HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

polis akpOrtadoğu’da uzun yıllardır krizli bir durumun yaşandığını herkes görüyor ve biliyor. Neredeyse günlük olarak Ortadoğu’nun herhangi bir ülkesinde çatışma sesleri yükseliyor. Hatta çatışmalar çoğu zaman savaşa dönüşüyor. Durum bu iken birileri, ağzına ne geliyorsa halen söyleme lüksünde bir türlü vazgeçmeyi bilmiyor.

Suriye ve Irak’ta kıyamet kopuyor. DAİŞ denilen faşizan yapı insanlığın vicdanını yaralamaya devam ediyor. Bunlar yaşanırken İran Ortadoğu’nun birçok farklı sahasında operasyonlar yürüterek etkinliğini artıyor. TC devleti ise Ortadoğu’nun birçok yerine silahlar göndererek kendince Ortadoğu’da etkili olmak istiyor. ABD Ortadoğu’da tutmayan projesine yeniden hayat kazandırmak için meydana çıkmış, ramboluk yapmak için hazırlık yapıyor. Bu ramboluk girişimlerinde elbette Fransa geri durmak istemiyor. İngiltere ve Almanya’da Ortadoğu’yu poligon sahasına çevirmekten geri durmuyor. Ve tabii Katar, Suudi derken Mısır, İsrail’de işin içerisinde belki de tam ortasında.

Özcesi; Ortadoğu tam bir krizi yaşıyor. Kaosu tam yaşarken, bu kez Araplar birleşerek Yemen’de iktidara ele geçiren ve İran’a yakın duran Husilere büyük bir savaşın başlangıcı olabilecek hava saldırıları gerçekleştiriyor. Ve hemen peşinde Arapların ortak ordusunu oluşturacaklarını herkese ilan ediyorlar. Sözü uzatmayalım ve belirtelim ki Ortadoğu gerçek manada kan revan.

Ortadoğu’da bunlar yaşanırken TC devletinin başı, ortası, altı olan kişiliklerden çok acayip sesler yükseliyor. Sesler farklı renk ve dozajdan çıkarken, Kürdistan’ın birçok yerine TC askeri güçleri operasyonlar başlatıyor. Bunların yanı sıra birde TC devletini tam bir polis devleti haline getiren Güvenlik Paketi adı altındaki faşizan yasaları da resmi olarak kanun haline getirmişlerdir. Böylelikle yeni bir sürecin başladığının startını vermiş oluyorlar.

Tuhaf gelebilir, daha 28 Şubat günü Önder Apo’nun yazılı açıklamasına tarihi bir açıklama demiş ve Önder Apo’nun 21 Mart Newroz açıklamasının da yanında olduklarını tam söylemişken, Erdoğan hem Dolmabahçe’ye karşı çıkmış hem de İzleme Heyeti’ne çatmıştır. Olan olmuş önce Erdoğan’a karşı açıklamalar yapanlar olmuş ardından ise Erdoğan’ın söylediklerini daha güçlü bir tonla dile getirmeye başlayarak, savunmaya başlamışlar. Kimisi ise bunları da aşarak, sözün tam manasıyla çok konuşup boş konuşan duruma gelmeyi de göze alarak, bolca boş laf etmiş.

Ortadoğu kan revan iken, kimin ne yapacağı belli değil iken, PKK’yi paralel yapı olarak itham etmek, HDP parlamentoya girmezse kıyamet kopmaz diyerek havanda su dövmek, PKK süreci zehirliyor diyerek Erdoğan’ın içi boş sözlerini aklamaya güya Barış Süreci’ne halen taraf olduğunu iddia etmeye çalışarak yeni süreçte çatışmaya hazırlığın üstünü örtmek, tek kelimeyle ateş ile oynamaktır.

Öyle görülüyor ki AKP ve tüm yandaşları ilk kez bir seçime giderlerken istedikleri gibi Önder Apo’nun iyi niyetinden yararlanamayacakları bir pozisyona geldikleri için masa dedikleri, görüşmelere bir tekme vuruyorlar. Ancak daha önce sıkça dile getirilen; “kim masada kalkarsa, zararlı çıkar” kendi sözlerini unutmadıkları için, oraya buraya çamur atmaktan geri durmuyorlar.

Güya PKK ortamı zehirlemiş. Halbuki PKK Önder Apo’nun hem Dolmabahçe açıklamasını hem de Newroz açıklamasını kayıtsız desteklediğini açıklamıştır. Yine güya HDP ve Demirtaş oyun içerisindeymiş. Ama herkes şunu da biliyor ki ne HDP ne de Demirtaş Önder Apo’nun belirttiklerine karşı çıkmışlar tam tersine desteklediklerini söylemişlerdir.

Durum bu iken neden bu kadar mizansen? Bir kere HDP adım adım halkların ortak cephesine doğru giderek, büyük bir demokrasi bloğu açığa çıkarıyor. İkinci durum ise: yukarıda ifade edildiği gibi AKP, kurmayları en çokta Saray’a gönderdikleri zat öyle görüyor ki çok sıkışıklar. Ve bu sıkışıklıkta bir çıkış yapmak istiyorlar. Yapılan görüşmelerde kendilerince zararlı bir pozisyonda olduklarını düşündükleri için masayı devirmenin bir yolunu arıyorlar. Ancak masayı bu aşamadan sonra devirmek çok akıllıca değil, o zaman masada olanların masayı devirdiklerini iddia etmek ya da masanın diğer tarafında oturanları masada kaçırtmak iyi bir seçenek olabilir. Bir hamleyle birkaç kuşu vurma misali; hem milliyetçi oylara yine talep olunacak hem de arada kalan Kürtlere “bakın biz sorunu çözmek istiyoruz ama birileri bozuyor” mesajını vererek güya oylarına oynayacaklar. Yoksa; “Kürt Sorunu Yoktur” sözlerini nereye koyacağız.

Strateji budur. Strateji bu olduğu için de Kürtlerin demokratik siyaset yapan güçlerinin parlamentoda olup olmamaları onlar için çokta önemli olmamaktadır ve olmayacağını düşünmektedirler. Yoksa, “olmazlarsa kıyamet kopmaz” sözlerini başka nasıl ele almak gerekir?

Onu bunu bilmeye biliriz. Yine kapalı kapılar ardından AKP, kurmayları ve de Erdoğan’ın ne düşündüklerini de tam bilmeyebiliriz. Ama bildiğimiz, bilebildiğimiz bir şey vardır o da: Ortadoğu’da kıyamet koparken, Kürt demokratik siyasetinin TC parlamentosuna girmemesi durumunda kıyamet kopar mı, kopmaz mı, bunu en çok AKP, kurmayları ve de Erdoğan giderek daha çok karışan Ortadoğu’da herkesten önce göreceklerdir. 

ŞIHO DİRLİK