Basına ve Kamuoyuna!
27 Mart günü saat 21.00 sularından 28 Mart günü öğlen saatlerine kadar Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap'ın Cennetê, Kinyaniş, Mirganiş, Şifreza Köyleri, Şehîd Colemerg, Şehîd Cahîd, Hawan Tepeleri ile Kela Ertuş alanına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
24 Mart günü Bitlis'in Hizan ilçesi ile Siirt'in Baykan ilçesi arasında işgalci TC ordusu ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşandığı ve bu çatışmalarda 15 kadın gerilla arkadaşımızın şahadete ulaştığı bilgisi kamuoyuna yansımıştı.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 26 Mart günü saat 07.30 sularında Hakkari'nin Çukurca ilçesine bağlı Bilican Alayına bağlı birlikler tarafından güvenlik tepesi tutulmak istenmiştir. 40 kişiden oluşan bu birliğe yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir dizi eylem gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilen eylemler ve yer yer yaşanan çatışmalar sonucunda düşmanın 13 askeri gerillalarımız tarafından öldürülürken 6 düşman askeri ise yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
26 Mart günü (bugün) saat 08.00 sularında Hakkari'nin Çukurca ilçesine bağlı Bilican Alayı yakınlarında gerillalarımız ile düşman askerleri arasında bir çatışma yaşanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
21 Mart günü Hakkari'nin Şemdinan ile Gever ilçeleri arasında Gever Merkezi yakınlarında bulunan bir polis aracına yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda 2 polis ağır yaralanmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
22 Mart günü 14.00-15.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap'ın Bircela Köyü ile Şehit Sefkan tepesine yönelik olarak işgalci TC ordusuna ait savaş uçakları tarafından hava saldırısı gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
“Kürt halkı yürüyor. Yediden yetmişe ayakta, geleceğini kendi ellerine alarak kaderini çiziyor.
Birkaç gün önce Amed Newroz’una doğru bir insan sellinin akışını görünce ilk aklıma gelen düşünceler bunlar oldu. Kürdistanlı bir gerilla olarak halkımızın bu tarihi önemdeki yürüyüşünü görünce sadece ve sadece duygularımız şahlanıyor, göğsümüz kabarıyor. Deyim yerindeyse halkımızla gurur duyuyoruz. Ve Che’nin deyimiyle “Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin…” bu halk için her zaman “ölüm hoş gelir safa” gelir.
Ve yeter ki bir halk ayağa kalkmayı yaşasın ve yeter ki bir halk yürüyüşe geçsin orada yapılması gereken varsa şapka, şapkayı çıkartmaktır. Şapka yoksa bir adım geri çekilerek boynunu eğerek esas duruşa geçmektir” demişiz 3 yıl önce.
Şimdi söyleyeceklerimiz çok fazla. Artık ölüm nereden gelirse gelsin değil, eğer ölümümüz gelecek aydın günleri yaratacaksa, eğer ölümümüz işgalcileri Kürdistan’da def olmuş olmalarını getiriyorsa ve eğer ölümümüz bir halkın geleceğini özgürlüğe çıkarıyorsa işte o zaman yeniden yeniden ölüm hoş gelir sefa gelir diyoruz.
18 Mart günü halkımız tüm zorluklara, engellemelere rağmen meydanlara çıktı. Meydanlar hiç bu güne kadar görülmediği kadar doldu, taştı. O kadar saldırıya, o kadar engele, o kadar tehdide ve o kadar provokasyon girişimlerine rağmen meydanlar doldu.
Bu denli kitlesel bir meydan okumada çıkaracağımız sonuçlar elbette olacaktır.
Öncelikli olarak:
1-Binlerce tutuklama, işkence, yönelim, kimyasal gaz kullanmaların sözde yaratacağı ürküntü, korkma, kılıfına çekilme, geri çekmeler boşa çıkmıştır.
2-Devlet ve devleti temsil eden Akepe artık Kürdistan’dan silinmiştir.
3-Devlet otoritesi ayakların altına alınmıştır.
4-Kahire’de “Tahrir bir model” deyip Kürdistan ve Türkiye’de halklara kan kusturanların ne kadar yalancı, sahtekar olduklarını tüm dünyaya gösterilmiştir.
5-“Marjinal, birkaç çapulcu, siyaset yapmasını bilmiyorlar” safsataları berhava olmuştur.
6-Onca işbirlikçi, hain, para karşılığı özgürlük mücadelesine saldıran tiplerin artık Kürdistan’a gelemeyecekleri herkese alenen ilan edilmiştir.
7-Bir halk ayağa kalkarsa nelere muktedir olduğunu göstermiştir.
8-Bu ülke insanları onurlu yaşamak istiyorlar. Tüm onursuzluk kokan dayatmalara karşı bundan böyle daha sert duracaklarının iradesini beyan etmişlerdir.
9-“yeter artık” yani “Ed i Bese” hamlesi artık daha güçlü her yerde, her zamanda, yaygın bir şekilde bu faşist devlet ve onun koçbaşı olan Akepe’si geri adım atmadıkça güçlenerek devam edecektir.
10-Amed, İstanbul, Batman, Gever, Van, Cizre ve ne kadar Newroz alanı varsa hepsi biz gerillaları daha aktif mücadeleye davet etmişlerdir.
11-biz halkımızın ve halklarımızın bu çağrısına, davetiyesine iştirak ederek evet diyoruz.
12-18 Mart 2012 günüyle birlikte artık gerilla olmak daha fazla onure edici, daha fazla gurur verici ve daha fazla kesintisiz yürütülmesi gerektiğinin zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.
13-Ve Che Guevera’nın söylediği: “Sloganlarımız, kulaktan kulağa yayılacaksa, silahlarımızı kavramak için başka eller uzanacaksa, başka insanlar mitralyöz sesleri ve yeni savaş naraları arasında cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, sefa geldi” sözleri Amed ve İstanbul Newroz mesajları olarak alınacak ve halklarımıza verdiğimiz sözlerinin gerekleri yerine getirmek için daha fazla bu sloganlar doğrultusunda kavganın tam ortasında olacağız.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Birlikte yaşama iradesini Kürtler arasında oturtabilmek, intikamcı ve kinci bir toplumsal bilinçten uzaklaşabilmek için çok uğraştık. Yüz yıllardır Kürtlerin sömürgeci devlet iktidarlarının yarattığı zulüm, inkar, asimilasyon dayatmaları altında yaşadığı acıyı giderebilmek, acıyı yüreğine gömerek aklın yolunda ilerleyebilmek için insan üstü bir çabanın sahibi olduk.
Bunu hep muhtaçlığımıza yordular ama. Tek başımıza bir “hiç” olmamızdan, kendi kendimizi yönetemeyecek denli parçalı oluşumuza dek birçok önyargı ve “egemen” yorum yüzünden Kürtlerin ne istediği, nasıl yaşamak istediği soruları hep arka planda kaldı. Modern denilen sisteme tabi olamamamızı ilkelliğimize, birlikte yaşama istemimizi iradesizliğimize yordular.
Halbuki daha iyi olabilir, daha güzel bir yaşam kurulabilir, farklı bir yaşam olabilir dedik. Bunu bin yıllardır yaşadığımız öze uygun yaşamak istemek dışında herhangi bir düşüncemiz olmadı. Deyim yerindeyse kimsenin tavuğuna kış demedik.
Ama egemen sistemin, o çok modern dünyasının aydınları, yazarları, siyasetçileri, sanatçıları demokratik yaşama en yakın teori ve pratiği gösterdiği için Kürtlere düşmanlığı yol eyledi. Kendilerinin akıl edemediği, milliyetçilik denizinden nemalanmış o sözde ulus düşüncesinin mekteplerinde mürekkep yalamış sözde aydınlar içten içe kin biledi, hakir gördü, doğru da söylese Kürt olduğu için yok dedi.
Newroz’la birlikte ne denli egemen bir düşünceye sahip olduklarını bir kez daha gösterdiler. Eksik olmasınlar…
Halen “canım, zorlamayın, biat edin, vallahi hakkınızı vereceğiz” gibi saçma sapan dilek ve temenniler sıralanıyor. Bir bayram kutlaması için bile fırtınalar kopartılıyor. Yok, aslında Kürtlerin bayramı değil, Newroz Kürtlere ait bir kutlama değil, onların bu kadar sahip çıkmaları milliyetçi duygularından geliyor; vesaire, vesaire…
Nereden geliyorsa geliyor, ne amaçla kutluyorlarsa kutluyorlar. Size ne!
Ortadoğu’nun en eski kültürlerinden biri olarak otantik halklar statüsünde olan Kürtlere reva görülen bu küstahça küçümsemelere artık yeter. Ne istiyorsunuz bu halktan?
Otuz yıl gibi kısa bir sürede sizin yüzlerce yıldır yakalayamadığınız düşünce gücüne, zihniyetine, politikleşmeye, ahlaki yapıya ulaştı diye; inandığı değerler uğruna her türlü dayatmaya, asimilasyona, katliama, soykırıma rağmen mücadeleden yüz geri etmedi diye; insanın varlığını borçlu olduğu toplumsallıkta bu denli ısrarcı diye mi yaptıklarınız, söyledikleriniz?
Birlikte yaşamı yaratma iradesinin size ait olduğu zırvasını yinelemeyin yine. Kürtler hiçbir zaman iktidar olmak, birilerini itip kakmak istemedi, istemiyor, istemeyecek. Bu, Kürtlerin toplumsallığın, insanın ortaklığının genlerine işlemesinden dolayı seçtiği bir yol. Yoksa zayıf olmasından değil.
Yine bu denli hızlı ve derin bir gücü oluşturmasında PKK’nin yeri ve anlamı oldukça büyük. Evet, genlerine işlediği direnişçilik özellikleriyle Kürtler bin yıllardır zulmü alt etmek için fırsatını buldu mu başkaldırıyor, katliama, yok edilmeye karşı kendini savunmaya çalışıyor. Fakat çağdaş dünyanın değerleriyle bezediği yeni politik tutumunu PKK’nin, dolayısıyla Önder Apo’nun düşünce ve zihniyetinden aldı.
Bugün “izin verilseydi başka mekanizmalar, şiddetten beslenen mekanizmalar devreye girmezdi” diyerek PKK ve Kürt halkı, Önder Apo ve Kürt halkı arasında bir mesafe açma, farklılık koyma çabasına girenler bu gerçeği ısrarla görmek istemiyorlar. Beyaz Türkçü düşüncenin mayaladığı bu düşünceler en fazla birlikte yaşamı kabul ettiğini söyleyenleri vurur.
Çünkü Kürt halkını ve günümüzde sahip çıktığı değerleri birbirinden ayırmak Türk-Kürt birlikteliğini de baltalayan bir sonuç doğurur.
Siz hiç, bir Kürt’ün “Neden Türkler şuna inanıyor, bunu seviyor, şu bayramı kutluyor” dediğini duydunuz mu? Siz hiç, bir Kürt’ün “Türkler şundan vazgeçerse onlarla barış yapar, bir araya geliriz” dediğini duydunuz mu? Siz hiç, Bir Kürt’ün “Atatürk’ten, İslamiyet’ten ve cumhuriyeti oluşturan olgulardan vazgeçin” dediğini duydunuz mu? ve daha birçok şey…
Duyamazsınız da. Çünkü Kürtler karşısında kim olursa olsun kendi gibi görür. Ve hiçbir zaman kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına da yapmaz.
Ama egemenliğin genlerine işlediği, üstte olmak için her şeyi yapmaya hazır, eşitlik ve özgürlükten nasibini almamış ulus devlet çocukları bunları her gün Kürtlerin yüzüne söylüyor.
“PKK’den vazgeçin. Apo’dan vazgeçin. Direnmekten vazgeçin. Bayramlarınızdan vazgeçin. Dilinizden vazgeçin. Kültürünüzden vazgeçin.”
Kusura kalmayın. Kürtler on binlerce insanını vazgeçmemek uğruna verdi.
Mazlumlar, Mahsumlar, Kemaller, Hayriler, Zilanlar, Beritanlar, Zekiyeler, Ronahiler bunun için direndi. Mustafalar, Evrimler gencecik yaşlarında sizin küstahlığınıza karşı eylem yaptı. Roboski’de çocuklar sizin bu üstünlük duygunuz yüzünden binlerce kiloluk bombaların altında can verdi. Ceylanlar, Enesler, Uğurlar sözde devletinizin o kutsal ordusunun, o aşağılık iktidarlarının emirleriyle katledildi.
Önderimiz 8 aydır sizin bu kendini bilmez, ukala, insanlıktan uzak zihniyetiniz ve duyarsızlığınıza rağmen siz daha iyi bir yaşamı yaşayabilesiniz diye direniyor. Biat etmiyor. Değerlerini satmıyor. Sizi ve ülkenizi yaşanmaz hale getirmiyor.
Tek bir emir yeter de artar. Ve o emri her Kürt bireyi Newrozlaşan canların direnişinden, Ulusal Kahramanlarımızın iradesinden alıyor. Artık durdurabilirseniz durdurun. Hiçbir Kürt artık yalanlarınız, aşağılık zanlarınız, ikiyüzlü tutumlarınıza kulak asmayacak.
“Êdî Besê; An Azadî An Azadî”
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Bir devlet bu kadar aptal olur mu? Hani “devlet aklı” derken onca tecrübeyi gözeten, olup bitecekleri kestiren, tahlil eden, nerede ne yapılması gerektiğini bu eksende bilen, hatta iyi bilen akıl derler ya devlete, ne yazık ki bu devlet aklı sanki TC devletine ve onun iktidar güçlerine verilmemiş. Ve sanki tanrı insanlığı oluşurtururken bu kesimler bu akıl denen mukayese gücünden mahrum bırakmışlardır.
Birkaç gün önce sözde sosyal bilimci diye geçinen ve kimine göre de Akepe’nin en iyi akademisyenlerinden biri olan Beşir Atalay Mısır’ın başkenti olan Kahire’de Tahrir’de Mısır halkının gösterdiği direnişin ne kadar ilham alınması gerektiğini dile getiriyor. Artık dünyada devrim derken Tahrir modelinden söz edildiğini de belirtiyor. Hızını alamıyor Avrupa’daki sermaye karşıtı gösterilerinde Tahrir direnişini, Tahrir devrimini esas aldıklarını ekliyor. Özcesi:
Tahrir artık bir model.
Tahrir artık halkların örnek alacağı bir sembol.
Tahrir haksızlığa karşı bir başkaldırı.
Tahrir bir adalet arayışı.
Tahrir despotluğa karşı bir direniş.
Tahrir özgürlük haykırışı.
Tahrir boyun eğdirmelere karşı bir ret.
Tahrir boyun eğmelere karşı bir çıkış.
Ve tahrir bir devrim. Halkların devrimi. Halkların baharı. Onurlu olmanın direnişi.
Atalay belki bunların hepsini söz düzeyinde söylemiyor. Ancak söyledikleri bunlara benzer. Bu içerikten. Dedik ya devlet aklı denen bir şey vardır. Atalay bu sözleri Kürdistan’da ve Ortadoğu’da Newroz bayramlarının kutlanacağı günlerde sarf ediyor. Yani Atalay bu sözleri sarf ettikten birkaç gün sonra başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu’nun birçok yerinde Newroz kutlanacak. Yani herkes kendi Tahrir meydanında özgürlük, eşitlik, adalet diye haykıracak. Herkes despotlar defol git diyecek.
Birde Atalay Tahrir’in ne kadar büyük özveriyle despotizme karşı haklı direnişini överken, despotların halka saldırısını da kınıyor. Hafiften Arap baharı dedikleri bu süreci desteklerken, nerede halka ya da halklara karşı zulüm yapılmışsa onları da sert eleştiriye tabii tutuyor.
Bunları söyleyen Akepe’nin stratejistlerinden biri olan derin devletin neredeyse en etkili ve yetkili adamı. Hatırlayanlar bilir birkaç yıl önce Hatay’da “temizleyin şu Amanosları” demişti bu aynı adam. Bu sözü ya da bu talimatı ancak ve ancak derin devletin bir adamı böyle askerlere bağırırcasına verebilir. Demek ki derin devletin belki de baş olanlarından biri. Ne bilelim.
Geçelim, dedik ya devlet aklı denen bir akıl vardır. Makulü bulmaya çalışan, makulü esas alan akıl diye. Atalay bu kadar Tahrir’i överken bir de bakıyorsunuz 16 Mart günü psikolojik sorunları olan İdris Naim Şahin ismindeki zat Newrozların sadece 21 Martlarda kutlanması gerektiğini söylemiş. Sadece söylememiş diğer günlerde yapılacak tüm Newroz etkinliklerini yasaklamış, suç saymış ve birde üstelik Newroz bayramını başka günlerde kutlamalara hakaretler ve tehditler yağdırmıştır.
Aptal devlet derken birde bu davranışı ve davranışları dile getiriyoruz. Atalay’ın ki aptal olmaya aptalcadır. Çünkü derler ya yalancının mumu yadsıya kadar yanar diye. Birkaç gün sonra Mısır halkına çektirilenlerden daha kötü şeyler çektirteceksiniz insanlara o zaman neden böyle aptalca konuşuyorsun derler adama. Yani söyleyeceklerin yapacaklarınla bir değilse “çek git bre adam” demezler mi? Bile bile söyleyeceklerinin tersi yapılacaksa aptal ya da avanak durumuna Türkmenlerimizin dediği gibi, “düşmen” mi?
Ama bu devletin aptallığı sadece bununla elbette sınırlı değildir. Daha büyük aptallığı kendi ayağına baltayı vurmasıdır. Nasreddin Hoca misali bindiği dalı kesmesidir. Newroz’u halklarımızın kutlamak istediği günlerde yasaklayacaksan, suç sayacaksın ve kimsenin o günlerde meydana çıkmamasını talimatını vereceksin. Ancak halklar meydanlara akın akın girecekler. Kimi yerde kavga ede ede, çeperleri aşa aşa ve kimi yerde de mevziileri kaldıra kaldıra girecekler.
Şimdi devletiniz bile bile iki paralık olmadı mı? Devletiniz ayaklar altına girmedi mi? Rezil olmadınız mı? Rüsva olmadınız mı? Alay edilecek bir konuma gelmediniz mi?
Bile bile baltayı ayağına vurma, bindiğin dalı kesme, kendi kazdığı kuyuya düşme meselesi gerçekten ahmakça değil midir? Avanakça değil midir? Ahmakça ve avanakça hareket eden bir devlette peki devlet aklını nerede diye sormazlar mı?
Ve birde tabii Bir Amed Kaç Tan Tahrir Eder diye sormazlar mı?
Hayri Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 21 Mart günü saat 07.00 sularında Hakkari'nin Çukurca ilçesine bağlı Bilican Alayına ait bir tepeyi tutmak isteyen işgalci TC ordusuna ait 3 ayrı kol alana gelmek istemiştir.
- Ayrıntılar