Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukat ve yakınlarıyla görüştürülmemesi süreci beşyüz günü aştı. Kürt halkının deyimiyle beşyüz gündür İmralı’da “Ağırlaştırılmış tecrit ve işkence” uyugulanıyor. Beşyüz gündür Önder Abdullah Öcalan’ın düşünememesi, düşündüklerini konuşarak veya yazarak halka ve insanlığa ulaştıramaması için her şey yapılıyor. Bunun kanun ve ahlak dışı bir zulüm uygulaması olduğu açıktır. Kürt halkı ve insanlık tarihi benzeri bulunmaz bu zulüm uygulamasını asla unutmayacaktır.
Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümet sözcüleri tarafından ifade edilmektedir ki, Kürt Halk Önderi’nin kendisi görüşmek istememektedir. Avukat görüşünü yasaklamış olsalar da, aile görüşü önünde bir engel yoktur! Görüşmek için yakınları İmralı’ya gitmemektedir! Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan hiç kimseyle görüşmek istememektedir! Mevcut koşulları ve süreci görüşme yapmak için uygun görmemektedir.
Bu ifade bir boyutuyla elbetteki doğrudur. Geri çekildiğini ve görüşmek istemediğini Kürt Halk Önderi’nin kendisi açıklamıştır. İmralı’da bu anlamda eşsiz bir duruş ve direniş vardır. Ama neden ve neye karşı? Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan durup dururken avukatları ve yakınlarıyla görüşmekten çekilmemiştir. Elbette bunun nedenleri vardır. Yoksa Kürt Halk Önderi’nin kendisi “Sorunların görüşmelerle çözülmesini istediğini” defalarca ifade etmiştir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan İmralı’daki görüşmeleri durduruşunu iki nedene bağlamıştır. Bu nedenlerden biri siyasi, diğeri ise hukukidir. Siyasi neden olarak, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi doğrultusundaki çalışmaları mevcut İmralı koşullarında yürütmeyi artık doğru ve sonuç yaratıcı görmemektedir. “Mevcut durum devlete de PKK’ye de zarar veriyor” demiştir. Yani barış ve sorunların demokratik çözümü doğrultusunda İmralı koşullarında yapılabileceklerin azamisi yapılmıştır. Bundan ötesi ancak İmralı koşullarının değişmesiyle yapılabilir. Bu da Kürt Halk Önderi’nin “Sağlık, güvenlik ve özgür çalışma koşullarının sağlanmasını” gerektirir.
Hukukî boyut ise, İmralı’daki görüşme koşullarıyla ilgilidir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’da avukat ve yakınlarıyla yaptığı görüşmeler kameralarla izlenmekte ve dinlenmektedir. Dahası avukat görüşme yerinde görüşmeyi izleyen ve dinleyen bir devlet görevlisi bulundurulmaktadır. Bu görevli, “Ses kayıt memuru” gibi, ses kayıt cihazını masaya bırakmakta ve tüm konuşulanları kaydetmektedir.
Böyle bir uygulamanın demokratik hukukla bağdaşmadığı açıktır. Hatta bu tarz bir uygulamanın faşist hukukta bile yeri yoktur. Bu biçimde Kürt Halk Önderi avukat ve yakınlarıyla istediği ve gerekli gördüğü hususları konuşamamaktadır. Bu tarz dinleme nedeniyle ve dinlenenler delil gösterilerek otuzdan fazla avukat tutuklanmıştır. Böylece avukatlarıyla nasıl savunma yapacağını tartışamamaktadır. Görüşlerini avukatları üzerinden ifade edememektedir. Kardeşleriyle anadili olan Kürtçe ile selamlaşamamakta, konuşamamaktadır.
Kısaca İmralı’da öyle bir görüşme ortamı yaratılmış ve avukatların tutuklanmasıyla bu durum öyle bir noktaya götürülmüştür ki, geriye kalan ağzını kapatıp birbirinin yüzüne bakmak olmaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün zerresi bile bırakılmamıştır. “Avukatlarla her düşündüğünü konuşuyor ve kamuoyuna aktarıyor” denilmektedir. Peki ya ne yapacaktır? O görüşmeler konuşma ve tartışma için değil de niçin yapılmaktadır? Kürt Halk Önderi herkesi aydınlatan düşüncelerini konuşmayıp da ne yapacaktır?
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan düşünüp konuştuğu için ve buna engel olmak amacıyla kaçırılıp İmralı’ya konmuştur. Şimdi İmralı’da da düşünüp konuşması engellenmek ve tamamen susturulmak istenmektedir. Düşüncesine ve konuşmasına fırsat verilmezse, Kürt Halk Önderi daha niçin görüşme yapacaktır? Herhalde avukatları ve yakınlarını seyretmek için görüşme yapamaz. Kürt Halk Önderi kalpazanlık nedeniyle, ihaleye fesat karıştırdığı için, yolsuzluk ve evrakta sahtecilik yaptığı için, cinsel taciz nedeniyle değil, Kürt halkını özgürlük bilinciyle eğitip örgütlediği için ve Kürt düşmanı güçler tarafından kaçırılarak İmralı’ya konmuştur. Onun yaşamı ve çalışmaları tamamen bu amaç içindir.
Görülüyor ki, önce fiili olarak Kürt Halk Önderi’ne avukat ve yakınlarıyla görüşme imkânı bırakılmamış ve geriye çekilmek zorunda bırakılmış, sonra da “Kendisi görüşmek istemiyor” denerek bu hukuk dışı faşist uygulama maskelenmek istenmiştir. Bunun özünde ise, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın düşünemez kılınması ve düşündüklerini halka ulaştırmasının engellenmesi amacı vardır. Zaten kaçırılması ve İmralı’ya konması da bu nedenledir. Ondört yıllık İmralı zulmü bunun için uygulanmaktadır. Demekki Önder Abdullah Öcalan’ın düşüncelerinden korkulmaktadır. Bu düşüncelerin halka ulaşmasından duyulan korkuyla bu kadar faşist baskı ve zulüm geliştirilmektedir.
Açığa çıkıyor ki, İmralı sistemi düşünce ve ifade özgürlüğüne karşıdır. Kürt halkının özgülük bilinci edinmesine ve örgütlenip demokrasi mücadelesi yürütmesine karşıdır. İmralı sistemi ve Önder Abdullah Öcalan’a yönelik uygulamalar, Kürt halkının varlığına ve özgürlüğüne karşı uygulamalardır. Bunlar Kürt halkına yönelik soykırım uygulamalarının bir parçasıdır. Kürt kültürel soykırımını tamamlamaya dönüktür. Kürt halkına karşı faşist-sömürgeci zulüm ve insanlık dışı bir hakarettir.
Herkes çok iyi bilmeli ki, Kürtler, Önder Abdullah Öcalan’a yönelik baskı ve işkenceyi kendi varlığına ve özgürlüğüne yönelik bir saldırı ve hakaret olarak görmektedir. Kültürel soykırım rejimi tarafından özümsenmiş, teslim olmuş, ruhunu sömürgeci kapitalizme satmış, düşürülmüş bir avuç fosil Kürt dışındaki Kürt halkının yüzde doksandokuz kararı böyledir. Bu karar yeni bir Kürt varlığı, duruşu ve özgürlüğü yaratmaktadır. Özgürlüğü için direnen Kürt halkını var etmektedir.
Kürtler Önder Abdullah Öcalan ile kendileri olmayı, varlık ve özgürlük için mücadele etmeyi öğrendiler. Yeni Kürt onuru bu temelde şekillendi. Kürt halkının yeniden dirilişi bu temelde gerçekleşti. Dolayısıyla Önder Abdullah Öcalan’ın kendileri için hangi öneme sahip olduğunu iyi biliyorlar. Önder Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve işkencenin, baskı ve terörün kendilerine yönelik olduğunu, kendileri için onur kırıcı bir hakaret durumunu ifade ettiğini çok iyi anlıyorlar.
Bu nedenle Kürtleri korkutmak ve aldatmak artık mümkün değil. AKP hükümeti ve soykırımcı rejim belki ruhunu satmış birkaç hain ve işbirlikçiyi denetime alabilir, ama özgürlüğü için onuruyla direnen Kürt halkını asla! Kürtler Önder Abdullah Öcalan’la ulusal onuru ve özgür yaşamı öğrendiler. Korku duvarını yıkarak özgürlük için direnme cesaret ve fedakârlığını kazandılar. Onları ne baskı ve terör, ne tutuklama ve işkence, ne dokunulmazlığı kaldırma, ne de savaş asla korkutamaz ve yıldıramaz.
Kürtler beyaz Türkçü faşizmin nasıl bir soykırım rejimi olduğunu gördükleri gibi, yeşil Türkçü faşizmin de kendileri açısından nasıl daha sinsi ve tehlikeli soykırım rejimi olduğunu çok iyi görüyor ve anlıyorlar. AKP’nin faşist zulmü kendilerini korkutmadığı gibi, başta İmralı zulmü olmak üzere tüm halka yönelik uyguladığı saldırılar onları daha da çok eğitiyor, AKP gerçeğini daha iyi görmelerine yol açıyor. Bu da mücadele azimlerini biliyor, cesaret ve fedakârlıklarını artırıyor.
Bu açıdan Kürtleri korkutup aldatmak mümkün olmadığı gibi, özgürlüksüz baskı altında tutmak da artık mümkün değildir. Mücadele ne kadar uzun sürerse sürsün, ne kadar bedel isterse istesin hepsine dayanacak güce ulaşmışlardır. Sonuna kadar özgürlükte ısrar edecek, son ferdine kadar özgürlük mücadelesini sürdürecektir. Bunu herkes de böyle bilmelidir. Önder Abdullah Öcalan üzerindeki İmralı zulmü sadece Kürt halkının mücadele azim ve kararlılığını artırır, başka da etki yapamaz. Bu gerçeği herkesin doğru okumasında büyük yarar vardır.
Selahattin ERDEM
YENİ ÖZGÜRPOLİTİKA