HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

bayragimizSömürgeci Türk devleti  ve işbirlikçilerinin katlettiği Sakine, Fidan ve Leyla yoldaşları  sonsuz yolculuğa, milyonlarca Kürdistanlı ve dostları   uğurladı. Hem bizzat cenaze törenine katılanlar, hem de Paris’te gerçekleştirilen katliamları protesto edip lanetlemek amacıyla, Kürdistan’da boydan boya kepenk kapatma, kontak kapatma, okul boykotu eylemleri  yapıldı. Kürdistan dışındaki alanlarda da Kürtler ve dostları da bu eylemlere katıldılar. Böylelikle  milyonlar PKK bayrağına sarılan,  Kürdistan şehitlerini bağırlarına bastılar.

Şüphesiz 2013’ün ilk ayında ortaya konulan bu Kürdistan halk iradesinin açığa çıkardığı  yeni siyasal, toplumsal, kültürel, askeri ve psikolojik durum üzerinde çok yoğun  durulmalıdır. Ortaya çıkan bu tablo iyi  okunmalı ve üzerinde ayrıntılı olarak durmak gerekir. Fakat ben tablo üzerinde durmaktan çok, sömürgeci-soykırımcı  AKP sistemin faşist başbakanı T. Erdoğan’ın son günlerde söylediği birkaç sözü üzerinde durmak istiyorum.

Kürdistan halk Önderiyle İmralı’da görüşmelerin yapıldığının açıklanmasından sonra, AKP ve basını tam bir  psikolojik operasyon başlatmış bulunmaktadır. Bunun için kimi gazetecileri, kimi televizyoncuları  böyle bir misyonla görevlendirmişlerdir. Bu psikolojik operasyonla, PKK’nin silah bırakması, yurtdışına çekilmesi, herkesin de bunu kabul eder duruma getirilmesi, buna karşı çıkanları da hemen susturmak, barış istemiyorlar diye damgalayarak etkisizleştirmek istemektedirler. Sanki ortada bir barış ortamı varmış gibi bir atmosfer yaratmak istemektedirler!

Ancak yaşananlar bizim önümüze bir başka tablo koymaktadır. Siyasi soykırım operasyonları tüm yoğunluğuyla sürmektedir. Askeri imha operasyonları  da aralıksız devam etmektedir. Öte yandan da Batı Kürdistan’da açığa çıkan Kürt özgürlük iradesini tasfiye etmek için de operasyon üzerine operasyon yapmaktadır. Tüm bunlar yukarda çerçevesini çizdiğimiz bir psikolojik savaş operasyonu eşliğinde yürütülmektedir.

Hele Nusaybin’de öyle bir olay yaşandı ki, unutmak mümkün değil, hiçbir insan, hiçbir Kürt bunu unutmamalıdır. HPG gerillasının annesi, oğlunun şehit düştüğünü öğrenir öğrenmez, yaşamını yitiriyor ve ana-oğul ikisinin cenazesi birlikte kaldırılıyor.

Sömürgeci sistemin başbakanı, bir kez daha PKK’nin  silah bırakmasını, yurtdışına gitmesini ve bunun için de ellerinden geleni yapacaklarını açıklamıştır. Bu şunun gibi bir saçmalıktır. “ bana teslim olmak ve bana hizmet etmek istiyorsan, teslim olman ve bana hizmet etmen için gereken yardımı gösteririm.”  Arkasından da, “tek bir terörist kaldığı müddetçe operasyonlar sürer. Kimse kusura bakmasın. Teröristleri etkisizleştirmek için operasyonlar aralıksız sürdürülecektir.  Bunu da, kamuoyuna, “ elini taşın altına koymak ve büyük risk almak olarak”  yutturabilmektedir.  Yandaş basını ve yağdanlıkları da, bunu önemli bir adım olarak sunmaya devam etmektedirler.

Öyle anlaşılıyor ki, 2009  yılı siyasi soykırım ve imha operasyonlarını “açılım” adı altında yürüttüler, 2013  imha sürecini de, “ barış” adı altında yürüteceklerdir.

En önemlisi de, sömürgeci Türk devletinin başbakanının KCK ve PKK bayrakları için yaptığı hakarettir. Kürdistan halkının ve Özgürlük Hareketinin tarihini, varlığını, kültürünü, cesaretini, estetiğini, felsefesini, umudunu, şehitlerin kanını ve özgürlüğünü ifade eden ve şehitlerimizi sardığımız bayraklarımıza büyük bir hakaret yapmıştır. Sömürgeci TC’nin başbakanı,  Kürdistan halkının varlık ve onur sembolü olan bayraklarını “ bir bez parçası ve paçavra” olarak adlandırmıştır.

Paçavra sözcüğünün kelime anlamı,  sözlüklerde genel olarak, eskimiş bez parçası, çaput, değersiz ve iğrenç şey veya kimse olarak belirtilmiştir. Kürdistan halkının ve Özgürlük hareketinin sembollerine ve bayraklarına böyle saldırmak,  hakaret etmek ilk değildir. Daha önce de sömürgeci sistemin içişleri bakanı idris naim şahin, Bülent arınç vb. leri de Kürdistan halkının bayrağına çeşitli zamanlarda hakaret etmişlerdi. Bu hakaretin anlamı, inkar da ve imhada ısrardır. Şark Islahat Planını sonucuna vardırmaktır.

 Sömürgeci Türk devleti kendi  bayrağı konusunda çok hassastır. Özel olarak bayrak kanunu bile vardır. Bayraklarını methetmek için ne kadar şiir yazıldığını herkes bilir. Ancak e Kürt siyasi  partilerinin kendi toplantı ve kongrelerinde, özellikle de kongrelerinde “ türk bayrağı asıldı mı asılmadı mı, asıldıysa nereye asıldı, salonun görünen yerine mi, görünmeyen yerine mi, bayrak küçük müydü, büyük müydü” vb.  tartışmaları başlatılır. Hatta bunun için davalar açılır.  Kendi bayraklarına bu kadar titiz, hassas olan sömürgeci Türk devletinin yetkilileri, sözkonusu Kürdistan bayrağı veya Kürdistan özgürlük hareketinin sembolleri ve bayrağı olunca, hakaret olmaktadır. Kürtlerin sembollerine, çok saygısız davrandıkları gibi, işte en son  sömürgeci sistemin lideri konumunda bulunan T.Erdoğan,  şehitlerimize sardığımız  bayrağı “bez parçası ve paçavra” olarak  tanımlamış ve hakaret etmiştir.

Dün sömürgeci sistemin başbakanının  Kürdistan halkına ve Kürdistan özgürlük hareketine karşı  ve onların sembollerine karşı yaptığı küfür ve hakaret karşısında acaba Kürtler nasıl bir karşılık verdiler, acaba söz ve pratik olarak ne yaptılar diye basını taradım, TV’leri izledim. Ancak buna karşı herhangi bir sözlü, yazılı veya pratik davranış göremedim. Tek bir refleks göremedim. Belki de, izlenmemiş, görülmemiştir. Görülmemiş, izlenmemiş ve duyulmamışsa da, işte yazıyoruz.

O bayrak ki, 40 yıllık mücadelenin sonucunda ortaya çıkan şehitlerimizin kanı, büyük direnişler ve fedakarlıklar temelinde ortaya çıkmış bir bayraktır.

O bayrak ki, tüm değerlerimizin en yoğunlaşmış somut ifadesidir.

O bayrak ki, şehitlerimizi  sardığımız kutsal sembolümüzdür!

O bayrak ki…

Bir halk ve onun  gençleri, eğer kendi bayrağına, kendi sembollerine yönelik hakaret ve saldırılara karşı refleks göstermiyor, tepki ortaya koymuyorsa ve o halk ve gençlik için çok tehlikeli bir durum vardır demektir.

Kürtler, Kürdistanlılar kendi sembollerini savunmalıdırlar. Kendi bayraklarına sahip çıkmalıdırlar. Ve her türlü saldırılara karşı ulusal bir refleksle karşılık vermelidirler. 

Eğer Türk halkının, aydınları, emekçileri, sendikacıları, partileri, sosyalistleri, devrimcileri eğer sömürgeci sistemin başbakanının sarfettiği hakaretleri konusunda uyarmaz, sömürgeci sistemin başbakanı eğer bayraklarımıza yönelik yaptığı hakaretlerden dolayı  Kürdistan halkından özür dilemezse, Kürdistan halkı ve gençleri  sömürgeci Türk sistemin Kürdistan’daki  zulmün ve katliamın sembolü Türk bayrağına paçavra muamelesi yapmalıdırlar.

Paçavranın sözlük anlamını bilerek diyorum ki, Kürtler Türk devletinin zülmünün Kürdistan’daki varlığına karşı paçavra muamelesi yapmalıdırlar. Bu bazı Türklerin gururuna dokunabilir, bu konuda bazı Kürtler de, Türklerin hassasiyetine dikkat etmek lazım vb. diyebilir. Bunu  söyleyenler, kırk milyonluk bir halkın hassasiyetlerini ve bir an bile olsa Kürt ulusunun sembollerine saygıyı da bir yana bırakalım, her gün Kürtlerin bayrağına ve sembollerine paçavra dediklerini duymuyorlar mı? Duyuyor ve sessiz kalıyor, ancak Kürtler karşılık verdikleri zaman, Kürtleri Türklerin sembollerine saygıya davet edenler oluyorsa, bunlara sadece ve sadece zalimin sesi demek gerekiyor. Hiçbir ciddiyetleri yoktur ve kabul edilmemelidirler.

Kimse Kürt ulusuna ve onun bayrağına paçavra diyemez. Hakaret edemez. Ederse karşılığını alır. Hem de fazlasıyla!

Öyle sömürgeci Türk devletinin başbakanı,  tam bir lümpen ağızla Kürtlere, özgürlük hareketine söyleyecek kimse buna karşı bir şey demeyecek, ama Kürtler bir şey söylediği zaman, “aman süreç zarar görür, süreç  kırılgandır” v.b demenin hiçbir ciddiyeti yoktur.

Süreç, sömürgeci Türk devletinin yöneticilerinin hakaret ve zulmüne sessiz kalmak mıdır yoksa daha fazla ulusal birliği, örgütlülüğü, direnişi ve serhıldanı yükseltmekle mi karşılanacaktır?

Herdem Serhıldan