Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yöneltilen 9 Ekim uluslararası komplosunun onbeşinci yılına giriliyor. Ondört yıl boyunca komploya karşı çok büyük bir mücadele geliştirilmiş ve komplo başarısız kılınmış durumda. Özellikle ondördüncü yıl mücadelesi ile, komployu temsil eden İmralı işkence sistemi tümden işlemez kılınmış bulunuyor. Onbeşinci yıl mücadelesi ile de İmralı sistemi tamamen tasfiye edilecek ve böylece komplo yenilgiye uğratılacak görülüyor.
Şöyle bir belleğimizi yenileyerek komplo gerçeğine yeniden bakalım. Zira Önder Abdullah Öcalan’a yöneltilen uluslararası komployu bilmemek demek, Kürt halkı üzerindeki soykırım rejimini bilmemek demektir. Bu nedenle özgürlük mücadelesini başarıyla yürütebilmek için komplo gerçeğini iliklerimize kadar hissetmemiz zorunludur.
Bilindiği gibi, Önder Abdullah Öcalan’a ve şahsında Kürt Özgürlük Mücadelesine, Kürt halkına yöneltilen komplo 9 Ekim 1998 günü Kürt Halk Önderi’nin Suriye’den ayrılmasıyla başladı. Tabi Önder Abdullah Öcalan Suriye’den isteyerek ayrılmadı, Suriye’den çıkartıldı. Sadece Suriye’den çıkartılıp başka bir yere gitmeye yöneltilmedi, planlı bir biçimde Suriye’den çıkartılıp Yunanistan’a götürülerek, fakat Yunanistan’a da sokulmayıp ayrılmak zorunda bırakılarak yok edilmek istendi. Hesaplanan, Kürt Halk Önderi’nin tekrar geri dönmek zorunda kalacağı ve herkesten kopartıldığı bu ortamda kim vurduya getirilerek kolaylıkla imha edileceğiydi.
Yani 9 Ekim’de başlatılan uluslararası komplo bir günlük imha planıydı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bulunduğu Suriye’den çıkartılarak planlı bir biçimde yok edilmek istenmişti. Onun imhası üzerinden PKK’nin tasfiye edilmesi ve PKK’nin tasfiyesine dayanarak da Kürt soykırımının sonuca götürülmesi hedeflenmişti. Demekki 9 Ekim uluslararası komplosu Kürt halkına dayatılan soykırım sisteminin yönelttiği bir saldırıydı.
Buradan 9 Ekim 1998 komplosunu planlayıp yürüten güçlerin kimler olduğuna geliyorum. Komplonun amacı ve dayanağı bu konuda bizi aydınlatıyor. Uluslararası komplo Kürt soykırım sistemine dayandığına ve bu sistemi parçalamak isteyen Kürt Özgürlük Hareketini tasfiyeyi ve bu hareketin liderini yok etmeyi hedeflediğine göre, o halde komployu planlayıp yürüten gücün Kürt soykırım sistemini yaratan ve yürüten güç olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Kürt soykırım sisteminin de bir bölgesel ve küresel sistem olduğu ve bu sistemi küresel kapitalist hegemonyanın yarattığı biliniyor. Yani bu sistemi yaratanlar İngiliz ve Fransız emperyalistleri olurken, günümüzde bu sistemi yürüten de ABD önderliği oluyor.
O halde 9 Ekim uluslararası komplosunu planlayıp yürüten ABD yönetimiydi. Planın pratikleştirilmesinde Mısır’daki Hüsnü Mübarek yönetimi, TC yönetimleri, Yunanistan hükümeti aktif olarak kullanıldı. Daha sonra Rusya’daki Yeltsin yönetimi ile İtalya’daki Berlisconi kişiliği de etkin kullanıldı. Hem 9 Ekim, hem de 15 Şubat komplolarında Yunanistan’a bu kadar rol verilmesi ve adeta ipi çeken cellât konumuna getirilmesindeki esas amaç Türk-Yunan ilişkilerinin düzeltilmesiydi. Böylece NATO’nun Güneydoğu kanadı güçlendirilmiş olacaktı.
Bu kadar iğrenç çıkarın iç içe geçtiği ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesini yok etmenin hedeflendiği uluslararası komploya karşı ondört yıldır çok yönlü ve amansız bir mücadele yürütülüyor. Elbette bu mücadeleyi en başta Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yürütüyor. Yine her düzeydeki özgürlük güçleri yürütüyor. Kürt halkı, Kürt gençleri ve kadınları yürütüyor. Bu öyle bir mücadele ki, onlarca insan “Güneşimizi Karartamazsınız” sloganı temelinde kendini yakıp kavurdu. Dağda, sokakta, zindanda, dünyanın dörtbir yanında yüzlerce, hatta binlerce şehit verildi. Ondört yıldır Kürt halkı durup dinlenmeden, adeta yiyip içmeden nefes kesen bir mücadele içinde oldu.
İşte böyle bir mücadeleyle 9 Ekim Komplosunun Kürt Halk Önderi’ni yok etme planı boşa çıkartılıp başarısız kılındı. Gladio komplosunun nefes kesen takibine karşı dört ayı aşkın bir süre Avrupa zemininde direniş yürütüldü. Bu direniş ile 9 Ekim komplosunun imha planı boşa çıkartıldı, ama 15 Şubat komplosunun gerçekleşmesi önlenemedi. 15 Şubat komplosuna karşı çok yönlü mücadele ile de idam hedefi boşa çıkartıldı, fakat İmralı işkence sistemi altında mücadele yürütülmek zorunda kalındı.
Komplocu yöntemlerle ve idamla sonuç alamayan uluslararası komplo güçleri, Kürt Halk Önderi’ni imha ve Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye hedefini İmralı işkence sistemi altında çürütme politikası ile gerçekleştirmeyi planladı. Fiziki imhanın yerini bu sefer ideolojik-siyasi imha aldı. Bu plan önce Bülent Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümetiyle, sonra da Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AKP hükümetleriyle hayata geçirilmeye çalışıldı. 2005’e kadar uygulanan bu plan başarısız kalınca, bu sefer yeniden topyekûn savaş konseptiyle Kürt Özgürlük Güçlerine saldırıya geçildi.
Demekki komplo kadar komploya karşı mücadele de önemli. Komployu bilmek kadar komploya karşı mücadeleyi de bilmek gerekiyor. Şimdiye kadar yürütülen ondört yıllık mücadele ile komplonun imha planı, idam planı, çürütme planı, provokatif tasfiyeci eğilimlerle bölüp parçalama planı ve topyekûn saldırı planı boşa çıkartılıp başarısız kılınmıştır. Demekki ondört yıllık mücadele boşa gitmemiş, tersine Kürtler lehine önemli başarılı sonuçlar ortaya çıkartmıştır.
Burada ondördüncü yıl mücadelesi üzerinde özenle durmak gerekiyor. Zira uluslararası komploya karşı ondördüncü yıl mücadelesi çok kapsamlı, zorlu ve amansız bir mücadele olmuştur. Gerçi komploya karşı ondört yıllık mücadelenin her yılı çok zorlu, kapsamlı ve amansız bir ölüm-kalım mücadelesidir. Kürt halkı çok cesur ve fedakâr bir direniş, gerçek bir varlık ve özgürlük mücadelesi yürütmüştür. Bu mücadelenin her yılı diğerinden amansız olmuştur. Yine de ondördüncü yıl mücadelesinin çok daha kapsamlı ve sonuç alıcı olduğunu vurgulamak gerekir.
Peki uluslararası komploya karşı ondördüncü yıl mücadelesinin temel karakteri ve ortaya çıkardığı en önemli sonuçlar nelerdir? Bu konuda, öncelikle tüm Kürdistan’da ve özellikle de Kuzey ve Batı Kürdistan parçalarında büyük bir devrimci hamlenin yaşandığını belirtmemiz gerekir. Bu hamle Kuzey Kürdistan’da yükselen bir devrimci halk savaşı olarak yaşanırken, Batı Kürdistan’da ise yüzde yetmişi aşan oranda yönetimin halkın eline geçmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır.
Kuzey ve Batı Kürdistan’da yaşanan devrimci gelişmeler ciddi bir aydınlanma yaratmış ve zihniyet değişimine yol açmıştır. Gerçi Kürt devriminin her anı bir aydınlatma, gerçekleri açığa çıkartma hareketidir. Kürdistan devriminin geliştiği birinci alan zihniyet devrimi alanıdır. Bu gerçeklik kendini en somut ve kapsamlı bir biçimde ondördüncü yıl mücadelesinde bir kez daha ortaya koymuştur. Bu, uluslararası komplonun dost-düşman herkes üzerindeki “Kürt direnişinin artık gelişemeyeceği” biçimindeki etkili zihniyeti kırması tarzında olmuştur.
Bu konuda öncelikle AKP hükümetinin yaşadığı zihniyet kırılmasından söz etmek gerekir. Ondördüncü yıl mücadelesi açığa çıkardı ki, AKP hükümeti artık PKK’nin ve Kürtlerin savaşamayacağını sanırmış. Mücadele hem bu sanıyı açığa çıkardı, hem de bu yanılgılı zihniyeti paramparça etti. Artık AKP yönetimi Kürtlere, Kürt sorununa ve Kürt direnişine biraz daha somut ve gerçekçi yaklaşabilir.
Tabi Kürtler ve Kürt direnişi hakkındaki yanılgılı zihniyet sadece düşmanlarda değil, dostlarda ve hatta mensuplarında da bulunuyormuş. Komploya karşı ondördüncü yıl mücadelesi bu gerçeği de hem açığa çıkardı, hem de bu yanılgılı zihniyeti önemli oranda kırdı. Açığa çıktı ki, komploya karşı yetersiz mücadele bu yanılgılar nedeniyleymiş. Artık Kürt Özgürlük Güçleri ve dostları komploya karşı daha aktif ve başarılı bir mücadele yürütebilir.
Uluslararası komploya karşı onbeşinci yıl mücadelesinin bu temelde daha kapsamlı, başarılı ve sonuç alıcı olacağı, komployu temsil eden İmralı sistemi tasfiye edilerek Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğe ulaşacağı kesindir. Şimdi tüm Kürt özgürlük güçlerinin, Kürt halkının, gençlerinin ve kadınlarının boyun borcu ve yurtseverlik görevi bu tarihi hedefi gerçekleştirmektir.
Selahattin ERDEM
Yeni Özgürpolitika