Hep söyler dururum.
Kendimi bildim bileli.
Bu gulkuj Evdo’yu tanıdım tanıyalı.
Hep bin bir suratlı katilleri anımsarım.
Hep bin bir suratlı, yeminli Kürt düşmanlarını anımsarım.
Hep ecdadından itibaren kafastasçılığı tescillenmiş, berroş ve büyük kafalı ırkçıları anımsarım.
Ahmet Arif’in dediği gibi:
Gulkuj Evdo gibiler,
“Engerekler ve çiyanlardır.
Ekmeğimize, aşımıza göz koyanlardır.
Tanı bunları, tanıda büyü”.
Ey mazlum halkım!
Baksana bu Gulkuj ne diyor.
Diyor ki: “Eğer Irak PKK’yi çözmese kendileri çözecekmiş PKK’yi”.
Bu gulkuj öyle bir PKK ve Kürt düşmanıdır ki, tüm Kürtleri asit kuyularına doldurarak jenosidden geçirse bile, buna doyamayacak kadar gözü dönmüş kalpsiz bir cellattır.
Baksanıza O’nun CIA pasoportlu hocası Fetul-Münafık, Yankeelerin ülkesinden gönderdiği fetvada diyor ki, “Hizbul-Vahşet yalandı”.
Diyor ki, “domuz bağları yalandı”.
Aynı Fetul-Münafık Hizbul-Kontraların mezar evleri ortaya çıkmadan önce diyordu ki, “her yerde Hizbullahçılarla karşılaşabilirsiniz”.
Bunu söyleyerek Kürtleri hizbul-kontra katilleri ile tehdit ediyordu.
Bu katillerin mezar evleri ortaya çıkınca, bu defa hizbul-vahşet diyordu.
Şimdi de “hizbul-vahşet yalandı” diye fetva veriyor.
Dansözlük yapılır da, bu kadar yapılır.
Yalan atılır da, bu kadar atılır.
Fetul-Münafık sıfatının yanına, bir de “yalanların efendisi” diye bir sıfatı bu münafık Fetullah’a yakıştırırsak, tam da taşı gediğine oturtmuş sayılırız.
Yalanların Efendisi Fetullah bunları yaparken diğer şagırtı Katil-Qerdoğan’da içindeki pisliği kusarken, “PKK ile en fazla savaşan AKP’dir” diyebiliyor.
Tüm bunları yan yana getirdiğimizde bir şeyler olacak herhalde diyebiliriz.
Anlaşılan o ki, bu enli, üçlü ve yeminli Kürt düşmanları Fetul-Münafık, Gulkuj Evdo, Katil-Qerdoğan ile Sebatayist General Boşbuğ kendilerini tekrardan Kürdistan gerillasına karşı denemeye niyet ediyorlar.
Belki de bunun kararını almışlar.
Kürdistan gerillası, hem Güney’de hem de Kuzey’de buna hazırdır.
“El mi yaman bey mi yaman” göreceğiz.
Kürtçesi, kurt u kurmanci Kürdistan gerillası HPG mi yaman, yoksa Türk ordusu mu yaman yaşayıp göreceğiz.
- Ayrıntılar
Seçimler geride kaldı. Kürt halkı tüm rüşvet ve satın alma girişimlerine karşı iradeli duruşunu bir kez daha gösterdi.
Kürt halkının artık o eski kandırılmaya yatkın ve ürkütülebilinen Kürt halkı olmadığını bir türlü anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar. Bilmeyenlere duyurulur, bu halk Medleşme yolunda ilerlemektedir.
Kürtlerin tarihinde en değerli süreçlerden birisi Medlerin Kürt parçalanışına son vererek ortak bir konfederasyon oluşturmalarıdır. Diğer önemli ve anlamlı bir çalışma da Medlerin öncülüğünde Ortadoğu’da bu birlikteliğin, dönemin vahşetini yaşatan Asurlara karşı sağlanmış olmasıdır. Ve biz biliyoruz ki bu birliktelik Ortadoğu halklarına özgürlük, birlik, kardeşlik, eşitlik, dayanışma ve adalet getirmiştir.
Birkaç hafta önce bizim Newroz diye kutladığımız günün, bu ortaklaşmış ruhun sonucu olarak ortaya çıktığı söylenir. Özcesi Newroz vahşete, zulme, baskıya karşı verilen bir mücadelenin diğer adıdır.
İşte bu ruhu yaratan Medlerin yaşadıkları, Medleşme hareketidir. Bu ırki bir gelişme değildir. Aksine bir kültürleşmedir. Zerdüşt’ün çizdiği zihniyet yapı taşlarıyla örülmüş, kendine güvenen, eşitlikçi, daha adaletli, daha dayanışmacı, daha özgürlükçü kültürün bir sonucudur.
Medler, önemli bir gelişmeyi yaşadıktan sonra M.Ö. 521 yılında o dönemin Fars aristokratları tarafından iktidarın nimetlerini de arkalarına alarak görülmemiş bir katliamla karşı karşıya kalırlar. Ne kadar Med aydını, dini lideri, önderi, tecrübe sahibi insanı varsa bir günde çok planlı bir katliamla yok edilirler. Ve o günden sonra Kürtler bir baş aşağıya gidişi yaşarlar. Kendilerini bir türlü toparlayamazlar. Bu katliamın yapıldığı günü o dönemin Farsları Magofoni diye kutlarlar. Magafoni ya da Magamoni esasta bir kültürel soykırımdır. Kimliksizleştirmedir. Kendisi olmaktan çıkarılmışlıktır. Ve bu Kürtleri tarihte çok kötü vurmuştur. Kürt düşürülmüşlüğüne götüren yol böyle örülmüştü.
Kürt Özgürlük Hareketi ilk doğuşuyla birlikte kendisini yeni Medleşme hareketi olarak isimlendirmişti. Kürdistan’da ölüm sessizliği aştırılmak isteniyorsa önce Medler gibi kültürel bir var oluş olarak doğmak gerekirdi. Zerdüşt gibi bir güçlü zihniyet ve vicdanı yaratmak gerekirdi.
Kürt Özgürlük Hareketi yeniden Medleşme hareketini çok görkemli gerçekleştirdi. Ve artık Kürt halkı sadece kendi coğrafyasında değil tüm Ortadoğu coğrafyasında kendine güvenin, kardeşleşmenin demokratik kültürün, temsilin, kadın şahlanışının ve özgürleşmenin adıdır. Kürt halkı tüm bunları kendi direnişiyle görkemli ortaya koymaktadır.
İşte önce Kürt işbirlikçileri, sonra Türk işgalci faşist güçleri ve onlara akıl babalığı yapan emperyalistleri bunu iyi göreceklerdir. Yeniden Medleşmeyi yaratana bu halk sonuna kadar bağlı kalacaktır. Göklere çıkaracaktır, kutsayacaktır. Bu halk böyledir. Ona yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmaz. Dostunu da düşmanını da iyi bilir.
Bu halkın ayağa kalkışını şahlanışını gerçekleştiren Başkan Apo’yu bunun için sahiplenecektir. Doğduğu yerleri kutsayacaktır, doğuran anayı tanrıçalaştıracaktır, doğum gününü kendi doğum günü olarak bilecektir, onun yaşamını kendi yaşamı olarak ele alacaktır. Ve onun özgürlüğünü kendi özgürlüğü olduğunu bildiği için ona ölümüne bağlı yaşayacaktır. Ve bunların hepsini bir milat yani tarihin başlangıcı olarak kabul edecektir.
Ya bunu bilmeyenler, ya da bilip de tahammül edemeyenler Amara’ya yürüyüşü hazmedemiyorlar. Doğum günü kutlamasına gidenlere vahşice saldırıyorlar. Gencecik evlatlarını gündüzün ortasında katlediyorlar. Sonra da barıştan söz ediyorlar. Doğum günü etkinliklerine gidenlere silahla saldırmalar nerede görülmüş, nerede görülmüş halkın milletvekillerinin dövüldüğü ve nerede görülmüş kadınlara analara el uzatıldığı…
Öncelikle tüm Kürtlerin -özelde de güneydeki Kürtlerin- bunları görmeleri gerekiyor. Silahların neden bırakılmayacağını görsünler. Doğum gününe tahammül edemeyen, Berfin ismini parklara verilmesine izin vermeyen yerlerde bu halkı savunacak bir gücün olmasının kaçınılmazlığı iyi görülmelidir. Sonra da Türkiye’de demokratların ve aydınların, sanatçıların bu durumu görmesi gerekiyor. O kadar barıştan, silah bırakmaktan söz ederken hemen yanı başlarında sivillere silahlar doğrultuluyorsa orada barıştan ne kadar söz edilebilir. Önce bu faşist zihniyeti durduracak eylemlerin gerçekleşmesi gerekiyor ki bu topraklara huzur gelsin.
Kendilerine Newroz’da olay yaşanmadığına pay çıkarıyorlar. Öyle değil, siz silah kullanmayın, siz provoke etmeyin, siz tahrik etmeyin, siz hakaret etmeyin, siz onur kırıcı yaklaşmayın bu halk dünyanın en barışsever halkıdır. Bu halk dünyanın en bağışlayıcı halkıdır. Bu halk dünyanın en hoşgörülü halkıdır. Ve siz yeter ki bu halka biraz saygılı yaklaşın, bu halk saygılı yaklaşımın en anlamlısını size gösterir.
Son olarak da Türkiye’yi ziyaret eden Obama’nın da bunu görmesi gerekir. Onun atalarına yapılanları biz iyi biliyoruz. Ancak onun atalarının en azından bir isimleri vardı. Biz Kunta Kintaların isim değişikliğine karşı ne kadar direndiğini bilen insanlarız. Çocukken izlediğimiz bu sahneler belleğimizde halen canlıdır. Türkiye bir Kürt ismine tahammül edemeyecek kadar ırkçı ve kafatasçıdır. Bir parka verilecek Berfin ismine-ki bu Kardelen çiçeği demektir-hoşgörü gösteremeyecek kadar ırkçıdır. Milliyetçidir.
İşte bunun için Obama silahsızlandırmak istiyorsa önce bu zihniyetlerin silahsızlandırılmasıyla başlamalıdır. Önce bu zihniyetlerin faşizan özelliklerden arındırılmaları gerekir. Dünyanın jandarması olduğuna inanan bir gücün başkanı önce silahsızlandırmaya buradan başlamalıdır. Aksi taktirde Obama’nın Kunta Kintalarla bir bağının olmadığını düşünmek hepimizin hakkı olacaktır.
- Ayrıntılar
İşaretler bunu gösteriyor…
Düşman kâh darbe alan aslan misali azgınlaşmakta, kâh kuyruğunu bacaklarının arasına çekmiş köpek gibi köşeye sıkışmakta.
Düşman kimin kapısını çalacağını şaşırmakta, uçan kuştan medet ummakta.
Düşman düşen maskelerin arkasındaki kendisinden kaçmakta.
Düşman karşısında örgütlü, öz savunma gücüne sahip halk iradesini görünce gölgesinden korkmakta.
Düşman, binlerce yıllık saltanatın, hegemonyanın kapitalist tezahürü, diğer örneklerinin TC yansıması, gün geçtikçe daha fazla çözülüşünün feryadında. İşte bunun için 60. yılda özgürlüğe daha yakınız…
İşaretler bunu gösteriyor…
Doğum günümüzde, can veren toprağı kanımızla suluyoruz.
Doğum günümüzde, bundan sonraki yaşamımızın can damarları tıkanmasın diye canımızı feda ediyoruz.
Doğum günümüzde, geleceğimizi uzun ömürlere yayalım diye, gençliğimizi meydana koyuyoruz.
Doğum günümüzde, çizilen ölüm fermanlarının inadına “özgür yaşam” diye haykırıyoruz.
Doğum günümüzde, yaratılan tüm zincirleri paramparça edip üzerinden geçiyoruz.
Biz bir “HALKIZ” ve 60. doğum günümüzde kendini küllerinden yaratmanın destanını yaratıyoruz, işte bunun için 60. yılda özgürlüğe daha yakınız…
İşaretler bunu gösteriyor…
Dağlarda bizler,
Önderliğin esarette her geçen gün için intikam biliyoruz.
Önderliğin özgürlüğe ulaşacağı güne kadar yaşamı kendimize haram sayıyoruz.
Halkımıza dönük en küçük zararı, mutlaka bir gün cevabını vermek üzere aklımızın bir köşesine yazıyoruz.
Tüm bunları yapanları bir daha hiç unutmamacasına hafızamıza kazıyoruz.
Ve dağlarda bizler,
Ağrı’da, Bingöl’de, Muş’ta, Van’da, Mardin’de, Tekman’da halkımızın hakkını yiyenlerin, analarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı coplayanların hesabını er ya da geç soracağımızı tüm dünyaya ilan ediyoruz.
Ve dağlarda bizler,
Amara’da, kutsal köyümüzde, evimizde, doğum yerimizde, toprağımızda canımıza kast edenleri, Mahsum Karaoğlan ve Mustafa Dağ’ı katledenleri döktükleri kanda boğacağımızın sözünü veriyoruz.
Biz “gerillayız” ve mücadelelerini zafere ulaştırmamızı isteyen şehitlerimiz, Mahsumlarımız, Mustafalarımız var. İşte bunun için 60. Yılda özgürlüğe daha yakınız. İşaretler bunu gösteriyor.
- Ayrıntılar
Seçimleri yazacaktım.
Yazamadım.
Elim varamadı klavyenin tuşlarına.
Nasıl yazabilirdim ki?
Kan akıyordu.
Kan akıyordu.
Amara’da, Aligor’da.
Kan fışkırıyordu kafatasından.
Haki Karer yaşındaki Mustafa Dağ’ın kafatasından.
Kafatası paramparça.
Oluk oluk kan fışkırıyor.
Bu baharda çağlayacak pınarlar yerine.
İçiyor Türk cellatları doyamıyor kanımıza.
Yeminim var.
Andım var.
O görüntüyü unutmayacağım.
Yeminim var.
Andım var.
Bu katliama karşı yemini olmayanı.
Bu katliama karşı harekete geçmeyeni.
Bu katliama karşı hissizleşeni.
Bu katliama karşı sessiz kalacağını düşünebileni.
Her kim olursa olsun, insandan ve canlıdan saymayacağım.
Yeminim var.
Andım var.
Bunu katbekat ödeteceğim.
Ve buradan çığlık atıyorum.
Bu bir intikam ve çağrı çığlığıdır.
Kürdistan’da AKP’nin hiçbir meşrutiyeti kalmamıştır.
AKP’nin insanlık dışı, katliamcı ve soykırımcı katiller güruhu olduğu tescillenmiştir.
Bundan sonra AKP’lilerin tek hakkı kalıyor.
O da yaptıklarının mislisinin karşılığını görme hakkıdır.
Kürt halkının yiğit ve delikanlı evlatları bunun hesabını sana soracaktır.
Katiller güruhu AKP.
- Ayrıntılar
Türkiye’de bir referandum olarak nitelendirilen 29 Mart Yerel Seçimleri yapıldı.
Bu seçimleri Kürdistan’da açık ara farkla Kürt halkının özgür iradesi kazandı.
Hakkari’de %80’lere varan oy oranı, gerillanın doğduğu topraklar Eruh ve Şemdinli’nin kazanılması, Botan’ın kalbi Şırnak’ta halkımızın büyük desteği, Kürdistan’ın her köşesindeki yüce sahipleniş, vb. birçok neden halkımızın Özgürlük Hareketine ve onun temsilcilerine olan güvenini ortaya koydu.
Bizler de öncelikle bu desteğinden ötürü halkımızı kutluyoruz ve sandıkta verdiği oylarını bundan sonra da sahipleneceğine olan inancımızı belirtiyoruz.
Seçimleri kazanmak kimi noktalarda birçok yenilik getirecektir. Her şeyden önce kazanan belediye başkanlarının oluşturacağı yönetim modeli ve onları buraya getiren halkımıza da bu model içerisinde aktif rol biçeceği en büyük inancımızdır. Katılımcı yönetim modelleri hiç şüphesiz halkın kendisi için en iyisine karar vereceği bir yönetim olacağı için memnuniyet ve destek sorunu hiçbir şekilde eksilmeyecek olan bir realite olarak karşımıza çıkacaktır.
Yine AKP etrafında birleşen sömürgeci sistemin Kürdistan’daki iflasını bir kez daha gözler önüne sermekte fayda vardır: Newroz ve yerel seçimler sürecinde Kürt halkı bin yıllardır geliştirilmek istenen sömürgeci kültüre bir kez daha dur demiştir. Kahramanlık haftasının yıldönümünde halkımız iradesini bir kez daha beyan etmiştir.
Hatırlıyoruz: Kasım ayı içerisinde Kürdistan’ı fethetme iddiasıyla yola çıkan (K)Erdoğan Hakkari halkına “Ya Sev Ya Terk Et!” diyerek büyük bir küstahlık örneği sergilemişti. Hele ki bu sözü söylediği süreç Önderliğimize fiziki olarak işkence yapıldığı bir dönem olunca bu söz Kürt halkına karşı küstahlığın da ötesinde bir tavır oldu. Katletmeye ve yok etmeye odaklanmış bir gücün kustuğu kini gösteren bu sözler aynı zamanda tekçi mantığın da geldiği son nokta olarak karşımıza çıktı. Öyle ki kim kimi kimin vatanından kovuyordu?
Sonrasında ise kendisini İskender zanneden (K)Erdoğan Kürdistan’a bir çok kez sefer düzenleyerek halkımızın nazarında kendini iyi bir insanmış gibi göstermeye çalıştı. Kendisinin cesaret edemediği yerlerde ise kurmaylarını görevlendirdi. Yardım adı altında halkımızı aşağılamaya çalıştı. Bir buzdolabıyla onların yüreklerini dondurmak istedi. O da tutmayabilir diye dışarıdan da aldığı desteklerle PKK’yi silahsızlandırma adı altında tasfiye planları yaparak halkımızın moralini bozmaya çalıştı.
Ancak İskender olmak isteyen (K)Erdoğan’ın hesaba katmadığı bir şey vardı: Bin yıllardır Kürdistan halkı hiç kimseye (İskender’de dahil) boyun eğmemişti ve bu sefer de boyun eğmeye niyeti yoktu.
Halkımız aylardır ayakta ve emek veriyor. Her fırsatta kendisini dirilten ve bugünlere getiren Önder APO’yu sahiplenerek tavrını ve rengini ortaya koyuyor. Söz konusu olan böylesi bir durum olunca referandum olarak nitelendirilen seçimlerde de sömürgecilere hileyle kazanılan birkaç yer dışında hiçbir yer kalmıyor. Kaldı ki bu yerlerde de halkımız yeni serhildan dalgaları oluşturuyor, emeğini ve namusunu bırakmayacağını dile getiriyor. Bu yazının yazıldığı saatlerde Ağrı halkı başta olmak üzere birçok Kürdistan kenti onuru için direnişte.
Özcesi Kürt halkı her yerde iradesini ve tavrını ortaya koymaktan çekinmiyor ve tüm sömürgecilere bu yoldan vazgeçmelerini, tasfiye ve yeniden işgal planlarının hepsini bir bir boşa çıkaracağını belirtiyor.
(K)Erdoğan kılıklı sömürgecilere de bu durumda iki seçenek kalıyor: Ya bu halkı sevip birlikte demokrasi çatısı altında yaşamak ya da bu toprakları terk etmek”
- Ayrıntılar
Her yönüyle çok hareketli bir süreci yaşıyoruz.
Bir yanda PKK’yi tasfiye etme hayaliyle hareket eden egemen güçler, diğer yanda ise örgütlü duruşu ve halkla bütünleşen gücüyle PKK, bu süreç içerisindeki iki ana eğilim. Daha doğrusu halkların özgürlüğünün temsilcisi PKK ile dost çevreler bir taraf ve dışındakiler ise diğer bir taraf olarak bu süreci kazanmaya çalışıyorlar.
Bu çerçevede yaşanan savaş durumu ise herkesin gündemini meşgul etmekte. Tabii bu savaş çok yönlü yaşanmakta. Askeri, siyasi, politik…
Siyasal açılım adı altında yürütülen asimilasyon konsepti bir yandan devam ederken, diğer yandan da ordularını Kürdistan’ın her karış toprağına konumlandırmayı eksik etmemektedirler. Özellikle Kürdistan’ın Kuzey ve Güney sınırına yapılan askeri sevkıyatlar her şeyden önce TC sisteminin bu açılımlar konusunda ne kadar samimi olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bunun yanında yıllardır süren bu savaştan hiçbir sonuç çıkarmayan TC sistemi yine gündemine PKK’nin silahları bırakmasını almış durumda. Tasfiye konseptine ilkel milliyetçi çevreleri de ekleyerek ve bu planlarını büyük ağabeylerine de onaylatmak suretiyle etkili olmaya çalışıyor. Tabii destek bulmadığını söylemek olayı yanlış görmek olur. Çünkü PKK’yi düşman olarak görenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur ve PKK’ye silahsız çözüm teklif etmek demek bu çevreler tarafından yapılan bir “Teslim ol!” çağrısıdır.
Halkımız da bu çevrelere qırıxların diliyle “ehmaqlar” demektedir. Çünkü 30 yıl boyunca yaşanan savaşta Kürt halkına ve ezilenlere karşı yapılan tüm saldırılara karşı PKK’de teslimiyet değil direniş gerçekliğinin her zaman yer aldığını görmemek için ahmak olmak gerekmektedir. Çünkü PKK’de yaşamanın adı direnmektir ve teslimiyetin ihanete, direnişin ise zafere götürdüğü gerçeği şanlı PKK tarihinde defalarca ispatlanmıştır.
Newroz coşkusunu yaşadığımız bugünlerde halkımız alanlara yine sığmadı ve tüm dünya Kürdistan’da ki Newroz kutlamalarını gıptayla seyretti. Tüm engelleme, pasifize etme ve moral bozma çabalarına karşı Kürt halkı tek yürek ve tek ses olarak bu yılın Newroz’unu da diğer yıllarda olduğu gibi gerilla coşkusuyla kutladı ve egemenlerin tüm politikalarını boşa çıkartarak gelişebilecek saldırılara karşı her zaman hazır olduğunu gösterdi. Öyle ki bir çok şehirde kutlamalara küçük yaştaki çocukların ellerinde oyuncak kleşlerle ve büyük küçük binlerce kişinin gerilla kıyafetleriyle alana gelmeleri ise silahsızlanma çağrılarına Kürt halkının sert bir tepkisi olmuş ve Kürt ile silahın ayrılmaz iki parça olduğunu ortaya koymuştur. Bu halk Agitleri, Adılları, Beseyleri, Nudaları ve daha nice silah omuzda düşenleri unutmadığını ve hiçbir zaman unutmayacağını bir kez daha göstermiştir.
İçinde bulunduğumuz sürecin bir aşaması olarak Newroz, Kürt halkı tarafından kazanılmıştır ve AKP ile onun temsil ettiği sömürgeci politikalara bırakılmamıştır.
Sürecin diğer aşaması olarak ise önümüzde yerel seçimler var. Dehaq’ın torunları bu seçimleri de kazanabilmek için Kürdistan’da her türlü çirkefliği denemektedir. Ordu ve AKP ortaklığının başını çektiği kliğin halkımız üzerinde oluşturmaya çalıştığı baskı, tehdit, tahrik ve rüşvet girişimleri yakından takip ettiğimiz girişimlerdir. Ancak halkımızın Newroz coşkusu 29 Mart’taki rengini de belli etmiştir. Halkımız Dehaq’ın torunu olan kirli partilere değil, özgürlük ve demokrasi taraftarı olan güçlerden yana oy kullanacağını ve fiili olarak vermiş olduğu iradesini siyasi olarak da vereceğini dile getirmiştir.
Newroz’u kazanan Kürt halkı 29 Mart yerel seçimlerini de kazanacaktır.
- Ayrıntılar
Kürdistan dışında, Kürtler dışında,
Ülkelerde, kıtalarda, dünyada ve evrende,
Özgürlüğe bu kadar ölümsüzlüğüne aşık olan başka birilerini ve toprakları söyleyebilir misiniz?
Ak sakallı dedelerimizin yüzlerinde pamuk yumuşaklığındaki zafer coşkusu var.
Mahşeri kalabalıklarla cennetin kapılarına yüklenen halkımız var.
Doğanın tüm renkleri ve zenginliğini ulusal giysilerinde yaşatan halkımız sahnede.
Yediden yetmişe melek yüzlü ak u pak insanlarımız meydanlarda insanlık adına ne varsa yeniden yeniden diriltiyor.
Ateşin ve güneşin çocuklarından en nadide olanları da dağlarda halaya durmuş.
Köylerde, kentlerde ve metropollerdeki tüm Kürtler özgürlük halayına kalkmış.
Bu özgürlük halayı durmayacak.
Dağlar ve kentler birleşene kadar,
Diller ve lehçeler doğal akışıyla konuşulana kadar,
Kürdistan’daki askeri kışlalar, kültürel soykırım kışlaları –Türk okulları- ile sömürgeci partiler paş paşki Kürdistan’ı terk edene kadar,
Seyid Rızaların, Şeyh Saidlerin, Alişerlerin ve Yadoların intikamı alınana kadar,
Mazlum Doğanların, Rehşan Demirellerin ve Zekiye Alkanların vasiyetleri yerine gelene kadar,
Enes Ataların, Uğur Kaymazların, Mizginlerin ve Şilanların hesapları sorulana kadar.
Devam edecek ve yinede devam edecek bu özgürlük halayı.
Önder APO özgürleşene kadar,
Özgür Kürt kimliği oluşana kadar,
Özgür ve Demokratik Kürdistan oluşana kadar,
Devam edecek ve devam edecek bu özgürlük halayı.
Halkımız 2009 Newrozunda bunu aşina ve eşkera bir şekilde ilan etti.
Dünya aleme duyurdu.
2009 Mart’ta sandığa giderken bunu siyasal güce de dönüştürecek.
Sandıktan farklı sonuç çıkarsa AKP’nin deq u dolabı olur.
Halkımızı bunu kabul etmeyecek ve bu durum AKP için kıyamet olur.
Böyle biline…
Sakın ha….
Sakın ha….
AKP’li münafıklar hileye başvurmayın.
Halkımızda ta ki sandıklar sağlam bir şekilde açılmadan ve sağlam bir şekilde sayım yapılmadan ve sandık zaferimiz dünyaya duyurulmadan yerine oturmamalı.
Zaferimiz açıklandıktan sonra zafer kutlamaları yapılmalı.
2009 Newrozunun melek yüzlü halkım bu zaferi fazlasıyla haketmiştir.
Bundan dolayıdır ki, dünyanın en güzel halklarından biri olan halkımızın fedaisi olmuşuz.
- Ayrıntılar
Tarihimizin en önemli süreçlerinden birinden geçiyoruz. Her şey çok hızlı, şaha kalkmışlığı yaşıyor. Baş döndüren ve kader belirleyen günler.
Halkımızın hisleri her zaman olduğu gibi bu defa da çok erkenden olup biteni alıyor. Refleksleriyle herkese mesajını net veriyor. Ve bu arada biz gerillalara da almamız gereken duruşu ve yapmamız gerekenleri hissettiriyor.
Yaklaşık bir buçuk aydır Kürt halkı ayaktadır. Geçen yılları çok aşan bir ayaklanış ve meydanları coşturan bir özgürlük haykırışı vardır. Yaşanan sürekli bir serhildandır. Ve öyle görülüyor ki bundan böyle Kürt halkı özgürlüğünü yakalayana kadar bu kalkışı sürdürecektir.
Halkımızın, gerillanın ve ona dostluk eden demokratik çevrelerin bu duruşu emperyalistleri yeni oyunlara yönlendiriyor. Emperyalistler bu topraklarda uygulamak isteyeceklerini uygulayamamanın acizliğiyle yeni bir saldırı konseptine yöneliyorlar.
Elbette kısa bir makalenin içerisine her şey yerleştirilemez. Ancak ana hatlarıyla başlıklarını vererek yapılanı ve yapılmak isteneni ele almak yine de gereklidir.
Son yıllarda emperyalist kampın tüm planları halkımızın ve gerillanın direnişine tosladı. Bu toslamalar beklenen durumlar değildi. Kendilerince önderliği tutsak alarak klasik direniş içerisine alacaklarını sandılar. Bu olmayınca içimize el atarak bir kesimi pohpohlayarak öne çıkardılar. Sonrada alıp götürdüler. Ancak halkımızın ve gerillanın duruşu devam etti. Sallandık, ancak uzun süreye yaymadan bir toparlanma ve ardından da daha güçlü bir çıkışla Ortadoğu sahnesine en etkili güç olarak yeniden doğduk. Bu oyunlar yetmedi bu kez de çok kapsamlı askeri planlarla öncelikle özgürlük hareketi tasfiye edilmek istendi. Önderliği zehirlenmeye çalışıldı. Gerilla düşmanın askeri saldırılarına karşı Gabar, Oramar ve Zap’ta çok sert cevaplar verdi. Birçok çevrenin beklemediği direnişi gerilla sergiledi, bu direnişle bağlantılı olarak Kürt halkı gerillayı kucaklayarak onun etrafında bir çeper oluşturdu. Önderliğine karşı zehirleme girişimini hem deşifre etti hem de halkıyla gerillasıyla etrafında ateşten bir çember oluşturdu.
Özcesi tüm tasfiye planları halkımız ve gerillası tarafından boşa çıkartıldı. Tüm bu başarısız tasfiye planlarını ele alarak değerlendirmeler yapan emperyalist cephe bu gelişmeye karşı yeni bir plan oluşturarak adımlarını da atmaya başladı.
Bu planın esası; “siyasi açılımlarla” özgürlük hareketinin elindeki kozları alarak özgürlük hareketini tasfiye etme girişimidir.
Öncelikle Kürt özgürlük hareketinin çevresi kuşatılması gerekiyor. Bunun için TC’ye Güney Kürtleriyle arasını iyileştirmesi için baskılar uygulandı. Kaldı ki AKP TC tarihinin gelmiş geçmiş en ileri düzeyde ki ABD işbirlikçisi olduğundan AKP’nin dünden bunu kabul etmesi zorunluluğu zaten bulunuyor. Amerikan fideliğindeki oluşturulan rantçı bir parti ondan emir almanın dışında başka bir şey de yapamaz.
Devam edelim. Güney Kürtlerinin tüm Kürtlerin alternatifi olabilmesi için kuzeyi yumuşatmak gerekir. Bunun için TC’ye TRT–6, Kürtçe kürsüler, Silopi’deki kuyu kazmalar gibi adımlar attırdılar. Ve öyle görülüyor ki bu adımlar yani “siyasi açılımlar” devam edecektir. Kürdistan’da siyasal atmosferin ön araştırması olarak ta PKK’ ye muhalif kimi Kürt çevreleriyle görüşmeler yaparak kendilerince “derde derman” olacak arayışlara girdiler.
Bunların tümü niçin yapılıyor diye sorulabilir? Bu sorularının cevabını da kendileri veriyor; PKK’ yi silahsızlandırma! Güneyde TC ile anlaştırmaları ardından Nisan ayında yapılacak bir konferansla PKK’ ye silah bıraktırma çağrısını yapacaklarını zaten kendileri söylüyorlar. Epey zamandır hazırlanan işbirlikçi bir kesimi öne çıkararak özgürlük hareketini tasfiye edecekler. Yeni yetme Rus mafyacıları gibi ne kadar Kürt düşmanı rantçı varsa hepsini şaha kaldırıyorlar. Sözde geçmişte özgürlük hareketine yakın durmuş ancak sonra da umduğunu bulamayan tiplere de büyük vaatler vererek öne iteliyorlar. Plan budur.
Bir arkadaşın deyimiyle “namussuzlar namussuzluk yapmasını da bilmiyorlar” tespitine denk olarakta bu işbirlikçi kesim dörtnala kaldırılıyor. Bugün Kürt sorunu bu kadar tartışılıyorsa, gündemden düşmüyorsa, MHP’sinden-CHP’sini, AKP’sinden-Genelkurmaylığına, İslami olanından milliyetçisine kadar herkes Kürtlüğü tartışıyorsa bu durumu yaratan gücü görmeden hareket etmek olsa olsa hüsnükuruntudan başka bir şeyi ifade edemez. Kürt gerillasının tasfiyesi demek Kürtlüğe ilişkin yapılan tüm tartışmaların durması demektir. Demokrasi açılımlarının durması demektir. Kendilerince özgürlük hareketi mücadelesinin yan ürünleri olarak ortaya çıkan sözde açılımlarının da geri alınması demektir. Bu kadar gerçeklerden kopuk olmak olsa olsa bir aymazlık olabilir. Yada dediğimiz gibi “namussuzlar namussuzluk yapmasını da bilmiyorlar” olur. Madem namussuzluk yapacaksın bari senin de yararlanacağın bir tavrın içerisine gir. Hâlbuki bu işbirlikçi kesimin içine girdiği durum baltayı kendi ayağına vurmadır. Bu durumda bu tavırlarını ihanetin de ötesinde hainlikle eş değer olarak ele almak gerekmez mi?
Barış ve savaşın referandumu derken kastedilen bunlardır. Kürt özgürlük hareketi halkıyla bir kalkışı yaşıyor. Bu kalkış bir taraftan emperyalistleri taviz vermeye zorluyor, bir diğer taraftan ise güçlenen özgürlük hareketi emperyalistlerin planlarını Ortadoğu’da halklar lehine bozduğu için onları paniğe koyuyor. Buda onları Kürt özgürlük hareketini tasfiyesi için plan yapmaya itiyor. Küçük bir Kürdistan parçası öne verilerek diğer parçaların imhası planlanıyor.
Emperyalist ve sömürgecilerin barışla mı yoksa savaşla mı yollarına devam edeceklerini 29 Mart seçimleri belirleyecektir. Seçimlerde halkımız demokratik cephe lehine büyük başarıların altına imzasını atarsa, bu plan bozulacaktır. Ve özgürlük hareketiyle uzlaşma yollarını arayacaklardır. Çünkü bu Kürt halkının ve onun gerillasının yenilmezliği anlamına gelecektir. Yok, eğer seçimlerde özgürlük, demokrasi ve adalet lehine ciddi bir karar kılma yaşanmazsa o zaman öncelikle Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme planı çok güçlü bir şekilde gündeme girecek ve çok ciddi bir savaş süreci başlatılacaktır. Bunu da başarma durumunda TC ise kendi kürdünü yani o bilinen kendi olmayan kürdü yeniden yaratmak için her yönüyle bir sindirme hareketi başlatacaklardır.
Sonuç olarak: barışın mı savaşın mı kaderi bir nevi bu seçimlere kilitlenmiş durumdadır. Barışı isteyen tüm kesimler özgürlük ve demokrasi için oy kullanmalıdır. Tüm demokratik çevreler, muhalif kesimler, bu rejimden zarar görenler ve bu rejime uzak duranlar bu sürecin hassasiyetini gözeterek sandıklara gitmelidir.
Güçlü ve kalıcı bir barışın sağlanması için-ideolojik ve politik duruşlar ne olursa olsun-mutlaka halkların kardeşliği lehine oy kullanılmalıdır.
Seçimleri barışın referandumuna çevirmek umuduyla.
- Ayrıntılar
Kürdistan’ıma bahar gelmiş.
Her tarafımız kar belek belek.
Dereler şarıl şarıl coşkun sularla taşıyor.
Kardelenler de açmış.
Bademler de çiçek açmış, dört tarafımızdaki yamaçlarda.
Zirvelerden seyrediyorum olup biteni.
Zira bir gerillayım ve dağların doruklarındayım.
Bir şahin gibi keskin bakışlarla gözlerim uzaklara bakar.
Aslında bir kartal gibi de kanat açıyorum.
Kürdistan vadilerine ve ovalarına.
Mağrurum ama mahsun bakan bir ceylan gibi içliyim.
Halkıma ve ülkeme.
Yüreğim çırp çırplarda.
Radyodan takip ediyorum olup biteni.
Ülkemde destanlar yazılıyor.
Sanki demeyelim, hakkaten sahici yeniden bir dirilişin başlangıcındayız gibime geliyor.
Gibime geliyor da demeyelim.
Sahici yeniden bir diriliş var.
8 Mart kutlamalarında, reng û renge bürünerek harikalar yaratan genç kızlarımız ve kadınlarımızın coşkulu özgürlük haykırışları bunun delili değilse, daha başka ne delil olabilir?
Ya seçim meydanlarındaki açık, net ve kararlı duruşlu halkımın geliyoruz deyişi, Özgür ve Demokratik Kürdistan’ın sacayaklarından biri değilse, daha başka ne yeniden bir dirilişin delili olabilir?
Wan halkının sel gibi akması bunun delili değilse, daha başka ne delil olabilir?
Daha diğer kentler sırada.
Daha Newroz’un görkemliliği sırada.
Haydi halkım göster kendini şu kavanoz dipli dünyaya.
Türk ırkçı rejiminin arkasındaki esas güç AB, ABD’ye.
Bitir şu yalan-dolan-talan ve neo-soykırımcılığın temsilcisi Münafıklar ve Kafirler Partisi AKP’yi.
Haydi halkım bunu yap.
Defet toprağa şu AKP’yi, defettiğin ANAP, DYP ve CHP gibi.
29 Mart akşamı bu müjdeyi senden bekliyoruz.
İnanıyoruz ve güveniyoruz sana.
Haydi halkım.
Bizi rüsva etmeyeceğini biliyoruz.
- Ayrıntılar
8 Martı çok coşkulu yaşıyoruz. Daha doğrusu Kürt kadınının öncülük ettiği görkemli kutlamaları izleyerek yaşıyoruz.
Bilinir. Dünyada 8 Mart etkinlikleri bir günde başlar ve bitirilir. Kürdistan’da ise 8 Mart’tan en az bir hafta öncesinden kutlanmaya başlanılır ve 8 Mart sonrası da en azından Newroz’a taşırılacak şekilde sonlandırılır.
Feodalizmin en koyusunun yaşandığı bu coğrafyalarda tarihi ölçü olarak ele alacak olursak çok kısa bir zaman zarfında kadının bu düzeyde kendini sahiplenişi görülmeye değerdir. Yaşanan bir devrimsel patlamadır.
Kadının şahlanışı salt bir coşku selinin fışkırması değildir. Salt bir eğlence ve etkinliği kutlama da değildir. Kadının ayaklanışının bir zihinsel ruhsal nedeni var. Aynı zamanda bir toplumsal deneyin sosyo-psikolojik olarak dönüşümüdür. Yaşanan, bir toplumun iliklerine kadar çarpılarak yeniden yaratılmasıdır. Nasıl ki Fransız Devrimi toplumun fenomenlerini geri çevrilemez özgürlük ütopyasını yaratmışsa Kürt kadını ve bu coşması da artık geri çark ettirilemez bir alt üst oluşu ifade eder.
Dünyada bir çok devrimin yaşandığı bilinir ya da çok devrimin yapıldığı iddia edilir. Biz kimilerine karşı mesafeli dursak da genel kabul edildiği için biz de bu kaideyi bozmadan katılalım: Ancak hiçbir devrim kadını bu denli katamamıştır ya da hiçbir devrim kadının damgasını bu denli taşımamıştır. Kadına kendi öncülüğünü toplumun alt üst oluşuna bu denli tüm sahalarına vurduğunu görmemiştir. Kürt toplumunun tüm kesimlerini sarsan bu kadın kalkışı Kürdistan devriminin en büyük parçasıdır.
Kadını en çok gösterip toplumun önüne fırlattığı devrim olarak 1968 devrimini görmek yanlış olmaz. Gerçi 1968 yıllarında gençlerin ayaklanışı birçok sosyal kesim tarafından devrim olarak ele alınmasa da biz devrim olarak ele almaktan çekinmiyoruz. Bu devrim başta Avrupa’da kadını sarsan gençlik hareketinin doğumu, bugün Kürdistan’da gerçekleştirilen kadın şahlanışının yanında cılız kalır.
Avrupa kendince kapitalist ilişkileri en ileri düzeyde aleni şekilde yaşarken Ortadoğu’nun baskılarla en kapalı tutulmaya çalışılan Kürt toplumunun bağrında yeşeren kadın filizlenmesi kendi başına incelenmeye değer bir fenomendir. Bugün bir Van, Batman, Cizre, Silopi, Amed, Bismil, Viranşehir derken Kürdistan’ın bir çok yerinde görkemli kutlamaların yanı sıra bugüne kadar hiçbir zaman 8 Martı kutlamayan onlarca yerleşim alanı ilk kez bugünü etkin kutluyorlarsa burada durmak gerek. Sadece Kürdistan’da değil, nerede bir Kürt varsa orada kadının öncülüğünde bir kadın şahlanışına sahiplik etmek zor değildir. İstanbul’daki etkinliklerde öncülüğün ve coşkunun Kürt kadınında olduğunu bizzat faşist devlet güçleri itiraf etmekten çekinmeden verebiliyorlar.
Özgür Kürdün bulunduğu her yerde bu şahlanışı görebilirsiniz. Bırakalım başka dünyayı, sadece bu durumdan yola çıkarak dünya feministlerinin, dünya kadın örgütlerinin ve de sözde kendilerini demokrasinin temsilcileri sayan ve gören Avrupa Konseyi’ndeki kadınların Kürdistan’a gelmeleri gerekir. Hatta gelmeleri için davet ediyoruz.
Eğer ki Kürt Özgürlük Hareketi’ni tanımak ve yargılamak istiyorlarsa önce Önder APO’nun Kürt kadınlarını görecekler. Önder APO’nun şahlanan kadınlarının bir toplumu nasıl baştan başa sarstıklarını görecekler. 70’li yaşlardaki APOCU anaların nasıl kadın kimyası aldıklarını görecekler. Feodal kitlerle, örf ve adetlerle dini dogmalarla adeta çepeçevre tutsak alınan kadınların meydanlarda pos bıyıklı erkekleri meydanlara almayarak ama o pos bıyıklı erkeklerin de bu kadının şahlanışına saygılı yaklaşarak çocuklarına alkışlarla cevap vermelerini görecekler.
Kürt Özgürlük Hareketi’ne kendi kirli siyasi emelleri için düşmanca tavır almalarının Kürt Özgürlük Hareketi’yle bağlantılı olmadığını 8 Mart günlerinde herkes görebilmelidir. Bir halkı tümden ayaklandıran, demokratik değerler temelinde yeniden yaratan, kimlik kazandıran bir hareketin öncelikle kadınların kalbinde yer aldığını görmek çok da zor olmayacaktır. Kadınların özlemlerini bu düzeyde temsil eden bir özgürlük anlayışını yargılayarak kendilerince terörist ilan etmek olsa olsa emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin, sömürgecilerin ve bu güçlere yaltaklanan Kürt işbirlikçilerinin kendi çıkarlarını korumaktan öteye bir anlam ifade etmez, edemez de…
İşte bunun için diyoruz ki; dünyanın her yerindeki feministler, kadın hareketi Kürdistan’a.
Kürdistan’daki kadın içerisine bir de bu gözle bakmaları umuduyla…
- Ayrıntılar