Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatları ile 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana görüşemiyor. Bir yıldır Kürt Halk Önderi üzerinde AKP hükümeti tarafından görüş yasağı uygulanıyor. Bu bir yıllık süre içinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan bir kez kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşebildi, bir kez de avukatlarına faks gönderebildi. Son bir yıldır bunlar dışında Önder Abdullah Öcalan’dan bilgi alınabilmiş değil. En son gönderdiği fakstan bu yana geçen yaklaşık yedi aydır da herhangi bir bilgi dahi alınamıyor. Dolayısıyla da başta yakınları olmak üzere tüm Kürt halkı ve demokratik çevreler Önder Abdullah Öcalan’ın sağlığından ve yaşamından endişe ediyor.
Geçen bir yıl içinde bu konuda çok şey söylendi ve yazıldı. AKP hükümetinin Kürt Halk Önderi üzerinde bir yıldır uyguladığı dünyada eşi bulunmayan mutlak tecrit eleştirildi ve protesto edildi. Yine bir yıldır Önder Abdullah Öcalan’ın mutlak yalnızlığa karşı geliştirdiği büyük direniş anlaşılmaya ve izlenmeye çalışıldı. İmralı mücadelesi geçen bir yılda Türkiye ve Kürdistan’daki tüm gelişmelere ve çekişmelere damgasını vurdu.
Şimdi de aynı tartışma ve mücadele devam ediyor. Son avukat görüşünün yapıldığı 27 Temmuz 2011’in birinci yıldönümü nedeniyle herkes İmralı’da uygulanan mutlak tecridi tartışıyor. Geçen bir yıl içinde yaşanan olayların dökümü yapılıyor ve bunların İmralı tecridi ile bağlantısı ortaya konmaya çalışılıyor. İmralı sistemini ve Kürt Halk Önderi üzerinde uygulanan mutlak tecridi protesto eylemleri dünyanın dörtbir yanında ortaya çıkıyor.
Kürt halkı yediden yetmişe ve dünyanın dörtbir yanında ayakta. Başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm Kürt toplumu İmralı sistemini ve Önder Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridi protesto ediyor. Başta Kuzey ve Batı Kürdistan olmak üzere dört parçada ve yurtdışında halk Önder Abdullah Öcalan’a sahip çıkıyor. Her yerde mitingler, gösteriler, kınama açıklamaları ve protesto eylemleri yapılıyor. Kürt toplumu neredeyse öfkenin doruğuna ulaşmış durumda. Eğer bu soruna çözüm bulunmazsa yakın gelecekte Kürtlerin büyük bir öfke patlaması yaşanabilir. 14 Temmuz Amed protestosunu çok çok aşan kitle hareketleri sert bir biçimde gelişebilir.
Kuşkusuz tarih boyunca bireylere ve topluluklara yönelik çok vahşi baskı, işkence ve katliam uygulamaları sözkonusu. İnsan kellesiyle duvarlar örüldüğü biliniyor. İnsanların diri diri derilerinin yüzülmüş olduğu anlatılıyor. Etkisiz kılınmış insanların sıra sıra asıldığı yerlere siyaset meydanları deniyor. İnsanlara yönelik onur kırıcı her türlü sözlü hakaretten dışkı yedirmeye kadar çok çeşitli maddi saldırının yapıldığı biliniyor.
Bunların hepsine çok yakın geçmişte bizler de tanık olduk. Bu temelde baskı yöntemlerinin en ağırının psikolojik alanda yapılanı olduğunu yaşayarak öğrendik. “Yalnız bırakma” insanın insana yaptığı baskı uygulamasının herhalde en ağırı ve acımasızı. Tarih boyunca insanlar yalnız bırakılarak teslim alınmak isteniyor. Kuyu gibi zindanlar bunun için yapılmış bulunuyor. Böylesi zindanlarda sonuna kadar direnerek teslim olmayan kişiler özgür insanlığın kahramanları olarak hep saygıyla anılıyor.
Yakın tarihimizde en ağır baskı ve işkenceyi 12 Eylül faşist-askeri rejiminin uyguladığını herkes biliyor. Özellikle Diyarbakır zindanında yapılanlar halâ belleklerde taptaze ve kolay silineceğe de benzemiyor. Bu insanlık dışı uygulamaların en ağırlarından birinin “yalnız bırakma” olduğunu yaşayan herkes anlatıyor. Özellikle 35. Koğuşun tek kişilik hücreleri insan öldürme yerleri olarak anılıyor. Zindan Direniş Önderi Mazlum Doğan’ın tek başına kaldığı böyle bir hücrede Nirvana’ya erdiği biliniyor.
Şimdi AKP hükümeti tarafından da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik benzer uygulamalar yapılıyor. Ondört yıldır İmralı tecrit ve işkence sistemi içinde tek başına tutulduğu yetmiyormuş gibi, bir yıldır da “Mutlak tecrit” uygulanıyor. Önder Abdullah Öcalan bir yıldır “Mutlak yalnızlık” içinde tutuluyor. Bu biçimde Kürt Halk Önderi ve halkına karşı şantaj yapılıyor. Mutlak yalnızlığın ifade ettiği psikolojik baskı ile Kürt Halk Önderi ve halkı teslim alınmak isteniyor.
Görülüyor ki, kendini “İleri demokrasi” olarak takdim eden AKP yönetiminin 12 Eylül faşist-askeri rejiminden fazla bir farkı yok. Yaşananlara Kürtlerin penceresinden bakınca durum böyle. Yine baskı, terör, tutuklama ve işkence var. Yine şiddet, katliam ve kırım var. Yine yalnız bırakma, tek kişilik hücre, psikolojik baskı var. Hem de öyle birkaç ay ya da yıl da değil. Tam ondört yıllık bir süre boyunca İmralı’da bu sistem uygulanıyor. Tarihin tanık olduğu en ağır ve uzun süreli yalnızlaştırma işkencesi uygulanıyor.
Elbette AKP hükümeti Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulamaları ile ne yaptığını çok iyi biliyor. Öyle bilinçsiz ve tesadüfen olan pek bir şey yok. Her şey son derece bilinçli ve planlı bir tarzda yapılıyor. AKP hükümeti ondört yıllık İmralı işkencesiyle Kürt halkına yönelik nasıl onur kırıcı hakaret uyguladığının çok iyi farkında. İmralı işkencesi altında tutulanın bir kişi değil, bir halk olduğunu, Kürt halkının onur ve iradesini baskı altında tutuğunu çok iyi biliyor. Bu nedenle de Kürt halkı bu onur kırıcı işkence sistemine karşı hangi yöntemle dirense hakkı oluyor.
Tabiki bu direnişin öncülüğünü de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yapıyor. Ondört yıllık yalnızlık ve psikolojik baskıya karşı direnmek dile kolay! Bir yıllık mutlak tecrit ve mutlak yalnızlığa karşı direnmek dile kolay! “Yalnız bırakma” bir insana yönelik uygulanacak en ağır baskı biçimi olduğuna göre, İmralı sistemi altında Kürt Halk Önderi’ne yönelik en ağır baskı ve işkence türü uygulanıyor. Tüm bu uygulamalara karşı da İmralı’da Önder Abdullah Öcalan tarafından tarihin en büyük direnişlerinden biri sergileniyor.
İmralı direnişi Eyûp ve Nesimi duruşunun günümüze taşınması oluyor. Amed’teki Mazlum direnişçiliğinin İmralı’ya taşınmasını ifade ediyor. 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direniş ruhunu İmralı’da zirveleştiriyor. Tüm bunların birleştirilmesi olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı direnişi, en ağır baskı biçimi olan mutlak yalnızlığın yenilmesi anlamına geliyor. Yalnızlığı yenmek, her türlü baskı ve işkenceyi yenerek mutlak hakikata ulaşmak demektir. Kürt Halk Önderi mevcut bilinç ve duruşuyla mutlak özgürlük hakikatına ulaşmayı temsil ediyor.
Yoksa ondört yıldır İmralı tecridi altında yaşamı yaratmak mümkün mü? Bir yıldır İmralı’daki mutlak tecride karşı direnmek mümkün mü? Burada yalnızlığı yenmeyi ifade eden yüksek bir bilinç düzeyi olmasa böyle bir direniş yürütülebilir mi?
Şimdi herkes çok daha açık bir biçimde görüyor ki, İmralı’da Kürt Halk Önderi şahsında insanlık ve özgür yaşam katlediliyor. İmralı işkencesi sürdükçe barış ve Kürt sorununun çözümü mümkün değil. Bu da Türkiye ve Ortadoğu için önlenemez bir felâket demek. Yalnızlığı yenerek Kürt Halk Önderi, kendini barışın, demokratik çözümün ve özgür yaşamın simgesi haline getirmiş durumda. Olacaksa bir barış ve özgür yaşam, o ancak Kürt Halk Önderi ile birlikte olur.
Bu nedenledir ki Kürt halkı “Önderliksiz Yaşam Olmaz!” diyor. Bu nedenledir ki yüzbinler Amed sokaklarını doldurarak “Öcalan’a Özgürlük” istiyor. AKP hükümeti kendi küfür düzenini görüp de mevcut hakaret rejiminden vazgeçmedikçe, Kürt halkının daha büyük bir öfkeyle “Önder Apo’ya Özgürlük” isteyeceği anlaşılıyor. 27 Temmuz’un birinci yıldönümünde yaşananlar bunu gösteriyor. İkinci yılda ise Kürt halkının “Önder Abdullah Öcalan’a Özgürlük ve Kürdistan’a Statü” hedefini mutlaka başaracağı ortaya çıkıyor.
Selahattin ERDEM
Yeni Özgür Politika