Basına ve Kamuoyuna!
1. 13 Kasım günü saat 04:30'da Şengal'e bağlı Bare köyünde DAİŞ çetelerinin bulunduğu 2 tepe'ye yönelik HPG,YJA STAR gerillalarımız ve YBŞ savaşçıları ortak bir operasyon düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Kasım günü saat 11:00 ile 11:45 arasında Medya Savunma alanlarımızdan; Kandil, Xakurke, Gare ve Metina alanlarında TC ordusuna ait savaş uçaklarının yoğun hareketliliği gözlemlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Kasım günü saat 14:30 ile 11 Kasım günü(bugün) saat 06:00'a kadar Medya Savunma alanlarımızdan Haftanin alanı üzerinde işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları yoğun keşif uçuşları yapmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. Son 2 gündür Hakkari'nin Gever ilçesine bağlı Sümbül alanında işgalci TC ordusuna ait insansız hava araçları alan üzerinde yoğun keşif uçuşları yapmaktadır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Kasım günü öğlen saatlerinde Şengal'e bağlı Cudalê, Şilo ve Sikeniyê alanlarında DAİŞ çeteleri operasyon girişiminde bulunmuşlardır.
- Ayrıntılar
Ekonomik üretim, siyasi üretim, estetik üretim, hatta düşünce üretiminin kaynağı savaştır. Benim kadar tedbirli kimse yoktur. Bütün tanrıların kitabında yazılan ne varsa, bütün filozofların, bütün bilim adamlarının kitabında ne varsa, onları değerlendirmeden bir adım atmam. Ayrıca kendimi kırk defa ölçüp biçmeden de bir adım atmam! Benim savaş yaklaşımım böyle. Kendinizinkiyle mukayese edin. En gayrı ciddi tavırları, savaş gibi kutsal bir mesleğin içinde utanmadan, sıkılmadan veya oralı olmadan gösteriyorsunuz. Bana inanılmaz gibi geliyor. Nasıl bunu yapıyorsunuz?
Kaldı ki zor-bela elinize geçen bu işi, yani bu savaş işine hem diyeceksiniz tek iştir, en kutsal iştir, hem de karın doyurur, beyin doyurur, ruh doyurur. Bütün ilgilerinizi azim ve iradenizi ona bağlayacaksınız ve bu sonuç alacak. Bu ülkenin bu tek zorunlu işi sonuç alacak. Siz onunla oynadınız, tanınmaz hale getirdiniz. Bunun nemenem bir iş olduğunu anlayacaksınız. Bu yüzeysellikler, komuta kişiliğindeki bütün düşüşler, oynamalar, bu ucuz kayıplar, bu anlayışlardan ileri geliyor. Nasıl yaptınız gerçekten şaşıyorum, nasıl bunları anlayamıyorsunuz? Geçmişinize bakın, sağınıza-solunuza bakın, her şey size şunu söylüyor; bu sanatın kıymetini iyi, eline geçen bu altın fırsatı kolay kaçırma. Ama nerede? Tembel tembel uyuşmuş, üfürsen kaybolacak cinsten bir yaklaşım.
Dünyada herkes savaşsız durabilir, biz duramayız. Çünkü herkesin savaş yolu dışında da bir çalışma esası vardır, çalışma imkanı vardır. Bizim yok! Sen ülkende bırak fabrika kurmayı, özgürce iki keçi besleyebilir misin? Botan’da bizim komutanlarımız, savaşçılarımız özgürlük temelinde iki keçiyi besleyebilirler mi? Hayır! Oda olsa olsa ancak silahların gölgesinde olur. İki keçiyi bile sana namusuzca besletme imkanını vermiyor bu düşman. Bunlar gerçek, ben icat etmiyorum! Kaldı ki, sorun iki keçi beslemek değil, o kaba midemizi doldurmak değil, onu bütün canlı yaratıklar sağlarlar. O kadar aç kaldığında taşları da kemirirsin, midene indirirsin.
İnsan yalnız bir ilkeden ibaret değil. Bu halkın içine bakın, savaş! Çünkü savaşı esas alan, müthiş düşünür, müthiş örgütlenir. Benim bu örgütlenmem nedendir biliyor musunuz? Sadece ve sadece bu savaşı mümkün kılmak içindir! Bütün bu halkı bağlıyorum, bütün bu örgütü tutuyorum. Sadece ve sadece bu savaş içinde biraz güç vermek için, bütün bozma teşebbüslerinize rağmen, bu büyük örgütle, halkın bağlılığını sürdürüyorum.
Savaşa inanıyorum. Çünkü savaşın, kazandıran tek iş olduğuna inanıyorum! İspatlandı da, şu haliyle bile yürüttüğümüz savaş, en az günde elli bin kişiyi besliyor. Çoğu da tembel aslında, bir ekmek bile vermemek lazım. Ama bizden bedava olsun, besliyoruz. Midesini değil, düşünün bu ülkenin en cesaretli, en bilinçli insanlarını da besliyoruz. Beyni beslemek küçümsenmemeli, ruhu beslemek küçümsenmemeli. Kürt insanının gözünü açtım. Ağlamadık tek bir günü yoktu ve bir de çirkindi. Kimse merhaba bile etmezdi. Ama, şimdi sizler, ruhen de, fikren de yetişkinsiniz. Bu da kendiliğinden değil, bizim bu savaş tedbirimizle üretildi. Cesur olmak basit bir şey değil, düşmana karşı korku telkin etmek, dünyada “ben de varım” demek, basit bir üretim değil. İlk defa bizde gerçekleşti. Bunu benim savaş çabalarım ortaya çıkardı, savaşa yakınlaşma tarzım, yönetim tarzım açıktır. Bu durumu yaratmadım mı?
İlk tabancayı elinize vermekten tutalım bugüne kadar savaş felsefesi üzerine, savaşta moral, savaşta yaklaşım esasları üzerine bin dereden su getirmiyor muyum, bu olmasa kim dayanırdı? Milyonlar besleniyor şimdi bu savaş üzerine, hatta karşı-devrim safları da bu çabadan faydalanıyor. Demek ki, savaş müthiş üretici bir olay! Yaptığın bir işi böyle anladın mı, savaş işini böyle anladın mı, çok büyük oynayacaksın. İşe kuralsız, amaçsız, ciddiyetsiz yaklaşım olabilir mi? Yok, çünkü çok önemli, müthiş kazandırıyor.
Tabii bu iş ordu ister. Bir fabrika bile işçi ordusuyla üretime geçer. Ülkemizin tek yaşam işi, maddiyatından maneviyatına kadar bu iş ordu ister, hem de en sıkı ordu. Çünkü bu iş çok ciddi, bunu yapanlar da çok ciddi olacak. Bu iş tüm bir halkın işidir, onu yapanlar da halkın ordusu olacaktır. Bunlar açık, ben öyle teorik kitaplarda yazdığı gibi halk ordusu üzerinde konuşmayacağım.
Savaşı öyle teorik olarak çok anlattım, ciltler dolusu kitap da yazıldı. Onu da bir tarafa bırakın, size diyorum ki, çok fukarasınız, çok açsınız, işsizsiniz, savaş işi tek elimizde kalan iştir. Kanıtlıyorum bunu ve kazanabilmek için ordulaşmayı bileceksin. Çünkü hepimizin ordulaşması bu işin doğası gereği şarttır! Tüm halkın yaşam kaynağı içindir, tüm halkın ancak ordusal tarzı bu işte kazandırabilir. Bunlar net, bununla oynamak olmaz.
Anlam veremediğim olay şu; yıllardır neden bunu anlamadınız? Bu işin çok ciddi olduğunu, bu işin ordu istediği, bu işin kurallarına, esaslarına altın değerinde anlam vermemiz gerektiğini neden anlayamadınız? Nasıl izah edeceksiniz bu yaklaşımlarınızı? Ordu yasalarına göre hepinizin cezası ağırdır. Değer kaybından ötürü veya bu işin ciddiyetiyle mukayese edildiğinde yaptıklarınızdan ötürü ağır cezalandırılırsınız.
Ben konuya fazla giriş yapmayacağım, değerlendirirsiniz aranızda. Bolca tartışın, coğrafya esastır, halkla ilişkiler esastır, bizzat örgütün iç disiplini esastır, yine taktik esaslar var. Hiç anlam verdiniz mi, ciddiyetine inandınız mı, gereklerine ne kadar karşılık oldunuz? Alay mı edelim bu işle, kendimizle? Tarif gereği, tanım gereği başka bir işe yaramayız. Neden yaramayız? İş yok aramaya, yani bu ülkede metelik kadar değeriniz yok. Durumunuzu size gerçekçi anlatmaya çalışıyorum.
Ermeniler vardır sanattan anlıyorlar, Yahudiler vardır ellerinden çok iş gelir, dünyanın her tarafında kendilerini besleyebilirler. Sizin ne hüneriniz, ne sanatınız var, ne diliniz, ne paranız var. Kendinizi satmaya kalkışsanız, Ortaçağ köleleri kadar kimse size değer vermez. Zaten işsizlik var dünyada. Bunlar açık! Başka hiçbir işe ne bizi alırlar, ne de bizim yeteneğimiz var. Tek iştir bu ülkede mücadele işi, benim gibi birisi kendini bu işe böyle katıyorsa, tek iş bellediği için.
Tekrar söylüyorum; ben daha savaşa adım bile atmadım. Ama sırf bunun hazırlıklarını idare etmek için bile, bu büyük çabaları yürütmekten çekinmiyorum. Bakın benim savaş hazırlıklarıma, onun giyeceğinden tutalım parasına, moralinden tutalım gerekçelerini sıralamaya, bizzat insanları her gün katmaya kadar işi ciddiye aldığım için, kendinizi bununla mukayesede edin; işin neresindesiniz?
Bunun için diyorum, ciddi olacaksınız! İşi anlayacaksınız önce. Anlayan adam ciddi olur, ciddi olmak için gereğini yapar, yani savaşın kurallarına anlam verir, ona göre kendini hazır tutar. Bunu öyle ele alan, taktikte öyle büyük hata yapmaz. Adını gerilla koyuyoruz, adını hiç koymaya da gerek yok, sağına-soluna bak, tarzın odur. Şüphesiz bana göre, bir kişiliğe bakın, bir dağ keçisine bakın, savaş kuralını ortaya çıkarırsınız. Bir gün etrafınıza bakın, mükemmel taktik önder olursunuz. Yeter ki bakmasını bilin.
KASIM 1992
- Ayrıntılar
PKK Kişilikleri yedi suyla yıkayarak, gerekirse ateş üstünden geçirerek pisliklerinden temizliyor ve öyle bir insan yaratmaya çalışıyoruz. Dünya gericiliğinin ve onun en berbat Türk sözcüsünün, karşısında yenildiği insan gerçeği budur.
Şu gerçek ortaya çıkıyor; bir insan gerçeğine en insani temelde yaklaşım ne kadar güçlü olursa, karşısında dünya gericiliği birleşmişte olsa ve barbar bir karşı-devrimci, sömürgeci, faşist yönelim ne kadar güçlü de olsa, sonuç alamayacağını, hatta yenileceğini gösteriyor.
Bu PKK tanımı üzerinde daha da durulabilir. Ama biz, PKK tarihini doğru anlamak isteyenlere, temel ipuçlarını vermek kaydıyla bununla yetinelim diyoruz.
Doğru bir PKK kavrayışı, sadece kendi militanları için değil, onu anlamak isteyen dost ve düşman için de büyük önem taşıyor. Düşman bizi iyi tanırsa, savaşım daha kabul edilebilir sınırlar dâhilinde yürütülebilir. Kendisinin de, içinden çıkılamaz duruma getirdiği savaş kanunlarına uymama durumuna son verebilir. Savaşsın, ama savaş kurallarına riayet etsin diyoruz. PKK tanımından, onun da çıkaracağı sonuçlar var.
Dostlara gelince, hiç şüphesiz daralmış dünyalarına PKK'de çıkış bulmak istiyorlar. Onlar da böylesine bir tanımı doğru özümserlerse, ufuklarını daha geniş, bilgilerini daha güçlü, çıkış çabalarını daha yoğun ve sonuç alıcı kılabilirler. Ama daha çok da militanlar, eğer parti tanımına doğru yaklaşım gücü gösterirlerse, sınırsız bir savaş gücü haline gelebilirler.
Herkes Parti Önderliği' ne soruyor; "bu savaşım gücünü nereden alıyorsunuz?" diyorlar. "Bunu PKK tanımından, ona yön veren ilke ve uygulamalardan alıyorum" diyorum. PKK'nin gelişiminde böylesine somutlaşan ilke kadar, biriken emektir, yaşam tarzımızdır, gücümüzdür diye cevap veriyoruz. Eğer militan da her türlü savaşıma güç getirmek istiyorsa, PKK'nin böylesine güce, kapsamlı, önüne çıkabilecek her soruna yaratıcılıkla cevap verebilecek özüne hakim olsun diyoruz. Bunu başarabilen bir PKK militanı, ister siyasi çalışmayla savaşımı, ister askeri çalışmayla savaşımı için kendisine teori kadar pratik çıkış yollarını, plan kadar günlük çaba için ne lazımsa bulabilir.
Militan, çoğunlukla tıkanmış gerçeği devrimle değiştirmek, özellikle ulusal-toplumsal gerçekliği PKK silahıyla çözümleme ve dönüşüme uğratmadan, neredeyse kendi başına bela oluyor. Buna son vermek için, PKK militanının nasıl olması gerektiğine oldukça açıklık getirmeye çalıştık. Ve şunu söyledik; eğer başarı istiyorsanız, PKK'nin militan tanımına dürüstçe olduğu kadar, yeterli inanç düzeyi ve bilinç düzeyiyle karşılık verebilirsiniz ki, bu savaşımda kazanamayacağınız hiçbir mücadele biçimi yoktur. Demek ki, PKK tarihinin ortaya çıkan en önemli bir dersi de budur. Militan düzeydeki tanım böyle oluyor.
Bu tanıma göre, kendisini biçimlendiren, muhtevayı da bu temelde biçime kavuşturan kazandırabilir. Aksi halde, savaşların en zorunu önüne koymuş PKK'de, bir gün yaşamak bile başa bela olur. Bu temel tanımların kaynaklık edebileceği diğer tanımlamalara da ulaşabiliriz.
Nasıl bir parti yaşam tarzı?
Partide gerçekleşen yaşam tarzından yola çıkarak nasıl bir yeniden toplumsal düzenlenişi, ister adına demokratik toplum diyelim, ister bağımsız ulus diyelim, nasıl bir ulusal biçimleniş? Bunlara rahatlıkla doğru karşılıklar verilebilir. Ve şunu her zaman söyledik. Doğru bir ulus anlayışında, PKK çözüme ulaşmıştır. Kendi için de bunu gerçekleştiriyor. Kendi militanlarında bunu kahraman düzeye yükseltiyor.
Bunun dışında, özellikle Kürt gerçeğinde bir çözümlemeye gidemeyeceğini çok iyi biliyor. Tek çıkış bu olduğu kadar, en görkemlisinin de, vazgeçilmesinin de bu olduğuna emindir. O halde, dirilen bir halk gerçeği, dirilişin ulusal biçimi, siyasi biçimi daha iyi anlaşılabilir. Kürt halkı söz konusu olduğunda, bu geçen yıllarda gerçek bir dirilişine, en kabul edilmez ölümcül yaşam biçimlerinden, hem de yüzyılların o baş aşağı gidişinden, artık insanlığın bile dışında kabul edileninden, en dirilişine tanık olmak, hem en özgür, en demokratik biçimlenişine ulaşma söz konusudur. Onun yolu açılmıştır.
Bir halk nasıl dirilir?
Dirilirken de öz, ileri biçimlenişe bağlanır. PKK'nin önderlik ettiği bu diriliş destanında, bunu çok iyi görüp değerlendirmek, artık imkan dahilindedir. Dirilen Kürt halkı, insanlık için de iyi bir örnek olabilir. En derin umutsuzluktan ve karanlıktan, en görkemli umuda ve aydınlığa; en baskıcı köleci tarzdan, en özgür ve demokratik ifadeye kavuşma; sade ve doğal yaklaşım bu halk gerçeğinde yaşanıyor.
En alttakinin, en üste çıkışına benzer, ama en az sömürüye ve eskiye bulaşmış biçimiyle insanlık karşı karşıyadır. Kendi tarihindeki baskı görme ve sömürüyü yaşama durumu, onu bugün baskıya ve sömürüye karşıt bir konumla cevap verdirmeye götürüyor. En baskıcı, çapulcu, talancı bir rejime karşı, insanlığın en soylu bir karşı koyuş hareketi oluyor. Rejim en anti-demokratiktir, en işkencecidir, en çok insan haklarına karşıdır. Buna, insana en bağlı, insana yapılan işkenceye en çok karşı, ona ve her düzeyde saldırısına karşı bir irade savaşımıyla karşılık verir.
PKK, bir insanlık savaşımının öznesi durumundadır.
Bu anlamda gerici tarihle savaşım kadar, onun bütün çağdaş değer ve ölçülerine karşı da savaş veriyor. İç dayanaklar kadar, dış dayanaklarına karşı da tavır alıyor. Bu anlamda bir insanlık başkaldırısı anlamına ulaşıyor. Demek ki, Kürt gerçeği bu kadar uluslararası ve insanidir. Yeni insan da, bu anlamda baskı ve sömürü düzenine bulaşan, kozmo-politik olma kadar, şovenist özelliklere karşı, ulusal olduğu kadar en genel insani özelliklerin somut ifadesi olarak ortaya çıkıyor. Bu, geçen yılların savaşta kazandırdığı PKK gerçeği oluyor.
Dolayısıyla bununla yetinmiyoruz; kuruluş döneminin somut tahlili, 1970'ler Türkiye'si, Kürdistan'ı nedir; objektif sübjektif düzey nedir? Bununla yetinemeyiz. Bu değerlendirmeler kapsamlı yapılmıştır. "Kürdistan Devrimi'nin Yolu"nda, "Kuruluş Bildirgesi" nde, "Parti Programı" nda ve daha yapılan birçok kapsamlı değerlendirmelerde durumlar ortaya konulmuştur ve bu biraz da yüzeysel, sınırlı bir ortaya koyuş tarzıdır.
Daha sonra örgütleniş, eylem üzerine de değerlendirmeler yapıldı. Özellikle 1980 sonrasının değerlendirmeleri anlamlıdır. Nasıl bir örgütlenme? Nasıl bir kadro tipi ve nasıl bir eylem ve savaş tarzı? Bu konular üzerinde çok duruldu. 1970'lere dayalı PKK değerlendirmeleri, daha çok somut durum değerlendirmeleriyle ilgilidir. Sömürgeciliğin, özellikle Türk sömürgeciliğinin özellikleri, tarihi gelişimi, emperyalizm ve onun tarihteki dayanaklarıyla bağlantıları çok genel düzeyde anlatılmak istenmiştir. Yine Kürdistan gerçeği de bununla bağlantılı tanımlanmaya çalışılmıştır. Nasıl bir Kürdistan söz konusudur, onun tarihi nedir? Değerlendirmelere oldukça konu edilmiş, bazı tespitlere gidilmiştir ve daha da ötesi, temel doğrular bir ideolojik eğilim olarak ilgi duyan çevrelere mal edilmeye çalışılmış, bir ideolojik grup dönemi yaratılmaya çalışılmıştır.
Bildiğiniz gibi, bu grubun 1970'lerdeki çıkışı, çabaları onu resmi politikayla karşı karşıya getirmiş ve kendisini özellikle bir ideolojik savaşın, giderek bir politik savaşım içinde bu iş silaha kadar gidebilmiştir.
Bildiğiniz gibi, 12 Eylül rejimi bu savaşımlara bir tepki olarak gelişiyor. Halen de Türk egemenlik sisteminin en baskıcı ve günümüzdeki ifadesiyle faşist bir türü olarak aşılmaya çalışılıyor. Bilindiği üzere, düzen, daha ideolojik grup aşamasındayken üzerimize gelmişti. Komplolar ve dayandığı provokasyon mantığıyla, grubu boğuntuya götürmek istiyordu. Bildiğimiz ilk şahadetler bu temelde oldu. Ve 1970'ler sonrasında, artık işe devlet resmen, açıkça istihbarat örgütlerini de aşan bir biçimde başladı. Düzen değişikliğine doğru gidildi. Buna grubumuzun verdiği karşılık; PKK'yi 1978'de resmen ilan etmek oldu.
Şüphesiz politik savaşımda daha cesaretli bir adım atma kararlılığı kadar, artan sorumluluk, geleceğe daha çok yönlü hazırlık, yeni bir aşamaya geçiş anlamına geliyordu. Düzenin buna verdiği cevap ise; Maraş katliamı, ardından sıkıyönetim ve önlenemez PKK yükselişi karşısında, 12 Eylül faşist askeri darbesiydi. Buna partimizin verdiği karşılık; silahlı savaşımı bir adım daha ilerletmek, yani politik savaşımdan silahlı savaşıma daha yoğunca yer vermek ve hedef sorularını açmak için mücadeleyi dışarıya taşırmak oldu. Düzenin birinci planda hedefi haline gelmek, hele bunu ordu kökenli bir darbeyle çok açıkça karşılanması, olağanüstü düzene ve yeni taktik çabaya kesin ihtiyaç gösterir. Bu dönemin yaşanılan zorluğu da buradadır.
Mücadeleyi ilerletmek durumunda olanları hazırlıksız yakalamışlardı büyük oranda. Daha çok 1970'ler Türkiye'sinde direkt Kürdistan'a yönelmemiş, biraz uykuda bir devletin daha çok sağ-sol kavgasına göre ayarlamış bir emniyet, istihbarat ve yaklaşımı ve ortamından ve onun açıklarından yararlanarak çıkış yapan, gelişme kaydeden PKK'nin rüşeym halidir. Grupsal oluşum dönemidir. Dolayısıyla çok hazırlıklar isteyen bir örgütlenme, bir eylem biçimi de değildi. Ama özünde eğer ısrarla çizgi devam ettirilirse, ya düzenle karşı karşıya gelinecek, ya düzen hızla ezip fazla kendini örselemeden sonuca gidecek, ya da baş edemeyecek çok köklü hazırlık, yani düzen değişikliğine cevap verme duruma gelecekti. Bu başarılacak devrimle, karşı-devrimin kıyasıyla çekişmesi sürüp gidecekti.
Böylesi bir darboğazın, tabii ki öngörüyle zamanında atılması gereken adımların atılmasıyla, tedbirlerin alınmasıyla karşılık verirsen yaşarsın. Aksi halde, tarihin tozlu sayfalarında bir kez daha kendini bulursun. İşte 1980'lere dayanırken, yaşadığımız bu darboğazı iliklerimize kadar duymamız ve buna böylesine bir öngörüyle karşılık vererek çıkış yolları aramamız, bir yandan silahlı mücadele düzeyini geliştirme, diğer yandan bunu dıştan beslemeye çalışma ve 12 Eylül'ün ilk saldırısını boşa çıkarmaya çalışmıştır.
Partinin bu dönemde yapmak istediği çalışmalar I. Konferans'ta açıklığa kavuşturulmaya çalışıldı. I. Konferans'ta yeni bir durum değerlendirmesi, olası gelişmelerin yönü, verilmesi gereken devrimci karşılık, başarılması gereken görevler ve özellikle döneme yetmeyen kişilik, çalışma tarzı, ağır hatalar, yanlışlıklar, eksiklikler bolca tartışıldı. Mahkum edilmesi gereken hususları mahkum etme, ulaşılması gereken sonuçlara da ulaşmak görev olarak belirlerdi. Tabii ki uygulama ayrı bir meseledir.
Buna II. Kongre'yle daha da netlik kazandırmak istedik. Görüldü ki daha geriye çeken yaklaşımlar var. Objektif olarak ajanlık diyebileceğimiz, partiyle yürümeme, partiyi yürümekten vazgeçirme, direnmekten, ülkeye yönelmekten vazgeçirmenin çabaları söz konusu ve giderek daha da açığa çıkan provokasyonlar ve üzerine gittikçe daha da sırıtan, oldukça da inatçı ve "ülkeye yönelemezsiniz, PKK'yi bundan sonra götüremezsiniz" yaklaşımıydı. Ülke dışında, birçok grubumuzun mültecilik durumuna düşürülmesi ve hatta teslim olması dayatılıyordu. Türk sömürgeciliğine teslim olmuyorsan, emperyalizme teslim, Avrupa'ya teslim ol. Bunun için yapılan biraz düşkünce yaşam ve zor dönemin artan zaaflarıyla oynama ve böylece PKK'yi yürüyemez duruma getirmeydi.
12 Eylül faşizmi dış cepheden vururken, iç cephede de böylesine bir arkadan hançerleme, düşürme çabalarına karşı II. Kongre sonrasının bu yönlü savaşımı söz konusudur. Bu dönemde geliştirilen "Gelişme Sorunları ve Görevlerimiz" broşürü ile "Kişilik Problemi ve Devrimci Militanın Özellikleri" değerlendirmesi vardır. Bu değerlendirmeler de bir anlamda zaaflı kişilik üzerinde provokasyonun geliştirmek istediği tasfiyeciliğe karşı, PKK tanımını sağlam tutma, onun militan ifadesini somutlaştırma ve böylece PKK'yi bu zor yıllarda, sadece yaşatma değil, geliştirme çabaları oluyor.
Diğer yönüyle en önemlisi de, partiyi savaş pratiğine çekme, yeterli bir hazırlık veya asgari düzeyde de olsa ülkeye yönelme iradesini tekrar keskinleştirme, onu ortaya çıkarmakla yetinmeme, ülkemizin doruklarına yönlendirme ve böylesine tarihi bir anlamı imkan dahiline sokma çabaları var. 12 Eylül faşizmine, özelikle onun zindana dayattığı, işkence ve katliamına, içteki provokasyon uzantılarına verilecek en iyi cevap bu olabilirdi. Bildiğiniz gibi, 15 Ağustos Atılımı'na bu temel görevlere bağlılıkla karşılık verilmeye çalışıldı ve tarihimizin görünüşte kimsenin pek fark edemediği, ama ısrarla uygulanırsa çok önemli sonuçlara götürecek adımına ulaşıldı.
15 Ağustos Atılımı, bu anlamda 12 Eylül faşizminin açık darbeleri kadar, onun içteki tasfiyeciliğine de kararlıca karşı koyuşla yetinmeme, PKK'ye yeni dönemde savaşabilir bir konuma ve formasyona kavuşturma, militan tarzını yakalama denemesi de oluyor. Ne kadar yetersiz olursa olsun, bu adımın böylesine bir gerçekleştirilmeyle de yakından bağlantısı var.
Her savaş bir insanın, bir halkın, bir ulusun zayıf yanları kadar, güçlü yanlarını da ortaya çıkarır.
Yaşatacak özellikler kadar öldürecek özellikleri de sergiler.
Bir kez daha 15 Ağustos Atılımı sonrasında gelişen savaşım deneyiminde bunları gördük. Özellikle parti içinde ve partiye taşırılmış Kürt halk gerçeğinde yaşayan nedir? Yaşanılabilecek mi? Bunu savaş tayin eder. Ölümcüle götüren nedir? Bunu da görmek bu savaşla mümkün oluyor. Gerçek PKK'lileşme nedir? Bu savaşta ancak denenip açığa çıkarılacaktı ve bilindiği üzere bu savaşımın üzerinden daha bir yıl geçer geçmez, daha kapsamlı değerlendirme yapma ihtiyacı ortaya çıktı.
1985'de yaptığımız Kasım talimat çözümlemesi ve perspektifi vardı ve ardından III. Kongre öncesi değerlendirmeler var. Savaş gerçeğiyle oldukça oynayan, onu sabote eden tutumlar, kişilikler ve onların mikroskop altına alınması gereken yaşam süreçleri, değerlendirmeleri yapılırken, bunlar kimdir, nasıl oluşmuşlar tek tek değerlendirildi. Ana doğmadan tutalım nasıl bir terbiye almışlar ve sonuçta bilerek veya bilmeyerek bir ajan, tasfiyeci, provokatif kişiliğe nasıl ulaşmışlar; bir yandan bunu inceliyoruz, diğer yandan yiğitlik nedir, yiğitlik nasıl oluşuyor, buna cevap veriliyor. Kahramanca, yiğitçe direnişler var, onu değerlendirmeye çalışıyoruz. Daha bu ilk savaşım yılında, partinin Agit örneğinde bazı seçkin örnekleri var. Bunu anlamlandırmaya ve gerilla ordusunun temeli haline getirmeye çalışıyoruz. Bu üst aşamaya savaşı tırmandırmanın gerekçesi haline getiren yaklaşım gerekiyor.
Diğer yandan, örgütü düşman saldırılarına bu kadar açık ve içinden çıkılmaz hale getiren tipler kimdir? PKK adı altında, PKK ile nasıl savaşıyorlar? Buna oldukça çözümleyici bir yaklaşım getirilmeye çalışılıyor ve kimi bir anlamda böyle bir savaşın odağı oluyor. Değerlendirmeler biraz daha kapsamlı ve savaşı yaratılan bu darboğazdan çıkarmayı, üst düzeye ulaştırmayı amaçlıyor.
İyice göz önüne getirelim ki, 15 Ağustos Atılımı'ndan en ileri düzeyde sorumlu tutulması gerekenler, daha bir yıl geçmeden, "12 Eylül'den daha ağır bir durumla karşı karşıyayız, fazla yapılacak bir şey kalmamıştır" diyerek, artık kendilerinin bile inanmadığı iddiasız çabalar, belki de onuru kurtarmak için "kendimizi feda ederiz, ama bu geliştirilecek savaşımın da fazla sonucu yoktur" dercesine, partinin merkezinde birbirlerine en ağır kelimelerle yaklaşım gösteriyorlar. Umutsuzluğu yayıyorlar ve bir yargılama süreci içine alınıyorlar.
Biz tekrar partiyi bu gerçekleri dikkate alan bir çözümlemeye tabi tutuyor, zayıflıkları da, eksiklikleri de, saflıkları da görmeye çalışıyoruz. Güçlenme yolları, yöntemleri ne olabilir, onu da çözümlemeye çalışıyor ve sonuçta bildiğiniz gibi 1987'lerden sonra yeni bir hamle yapıyoruz. Bunun çözümlemelere yansıyan ifadeleri vardır. Kürdistan tarihinin en kapsamlı çözümlemeleri bu yıllardan itibaren yapılmaya çalışıldı ve bu çözümlemeler çok ayrıntılıdır. Kişiye dek indirgenmiştir. Diyaloglarla örneklendirmeye çalışılmıştır.
Yine unutmayalım ki, 1982 Kongre sonrasının değerlendirmeleri biraz daha farklıydı. "Zorun Rolü"nde dile getirdiğimiz savaş teorisi, Kürdistan'da nasıl uygulanır veya evrensel savaş teorisi, Kürdistan Devrimi için ne anlama gelir? Bu soruya olumlu karşılık verir ve uluslararası savaş teorisine göre, "Kürdistan'a ulusal kurtuluş savaşımı gereklidir" der. Tek çıkış yoludur, onun dışında kurtuluş mümkün değildir ve gelişim süreci de biraz böyle başlamıştır. "Örgütlenme Üzerine" değerlendirmesi neyi içeriyor? Parti öncülüğü esastır; devrimci parti esastır, parti örgütlenmesi Kürdistan'da şu şekilde vücut bulur. Bu partinin kısa tarihi budur, örgütsel ilkeleri şöyle hayata geçirilir. Kısa PKK tarihçesi ve bundan sonraki doğru örgütsel görevler başarılma yöntemlerini kapsar, ama militan çözümleme fazla yoktur. Yine "Kürdistan'da Zorun Rolü"nde komutan ve savaşçı çözümlemesi yoktur, taktik hususlar fazla yoktur.
Bu işin temsilcileri iyi örgüt kurarlar, yine savaşı esas alanlar iyi savaş ordusu geliştirirler, iyi savaş pratiği ortaya çıkarırlar denilerek, sağduyulara güveniliyor. Her militan bu konuda sorumludur. Yarat kendini, düşünsel veya pratik çabayla yarat deniliyor. Mutlaka gerekeni gereken yerde ve zamanda, hem de başarıyla yapar inancı vardır. Beklenti budur. Bu anlamda militanlarımız biraz sorumlu olsalardı, biraz sağduyulu, biraz günün anlamı ve önemi nedir, tarihi görev nedir, hakkıyla bu sorulara karşılık verselerdi; aslında 1987 sonrası çözümlemelerine gereksinim bile duyulmayacaktı. Biraz daha geriye gidersek, eğer 1980 öncesi manifestonun bile yüklediği sorumluluklar doğru taşınsaydı, bizim zor ve örgütlenme üzerine geliştirilen değerlendirmelerine ihtiyacımız olmazdı. Sorumlu militanın kendisi manifestodan bu sonuçları çıkarabilirdi.
1992 KASIM
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Kasım günü saat 11:00 ile 16:00 arasında Şengal'e bağlı Barê alanında DAİŞ çetelerinin operasyon girişimi sırasında YJAStar gerillalarımız bir suikast eylemi düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Kasım günü saat 15:00 ile 15:30 arasında Hakkari'nin Gever ilçesi sınır hattında bulunan ve işgalci TC ordusunun denetiminde olan Oremar Karakolu insansız hava araçlarının desteğiyle Şehit Gafur Tepesi'ne Tanklarla top atışları gerçekleştirmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Kasım günü saat 9:00 ile 15:00 arasında Hakkari'nin Şemzinan ilçesinde işgalci TC ordusu denetiminde bulunan Mamreş tepesinden obüs ve havan toplarıyla güçlerimizin denetiminde olan Mêrgê Tepesinin yamaçlarına bir bombardıman gerçekleşmiştir.
- Ayrıntılar