HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Rengin BOTAN

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü özgürlük mücadelemizi her yıl yeniden tazelenmiş bir azim ve iradeyle yükseltmenin zemini olmuşken, belki de dünyada hiçbir kadın topluluğu Kürt kadınları kadar kitlesel ve yaygın olarak 8 Mart’ı kutlamamaktadır. 8 Mart Kürt kadınları için sembolik ve sınırlı bir gün değil, gerçek ve süreklileşen bir özgürlük günüdür. 2009 8 Mart’ı da özgürlük birikimleri üzerine kalıcı zaferler yerleştirmenin iddiasıyla kutlanırken, kutlanmaya devam edileceğine ve Mart ayını Newroz ve yerel seçimlerdeki başarılarla taçlandırılacağına dair beklentilerimiz de yüksektir. Kürdistan’ın bütün parçalarında ve giderek tüm Ortadoğu da yükselen özgürlük dalgasına katılmak ve özgür kadının yaratılması üzerinden özgür toplumu inşa etmek mevcut sistem sorunları karşısında en temel ihtiyaç olmaktadır. Bütün bölgelerimizde eylem meydanlarına kadınların bu duygu ve düşüncelerle katıldığına dair en ufak bir kuşkumuz yokken, bu cesur ve inançlı yüreklerin güçlü atışına, özgürlük dağlarından aynı coşkuyla katıldığımızı belirtmek istiyoruz. Yüreğini ve beynini özgür tutma aşkını yaşam gerekçemiz yapmışken hiçbir mekan ve zamanda bundan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu nedenle elbette ki, her mekan ve zamanda namusumuz özgürlüğümüz olacaktır. Özgür kadın duruşunu yaşatma onuruyla katılacağımız her eylem, özgürlüğe doğru attığımız her adım sadece kadınları değil, tüm insanlığı ve dünyamızı adım adım bu zorba ve yalancı erkek sisteminin kader çizgisinden kurtaracaktır. Bu inanç ve kararlılıkla her türlü saldırı ve baskılara karşı her koşulda mücadeleyi yükseltme iddia ve kararlılığına sahip olduğumuzu belirtiyor, bu temelde başta Rêber APO’nun olmak üzere, Kürt kadınları ile demokrasi ve özgürlüğe duyarlı kadınların olmak üzere bütün dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyor ve bu günü eylemleriyle anlamlandıran kadınlarımızı 8 Mart ruhunun özgürlük aşkıyla selamlıyoruz.

Kölelik ahlakının namus adı altında kadın katliamlarını gelenekselleştirmesine karşılık, özgürlük ahlakının namus anlayışıyla özgür yaşamlara doğru ilerleyen kervanımıza katılım gün geçtikçe artmaktadır. Artmaktadır çünkü artık özgürlük soyut, ulaşılmaz hayaller değildir. Katılım artmaktadır ve artacaktır çünkü özgür yaşam umudu elle tutulur, gözle görülür somut bir gerçeklik olmuştur. Hemen yanı başımızdaki kadının evinden çıkıp sesini yükseltmesi, kadına uzanan ellere bütün kadınların hep birlikte karşı koyması, köleliğe ‘hayır’ diyebilen kadınların varlığı giderek yaşamın süreklileşen ve gelişen bir parçası olmuştur. Özgür dağlardaki özgür kadın yürüyüşü kaderci tabuları paramparça ederken toplumsal alanda bu durum, kürsüye çıkan, halkı temsil eden, barışın kapılarını aralamaya çalışan, yaşamın tüm alanlarında eylemleri, yaratıcılıkları ve ürünleriyle aktifleşen kadınlar olarak devam eden bir özgür yaşam duruşu olmuştur. Ölümü kol gezdiren namus anlayışları ve uygulamalarına karşı, özgür yaşam imkanları oluşmaktadır. Kuşkusuz beş bin yıllık kölelik anlayışı, yaşam kültürü ve baskı araçlarının varlığı açısından bakılırsa önümüzde daha kat etmemiz gereken çok fazla yol olduğu açıktır. Ancak şunu da bilmekteyiz ki, özgürlük, köleliğin farkında olma, bunu reddetme iradesini gösterme ile başlar. Özgürlük için atılan her slogan, her adım o anı özgür kıldığı gibi özgür yaşam koşullarını bir adım daha somutlaştırıp yakınlaştırrmaktadır. Namusumuz özgürlüğümüzdür diye haykıran kadınlar kölelik düzenini temellerinden sarsmaktadır. Başkalarına ait olmayan, başkalarının namusu olmayan kadınlar, mülkleştirilen çocukların, gençlerin, kitlelerin ve hatta sistem karşısında karılaştırılan erkeklerin bile kölelik zincirlerinin paramparça olmasının garantisidir. Özgüvenini kazanmış, özgürlük bilincinde derinleşmiş ve mücadelede iradeleri çelikleşmiş olan kadınlar toplumsal özgürlüğün öncüsü olmuşlardır. Bu anlamda “namusumuz özgürlüğümüzdür, hiç kimsenin namusu değiliz” sloganıyla başlatılan kampanyanın ve bu temelde yapılacak daha birçok kampanyanın toplumsal değişim dönüşümü özgürlüksel kılmada belirleyici bir rolü olacaktır. Kampanyanın bütün katılımcılarını bu anlayışla selamlarken, özgürlük dağlarındaki kadın gücünün her koşulda toplumsal alan mücadelesinin savunma ve kadınlara yönelik her türlü saldırı karşısında caydırıcı güç olacağı iddiasını belirtmek istiyoruz.

Farklı toplumsal kimliklerde, özgürlük sorunlarının özgün yanları olduğu kadar tüm dünya kadınlarının ortak sorunlarının olduğu da inkar edilemeyecek bir gerçekliktir. Kadın olmaktan kaynaklı sorunlar erkek egemen sistemin var olmasının sonucudur. İster tarlada çalışsın, ister modacı olsun, ister fabrikada çalışsın ya da o fabrikanın sahibi olsun bütün kadınların öz kimliği ötekileşen, geride duran, yabancılaşan ve özünden kopartılan konumundadır. Bu sorun tek tek bireylerin değil, sistemsel bir sorundur. Bu düzen, tüm ortaklıklarına rağmen kadınları karşıtlaştırır, düşman saflarına yerleştirir. Bir savaş ve düşmanlık düzenidir bu düzen. Bu yüzden, iş kadını, kamyonlarda her gün ölen, ölümle burun buruna olan ırgat kadınları kendinden saymaz, yabancı, kayıtsız durur. O yüzden, bir tarafta kadın bedenleri sınırsızca metalaştırılıp diğer tarafta kadın emekleri sınırsızca değersizleştirilirken, bu kadınlar birbirlerinin ortak yanlarını göremez duruma getirilirler. O yüzden Kürt ve Türk anaları aynı gözyaşlarını dökerler. Düşmanlıkların sorumlusu bu kadınlar değil; erkek egemen zihniyet ve bunun somutlaşması olan Modernist Kapitalizmin ulus devletidir, medyasıdır, sanat ve spor kurumlaşmalarıdır, ordusudur. Kadınların özgürleşmesi ve bu yapay düşmanlıkların aşılması için bütün kadınların aynı safa geçmesi gerekir. 8 Mart bunun için en ideal zemini oluştururken, hep birlikte, katliamcı namus anlayışına, düşmanlığa ve savaşa karşı; özgürlük, kardeşlik, barış ve dayanışma sloganlarını haykırmalı ve bunları yaşamsallaştırmak için adım atmalıyız.

Özgürlük kuşkusuz ki, çok çeşitli boyutlarda ve derinliklerde aranması gereken bir gerçekliktir. Kürt kadınları olarak özgürleşme sorununu yaşamak; başkalarının namusu olmanın yanında, dilini konuşamamak, lal olmak, erkeğin sopasının yanında devletin copunu yemek, açlık sınırlarının altında yaşamak ve bir özgürlük umudunun komplolara uğramasının derin acısını yaşamak biçimlerinde ortaya çıkar. Bütün bu sorunların her biri özgür yaşama vurulan zincirlerdir. İnsan olmanın en temel vasıflarından olan konuşarak anlaşma durumuna karşı lal yaşamaktır söz konusu olan. Dilini konuşamayan ve başka bir dil de bilmediği için lal olan kadınlar özgür değillerdir. En demokratik eylemlerde bile üst üste istiflenip coplanan kadınların insanlığı bile tartışmalık hale getirilmişken, kadın özgürlüğünden söz etmek mümkün müdür? Kadın özgürlük arayışı, insan olma çabasıdır her şeyden önce. Diğer taraftan bin yıllardır yaşadığı topraklardan göçertilen, toprakları sürgün, işgal, sömürü alanı olan ve yaşamın doğal dayanaklarından kopartılan kadınların özgür olması mümkün değildir. Kürt kadınları kendi toprağında zincirlenmiş, ya da kopartılmış çiçekler gibidir. Sahte özgürlükler yaşamı yalancı kılıp, çürütmekten başka bir şey kazandırmamıştır. Bütün dünya kadınları için geçerli olduğu gibi Kürt kadınları için de geçerli olan şey; herkes kendi toprağında yeşerir, güzelleşir, serpilir gerçeğidir. Özgür topraklar, dostluk ve barış içindeki yaşam koşulları, özgür kadın kimliğinin derinleşmesini, özgür yaşam zeminini oluşturur güçlendirir.

Kürt kadınları açısından temel bir özgürlük gerekçesi de, özgürlük yolunda kadın yoldaşı ve en büyük destekçileri olan ve özgür topluma gitmenin önderliğini yapan Başkan APO’nun özgürlüğü sorunudur. Başkan APO Kürt ve Ortadoğu halklarının özgürlükçü duruşunu temsil ettiği, her türlü köleliğe karşı bir özgürlük kalesi olduğu ve başta kadınlara olmak üzere tüm halklarımızın özgürlük umudu olduğu için, uluslararası bir komployla İmralı’ya hapsedilmiştir ve bugün bir insanlık ayıbı olan İmralı sisteminde her gün yaşam koşulları tecrit ve işkenceye dönüştürülmektedir. Bu yaşanması zor işkence koşullarında Önderliğimiz tarihte eşine ender rastlanan görkemli bir direniş sergilemekte, bütün Kürt halkı serhıldanlarıyla adeta ayağa kalkmaktadır. Ancak, Özgürlük umudumuzun temsilcisi, özgürlük değerlerimizin yaratıcısı, kadınların sevgi kaynağı esaret altındayken, özgürlüğü gerçek anlamıyla yaşamamız söz konusu değildir. Başkan APO’suz bir özgürlük Kürt kadınlarının özgürlük anlayışı, arayışı olamaz. Yoldaşı, sevgisi, umutları zincirlenmiş kadınlar, özgür yaşayamazlar. Başkan APO’nun özgürlüğü, hayallerimizin, tutkularımızın, geleceğimizin özgürlüğüdür. Önderliğin özgürlüğü, egemen namus anlayışından, lal olmaktan, topraksız çiçek olmaktan, coplanmaktan, kıymetsiz nesne gibi görülmekten kurtulmak demektir. Bu nedenle 2009 8 Mart’ı Başkan APO’lu özgür yaşamın adımlarını duyuracaktır, duyurmalıdır. Önderliksiz yaşamı zehirlenmiş sayarak yaşamayacağız. Bu temelde “Rêber APO’yu esaret koşullarında görmeye artık yeter” diyerek bu süreci en güçlü eylem hamlesine dönüştürmeliyiz. Bütün anlamlı günleri halkımız ve kadınlarımız açısından yaşanmaz hale getiren egemen sistem güçlerinin bir üst aşamaya tırmandırılarak devam eden pervasız saldırılarına en büyük yanıtı bu süreçte vermeli, Türk devletinin AKP ve Türk ordusu öncülüğünde geliştirdiği saldırı siyasetine pişman ettirmeliyiz. Çünkü Önderliğimiz üzerinden başlatılarak özgürlük hareketimize karşı her gün yeni bir boyut kazanan tasfiye konsepti topyekûn imha saldırılarıyla sürdürülmektedir. Ve şu gerçektir ki, Önder APO şahsında iradi duruş kazanmış Kürt halkının onuruna ve özgür kadına karşı saldırıdır söz konusu olan düşman, yeni imha konsepti üzerinden yeni bir saldırı dalgasına hazırlanmak istiyor. Nasıl ki özgürlük hareketi olarak 2009 baharını özgürlük baharına dönüştürmek istiyorsak, düşman da bunu tersine çevirme hazırlığı içerisinde, saldırılarını yoğunlaştırarak, Kürdistan’da siyasi ve askeri olarak son işgal ve fetih hareketleriyle amacına ulaşmak istemektedir. Bu nedenle açık belirtiyoruz ki, Başta Önderliğimiz olmak üzere halkımızı, kadınlarımızı, analarımızı, çocuklarımızı sahipsiz sanarak sabır sınırlarını taşıran bu saldırıların karşılıksız kalacağını sanmak, bu halkın öz evlatlarından oluşan savunma güçlerini sınamaya kalkmak gafletle eşdeğerdedir. Şu bilinmelidir ki, bu değerlerimize karşı gelişen her saldırı en güçlü biçimde cevabını bulacaktır. HPG ve YJA STAR güçlerimiz her zamankinden daha fazla Önderliğimizi ve halkımızı en güçlü şekilde sahiplenme ve savunmaya göre hazırlanmışken, 7’den 70’e tüm halkımız da her saldırıyı, saldıran güçlerin kursağında bırakarak kendini savunma hakkını kullanarak karşılık vermelidir. Bu vesileyle tüm Kürt kadınlarının 8 Mart, Newroz ve seçim süreci eylemliliklerini hamlesel biçimde geliştirmesini, analarımızın, kadınlarımızın milli kıyafetleriyle tüm alanları Kürt kadınının rengine büründürmesini, güçlü bir örgütlülük ile, gelişebilecek her türlü saldırıya karşılık vererek savunmasını geliştirmesini bekliyoruz. Yine Kürt kadın gençliğinin her çeşit eylemliliğiyle cevap verecek bir örgütlülük içerisinde olup, analarımıza yönelik gelişen düşman saldırılarına bu eylemleriyle karşılık vermesini ama en radikal yanıtı gerillaya katılmakla vererek 8 Mart’tan Newroz’a kadar ki süreci bir katılım hamlesine dönüştürmesini ve özgürlük mücadelesini bu temelde sahiplenmesini bekliyoruz. Kadın özgürlüğünü Önderliğin özgürlüğü amacına bağlayarak mücadeleyi yükseltmekten asla vazgeçmeyerek ve Önderliğimizi mutlaka özgürleştirerek, özgür yaşamı kalıcılaştırmalıyız. Bu temelde Rêber APO’yu özgürleştirme hamlesine tüm Kürt kadınlarının, barış ve şehit analarının, genç kızlarımızın en güçlü şekilde katılacağına ve mücadeleyi yükselterek kendi özgürlükleri olan Rêber APO’nun özgürlüğü etrafında ateşten çember olacaklarına inanıyor, 8 Mart’ın kalıcılaşan özgür bir yaşam olmasını diliyor, özgürlük adına yola çıkmış tüm kadınların 8 Mart’ını kutluyor, Bese ve Zilanların yeri Dersim’de başlayan, tüm Kürdistan’da yayılarak süren özgür kadın eylemlerini selamlıyoruz.

Özgürlük dağlarında yeşerip, büyüyen kadın hareketimiz de 2009 8 Mart’ını, özgürlük mücadelesini zafere taşıma, Önderliğimizin özgürlüğüne kilitlenme ve dağlarımızı özgür yaşamın temel zemini yapma iddiasıyla karşılamaktadır. Hareketimizin meşru savunma gücü olan YJA STAR militanları olarak, bu amacı en üst düzeyde gerçekleştirip, kadınlarımızın her koşulda dayanağı ve garantisi olmaya dair kararlılığımız tamdır. Şu açıktır ki, dağ kardelenleri, gülistanların ve lalezarların habercisidir. Bu anlamda kadın gerillalar, toplumsal çiçek bahçelerinin garantisidir. Viyanların, Gülbaharların, Nucanların, Yıldızların, Diclelerin, Nudaların, Zilanların ve daha binlerce kadın şehidimizin döşediği bu mücadele yolu, özgür, doğal, kadın eksenli bir yaşama götürmektedir. Misyonumuzun bilincinde olarak ve şehitlerimizin aydınlık öncülüğünden şaşmadan, bütün gücümüzle kendimizi özgürlüğe engel yaratan durumları aşmaya ve yeni yaşam alanları yaratmaya adayacağız. Bu temelde YJA STAR militanları olarak özgür gelecek özgür kadınların yürüdüğü yollardan geçer iddiasını yineliyor ve yolumuz ve geleceğimiz özgürlüktür diyoruz.