek yeterli değil, keşke canımızdan başka vereceğimiz şeyler olsaydı” diyor. Tabii biz her zaman sıkça şunu söyledik; canını vermek yetmiyor, daha başka şeylerini vereceksin; bunlar da yeteneklerindir. Canını ucuza vermek! Ki burada yalnız ucuz bir can vermek yok, müthiş bir yetenekler birikimi oluyor.
Düşüren değerler, parçalayan, bölen değerler yanında, bu kadar bağlayan değerler! Tabii sizin bizlere olan sevginizi düşünüyor, manevi güç alıyoruz. “Şehide en bağlı olan sizsiniz.” Bu cümlesi şu açıdan çok önemlidir; bilse ki, şehide en bağlı olan Önderlik olmazsa bu eylemi yapmaz. Çünkü bir soysuz eylemi takdir etmeyebilir. En büyük eylemciler esasta güvendikleri değer için eylem yaparlar veya o değerlerin sembolize edildiği, birleştiği, yoğunlaştığı, kişilikleri esas alırlar, sorumludurlar.
Demek istediğim canlarını böyle boşuna ateşe atmazlar. Onu müthiş bağlayan, onu temsil eden, sonsuz güven veren, bir değer, bir sembol, bir Önderlik olmazsa hiç kimse böyle bir şeye cesaret etmez. Çünkü; “Yaşama müthiş bağlıyım” deniliyor. “Yaşamın gerçekleştirmesi için bunu yapıyorum.” Şimdi bunu kim gerçekleştirecek; hangi Önderlik, hangi tarz, hangi parti, eylem kesin bunları öngörüyor. Özgürleşmenin ve kendini gerçekleştirmenin yolunun savaşta geçtiğini; yani öyle “Ölüyorum gidiyorum” demiyor. Özgürleşme ve kendini gerçekleştirme, böylelikle bu da savaştan geçiyor. Bu savaşı verirken yaşayacağına inanıyor. Öyle “öldüm-gittim” filan demiyor. O noktada tamamen kabul edilmesi gereken yaşam sınırlarına doğru yüceliyor. Anlam olarak, parti olarak, halk olarak yükseliyor. Daha önceki düşmanın egemenliği altında çizilen yaşamı zaten, eğer kül olan bir şey varsa, odur. Yaşam adına yücelen ne varsa o da buradadır. Ölen, ölmesi gereken, kül edilmesi gereken bırakılmıştır. Yüceltilmesi gereken, gerçekten müthiş, şahane bir biçimde çıkarılmıştır. Zaten tam da bu temel de “Mazlum, Hayri, Kemal, Ferhat, Besê, Berivan, Ronahi yoldaşların direniş geleneklerini bu halkayla sürdürmek istiyorum” diyor. Bunların da tamamen nasıl bir yaşam için yüceldiklerini, neyi yerle bir ettiklerini göz önüne getirirsek, bu halkanın nasıl müthiş, muazzam bir yaşam halkası olduğunu iliklerimize kadar hissederiz.
“Halkımızın özgürlük isteminin ifadesi olmak istiyorum. Emperyalizmin kadını köleleştiren politikalarına karşı, bombayı kendimde patlatarak, hıncımı ve öfkemi Kürdistan kadınının dirilişinde sembolize etmek istiyorum” diyor. Burada emperyalizmin ve Türkiye’deki çürük, en berbat temsili olan kapitalizmin biriktirdiği hınç, kin ve öfke var. Aslında düzenin kişiliğinde yarattığı tahribatı görüyor ve buna karşı çok müthiş bir kin, öfke de biriktirmiş; ama aynı zamanda güzel kadının nasıl gerçekleşeceğini de çok açık ortaya koyuyor. Ve bunun sembol ifadesi oluyor. Bu tabii çok önemli. Bizim de kadın çalışmalarına ilişkin en iyi bir yaklaşımdır. Açıkça söyleyeyim ki, değerleri de bunun bir halkasıdır, ama burada en üst düzeye çıkmıştır.
Burada erkek de bu eylemi yapabilirdi, ama yapan kadındır. Kadının yapmasının hem doğal bir zaruret olduğu hem bir kadın gerçeği ile bağlantılı olduğunu düşünmek lazım. Belki de bir erkek böyle yapamazdı. Başka biçimlerde, zindanlarda yapabilirdi ama, bu biçimiyle yapamazdı! Bu biçimin kadınla ilgili özgün bir yanı vardır. Yani çok daha hınç ve öfke gerekiyor; çok daha özgür yaşam gerekiyor ve bir de çok daha çekici, başarılmaya yatkın bir yaşam özgünlüğünün yakalaması gerekiyor. Aslında bu noktada bir sembol olarak yerini almak istiyor.
Genel geçer ölçülerle ne beğenirim ne de kendimi beğendirtirim. Ama çok eskiden beri hem bana hâkim olan bir duygu, hem de giderek kişilik özelliği olarak geliştirdiğim husus; özgür veya özgürleşmesi gereken bir kadın kişiliğine göre kendimi nasıl müthiş yapacağımdır. Bu yoldaşların dile getirdikleri benim bu çabalarımla olmuştur. Ben henüz çocukken bizim erkeklerimizin kendilerini beğendirme ölçülerini halen hatırlıyorum. İsim düzeyinde bile bazıları aklımda. Ceplerinde yuvarlak, küçük bir aynaları, bir de tarakları vardı. İkide bir açar, saçlarını tararlardı. Bunun pek fazla bir çekicilik yaratacağına o zamandan beri inanmadım. Ama o güne göre ölçüler bunlardı. Kadının ölçüleri de bundan farklı değildi.
Şüphesiz kendimi bir insan olarak, yalnız kadına değil, halka da beğendirmek için akıl almaz bir savaşım yürüttüğüm biliniyor. Bu her düzeydeki bir savaştır, her boyuttadır, tek boyutta değildir. Çok yönlü ustalıkla işlenmiş bir yaşamdır. Bazıları halen benim bir sırrım olarak değerlendirmek istiyorlar, ama öyle değil. Emekle kendimi hazırladım. En çok eleştirilen bendim, ama genelde Kürt halk gerçeğinde, ama giderek en maruzlarımızın bile bize öykünmekten geri durmadıkları, hatta düşmanımızın da oldukça saygılı olmaya çalıştığını biliyorum. Halkımızın da derinden bir bağlılığı, onun büyük bir boşluğunu, zihinsel-ruhsal açlığını gidermenin büyük ustalığını göstermekle bağlantılıdır.
Güzel kadınlarla düşüp kalkmaktan ziyade, güzelleşen kadınla, güzelleşen insanla bir bütün olarak olabilmek benim bir tutkumdur. Kadın hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar, topyekûn sınıf savaşımına karşı sermayenin ve emperyalizmin bulduğu en tehlikeli araç durumuna getirilmiştir. Zilan yoldaş bunu da dile getiriyor. Emperyalizmin kadını kullanması, buna çok daha ilkel dönemlerden kalma ve bu son model baştan çıkarma yollarını eklersek, tutarlı bir sosyalizm savaşçısının bu sorunu çözmeden milim kadar adım atamayacağı açığa çıkar.
Kadını düşüren ve düşürülen bir nesne olmaktan çıkarmak bizim savaşımımızın en önemli bir yönünü teşkil ediyor. Başka türlüsünü hiç kimse bizden beklememeli. Kendimi bu konuda cins savaşımının da en yoğunlaşmış ifadesi haline getirdim, tıpkı ulusal savaşın, tıpkı sosyalizm savaşımının diğer yönüyle eşitlik, özgürlük noktalarında yoğunlaşan o dağ gibi cins savaşımının bir odağı durumundayım. Sosyalizmi ilerleteceksek, ulusal kurtuluşta çok ciddi engelleri ortadan kaldıracaksak, örgütleşmede bir yıkılma ve çözülme nedeni olmaktan çıkarıp bir sürükleme nedeni haline getireceksek, cins savaşımının yoğunlaşmış ifadesi olmaktan başka çaremiz yok. Önderlik öğretisinin kadın boyutuyla anlaşılması gereken bir yanı da budur.
Şüphesiz bundan sonra sizlere güç vermeye çalışacağım gibi, sizin de yaklaşımlarınızın güce güç katma temelinde olmasına özen göstermeniz gerektiğini vurgulayacağım. Ve eminim ki, bu yoldaşlarımızın şahsında aldığımız güçle her tür zorluğu aşacağız, özgür yaşamın savaşımını başarıyla vereceğiz ve mutlaka kazanacağız. Bu şehitlerimiz güzel yaşamın gerçek sahipleridir ve ölümsüzleridirler.