HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Sömürgeci AKP hükümetinin bakanlar kurulu toplantısı yapıldı. Qilaban katliamına ilişkin açıklama yapıldı. Dün AKP hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç’ın yaptığı açıklama ve bugün hükümetin başbakanı soykırımcı ve katliamcı Tayyip Erdoğan’ın açıklaması ve yandaş AKP-Fethullah medyasının olayı ele alış biçimleri, katliamı, kasıtlı yapılmayan, kaza, terörist zannedilerek gerçekleşen bir olay olarak değerlendirmişlerdir. Üstünü örtmeye çalışmışlardır. Öte yandan bu katliamı protesto eden yurtsever insanları da yine soykırım operasyonları temelinde rehin almaya devam etmektedirler. “Hem öldürürüm, katlederim, sesini çıkaranı da tutuklarım” demektedir.

Hükümet ve yandaş basın tüm değerlendirmelerde, daha çok halkın kaymakama yönelik eylemini öne çıkarmakta, 35 Kürt insanının- ki çoğunluğu 18 yaş-altı çocuklardır- katliamı örtülmek istenmektedir. Hele AKP’nin bir hain Şırnak milletvekili var. Acılı halkımızın, gençlerimizin Uluderenin kaymakamına yönelik haklı tepkisini, “ 35 insanın acısından daha büyük bir etki yaptığını” söyleyecek kadar düşkünleşmektedir. Bu koroya AKP’nin devşirme hainleri de katılmaktadırlar.

Ancak yakınlarını kaybedenlerin verdiği bilgiler, katliamdan sağ kurtulan kişinin tanıklığı ve yapılan tüm incelemeler sonucunda hazırlanan raporlardan anlaşılmaktadır ki, katliam planlanmış, tasarlanmış ve tam bir soğukkanlıkla gerçekleştirilmiş bir katliamdır. İradeleşen, özgürleşen ve sonuç almaya doğru giden Kürdistan halkını sindirmeye, korkutmaya ve geri adım attırmaya yönelik bir katliamdır. AKP’nin tam “tam sonuç aldık” dedikleri bir ortamda, “ irademe dokunma, Ez lı vırım” şiarıyla yapılan mitinglerde halkımızın yüz binlerle sokağa çıkmasının hemen ertesinde bu katliamın yapılmasının başka izahatı da yoktur.

35 gencimizi, fidanımızı kaybetmişiz. Analarımızın, kız kardeşlerimizin, babalarımızın, kardeşlerimizin çığlıkları arşı alayı şarmış. Evlat acısı, kardeş acısıyla yanıp-tutuşuyorlar. Tüm Kürt ulusunun fertleri böyle bir acıyı derinden yaşıyor. Bir şehidimizin kız kardeşi acıya dayanmıyor ve sömürgeci katilleri protesto etmek için   herkesin ortasında kendisine defalarca bıçak saplıyor, kanlar içinde yere yığılıyor.

Türk sömürgecileri, o kadar zalim ve alçaktırlar ki, hem öldürüyorlar, katlediyorlar. Sonra da, gelip “ vah vah, acımız büyük” diyor, rol kesiyorlar. Yıllardan beri bu halkı ahmak yerine koyma alışkanlığıyla bunu bir kez daha tekrarlıyorlar. Ancak artık, halkımız her şeyin farkında ve bilincinde, kime nerde, ne zaman ne söyleyeceğini, nasıl bir tavır alacağını bilecek durumdadır. Ve gereğini de yapıyor. Şimdi düşman tabiî ki, bunu sadece kaymakama yönelik bir tepki olarak ele almıyor. Olayı, sömürgeci AKP’nin Kürdistan’da istenmediği biçiminde ele alıyor. İşin esası da zaten böyledir. Kürt halkı, Kürt ulusu, artık yek vücut olmuş, dört parça ve yurt dışında da olsa, acıları yüreğinde hissediyor ve kabul etmiyor. Etmeyecektir de.

AKP’nin sömürgeci hükümetinin sözcüsü Bülent Arınç, katliam için yaptığı açıklamada, “ kasıt yok, ihmal de var mı yok mu onu da araştıracağız” dedi. Şunu demeye getirdi. “vurmamız, bombardıman etmemiz gerekliydi, onu da yaptık”. Kürt katliam koordinasyonun başı Beşir Atalay denen katil ise, katiller meclisinde, “ alınan görüntüler, bilgiler ilgili birimlerce değerlendirilir ve bir koordine içinde karar verilir. Burada da öyle olmuştur. Ama bir talihsizlik yaşanmıştır” demekle aslında katliamı nasıl bir koordine içinde planlayıp, tasarladıkları ve pratikleştirdikleri de açığa çıkmıştır. Zaten daha önce Kürt katili, soykırımcı Tayyip Erdoğan, “ daha önce sınırdan karakollarımıza yönelik saldırılarda kullanılan silahlar katırların sırtında getiriliyordu. Böyle eleştiriler vardı, bir daha böyle bir duruma düşmemek için, bu talihsiz olay oldu” demişti. Benzer yaklaşımını bir kez daha tekrarlamış ve katliamı yapanlara teşekkür etmiştir. Aslında faşist MHP’nin genel başkanı devlet Bahçeli’nin söylediklerini tekrarlamış oluyorlar. Devlet Bahçeli, “ devlet gereğini yapmıştır” demiştir. Onlar ise, uyduruk gerekçeler ile sürerek, “ talihsizlik oldu, kaza oldu”. Esas baklayı, “ biz resmi olarak özür dilemeyiz ama her aileye üzüntülerimizi bildirebiliriz” demekle ağzından çıkarmıştır. Sadece, ölenlerin yakınlarına tazminat ödeyeceklerini beyan etmişlerdir. Bunun anlamı şudur, “Öldürdük, kan bedelini alın, yerinize oturun, fazla da sesinizi çıkarmayın”. Zaten daha önce de, “yasınızı ilan edin, ama fazla taşkınlık yapmayın, yaparsanız, bedelini ödersiniz” diye de tehdit etmişlerdi. Yani katliam politikalarında ısrar vardır. Bunun başka da izahı yoktur. Zaten hem Fethullah Gülen denilen iblis, münafık halkımız için katliam fetvası vermiş, hem de Tayyip Erdoğan, BDP’nin seçmenini hedef alan açıklamalar yapmış ve bedel ödeyeceklerini söylemişlerdi.

Sömürgeci-soykırımcı Tayyip Erdoğan, kendi grup toplantısında, Kürt halkının, Roboski şehitlerine görkemli sahip çıkmasını ve tabutlarına bayrak ve flamalarını örtmelerine karşı çok alçakça ve saldırganca bir dil kullanmıştır. Soykırımcı sistemin tasarımcı ve sözcülerinden Bülent Arınç, sözde bayrak diyerek Kürt halkının sembolleriyle alay etmiş, hakarette bulunmuştur. Öyle ki hem öldüreceksin, katledeceksin, ancak bu halk cenazelerine de dahi sahip çıkınca da öfkelenecek, hakaretler yağdıracaksın?! Şimdi halkımız da, gençlerimiz de, Türk sömürgeciliğinin tüm sembollerini ayaklarının altına almaz mı? Göreceksiniz Kürdistanlı gençler sizin çok kutsadığınız Türk egemen sisteminin, sömürgeciliğin sembollerini birer birer ayaklarının altına alacak ve çiğneyeceklerdir. Yani anladığınız dilden konuşacaklar.

Faşist-ırkçı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin kurmayları, halkımızın tam bir ulusal birlik ruhu içinde şehitlerini sahiplenmesine öfkelidir. Gelişen Kürt ulusal refleksi karşısında gösterdiği bu saldırgan dil, Kürdistan topraklarının yavaş yavaş kirli ayaklarının altından kayarak, özgürleşme süreci karşısında yaşadığı korkuyu ifade etmektedir. Şunu her Kürt düşmanı, soykırımcı sömürgeci bilecek ki, artık Kürtlerden birisinin dünyanın öbür tarafında tırnağı taşa deyse, dünyanın öbür tarafındaki Kürdün yüreği yanar. Kürtler artık birbirlerinin acılarını yüreklerinde hissediyor. Bu acılar ulusal bilince, birliğe, örgütlülüğe dönüşmektedir. Roboski katliamı karşısında halkımızın dört parçada ve yurtdışında gösterdiği ulusal refleks, birlik ruhu, uluslaşmada, toplumsallaşmada halkımızın yakaladığı düzeyi ortaya koymaktadır.

Buna karşılık, yani Kürt ulusunun yitirdiği 35 genci için tuttuğu yas ve yürüttüğü mücadeleye karşılık, Türkiye metropollerinde Türkler, çılgınca bir eğlence içinde yeni yıla girdiler. Barış, mutluluk dilediler. Demek barış ve mutluluk dedikleri, gençlerimizin daha çok katledilmesiydi. Bunu anladık. Çok sınırlı bir devrimci, öğrenci, sendikacı- aydın-demokrat kesim bunun dışında kaldı. Bu, ırkçı-faşist zihniyetin toplumu ne kadar sürüleştirdiğini de ortaya koymaktadır. Zaten sosyal medyada, “neden 35, neden 35 bin değil” diyenlerin sayısı hiçte az değil. Van depreminde de, ölenlerimize bizler ağıt yakarken, televizyonlarda neredeyse bazıları zil takıp oynayacaktı. Türk sömürgecileri biraz da, aldatıp, zehirlediği bu gerçekliğe güvenmektedir. Ancak bunun sür-git böyle kalacağı beklenmemelidir. Bu ırkçılıkla zehirlenen halk birgün, elbette kendisini zehirleyenlerin boğazına yapışmasını bilecektir.

Roboski ve Böceh halkı, sömürgeci AKP hükümetinin tazminat ödeme vb. yaklaşımları karşısında, paralarını yüzlerine çalmalıdır. “ alın paralarınızı, biz kan parası istemiyoruz, bizim kan bedeli verilecek canımız yok, biz halk olarak kendi topraklarımızda özgürce yaşamak istiyoruz” demelidirler.

Halkımız, öncelikle çocuklarını yitirerek mağdur olan Roboski ve Böjeh yurtsever köylüleriyle her türlü maddi-manevi dayanışmasını geliştirmelidir. Bunu sadece taziye ziyaretleriyle sınırlı tutmamak, şehit yakınlarını, ailelerini AKP’ nin sadakalarına, korucu maaşlarına muhtaç etmemek gerekiyor.

Öte yandan, halkımız Kürdistan halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ve beş-buçuk aya yaklaşan, giderek ağır bir işkenceye dönüşen tecrit ile Qilaban’da gerçekleşen katliam arasındaki ilişkiyi iyi görmek lazım. Kürdistan Halk Önde Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, gerillaya yönelik imha saldırıları, siyasi soykırım operasyonları ve katliam Kürdistan halkının özgürlük iradesini kırmaya, teslim almaya yönelik bir politikanın parçalarıdır. Onun için, yeni dönemde hem Kürdistan halk Önderi üzerinde uygulanan tecrite karşı hem de Qilaban katliamı şahsında sömürgeci Türk devletinden, AKP hükümetinden Kürdistan’da bugüne kadar gerçekleştirilen tüm katliamların hesabının sorulması için, serhıldanlar aralıksız, hem yaygın, hem yoğun bir şekilde geliştirilmelidir. Tabi böyle bir zorlu direniş örgütsüz olmaz. Düşmanın her türlü operasyon ve rehin alma saldırılarına karşı örgütlü hareket edilmelidir. Tek bir Kürdistanlının rehin alınması büyük bir serhıldan gerekçesi yapılmalıdır. Roboski katliamına karşı ayağa kalkan halkımız, tüm siyasi soykırım operasyonlarıyla Kürtleri esaret altına alma saldırılarına karşı da, aynı ulusal refleksle harekete geçmelidirler.

Hiçbir yazılı Türk basınının Kürdistan’a girmesine, bayilerde satılmasına izin verilmemelidir. Hiçbir Kürt ve Kürdistanlı bu gazeteleri almamalıdır. Kürdistan halkına karşı birer özel savaş mekanizması gibi çalışan televizyonlarını izlememelidir. Onları yalanlarıyla, psikolojik savaşlarıyla baş başa bırakalım. Hiçbir gazete bayisi de, üç-beş kuruş için Kürdistan halkına savaş açan, her gün hakaret, aşağılama dolu yazılar ve uydurma haberlerle dolu bu gazeteleri satma tenezzülünde bulunmamalıdır.

Gelinen aşamada artık hiçbir Kürt genci sömürgeci Türk ordusuna askerliğe gitmemeli, hiçbir Kürdistanlı aile de, çocuklarını askere göndermek için zorlamamalıdır. Zaten bir çok Kürt genci askerde, kaza, eğitim kazası, intihar vb. adı altında katledilmektedir. Neden Türk sömürgecilerinin ordusunda askere gidelim, neden öldürülelim? Bunun bir anlamı, izahı olamaz.

Hiçbir Kürdistanlı aile çocuklarını Fethullah denilen Kürt katliamına fetva çıkaran münafıkın dersanelerine göndermemelidir. Gönderenler de çocuklarını geri çekmelidirler. Kürt gençleri de, bu dersanelerden geri çekilmelidirler.

Halkımızın soylu ve haklı direnişlerine karşı kimse, siyaset ve makul adam veya makul kadın olma adına provakasyon vb. kavramlar kullanmamalı. Burkaylık yapılmamalıdır. Yurtsever saflarda da benzer yaklaşımları zaman zaman gösterenler vardır. Kendisine mikrofon uzatıldığında, “halkımızı sağduyulu olmaya çağırıyorum, provakasyonlara gelmeyelim” vb. söylemleri dile getirmektedirler. Halkımız kimden gelirse gelsin, rütbesi, mevkisi ne olursa olsun, bu yönlü değerlendirme ve çağrı yapanları, sabır telkin edenleri, bir kenara koymasını bilmelidir. Kulaklarını böyle teslimiyetçi, korkak, cesaretsiz değerlendirme ve çağrılar yapanlara tıkamalıdırlar. Bu tür süreçlerde böyleleri adeta devrim yangınını, halkımızın yangına dönüşen öfke ve bilincinin üzerine su sıkan itfaiyeciler gibidirler. Katleden, saldıran sömürgecilerin, Kürt-Kürdistan düşmanlarını üzerine yürüyeceğine, buna öncülük edeceğine, halkımızı engellemeye yönelen yaklaşımlar içine girmektedirler. Farkında değiller ama, Türk sömürgecileri cephelerini netleştirmişlerdir. Kürt halkı da her bakımdan cephesini netleştirmesini ve saflarını düzenleyip ileriye, özgürlüğe doğru ilerlemesini bilmelidir.

Bugüne kadar, Türk sömürgecileri tarafından,   “Kürt isyanları Kürdistan’ın Kürtlere vatan olarak kalmaması için acımasızca ezildi… Sömürgecilik ve soykırımın yaşandığı bir vatan gerçekliği olsa da, Kürdistan’ın varlığı inkâr edilemez. Üzerinde tarihine ve toplum gerçekliğine bağlı ve layık şekilde özgür yaşamak isteyenlerin son ferdi durdukça varlığı devam edecektir. Yalnız Kürtlerin değil, Ermenilerin, Süryanilerin, Türkmenlerin, Arapların ve özgür yaşamak isteyen her birey ve kültürün demokratik, özgür ve eşitçe paylaştığı bir ortak vatan olacaktır.”

İşte bunun için de, Kürdistan halkı son yüzyılda halkımıza karşı gerçekleştirilen tüm sömürgeci katliamların hesabını sorma kararlılığı temelinde örgütlü serhıldanlarını süreklileştirmeli ve kendi anavatanında özgür yaşamını inşa etmelidir. 2012 yılına verilecek doğru karşılıkta budur.

Herdem Serhıldan