HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Birkaç gündür tam bir sürek avını izliyoruz. Bir arkadaşımız, “anam derdi ki kuduz itin yarası iyileşemez.” Evet, Türk polisi de yarası iyileşmez bir kuduzu andırıyor.
Terörist devletin faşist hükümeti Kürt halkını alıştıra alıştıra soykırım politikasını uyguluyor. Ve öyle görülüyor ki 29 Mart seçimleri ile Kürtlerin özgür irade beyanının faturasını kesmek için her şeyi yapacaklar. Amara katliamı, DTP’lilere karşı başlatılan faşizan tutuklama dalgaları ve şimdi de Hakkâri’de ızbandut özel timlerin, faşizanca, bir gencin beynini dağıtırcasına saldırması. Bu arada onlarca anamıza, çoluk-çocuğumuza, gencimize yapılan saldırıları saymıyoruz. Kuduzun yarası iyileşmezmiş dedik. Bunlar faşizan kültürlerini, 24 Nisan 1915’lerde Ermeni halkına karşı soykırım uygulamalarıyla da göstermişlerdi.
Dediğimiz gibi şimdilerde de Kürtleri soykırıma alıştırıyorlar. Günlük olarak işkenceyi kanıksanır hale getiriyorlar. Haşlanmış kurbağa”nın meselesinde anlatıldığı gibi. Kurbağayı kaynar suya atarsanız ani bir refleksle dışarı atar kendini. Aynı kurbağayı soğuk bir suya atarsanız ve suyu yavaş yavaş ısıtırsanız kurbağa ılık suya karşı bir tepki göstermeyecektir. Önce hoşlanacak, başlangıçta ilginç bir rehavete kapılacaktır. Ne de olsa su ılıktır. Sonra suyu ısıtmaya devam ederseniz, kurbağanın dokuları yavaş yavaş öleceği için, kurbağa hiçbir zaman tepki göstermeyi düşünemeyecek ve kaynamaya başlayan suda haşlanıp gidecektir.
Terörist devlet ve onun faşist hükümeti öyle anlaşılıyor ki bize, Kürt halkına karşı bu vahşi işkence senaryosunu sahneye koymuşlardır.
Alıştıra alıştıra, faşist söylemleri söyleye söyleye, kimseye çaktırmadan kendilerince bir soykırım politikasını devreye koymuşlardır. Adeta tüm cepheleri bu plana göre ayarlayarak hazırlıklarını yapmışlardır. Siyasi, yargısal ve de askeri cepheleri el ele vererek bu işi yürütüyorlar.
Hem vuracaksın, hem tutuklayacaksın. Hem ezeceksin, hem mahkemelerinde yargılayacaksın. Hem terörize edeceksin, hem katledeceksin. Gelinen aşamada böylesine kirli bir siyaseti terörist devlet konsept olarak gündeme koymuş bulunuyor.
Bizim söyleyecek çok şeyimiz yoktur. Biz madem bu kadar teröristçe, faşistçe, sadistçe, hunharca gençlerimize saldırılar var, o zaman gençlerimizin de yapması gerekenler olduğunu düşünüyoruz.
Herkes görüyor, günlerdir yüzlerce Legal çalışmada yer alan genç gözaltına alınarak tutuklanıyor. Ve öyle görülüyor ki, yıllara varan cezalar vereceklerdir. Ve öyle görülüyor ki, terörist devletin faşist hükümeti legal çalışmaya, demokratik siyaset çalışmasına izin vermiyor ve vermeyecektir.
O zaman yapılması gereken sadece bir şey kalıyor; özgürce kendimizi ifade edeceğimiz, özgürce siyaset yapacağımız, kimliğimizi haykıracağımız dağlara…
Evet, terörist devletin faşist unsurlarının ne kanları halkımızın kanından daha kırmızı, ne emekleri halkımızın emeğinden daha değerli, ne de akılları halkımızın aklından daha üstündür. Kendimizi kurbanlık koyun olarak sunamayacağımıza göre o zaman yapılması gereken onurluca bir duruşu sergilememizdir.
Derler ki; “Ahlaksız insan ruhunun gerilimini yitirmiş olan insandır. Ahlaksızlık ruhsal gerilimin yitirilmesiyle başlar.” Eğer yapılan faşizan, kafatasçı ve vahşetlere karşı ruhsal gerilimlerimiz yitirilmemiş ise o zaman yapılması gereken bu yitirilmemişliğe uygun olarak gerçeklerin arayışına çıkmamızdır. Gerçekler biraz özgürcü bulunacağına göre o zaman bir an evvel hemen özgürce hareket edilen, düşünülen, yaşanılan yerlere doğru yol alalım. Bunu yapabilmek için ciddi olmak gerekir. Ciddiyet nerde ve nasıl durduğunu bilmektir. Ve buna denk yaşamaktır. Buda duygularını yitirmemiş olmak demektir. Başka bir deyimle hissin yaşattığı insan duyarlı insandır. Duymak ama duyumsamak yani hissetmek anlamından duygulara sahip olmak.
Biz Kürt gençleri olarak İncil'de İsa’nın söylediği “Onlar bakarlar ama görmezler, duyarlar ama işitmezler çünkü onların yüreği nasır bağlamıştır” gibi olamayız. Nietzsche de “güneşe bakacak cesareti olmayanlar gölgelik ararlar” der. Biz çoktan gölgelere sığınmayı bıraktığımıza göre, güneşe bakacak cesaretimiz fazladan vardır. Sahrada umut çiçeği olmak isteyenler, kayadaki gül misali kök salmasını da bilmelidirler.
Evet, Kürdistan dağları umut çiçeği olmak isteyenlerin tam da yeridir. Kök salmak isteyenler dağların doruklarına kendilerini atmasını bilmelidir. Aksi taktirde hiçbir zaman kök salamayacaklar, geleceğe umut çiçeği olamayacaklar ve terörist devletin terörist muamelesi yürütmesine kendi duruşlarıyla pirim sunmuş olacaklardır.
Halkımızın içine atıldığı bir kuyu, yoluna örülen bir duvardır. Ve bu kuyuda halkımızı çıkaracak olan ve oluşturan duvarları yıkacak olan arayışı yüksek olan gençliktir. Arayışı yüksek olanların duracağı yerde yüksekler olmalıdır. Arayışı yüksek olanlar yükseklerde uçmasını bilmelidirler.
İşte bunun için Kürt gençleri, demokrasi de yana olan Türk gençleri, insanlıkta yana olan dünya gençliği Kürdistan dağlarına akmalıdır.
Yüreklerin soğumayacağı ve soğumadığı mekânlara şimdiden hoş geldiniz

KASIM ENGİN