Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen 9 Ekim uluslar arası komplo’nun 13. Yıldönümünde, Kürdistan halkı bir kez daha, hem Kuzey Kürdistan’da hem de Türk metropollerinde uluslar arası komplocuları, sömürgeci AKP hükümetini lanetlemiş ve Önder Apo’yu büyük bir kitlesellikle ve kararlılıkla sahiplenmiş, Özgürlüğünü haykırmıştır. Halkımız, Türk sömürgeci devletini, onun soykırım üzerinde kurgulanmış sistemini, siyasal yapılanmasını, hukukunu, askeri işgal ve polis yapılanmasını, ekonomik sömürü çarklarını kabul etmediğini ortaya koymuş, demokratik özerk ve özgür Kürdistan’ı sahiplenmiştir.
AKP Hükümetinin yoğun bir psikolojik savaş eşliğinde, Gemlik yürüyüşünü engelleme, yoğunlaştırılmış soykırım operasyonlarına, askeri imha saldırılarına ve sokaklarda estirdiği sömürgeci devlet terörüne ve ABD-AB’nin TC. sömürgeciliğine sunduğu tüm desteklere rağmen halkımızın uluslar arası komplocu güçleri ve AKP hükümetini lanetleme, Önder Apo’yu sahiplenme eylemliliklerinin yakaladığı düzey daha bir anlam kazanmıştır.
Bu yıl özellikle Güneybatı Kürdistan’da halkımızın, Önderliğini, gerillasını sahiplenmede yakalanan düzey, yine Güney Kürdistan’da geçmiş katılımları çok çok aşan kitleselleşme ve Doğu Kürdistan’da İran sömürgeciliğine karşı gerilla cephesinde yükselen destansı direniş başta komplocu güçler olmak üzere tüm sömürgeci güçlere büyük bir ders olmuştur. En önemlisi de Avrupa’da, kapitalist modernitenin her türlü eritme-sindirme politikalarına ve PKK’yi Avrupa’da marjinalleştirme çabalarına rağmen halkımızın ve özellikle Kürdistanlı gençlerin tüm riskleri göze alarak gösterdikleri eylemlilik ve direniş değerlendirilmesi gereken başarılardır.
Tüm Kürdistan alanlarında ve yurtdışında ortaya konulan eylemlilikler şüphesiz ki, önemlidir. Selamlanması gereken halk direnişleridir. En zor koşullarda gerçekleştirdiği bu eylemlilikler, AKP hükümetini bir kez daha derinden sarsmıştır. Ulusal ve uluslar arası alanda önemli yankılar yaratmıştır.
Ancak bu ve son dört-beş yıldan bu yana gösterilen eylemliliklerin üzerinde önemle durulması gereken yönler vardır.
Kürdistan halkı yurt içinde, yurtdışında ve metropollerde, bilinçlilik, örgütlülük, eylemlilik ve kitlesellik bakımından önemli ve küçümsenmemesi gereken bir düzeyi yakalamıştır. Denilebilir ki, tüm uluslar arası ve bölgesel sömürgeci güçlerin varını-yoğunu ortaya koyarak sergiledikleri saldırılara, parçalanma, komplo ve her türlü akıl almaz yöntemlere rağmen halkımız Önderliğiyle, partisiyle, legal- yasal kurumlaşmaları ve gerillasıyla Kürdistan’ın kutsal toprakları üzerinde özgürce yaşamaya, kendi kaderini eline almaya, geleceğini belirlemeye, her halk gibi yaşamı hakkında kendisi karar verme düzeyine gelmiştir. Tek devlet, tek vatan, tek millet, tek dil stratejini boşa çıkarmış, halk olarak Kürdistan topraklarında özgür yaşamını kurma kararlılığına ulaşmıştır.
Büyük bedeller verilerek, fedakarlıklar yapılarak yakalanan bu düzeye rağmen, eylemselliklerde önemli düzeyde tekrarlar vardır. Hep bir sınır-çerçeve içerisinde gelip-gitme vardır. Bunun görülmesi ve üzerinde mutlaka durularak aşılması gerekir.
Bir dönem Kürt halkının yaşadığı sorunları dile getirmek, sorunun çözümünü talep etmek, dikkatleri çekmek, propaganda yapmak, protesto etmek, kamuoyu yaratmak amacıyla yapılan eylemlilikler önemliydi. Aynı şey Önder Apo’ya karşı geliştirilen uluslar arası komplo karşısında, komploya dikkat çekmek, tecrit ve saldırılar karşısında protesto etmek, bağlılığımızı ortaya koymak için yapılan eylemlilikler de belli bir rol de oynamıştır. Bugün üzerinde eylemliliklerin, örgütlülüğün geliştiği zemin bu eylemler temelinde yaratılmıştır. Ancak bu eylemlilikler sorunu sadece gündemleştirmeye yetebiliyordu. Fakat bu eylemliliklerle daha fazla ileriye gitmek mümkün değildir.
Çünkü işgalci-sömürgeci Türk devleti, Kürdistan’ı kendi toprakları, burada efendi olmayı de kendi doğal hakkı olarak görmekte, Kürdistan’ın varlığını, halkımızın özgür yaşamını, demokratik özerklik temelinde kurma ilanını, sömürgeci faşist Erdoğan “ bu ülke toprakları üzerinde kimseye operasyon yaptırmam” diyebilecek kadar ileri gitmektedir. Zorla, hileyle girdikleri, işgal ettikleri ülkemizi kendi toprakları, halkımızı da kendi milleti görecek kadar inkarcı-imhacı bir zihniyeti taşımaktadır. Kürdistan’ı bırakmamak, halkımızın özgürleşmemesi için, ulus-devlet stratejisini sürdürmek için daha fazla saldırganlaşacağı açıktır. Soykırım operasyonlarının ulaştığı düzey, özellikle Gemlik eyleminin engellenmesinden sonra, gemlik başta olmak üzere birçok yerde sivil faşist sürülerinin sokaklara salınması, gerilla cenazelerine karşı sergilenen insanlık dışı vahşi uygulamalar, çocuklarımıza, kadınlarımıza yönelik saldırılar, AKP’nin izlediği politikaları gösterdiği gibi, önümüzdeki süreçte halk olarak neler ile karşı karşıya kalacağımızı göstermektedir.
Halk olarak kendi ana topraklarımızda, Önderliğimizle, kimliğimizle özgürce yaşamak istiyoruz. Ve halkımız sömürgecilere, “ sen bu ülkeye, zorla, katliamla girdin, artık buradan çık! Çekil!” demelidir. Bu bizim en doğal hakkımızdır. Çünkü halk olarak doğal haklarımızın talebini Önderliğimiz ve hareketimiz yıllarca dile getirdi. Karşılığında aldığımız cevap, üç binin üzerinde soykırım operasyonlarıyla esaret altına alınan Kürt legal-demokratik siyasetçileri, belediye başkanları, milletvekilleri, insan hakları temsilcileri, sanatçıları, askeri imha operasyonları, ormanlarımızın, köylerimizin yakılması, milyonlarca köylünün göçertilerek Türk ulus devleti içinde eritilmeyle karşı karşıya bırakılması, hala asimlasyon politikasında ısrar ve binlerce faili meçhul cinayet… Açıktır ki, sömürgeci Türk devleti, faşist, katliamcı, inkarcı kuruluş felsefesini terk etmek niyetinde değildir. Kürdü yok etmek, Kürdistanı tarihten silmek için geliştirilen Şark Islahat planını yeniden güncellemek istemektedirler.
Önderlik ve hareketimizin yönetimiyle yaptıkları diyalogların hangi niyetle yapıldığı da ortaya çıkmıştır. Oyalama… çünkü bu soykırım operasyonlarının hepsi bu sözüm ona diyaloglar döneminde yapılmıştır.
Tüm bunlar şunu önümüze koymaktadır. Artık halk olarak ne yapacaksak, kendimiz yapacağız. Özgücümüze dayanarak, kendimize, mücadele deneyimimize güvenerek, Önderliğimizi, halkımızı ve ülkemizi sahiplenip savunacağız. Çünkü talep ederek, yapılacak fazla bir şeyin olmadığı ortaya çıkmıştır. Bunun için yapılan eylemliliklerle de ancak buraya kadar gelebildik. Daha ötesine, demokratik özerkliği inşa etmek, savunmak ve geliştirmek için eylemlilik ve örgütlülüğümüzü daha ileriye taşımak gerekmektedir.
Halkımızın mücadele tarihi boyunca yarattığı tüm kurumlaşmalar aslında demokratik özerkliğin zeminini oluşturmaktadır. Fakat sömürgeci AKP hükümeti haberi, polis-istihbarat güçleriyle şehirlerde, kasabalarda, köylerde inşa edilmeye çalışılan demokratik özerklik örgütlülüklerini dağıtmaya çalışmaktadır. Halkımız habire deyim yerindeyse demokratik özerklik için, taş üstüne taş koyuyor. Ama sömürgeci AKP hükümeti gelip vuruyor ve taşları yıkıyor. Tıpkı sömürgeci ataları gibi, “ taş üstüne taş, omuz üzerine baş koymayın” prensibiyle, zihniyetiyle hareket etmektedir. Varlığımızı, irademizi dağıtmaya, geleceğimizi bir kez daha köleci bir karanlığa mahkum etmek istemektedir. O zaman, “dur, yaptıklarımı yıkamazsın” demek lazım ve ısrarı halinde de, yıkamayacağını göstermek gerekir. Bunun için de, buna denk düşecek bir örgütlülüğü geliştirmek önem kazanmaktadır.
38 yıllık mücadele ve direnişle, kan-can, emekle yaptıklarımız bu soy kırım operasyonlarıyla yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu sömürgeci güçler defalarca ama defalarca uyarıldı. Diyaloglarda bu söylendi, açıklamalarda söylendi. Halkımız söyledi, şehirlimiz, köylümüz, emekçimiz, çocuklarımız, gençlerimiz, kadınlarımız, ihtiyarlarımız, sanatçılarımız söyledi. Gazilerimiz söyledi. Sokakta söylendi, gazetede, televizyonda, radyoda, mahkemelerde söylendi, TBMM’de söylendi. Masada söylendi. Türk sömürgeciliği ve onun temsilcisi AKP ilettiğimiz her türlü taleplerimizi duymakta, yıllardır sokaklarda yürüyen halkımızı görmekte. Ama bu taleplerimize karşı verilen cevap: Teslim olun! Yeni bir anayasa gündemdedir. Bu anayasada, Kürdün-Kürdistan’ın inkarının ifadesi olan sömürgeci Türk devletinin anayasasının 1.2. ve 3. Maddelerinin korunacağına dair AKP-CHP-MHP ulusal antlarını içmişlerdir. Gerisi Kürdü aldatma, Kürdistan’ın inkarı!
Demek oluyor ki, AKP sömürgeciliğinin duyma, görme ve anlama sorunu yok. İnkar-imhada diretme vardır.
O zaman artık bilineni tekrarlamanın anlamı yoktur! Artık eylemde kendimizi tekrarlamanın anlamı yoktur. Bilineni söyleme, yapılanı yapma konumundan vazgeçilmeli, geçmiş döneme ilişkin eylem alışkanlıklarımızı tekrarlamamalıyız.
Ortadoğu’da halklar ayaktadır. Baharlarını yaşamaktadırlar. Kürtlerin, Kürdistan’ın baharını yaşamaya hakkı yok mudur? Kürtlerin, Kürdistanlıların ayağa kalkma gerekçeleri, hangi ülkenin halkından daha azdır? Hiçbir halkın soykırımla karşı karşıya kaldığı bir durum yok. Ancak halklara dayatılan zulme bir başkaldırı vardır. Biz halk olarak hem zulüm altında hem de soykırımla karşı karşıyayız. Dil-kültür asimlasyonu tüm hızıyla okullarda sürdürülmektedir. O halde ayağa kalkma gerekçelerimiz tüm ayağa kalkan Arap haklarının iki katıdır! Hatta daha fazladır. Halk olarak el atılmadık, saldırılmadık hangi değerimiz kaldı? Tehdit ve soykırım tehlikesi altında olmayan neyimiz var?
Herdem Serhıldan