HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

24 Saat Türk Sömürgeciliğini ve Akp’yi Lanetleyelim!

Önder Apo iki aydan buyana dünyada eşine ender rastlanan bir tecrit altında tutulmaktadır. Sömürgeci Türk devletinin başbakanı Önderlik üzerindeki tecridi sürdüreceklerini açıkça adeta meydan okuyarak açıklamıştır.  Gerillaya dönük imha saldırıları hızından hiç bir şey yitirmeden devam etmektedir. Hemen hemen her gün savaş uçaklarıyla medya savunma alanlarına yönelik saldırılar yürütülmektedir.  Kandildeki bu kapsamda yürütülen saldırıların sonucunda vücutları param parça olan çocuklarımızın bedenleri hala gözlerimizin önündedir. Uğur’un, Enes’in,  Mehmet’in, Ceylan’ın ve Solin’in bakışları üzerimizdedir.  Siyasal legal alana dönük siyasal soykırım operasyonlarının yoğunlaşarak sürmektedir. Uluslararası alanda Kürdistan Özgürlük Hareketini kuşatma altına almak için vermediği taviz, satmadığı değer kalmamıştır. Açıkça ABD’nin bölgedeki taşeronu olmuştur. Hareketimizi tasfiye karşılığında ABD’nin uşaklığını yapmaya devam etmektedir.

AKP hükümeti Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı için tasfiye amacıyla söyleyeceğini söylemiş, yapacağını da yapmaya başlamıştır. Neler yapacağını da, bir tasfiye konsepti ve programı biçiminde kamuoyuna açıklamıştır.  Bunu yaparken de öyle yasa hukuk, ahlak, insanlık değerleri vb. değerleri gözetmemektedir. Buna en ufak bir ihtiyaç dahi göstermiyor.

Göstermesi de beklenmemelidir.  Bir sömürgeciden, düşmandan böyle beklentiler içinde olmak, Türk sömürgecilik gerçeğinden ve tarihten habersiz olmak anlamına gelmektedir.

AKP hükümeti bunu neden yapıyor? Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu, Kürdün inkar ve imhasına açıkça karar verilmesi üzerinden yapılmıştır. Katliam ve soykırım devleti olarak kurulmuştur.  Dolayısıyla Türk devletinin kuruluş, Kürdün katliamına, yok edilmesine karar verilmesi anlamına gelmektedir. Türk devletinin ilan, varlığı Kürdün inkarıyla başlamıştır ve bu bir strateji olarak yürütülmüştür. Hükümetler değişmiş ama bu strateji dokunulmaz ve değişmez olarak kalmıştır. Bunun anlamı ise Kürt halkına ve Kürdistan’a karşı yapılan büyük ve yeminli düşmanlıktır. 1924’ten başlayarak, hazırlanan tüm anayasalarda ve çıkarılan tüm kanunlarda bu katliam-soykırım felsefesi, zihniyeti ve siyaseti vardır.   Bu aynı zamanda Türk devletinin,  Türk egemenlerinin dayandığı bir stratejidir. Dolayısıyla AKP bugün miras aldığı bu stratejiyi sürdürmek ve 21. Yüzyılda da devam ettirmek için elinden geleni yapmaktadır.  AKP’nin stratejisi de esas olarak budur.

Günümüz TC sömürgeciliğinin temsilcisi Tayyip Erdoğan’ın,  tek vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil dedik, bunu kabul etmeyen çekip gitsin sözüyle,  sömürgeci devletin kurucusu faşist M. Kemal’in Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın, “Geri Kürtler yaşam kavgasında kendisinden daha üstün Türklerin altında kalmıştır.  Bu nedenle de ya ülkeyi terk etmeleri ya da yaşam kavgasında işe yaramaz unsur olarak yok edilmesi gerekir.”  Her iki söz arasında anlamca ve zihniyet bakımından söyleyen kişilerin farklı zamanlarda yaşamış olmalarından başka hiçbir fark yoktur.

Dolayısıyla sömürgeci Türk devletinin kuruluş felsefesi Kürt halkının ve Kürdistan’ın varlığına kapalıdır.  Halkımızın ve ülkemizin yokluğu temelinde kurulmuştur. Var olabilmesi için Kürt halkının ve Kürdistan’ın yok edilmesi gerekir. AKP’de bugün bu zihniyetin en ateşli ve yeminli düşmanlığını yapmaktadır.

Kürt halkı  Türk devletinin ve  AKP’nin bu gerçeğini bilerek  yaklaşımını ve  somut tavrını güçlü bir biçimde ortaya koymalıdır.

AKP söyleyeceğini söylemiş, yapacağını da yapmaktadır.  Hergün onlarca, hatta son günlerde  yüzleri bulan  Kürt siyasetçi tutuklanmaktadır. En son Şırnak,  Amed, İstanbul,  Antep ve Siirt’teki siyasi soykırım bu zihniyetin sonuçlarını ve ulaştığı düzeyi ortaya koymaktadır. Şimdi artık Kürtlerin, Kürt siyasetçilerinin, metropollerde yaşayan bütün Kürtlerin yapması gerekenleri de artık yapması gerekir.

Bıçak kemiğe dayanmış, söz de bitmiştir. Fazla söz, Kürtlerin ciddiyetini de tartışılır hale getirir. Artık harekete geçmek için nelerin olması gerekir? Yapılmayan ne vardır? Kürt siyasetçilerinin, Kürtlerin artık yakınmacı ve şikayetçi bir dille, ya da kendini acındırarak sonuç almaları mümkün değildir. Çünkü Kürdün yokluğuna ve tarihten silinmesine kadeh kaldırılarak Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur. Bugün de AKP tarafından,  kutsal islam dini kirli sömürgeci emellerine alet edilip kullanılarak bu yapılmak istenmektedir.  Artık her Kürdün bunu anlaması gerekir.

Kürtlerin artık ucuzca barış arayışlarını bir yana hem de açık bir biçimde ortaya koyması gerekir. Bilinmelidir ki, örgütlü direnme ve savunma gücü olmayanın varlığı da, siyaseti de  barışı da olmaz, olamaz. Kürtler, direnme ve örgütlülük sayesinde bugünlere gelmiştir. Ne kazanılmışsa, direnilerek, büyük bedeller verilerek kazanılmıştır. Demokratik özerkliği inşa ve ona yönelik  sömürgeci devlet terörüne karşı savunma gücünü ve örgütlülüğünü geliştirerek zaferini garantileyecektir.

Türk sömürgeciliğine karşı direnmek halkımızın en kutsal hakkı ve görevidir. Çünkü sömürgecilik ve asimilasyon bir insanlık suçudur. Halkımıza karşı AKP’nin öncülüğünde geliştirilen bu uygulamalara karşı direnmek hak ve görevdir. Demokratik özerkliği başka bir biçimde inşa ve savunmanın imkanları yoktur. Unutulmamalıdır ki, demokratik özerk, özgür Kürdistan ancak böyle inşa edilip savunulabilir. Bir insanın, Kürdün, Kürdistanlının kendi topraklarını ve kendi sistemini savunmasından daha doğal ne olabilir.

Bunun dışındaki yaklaşımlar sadece Türk sömürgeci devletine cesaret verir. Kılıcını keskinleştirir. Dolayısıyla artık tutuklanmalar ve gözaltılar arkasından basın açıklamaları, tutuklananların sayılarını vb. dile getirip bunu haksızlık olarak değerlendirmek, bilinenin tekrarı anlamına geliyor ve gelinen aşamada pratik hiçbir anlamı da yoktur. Yani malumun ilanı!

Önemli olan siyasi soykırım operasyonlarından sonra açıklama yapmak değildir.  Önemli olan Kürdün sürgit köle kalmasını sağlamaya yönelik bu rehine ve esaret altına almaya yönelik saldırılara son vermektir. Nasıl mı? Evet, kolay ve rahat bir mücadeleden bahsetmeyeceğiz. Zorlu bir mücadeleden bahsediyoruz. Kürtler özellikle kendi topraklarında,  Kürdistan şehirleri başta olmak üzere hiçbir sömürgeci polis gücünün bir Kürdü gece yada gündüz- fark etmez- esaret altına almasına izin vermemelidir. Bunun için kendisini tepeden tırnağa ev ev, sokak sokak, köy köy, mahalle mahalle örgütlemelidir. Öyle bir örgütlemelidir ki, tutuklamaya yönelen her eli kırabilme gücünü yaratabilmelidir.  Aynı yaklaşımı Türkiye metropollerinde yaşamak zorunda bırakılan Kürtler de göstermelidir.

Ortadoğunun en eski ve köklü haklarından biri olan Kürt halkının,  kendisine 21. Yüzyılda dayatılan sömürgeci soykırım politikalarına karşı direnme bilinci, kararlılığı, cesareti, örgütlenme ve serhıldan deneyimi de vardır. Uluslar arası sermaye güçlerinin bölgeyi yeniden düzenlemeye çalıştığı bir dönemde, bir kez daha halkımızı statüsüzlüğe mahkum etmek isteyen uluslararası sermaye güçleri ve sömürgeci Türk devletine karşı serhıldanları sonuç alıcı bir biçimde geliştirmenin zamanıdır.

Önder Apo’ya karşı gerçekleştirilen uluslar arası komplonun 13. Yıldönümünde halkımız hem komplocuları hem de Türk sömürgecilerine karşı 24 SAAT SERHILDAN 24 SAAT TÜRK SÖMÜRGECİLİĞİNE ve AKP’ye LANET! Şiarıyla harekete geçmelidir. Önderlik üzerinde estirilen sömürgeci devlet terörü ve tecridini kırma gücü ve iradesini ortaya koymalı ve özgürlüğünü sağlamayı esas almalıdır.

Halkımızın dostları da, bu dönemde sömürgeciliğe karşı tavrını daha açık bir biçimde ortaya koymalıdır.

Herdem Serhıldan