Bu günlerde TC’nin hava saldırıları çok tartışılarken en çokta kara saldırısı ya da karadan güneye bir operasyon tartışılıyor. Durum bu olunca bol keseden konuşanlar çok oluyor. Bol konuşupta boş konuşanlar bunun için çok fazla oluyor. İnsanların ağzı çuval değil ki bağlayasın. Tanrı bu ağzı konuşmak için ne de olsa vermiştir.
Söz konusu askeri bir saha olduğu için herkes asker kesiliyor. General oluyor. Ve tabii ki oradan buradan bir yolunu bulup ne kadar askeri bilim okuduğunu dile getirerek taktiksiyen geçiniyor. Kimisi de hızını alamıyor stratejist oluyor.
Tuhaf bir durum doğrusu. İlgili ilgilisiz hepsi uzman kesiliyor. Özelde strateji kelimesi geçen ne kadar kurum kuruluş varsa buralarda yer alan bireyler tamda birer uzman edasıyla konuşur oldular. Bilmeyen derki askeri saldırılarının tümünü bu cenah yürütmüş ve şimdi de emekliye ayrılarak yorum geliştiriyorlar. Hâlbuki hiçbiri bir askeri çalışmanın yanında geçmemiştir. Bir mermi başlarının ucunda vızıldasa, yanlarına bir şarapnel parçası uçsa nereye saklanacaklarını bilmeyecek olan bu zatı keremler insan yaşamı söz konusu olan savaşta müthiş uzman olup akıl veriyorlar. Akıl vermeleri de tümden insan yaşamının sonlandırılmasına dönük olduğu için insanlıkları bile doğrusunu söylersek tartışmalıktır.
Biz böyle işin ehli olmayanlarına dönük yazı yazma yerine kendilerince yıllarca savaş meydanında savaşmış, kendilerince kahramanlıklar yapmış olanlarına dönük bir iki cümle söyleme ihtiyacı duyuyoruz.
Kara operasyonları tartışılınca herhalde en çok konuşulacak olan olay da 1995 yılında gerçekleştirilen Çelik Operasyonudur. Çelik Operasyonu da derken TC basının aklına ilk gelen isimlerden bir tanesi Hasan Kundakçı diğeri ise Osman Pamukoğlu’dur.
Hasan Kundakçı konuşuyor, hem de bol keseden. Şöyle demiş Fikret Bila:
“Harekât yapılan bölgede kış şartları belli ölçülerde etkisini sürdürüyordu. Korgeneral Kundakçı “Teröristler de, kış şartları bitmeden gelmeyeceğimizi düşünüyorlardı. İkincisi, mesela karlı dağlarına üzerinden geleceğimizi beklemiyorlardı. Ben komandoların hepsini sızdırarak, bütün bölgeye, bütün bölge üzerinden soktum içeriye” diyor. Ve burada söylemediklerini biz ekleyelim. Hasan Kundakçı’nın yazdığı bir kitap vardı. Orada da ne kadar başarılı olduklarını, yukarıdakine benzer olarak sınır kapısından nasıl gizil askeri güç geçirerek birden gerillaları şoke ettiklerini, nasıl alanı temizlediklerini derken gerillaya yüzlerce zayiat verdirttiklerini ve tabii ki nasıl büyük başarılarla geri çekildiklerini… Hasan Kundakçı bunların hepsini daha önce yazmış şimdi de söylüyor.
Doğrusu bir asker yalan söylememelidir. Bir general asla yalan söylememelidir. Ne yapmışsa olduğu gibi söyler. Ne olmuşsa olduğu gibi dile getirir. Sonuçta bir generaldir insanların kaderini eline almıştır ve kaderlerini bir nevi belirleyen onun yetenekleridir. Yetenekliyse askerleri yaşar, yeteneksizse askerleri ölür. Özcesi bir general ölüm kalım sahasında karar verendir. Mücadele edendir. Bunun için hiçbir yalana başvurmadan aynen savaşın çıplaklığı gibi ne olmuşsa, ondan kaynaklı olanlar, hasmında kaynaklı olanlar derken arazi, coğrafya, iklim, insan, teknik, taktik, dostlar, düşmanlar derken olumlu olumsuz faktörleri bir araya getirerek kendi durumunu değerlendirir. Zarar vermiş ise Samuraylar gibi onurlu davranarak harakiri yapar. Ya da Roma askerleri gibi yenilmiş ise Patus ilkesini uygulayarak kendi cezasını kendisi verir.
Maalesef Türk ordusunda bunlar yapılmıyor. Bir askerin yapması gerekeni komutanlar ve generalleri de yapmıyor ve yapamıyor. Madem askerliğin en basit prensibi olan yalan söylememeyi becermiyorsan o zaman bari askerlik yapmayın ve kendinize başka meslek seçin.
Hasan Kundakçı paşa ne kadar gizli girdiklerini anlatıyor. Ancak yalan söylüyor. Hasan Kundakçı paşanın askerleri Haftanin’de giriş yapmak isterlerken pusuya düşmüşlerdir. Hasan Kundakçı paşanın askerleri Metina’nın Kaşura tarafının Hıror mıntıkasında girmek isterlerken yüzün üstünde ölü vererek zor bela bizim kapsamlı bir pusumuzdan çıkmışlardır. Hasan Kundakçı paşa Kani Mase tarafından girmek isterken bizim güçlerin pususuna düşmüştür. Peki, nerede o “mesela karlı dağlarına üzerinden geleceğimizi beklemiyorlardı” hikâyesi.
Metina Yekmal’de 21 ya da 22 Nisan 1995 gününü geri çekilme yapmak isterken sormak gerekir Tamburalı generale ne zaman geri çekilme yaptı diye? Örneğin Osman Pamukoğlu 21 yada 22 Nisan askerlerini Zagroslarda çekmiştir. Peki, Tamburalı ne zaman çekmiştir? Tamburalı paşa ancak 2 ya da Mayıs günü o da bize bir hile yaparak ancak çıkabilmiştir. Çünkü Yekmal’de bölüğümüzle onu tugayını içimize alarak tam on gün gitmesine izin vermedik. Üç kez güç değiştiriipte gidemeyen o meşhur komutan kimdi? Yekmal’de ilk pusu da 50 asker ölü veren komutan kimdi? Gare ettiklerinde ki pusuda 50’nin üzerinde ölü veren komutan kimdi? “Komutanım tüm komutanlarımız öldü kurtaran diyen askerler kimin askerleriydi? Hangi alanları temizleyip gittiniz? Bu ne temizlemedir ki bir hileyle Deştana doğru kaçarken yine kuyruğunuzdan yakalayarak vuruluyorsunuz?
Vallah temizleme buysa siz iyi temizlediniz.
Ancak yine belirtelim bir asker yalan söylememelidir. Bir general bir komutan asla ama asla yalan söylememelidir. Doğrusu bu askerlik mesleğine sığmaz.
Bir not olarak: yakında Çelik Operasyonda ne olup bittiğini tüm belgeleriyle kendiniz göreceksiniz.
Hayri Engin