Basına ve Kamuoyuna!
1. 28 Ekim günü saat 8:00'de işgalci TC ordusu Haftanin sınır hattında bulunan Tepe Maymun'da daha önce Tankların geçişi için yaptığı yol çalışmasına yeniden başlamıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Ekim günü saat 13:00'de işgalci TC ordusu Şırnak'ın Cudi Dağı'ndaki Bilika alanında bir operasyon başlatılmıştır. TC ordusu halkı bir kalkan gibi kullanarak Kobra tipi helikopterlerle ve insansız hava araçlarının desteğiyle Boxaze Helawê alanına kadar ilerlemiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 27 Ekim günü sabah saatlerinde Şengal'e bağlı Barê köyünde DAİŞ çetelerinin bulunduğu tepeye gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 26 Ekim günü saat 11:00 ile 12:00 arası Hakkari'nin Gever ilçesi sınır hattında bulunan ve işgalci TC ordusunun denetiminde bulunan Oremar Karakolu Sümbül alanına bağlı Bervarê Bazê, Boxaza Bazê ve Gırê Berxa alanlarını obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Hatırlayanlar bilir birkaç yıl önce Polislere dönük birçok yazı yazı yazılmıştı. Bu yazılarımızda Polisin ve Polis Teşkilatının devlet yapıları için ne anlama geldiğini anlatılmaya çalışılmıştı. Polisin ne olup olmadığını, devlet içerisindeki rolünün ne olduğunu da anlatmaya çalışan o yazılarda bir Japon Atasözünde Polise ilişkin yazılanlar da vardı.
Yazı aynen şöyleydi:
“Hırsızlık yapanı bağışlayabilirim,
Irza geçeni bağışlayabilirim,
Adam öldüreni bağışlayabilirim,
İmparatoruma kılıç çekeni bile bağışlayabilirim, Ama polisime el kaldıranı asla!”
Burada dikkat edilirse her kim ne yaparsa yapsın af edilebilir, hatta Japonlar için Tanrı olan İmparatora kılıç çeken bile af edilebilir, ancak “Polisimi” vuran değil, polise el kaldırana bile tahammül edilemeyeceği, af edilemeyeceği çok açık bir dille ifade ediliyor.
Neden “polisime el kaldıranı asla” af edilemeyeceğini bunun için iyi irdelemek gerekiyor.
Yıllar önce o yazılarda genişçe bu durumu irdelenmiş ve gerekli olan uzunca anlatılmıştı. O yazıların birinde şöyle ifade edilmişti.
“Hepimiz toplumu baskılayan gücün askeri güç olduğunu düşünürüz. Ne de olsa Türkiye Tarihi’nde sistem karşıtlarını hep karşılayanlar son tahlilde askerler yani ordu olmuştur. Asker yetişen, yetiştiren bir toplumda bu algının oluşması belki de anlaşılırdır. Ordular savaşçı iktidarcı tahakkümcü güçlerin en örgütlü gücü olarak elbette günahsız bir kategoriye konulamaz.
Ordu nedir? Savaşın en örgütlü kullanımın örgütüne ordu deniliyor. Askeri örgütlenme deniyor. Ordular da savaşı iki alana yöneltiyorlar. Bir; ordunun denetlediği sınırlar içerisindeki topluma yönelttiği şiddet yani iç savaş süreçlerinde. İki; ordunun sınırları dışında kalan özgür topluluklara ve devletlere yönelttiği saldırı, şiddet kullanımı oluyor. Buna da dış savaş deniliyor.
Yani ordu normal durumlarda egemen, iktidarcı savaş güçlerinin çıkarlarını koruyan bir güçtür. Ancak bu güç her zaman devrede görülmez. Ordu, Türkiye’de yukarıda söylediğimiz karakterinden dolayı farklılıklar içerse de özü iç savaş dönemlerinde müdahil olan ve de dış tehlikelerde ya da dış güçlere karşı tehdit unsuru olarak kullanıldığında devreye girmesinde görülür.
Lakin iktidarcı savaş güçleri tahakkümlerinde bulundurdukları toplumu ya da toplumları ilk elden polis güçleriyle rapt u zapt altına almaya çalışırlar. Daha doğrusu iktidarcı savaş güçleri toplumu kontrol altında tutmaları için kullandıkları temel güç polistir. Bunun içindir ki polis kutsanır. Bunun içindir ki emperyal güçlerde polislerin her zaman özel bir yeri vardır. Onlara en özel yer verilir. Çünkü sistemi ayakta tutan, kollayan, koruyan, muhalifleri hizaya getiren, farklı düşünceleri baskılayan güçlerin başında hep polis gelir.”
Polisi sözlüklerde bizler: “Şehirde kamu düzenini, huzur ve güvenliği sağlayan kuruluş, kolluk, zabıta” olarak ele alındığını görürüz. Huzuru sağlayanlar elbette çok fazla önemli olurlar. Bir yerde huzur yoksa oraya kapitalizmin sermayesi gitmez, çünkü doğası gereği sermaye huzuru olan yerleri tercih eder. Sormak gerekmez mi kimin huzurunu sağlamak? Yukarıda ifade etmiştik devletçi, iktidarcı yapılar esasen hırsızlık üzerine kuruludurlar. Devlet kendisi özü itibariyle ilk kuruluşundan başlayarak bugüne kadar halkların tüm değerlerini çalmak üzerine kuruludur.”
Başka bir söylemle: “Polisin ya da polis teşkilatının ilk görevinin yaratılan bu haksız, hırsız, baskıcı, kan emici, tahakkümcü ve anti insanı düzenin korumakla hatta ayakta tutmakla görevli olduğu aşikârdır. Huzur dedikleri bu haksız olupta insanlık karşıtı sitemi ayakta tutanların huzuru kast ediliyor. Güvenlik ise yine bu küçük bir azınlık ile bu sistemde çıkarlarını olanların güvenliğidir. Kamu düzeni dedikleri ise dediğimiz gibi kurulan ve toplumları zulüm cenderesine alan bu baskı rejimidir.”
Yukarıda ifade edilenlerden polisin hangi görevleri üstlendiğini net görebilmek mümkündür. Polis yapılarının halklara karşıtlık temelinde kuruldukları, kollandıkları, korundukları, örgütlendiklerini belki de en çok Türkiye Cumhuriyeti Devleti denilen yapının kendisinde görebiliriz. Dünyanın her yerinde polisler halklara karşıtlık temelinde örgütlendiklerini ifade etmiştik. Münhasıran Türkiye’de hem Türkiye Sol-Sosyalist Harekete hem de Demokratik yapılara karşı Polislerin nasıl pervasızca, hiçbir ölçü tanımadan saldırdığını herkes günlük olarak görebilir. Lakin bu saldırıların Kürdistan'da, Kürtlerin; gençlerine, kızlarına, analarına, çocuklarına, ihtiyarlarına, melelerine, sanatçılarına, aydınlarına, sivil toplumcularına derken toplumun ne kadar böyle tabaka ve kesimleri varsa, faşizanca yöneldiğini de herkes görmektedir.
Nedeni açıktır;
Polis eşittir Sömürgecilik,
Polis eşittir Devlet,
Polis eşittir İşgal ve İşgalcilik.
Böyle olunca Kürdistan'da polise uzatılan eller devlet tarafından en sert yönelimlerle karşılık buluyor.
Dikkat edelim Polisler söz konusu oldu mu, kararlar dünyanın her yerinde en erken alınan kararlar olmaktadır. Ve tüm alınan kararlar ağırlıklı olarak polisi koruma ve kollama üzerine olmaktadır. Çünkü devletler hele bir de bu devletler sömürge devletler ise Polislere toz kondurtmazlar. Çünkü polise toz kondurtulduğunda orada artık devletin, sömürgeci devletin varlığı tartışılır hale gelir. Bunun olmaması için en küçük bir durumda polise yapılana karşı en sert tavır alınır.
Evet, polis devlettir, ancak Kürdistan'da polis sömürgeci ve derin devletin ta kendisidir. Gerçeklik budur. O zaman bizim Kürdistan'da yapmamız gereken ilk iş Polisin Kürdistan'da çıkartılmasıdır. Polisin Kürdista
n'da nefes alıp vermesine son verilmesidir. Kürdistan'da uzaklaştırılmasıdır. Özcesi Kürdistan'da polislerin gölgesinin bile kalmamasıdır.
Peki, gerçeklik bu mudur? Hayır. Tüm tutuklamaları, gazlamaları, mermilemeleri, yakıp-yıkmaları polis yapmaktadır. Gençlerin üstüne TOMA’ları sürenler, su sıkanlar, kelepçe takanlar yine bu Polislerdir.
Durum bu ise yapılması gerekli ilk iş, kesinlikle bulunduğumuz her alanda polise yönelmektedir, hem de gençlik ruhuyla yönelmektir. Hem toplu yerlerde, hem kıyıda-köşede, hem mahallede, hem evlerinde, hem lojmanlarında, hem araçlarında derken karakollarında da bunların rahat görmemesi gerekiyor.
En zengin yöntemlerle Polisi polis olmaktan çıkartmak için her Kürdistanlı ve Sol-Sosyalist ve Demokrat gencin üstüne düşen görevi yapmalıdır.
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuouyuna!
1. 25 Ekim günü akşam saatlerinde Şengal'e bağlı Solak alanında Şengal Savunma Birlikleri(YBŞ) DAİŞ çetelerine yönelik bir eylem gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 24 Ekim günü sabah saatlerinde Şengal'e bağlı Şilo ve Skenîyê hattından DAİŞ çeteleri Şengal Dağı'na girme üzere geniş bir saldırı girişiminde bulunmuşlardır. Çetelerin bu girişimi sonucu gün boyu yoğun çatışmalar yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuonuya!
1. 23 Ekim günü saat 14:00'te Şengal girişinde gerillalarımız DAİŞ çetelerine ait 2 araca yönelik sabotaj eylem gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21-21 Ekim gününden itibaren Şegan'le bağlı Solak mıntıkasından Şengal dağına saldırıp girmek isteyen çetelerle gerillalarımız ve YBŞ güçleri arasında yoğun çatışmalar yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Avrupa'nın dünya kadınlarına hitap eden tanınmış bir dergisi, bizimle kadın sorunları üzerine röportaj yapmak üzere burada bulunuyor. Gerekli mesajlar vermeye, bu konudaki gerçeğimizi ve görüşlerimizi yansıtmaya çalışacağız.
Konu yeniden ele almayı gerektiriyor. En çok duyarlı olunması gereken bir saha ve ben buna "mayınlı saha" diyorum. Mayınlı, dikenli ve herkesin kendini batırdığı saha!... Herkesin her şeyini kaybettiği ilişkiler sahası!... Bence siz savaşı bu ilişkiler sahasında kaybediyorsunuz. Bu ilişkiler sahasında kazanmayanlar, savaşı başka yerlerde de kazanamazlar. Bu nedenle üstünde çok duruyoruz. Çözümlemelerin önemli bir kısmı buna hasredilmiştir. Ben, bir şeyler ortaya çıksın diye ayrıca bir ders daha vermeyi düşünüyorum. En yaralı ilişkiler sahası!... En uğraştırıcı ilişkiler sahası!... Bağlılığı da, ihaneti de büyük ilişkiler sahası!... Bu sahayı ele almaya ve dizginlemeye çalışıyoruz. Ne kadar anlaşılır, ne kadar doğruya gelinebilir? Bunun oldukça üzerinde duruyoruz.
Ya özgür kadın, ya da onlar için de yaşamın olmaması!
Ya özgür ilişkiler ve özgür kadın kişiliği, ya da ölüm!
Başka bir şey beklemeyin bu sahadan. Bu sahayı baştan başa yeniden yapılandırmak gerekir. Verili kadın ve erkek ilişkisi demek, büyük bir kölelik ilişkisi demektir. Kendini ölüme terk etmek demektir. Ben de bu konularda veri bazı ilişkilere dayanmak istediğimde, ne kadar gafil olduğumu gördüm. Çokça söylendiği gibi, kadın bir mal olarak görülür ve sunulduğunda karşılığında bir şeyler istenir. Bunun nasıl bir mal olduğunu ve karşılığında ne istendiğini bilmeniz gerekir. Bu malın maddi değeri çok yüksektir ve dikkat etmezseniz, size çok pahalıya ödettirilir. Kusura bakmasınlar, ama kadının mal olarak lanse edilmesinden müthiş korkuyorum. Sakın "tutkularımız, sevgilerimizdir" deyip aldanmayın. Sunmayın, sunulmayın. Bu mayınlı sahanın verileri arkasında bin yılın köhnemişlikler var. En ince meta karşılığında kendine benzeştirme, yani köleleştirme...
Ben, bu alana ilişkin olarak özgün bir savaş biçimini deniyorum. Çelişkiler ve ilişkiler çok kapsamlı. Bu konuda eğitiminizi tam almalısınız. Düzen içinde ve PKK içinde verili ilişkiler tehlikelidir. Ben devrimciliğimi bu konuda biraz ihtiyatlı olmaya borçluyum. Bu konuda sunulan her ilişki karşılığında, düzene bir adım daha yaklaşmayı ve devrimcilikten bir adım daha uzaklaşmayı ister. Yiğitlik ve yücelikten bir adım daha uzaklaşmayı dayatır. Ben verili ilişkiden bahsediyorum. Biz bunun yerine çeliştirerek ve savaştırarak tersi sonuçlara ulaşmak istiyoruz. Yaratmaya çalıştığımız özgürlüğe, savaşa, düzen karşıtlığına, uyuşukluğa ve tembelliğe karşı tahrik eden tam bir savaş ilişkisidir. Büyük bir tartma ve gerginleştirme, böylece bir şeylerden hesap sorma ve hesap verme, ilişkiyi yoklama, tarihi çözme, veri ilişkiyi çözme ve bunun yerine özgür ilişki, eşitliği, tartışmayı ve demokrasiyi koyabilmedir. Bunlar önemli meselelerdir. Oysa siz bu konularda çok zayıfsınız ve bu zayıflığı birbirinizi kolay teslim almayla gidermek istiyorsunuz. Ben halen kadına teslim olmamak için direniyorum. Fakat size ortamı biraz açık tutsak, bu sahadaki teslimiyet savaş niteliğimizi kısa sürede yitirmeye yeter de artar bile.
Dikkat ederseniz, bu konuda PKK iç ortamının düzenlenmesinde teslimiyete karşı bir savaş var. Bu konuda bağlanmış ilişkileri veya tutkuları olanlar kızmasınlar. Savaşı düzenliyoruz. Burada kadınlar da, erkekler de askeri elbise altındadır. Eğer bu elbiseyi gösteriden ibaret görmüyorsanız, asker olmak çok ciddi bir olaydır. PKK'de kadınlara gösteri kabilinde askeri elbise giydiriyorlar diyebilir misiniz? Hayır! Burada eşit yaşatıyoruz. Bunların içeriği çok kapsamlıdır ve ancak bir savaşla kazanılabilir. Bu savaş da var.
Yine de ben şunları söyleyebilirim; kesinlikle dikkatli ve duyarlı olalım ve bu savaşın anlamını, önemini ve kapsamını sürekli düşünelim. Savaştan kopmuş kişinin tutkuları kesinlikle özden kopmuştur, yaklaşmayalım. Bunu başarırsak bilin ki, dünya devrimine en büyük katkılardan birini yapmış olacağız. Şimdiye kadar hiçbir devrim böyle yaklaşmadı.
Hemen hemen yapılan bütün devrimlerde daha çok kadını kendine mâletmeyi görüyoruz. İlk ciddi devrimlerden birisi, kadın üstünlüğüne son veren devrimdir. İlkel komünal toplum düzeninden kölelik düzenine doğru kayışta yapılan ilk ciddi eylem, kadını mal etmedir. Kadınlaşma bu tarihte başladı. İslam peygamberi Hz. Muhammed'in köleliğe karşı devriminde ilk yaptığı işlerden biri de, kadını kurtarmak adına ve kendine göre iyi niyetlice, bir çok kadını evlilik bağı ve cariyelik kurumuyla bağlamadır. Muhammed'in yaşamı çok canlıdır ve kendine göre bir devrimdir. Kadınları kurtarma adına yaptıklarını da inanarak yapıyor. Feodal devrimde daha düşkün kadını, statüsüne göre ileri bir kadın statüsünü böyle yaratıyor. Fransız ve Rus devrimlerinde biraz daha özgürleşme vardır. Fakat yine de kadın, devrimlerin adeta bir süsüdür. Bir takım sesler, simalar çıkar, ama fazla etkili değildirler. Bunlar yine erkek egemenlikli devrimlerdir.
PKK, tarihin bu devrimsel yaklaşımlarını mümkün olduğu ölçüde erkek egemenlikli olmaktan çıkarmak istiyor. Bu önemli! Erkekler belki güçlüdürler ve bu güçlerini tarihten alıyorlar, ama bizim de bir devrim tarzı olarak, bu erkek egemenliğine son vermemiz, erkeğin lehindeki statülere ve yaklaşımlara karşı koymamız bir PKK anlayışıdır ve PKK'nin özgürlük anlayışının büyüklüğüdür. Devrimimiz erkek egemenlikli bir devrim olmasın diyoruz. Devrimimiz, kadınların eşit, özgür, bilinçli, iradeli, kişilikli katıldığı bir devrim olmalıdır. Devrimimizin bu karakterde gelişmesi; yani erkek egemenliğinden çıkıp erkek ve kadının ortak egemenliğine geçiş devrimi denmeye değerdir.
Ortak egemenlik; ortak çaba ve ilişkileri gerektirir.
Bu ise yüzyılların mevcut statüsünü, verili ilişkilerini aşmak demektir. Dünya devrimlerindeki erkek hakimiyeti, yan sonuçlarıyla birlikte kapitalizmde de, reelsosyalizmde de yansımasını bulmaktadır. Feodalizm zaten erkek egemenliklidir, burada müthiş yansır. Devrim eğer tüm bunları aşarsa, gerçekten özgürlükçü yanı çok gelişmiş bir devrim olabilir. İşte buna dikkat edeceksiniz. Devrimimiz erkek egemenlikli bir devrim değil, kadın ve erkeğin ortak egemenliğine dikkat eden, bu konuda hassas olan bir devrimdir. Artık buna güç getirmemiz gerekiyor. Bu kadına da, erkeğe de bir çok yükümlülükler doğurur. Bütün ilişkilerin yeniden düzenlenmesine oldukça ihtiyaç duyar. Formül ortaya konulmuştur, uygulamak size kalıyor. Ben de burada mümkün olduğu ölçüde ortak egemenlik arıyorum. Üzerinde bu kadar çaba harcadığımız, kadın kişiliğiyle ulaşmak istediğimiz sonuç, ortak egemenliktir. Kadını örgütlenmeye, ordulaşmaya ve eğitime ortak ediyoruz. Kaldığımız her yerde yarı yarıya kadınlar olmalı diyoruz. Bu, devrimimizin derin bir özelliğine hayatiyet kazandırma işidir, bunu anlamalısınız.
Anlama önemlidir. Dolayısıyla geleneksel verili ilişkilerle yaklaşmak demek, PKK ile çatışmak demektir. Erkek egemenlikli yüklenimler, kadına egemen, kadın düşkünlüğünü esas alan yaklaşımlar PKK gerçeğiyle çatışır. Buradan oldukça önemli sonuçlar çıkarmalı, yanılmamalı, yanıldığınızda çok tehlikeli durumlara düşebileceğinizi bilmelisiniz. Kadın ve erkekler olarak, bundan böyle karşınızda veri ilişkiler bulamazsınız. Karşınızda ben duruyorum. Devrimi bu konuda yeni ve eşitlik temelinde zengin kılmak, üzerinde hassasiyetle durduğum meseledir. İnanıyorum ve yapmaya çalışıyorum. Başka bir şeyle uğraştığım kanısında değilim.
Gerçekleştirilmesi gereken kadını ortaya çıkaracağız.
Bu, sandığınız ve beklentilerinizdeki kadın olmayacak. Bu konuda savaş var. Belli ki bir çok konuda çatışacaksınız, ya da düzenin verili ilişkilerine yaslanacaksınız. Böyle kızlar ve erkekler çok fazla. Kadın ilişkilerini geliştirmede yeniden yapılanma çok önemlidir. Bu ciddi bir devrimdir. Basite alırsanız yanılırsınız. PKK'de bu yaklaşımları esas almazsanız hayal kırıklığına uğrarsınız ve kesin çatışırsınız. Bu bir sosyal yaşam meselesi değil, bir ilke meselesi, siyasi savaşım meselesidir. İnanıyoruz ki, bu bir sosyal ilişki değil, egemenler lehine kurulmuş bir siyasal ilişkidir. Dolayısıyla, bu temelde siyasal savaşım vereceğiz. PKK gerçeği budur.
Erkeğin güçlü olması, egemen olması demek, PKK'de de böyle olacak demek değildir. Saflarımızda tek bir kadın da olsa, o mutlak özgür ve eşit ilişkiler ortamında olduğuna emin olacaktır. Bu, PKK de esas alınacaktır. Yalnızdır, istediğimizi uygulatabiliriz demek gerçekçi değildir. Aynı biçimde bir bayan da çıkıp bu avantajı iyi kullanmalı, kendimi allayıp pullayarak satmalıyım derse, o da müthiş aldanıyordur.
1991 EKİM
Reber APO
- Ayrıntılar