HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

İnsan yaşamı değerlidir

İnsan doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir

İnsan yaptığı tercihler karşısında sorumludur.

Bu üç önerme tüm kesimlerin normalde ortaklaşması gereken hususlardır. İnsan eksenli düşüncelerin, tüm dinlerin ve devletlerin sözde anayasalarının da ortaklaştığı bir noktadır. Marjinal düşünceler, liberal yaklaşımlar, anarşist felsefe de bu üç önermeye karşı çıkmaz.

Fakat burası Türkiye. Kendisini demokrasi kalesi olarak adlandıran ve otuz yılı aşkındır bir savaş halinde olan bir ülke. Burada birçok doğru ve gerçekte olduğu gibi bu üç önermeyi içeren durumlarda da işler tersinden işliyor. Söylemler hiçbir zaman gerçeklerle bir olmuyor. Doğru hiçbir zaman gerektiği gibi işlemiyor.

Tarih 14 Temmuz. Yer, Amed’in Farqîn ilçesi kırsalı. Bahar aylarından itibaren yürütülen imha operasyonlarının bir yenisi sürdürülüyor. Öğlen saatleri. Sıcak mı sıcak bir yaz günü. Sabırları taşmış bir grup gerilla operasyona gelen askerlerle çatışmaya giriyor. Sonuçta 20’yi aşkın asker ölüyor. 2 yoldaşımız da şehit düşüyor.

Çatışmanın ilk haberleri ajanslara düştüğünde her zaman olduğu gibi büyük bir yaygara koparılıyor. Tüm Türkiye kamuoyu askerlerine sahip çıkıyor izlenimi yaratmak, toplumda PKK’ye karşı infial yaratmak, Kürtlere karşı linçi örgütlemek için ortaklaşıyor. Tüm zıtlar PKK’ye karşı  birleşiyor.

Saatler ilerledikçe bilgi kirliliği de doluşuyor ekranlarda, sayfalarda. 7 PKK’li öldürüldü haberi yayılıyor bir anda etrafa. Kısmi bir tatmin dolaşıyor, avuntu bir de. “13 askerimizi kaybettik ama 7 tanesini de öldürdük” diyebiliyor birçoğu.

Sis çekiliyor, dumanlar dağılıyor ama mantıklı sorular bir türlü gelmiyor.

Neden operasyonlar devam ediyor? Eylemsizlik halinde olan gerillalara karşı neden imha saldırısı düzenleniyordu? Bunu yapan gücün amacı neydi? Tüm Türkiye’yi kucaklayacak (!) bir toplumsal sözleşme hazırlığındaki bir hükümet ve devlet neden oldukça yüksek sayıda bir kesimin desteklediği insanları katletme peşine düşmüştü? İnsan yaşamının korunmasına adalı sözde devlet yasaları neden kategorize edilerek ötekileştirilen insanların avına çıktı? Aydın’da, İstanbul’da, İzmir’de veya herhangi bir Türkiye metropolünde, şehrinde yaşayan bir Kürt neden bu çatışma gerekçe edilerek linç edilmeye çalışılıyor? Bunun kime ne faydası var? Bunun altında yatan düşüncenin, linç toplumuna gidişi tetikleyen bu yaklaşımın örgütlenmesinde kimler nasıl çıkar bekliyor?

Ve yüzlerce soru daha.

Ama bir şey hep göz ardı ediliyor. Yeni ‘stratejik’ yaklaşımların da temelinde yatan özel, paralı orduyla ilintili bir şey.

Çatışmada ilk başta 7 PKK’linin öldürüldüğü söylendi. 2 cenaze morgda bulundu, aileleri aldı ve toprağa verdi. Peki, o geriye kalan 5 cenaze nerede? Ne oldu onlara?

Cevap verildi aslında. O 5 cenaze aynı operasyon içinde askerlerin yanında operasyona çıkan ve gerillalarımıza tuzak kurmaya çalışan sözde akıllıların gerilla kıyafeti giydirdiği kontralara aitti. Yani onlar da TC ordusu bünyesinde operasyona katılan askerlerdi. Neden o kıyafetleri giydiler, bilmiyoruz. En azından şimdilik. Ama yılların savaş tecrübesiyle söyleyebiliriz ki sıcak çatışma öncesinde o birlik o arazide gerillalarımıza yönelik faaliyet yürütüyordu ve operasyon esnasında hedef olmamak için askeri güçle hareket etmeye başladılar.

Aslında neden giydikleri çok önemli değil. Kime bağlı güçler olduğu ve neden öldürülmelerine rağmen sahip çıkılmadığı daha önemli.

Olayla ilgili açıklamamızda bu beş gerilla kıyafetli kontra birliğin (net sayısı bilinmediğinden beşten de çok olabilirler) arkadaşlarımızla girilen çatışmada imha edildiği belirtilmişti. Sonrasında birkaç küçük itiraz dışında ses eden olmadı.

Şimdi bu birliğin ordu bünyesinde olduğunu biliyoruz. İhtimaller şöyle;

Bunlar kontralaştırılmış, kayıt dışı bir pozisyon sahibi olan suçlular.

Bunlar özel görevlendirilmiş, görev icabı bu pozisyona ulaşmış devlet görevlileri (jitem de diyebilirsiniz)

Bunlar Erdoğan’ın yeni örgütlediği ‘özel ordu’nun elemanları.

Ama sonuçta ne olurlarsa olsunlar sahiplenilmeyen, kayıt dışı görünen hayalet bir birliğin üyeleri. Aldığımız bilgilere göre Erdoğan’ın oluşturmaya çalıştığı hayalet ordudaki sözleşmede böylesi bir madde var. “Operasyonlarda, çatışma anlarında öldürülürseniz haber yapmama, yayımlamama, resmi çatışma kayıtlarına girmeme durumu ortaya çıkabilir.” Deniliyor. Yani ölecekler ama kimse bilmeyecek. Böylelikle PKK ile mücadele edecek kayıt dışı, kamuoyunu rahatsız etmeyecek bir hayalet ordu yaratılabilecek. Hatta kayıpların yükselmesi durumunda bunları PKK’ye mal edebilecek, PKK’nin kaybı gibi yansıtabilecek de. Bu tabii ki istatistik yaklaşım gösterenlerde de bir rahatlık yaratacak. Tıpkı bu çatışmada olduğu gibi.

Bu amacı, stratejiyi çözmeyi denemiyoruz. Bu çok önemsiz. Biraz daha insani yönüne dönelim.

Yukarıdaki üç önermeye geri dönelim.

İnsan yaşamı değerlidir.

İnsan doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir

İnsan yaptığı tercihler karşısında sorumludur.

Bu özel ordu içinde yer almaya çalışan kesimleredir sözlerimiz.

Sözde sizleri düşünen devletiniz ince politikalarla önce işsizliği körükledi, en iyi eğitimlerden geçseniz bile iş kapılarını kapattı. Sizleri öyle bir çaresizliğin içine itti ki yılana dahi sarılmaya kabulsünüz. En sonunda ya paralı asker, ya da kirli bir sopa halini almış polis gücü içine dahil edilmek için uygulanan bu oyunu hepiniz yuttunuz (kene ısırması sonucu ölen polis memuru gibi. Ziraat mezunu polis!). Şimdi hem de para karşılığında insan öldürmeye, avlamaya çıkıyorsunuz. Savunduğunuzu düşündüğünüz toplumla aranızda kocaman bir duvar örüyorsunuz. İncinmiş bir ruh dünyası, kararmış bir vicdan duvarını kendi ellerinizle örüyorsunuz.

Aslında size göre karlı bir iş bu. Hem bozulmuş psikolojinizi düzeltecek, hem toplumda aşılanan linç havasına denk yaşayacak hem de buna rağmen para kazanacaksınız.

Toplumu koruduğunuzu söylüyorsunuz ama o toplumun umurunda bile olmayacak kayıt dışı insanlar topluluğusunuz. Korumaya, kollamaya yemin ettiğiniz devlet sizi insanlığınızdan ederken bunun farkında bile değilsiniz. Bir bayrağa sarılı tabut sizi bekleyen en olumlu seçenek.

Değer mi buna?

Gözü kapalı atlayacağınıza durun da düşünün. Yaşamınız değerli mi gerçekten? Doğru ve yanlışı birbirinden ayırabiliyor musunuz? Yaptığınız tercihin sizi götüreceği yere hazırlıklı mısınız? Yaptığınız tercihin sorumluluğunu kaldırabilecek misiniz?

Aman ha, iyi düşünün.

Sonuçta olan ailelerinize, sevenlerinize olacak. Ve bilinçli bir şekilde yükseltilmeye çalışılan ırkçı, faşist hava ile havasını soluduğunuz ülkenizin insanları birbirini boğazlar duruma gelecek. Kazanan sizi işsizliğe iten, sizi cinnet psikolojisine iten, yaşamınızı sizden çalan devlet olacak.

Tablo bu. Güvenmeyebilirsiniz, propaganda yapıyor diyebilirsiniz. Siz bilirsiniz. İnanın hiçbir şeyi kaybetmekten korkmayan insanların en yapmayacakları şey yalan söylemektir…

Pir Kemal