9 Ekim 1998’de başlayan tarihi uluslararası komplonun ondördüncü yılına giriliyor. ABD öncülüğündeki küresel kapitalist sistemin Kürt halkına ve Önderine yönelik uluslararası komplo çerçevesindeki planlı saldırıları tam onüç yıldır devam ediyor. Ondördüncü yıla girilirken de uluslararası komplo saldırılarının yaygınlaştırılarak ve derinleştirilerek devam ettirilmeye çalışıldığı görülüyor.
Ondördüncü yıla girilirken uluslararası komplo saldırılarının bir ‘AKP Komplosu’ olarak devam ettiği gözleniyor. Fakat arkada esas kararlaştıran ve yöneten güç aynı: ABD ya da küresel kapitalist sistem. Komplonun başlangıcını Bay Clinton yönetmişti, şimdi bu işi Bayan Clinton devam ettiriyor. Komplo başlangıçta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı hedeflemişti. Kürt Halk Önderi’nin etkisizleştirilmesi üzerinden PKK’nin tasfiyesini ve Kürt soykırımının tamamlanmasını öngörmüştü. Şimdi AKP’nin yürüttüğü komplo hepsini birden hedefliyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan ikibuçuk aydır hiçbir haber alınamıyor. Tamamen etkisizleştirilmiş durumda. Kürt halkına ve demokratik siyasete yönelik 14 Nisan 2009’da başlatılan siyasal soykırım operasyonları artarak devam ediyor. Her gün neredeyse 20-30 kişi tutuklanıyor. Böyle giderse Kürt aydınları, siyasetçileri, yurtseverleri, yani bilinçlenmiş tüm Kürtler zindanlara doldurulacak. Gerillaya yönelik imha operasyonları da sürüyor. Her gün dağlardan çatışma haberleri ve cenazeler geliyor. Meclis “Sınır ötesi operasyon tezkeresi”ni bir yıl daha uzattı. Belliki gerillaya yönelik imha operasyonları Türkiye sınırları içinde yürütüldüğü gibi, dışında da sürecek!
Bunlara bakarak AKP’nin uluslararası komployla ilişkisinin bu kadar olduğunu da düşünmemek lazım. O, bir uluslararası komplo türetmesidir. Bilindiği gibi, Necmettin Erbakan öncülüğündeki İslami Harekete yönelik 28 Şubat 1997 postmodern darbesiyle temelleri atılmıştır. Bu postmodern darbeyi yapan Ergenekoncuları yöneten de ABD yada küresel kapitalist sistemdi. Aynı güçler 9 Ekim 1998’de de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komployu harekete geçirdiler. Bir postmodern darbe çocuğu olan AKP 2002 sonundan itibaren de iktidar yapılarak uluslararası komployu yönetmekle memur edildi.
Hakkını yememek lazım, dokuz yıldır da kesintisiz olarak komployu yönetiyor. Komplo içinde komplolar yaratarak bu işi kesintisiz yürütüyor. Bugün 9 Ekim uluslar arası komplosunun onuncu yıldönümünde Başbakan Tayyip Erdoğan Hatay’a gidiyor. Sizler bu yazılanları okurken Tayyip Erdoğan Hatay’a gitmiş ve söyleyeceklerini söylemiş olacak. Peki Hatay’a 9 Ekim’de gidiş bir tesadüf müdür? Hayır, kesinlikle değildir. Bununla onüç yıl önce yaşanan olaylarla bağ kuruluyor ve AKP artık uluslararası komployu yürüten güç olduğunu açıkça göstermekten çekinmiyor.
Bilindiği gibi 1998 Eylülünde dönemin iktidarı, adına Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Hatay’a gitmiş ve Suriye yönetimini tehdit etmişti. Şimdi 9 Ekim 2011’de Başbakan Tayyip Erdoğan Hatay’a gidiyor ve yine Suriye yönetimini tehdit ediyor. O zaman Ergenekoncu iktidarın temsilcisi Atilla Paşa, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasını istemişti. Şimdi ise başbakandan öteye ‘Tek Şef’ olan Tayyip Paşa, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Suriye’den çıkmasını veya çıkarılmasını istiyor.
Kürt Halk Önderi’nin Suriye’den çıkarılmasını istemeyi anladık da, Suriye Devlet Başkanı’nın Şam’dan çıkarılmasını istemeyi elbette anlayamadık! Bunun mantıksızlığı bir yana, her türlü uluslararası hukuku bir yana iten düzeyde bir cüret işi olduğu ortada. Arkasında sağlam dayanakları olmasa, AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan bunu yapabilir mi? Belki yapamaz. O halde Hatay’da konuşana değil, konuşturana bakmak lazım. burada BM üzerinden istediğini yapamayan ABD yönetiminin, AKP üzerinden istediğini yapmaya çalıştığını görmek lazım. peki neyin karşılığı olarak? Çok açıkki PKK’ye ve esasta Kürtlere karşı ortak savaşın karşılığı olarak!
Uluslararası komplo gerçeği ve yükü altında Türkiye’nin ve AKP’nin geldiği nokta işte bu! Kürt sorununu çözemeyen Türkiye’nin ve AKP’nin geldiği nokta işte bu! Yani ABD jandarmalığı! Her şeyiyle kendini ABD’ye ve NATO’ya bağlamak! Türkiye toplumunun geleceğini dış güçlere ipotek etmek! “Komşularla sıfır sorun” diyerek başlayıp bölgede herkesle savaşır hale gelmek! “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini “Yurtta savaş, cihanda savaş” haline getirmek!
Bu durumu Türkiye toplumu, aydın ve siyasetçileri daha ne kadar görmezlikten gelecek? Toplum bu ağır yükü daha ne kadar taşıyacak? Teorik olarak bakınca taşımaması gerekiyor. Fakat pratik de gözler önünde! 12 Haziran seçim sonuçları ortada. Bunlara bakınca insan Aziz Nesin’in sözlerini anımsamaktan geçemiyor. Fakat Türkiye toplumu bilmeli ki, AKP’yi bu kadar pervasız davranışa, verdiği destek götürüyor. CHP ve MHP karşısında AKP’yi ehveni şer olarak gören yaklaşımın Türkiye’yi batıracağı anlaşılıyor.
Türkiye toplumu nasıl yaparsa yapsın Kürtlerin ondördüncü yılda uluslararası komploya ve onu yürüten AKP iktidarına karşı topyekûn direneceği görülüyor. Kürtler zaten komployu hiç kabul etmediler ve komplo karşısında boyun eğmediler. Komplo gerçeğini duydukları 15 Ekim 1998’den itibaren uluslararası komploya karşı büyük direniş içine girdiler. “Güneşimizi Karartamazsınız!” şiyarı ile Önder Abdullah Öcalan’ı sahiplendiler ve savundular. Onüç yıl boyunca da bu onur savaşı gelişerek sürdü. Uluslararası komplo gerçeğini parçalayarak Kürt özgürlük Hareketini büyük bir güç haline getirdi.
Şimdi ondördüncü komplo yılına girilirken AKP’nin çok daha tehlikeli oynadığı, topyekûn imha ve tasfiye planı temelinde Kürtlere karşı azgın bir saldırı yürüttüğü açık bir gerçek. Kürtler de bu planlı saldırının farkında ve bilincinde. Bu saldırı kırılmazsa nasıl tehlikeli bir sonucun ortaya çıkacağının, yeni bir soykırım rejiminin şekillendirileceğinin de bilincinde. Şimdiye kadar bu bilinçle yoğun bir uyarı mücadelesi içinde oldular. AKP saldırılarına göğüs gerek, hükümeti ve toplumu bundan uzak durulması için uyardılar. Eyüp Peygamber misali bir sabır mücadelesi yürüttüler.
Ama sabrın da bir sınırı vardır. Kürtler açısından bu sınır artık aşılmış, sabır taşı çatlamıştır. Kürt halkı AKP komplosuna karşı ondördüncü yılda topyekûn bir direniş içine girmeye başlamıştır. AKP saldırıları sürdükçe de, Kürt halkının, kadın ve gençlerinin topyekûn direniş içinde olacağı açığa çıkmıştır. Artık Kürtler “Topyekûn Boykot” veya “Sistemden tümden kopma” durumunu tartışmaktadır. Başka ne yapsınlar ki! AKP önünde kurbanlık koyun olacak ve diz çökecek halleri yok ya! Kürtler onuruna ve özgür yaşama bağlı bir toplumdur. Tarih boyunca hiçbir zalim, onları onur ve özgürlükten yoksun kılamamıştır. Dolayısıyla AKP zulmü de Kürtlere boyun eğdirmeyecektir! Hepsi zindana girecek, hepsi katledilecek, ama asla teslim alınamayacaklardır.
Milletvekillerinin meclise dönüşü, BDP’nin tutumu hiç kimseyi yanıltmamalıdır. Bunlar barışa bir şans vermek için sabrı zorlama durumudur. Topyekûn ayağa kalkış için bir hazırlık durumu olarak da anlam bulabilir. ABD’ye bağlanarak ve güvenerek Kürt düşmanlığı yapmak Türkiye toplumu ve devletine hiçbir şey kazandırmayacaktır. Tersine, bu tutumda ısrar edilirse, o zaman yaşanacak olan Kürt direnişinin daha da büyümesi olacaktır. Herkesin bu gerçeği görüp anlaması hayati öneme sahiptir.
Uluslararası komplonun ondördüncü yılı, bir sonuç yılı olacağa benzemektedir. Eğer AKP komplodan vazgeçmez ve Kürt sorununu çözmezse, o zaman gelişecek olan topyekûn Kürt direnişidir. Topyekûn Kürt direnişi uluslararası komployu çözecek ve Türkiye’nin demokratikleşmesi ile Kürt sorununun çözümünün önünü açacaktır!..
Selahattin ERDEM
Özgür Politika