Basına ve Kamuoyuna!
26 Aralık günü gece 21:00-21:30 ve 27 Aralık günü (bugün) 07:00-08:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Cehennem Tepesi, Elê Köyü ve Dola Şivê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
27 Aralık 2009
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
Gerilla Süreci Değerlendiriyor / Röportaj
* İçinden geçtiğimiz süreci ve hazırlık düzeyimizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Stera Semsûr
2009 yılı örgütümüz açısından yıllarca büyük mücadele ve savaşımla ektiği özgür yaşam tohumlarının yavaş yavaş filizlendiği yıldır. Her ne kadar sistem bazı değerlerimizin içini boşaltmaya çalışarak bize engel olmaya çalışsa da başarılı olamayacaktır. Her ne pahasına olursa olsun halkımızı zaferle taçlandıracağız.
Kış eğitimleri gerillada en önemli bulduğum dönemdir. Eğitimde Savunmalar okunup tartışılıyor. Savunmalara sadece teori boyutunda değil bir yaşam tarzı boyutunda yaklaşıyorum. Savunmalar sadece yol gösterici değil, yolun kendisidir. Yaşamın her anında en küçük felsefenin dillendirilmiş halidir. Savunmalardan ne kadar anlıyorsak o kadar yaşamda pratikleştirmeliyiz. Bu bir paragraf hatta bir satır bile olabilir. Yaşamsallaştırdığımız kadarını anlamışızdır. Bence böyle yaklaşılmalıdır.
Önderliğin koşullarında yapılan değişiklikler kesinlikle yeni bir oyunun geliştirildiğini göstermektedir. Zaten Önderlik fiziki olarak orada kaldığı sürece ikna edici hiçbir şey yoktur. Devletin yaptığı, halkın ve gerillanın Önderliğe olan duyarlılığını geriletme çabalarıdır. Dönem dönem yapılan baskılar halkta ve gerillada bu durumu normalleştirme ve buna alıştırma çalışmalarıdır. Gelişme diye yapılanlar Önderliğin orada kalmasını meşrulaştırma politikalarıdır. İmralı sürecinin uzatılacağının göstergesidir. Değişim gibi görünenler alttan alta halkı ve gerillayı Önderliğin İmralı sürecinin ömrünün uzatılmasına alıştırma ve hazırlama çalışmalarıdır. Gerilla olarak Önderliksiz Yaşam Asla şiarından yola çıkarak düşmana gereken cevabı vermemiz gerekmektedir. Yeni yılın, yıllardır çalışmalarını sürdürdüğümüz ve olmazsa olmaz dediğimiz Önderliğimizin özgürlük yılı olmasını bekliyorum. Ne pahasına olursa olsun bu gerçekleşecektir. Kaybedecek bir şeyimiz kalmamıştır. Biz savaşa da barışa da hazırız. Artık Önderliğimiz ona bağlı olarak da yıllardır Özgürlüğe susamış olan halkımızın özgürlük yağmuru altında ıslanmayı tadacağı yıldır bu yıl.
* Yeni bir sürece giriyoruz. Bu süreçte güvenliğe yaklaşımımızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Asmin Sason
Kış üstlenme sürecindeyiz. Yeni bir gerilla olarak ele aldığımda büyük bir çaba ve emekle kamplarımızı yapıyoruz. En küçük bir dikkatsizlik ve duyarsızlık bütün emeklerimizin yanında yaşam alanlarımızı da tehlike altına almaktadır. Bu dikkatsizlikler eğitimlerimizi de etkileyecektir. Deşifre olan bir alanda nasıl sağlıklı eğitim görebiliriz ki. Eğer gelişmek, kendimizi düşmanın bütün saldırılarına hazırlamak istiyorsak, gerilla olarak yaşam kurallarımızı özümsemeli ve bu kuralları yaşamımızın bir parçası olarak görmeliyiz. Önümüzdeki kış sürecini iyi değerlendirmeli zamanımızın her anını okuyarak, tartışarak, yoğunlaşarak, kendimizi çözümlemeye çalışarak dolu dolu geçirmeliyiz. Önderliğimizin özgürlüğü, Halkımızın özgürlüğü, insanlığın özgürlüğü için Apocu militanlar olarak bu sorumluluğumuz şimdi her zamankinden daha fazladır. Şimdiden arkadaşların yeni yıllarının yeni umutlarla yeni yaşamı yaratma mücadelesinde başarıyla geçmesini diliyorum.
* Geride bıraktığımız 2009 yılı gerilla olarak bizim için nasıl bir yıldı? Askeri olarak bu yıl içinde kazanımlarımız neydi?
Jinda Sozda
2009 yılını geride bırakıyoruz. Askeri ve siyasi gelişmeler olarak ele aldığımızda, hareket olarak hedeflediğimiz düzeyde olmasa da birçok olumlu gelişmeler sağlandı. Gelişmeler 2008 yılına göre halk ve hareket olarak daha olumluydu. Fakat hareket olarak önümüze koyduğumuz hedefler uzun vadeli ve kapsamlı olduğundan, bu düzeyi aşan bir çalışma ve hazırlığı daha güçlü açığa çıkarmamız gerekiyor. Bu süreçte özellikle halk ve gerillanın birlikteliği güçlü bir şekilde yapılan eylemlerle yansımıştır. Egemen ve gerici zihniyet ve onu temsil eden düşman güçlerine Önderliğimizin Savunmaları çerçevesinde yürüttüğü ideolojik direniş ve mücadele aynı zamanda gerilla ve halkın direnişi imha ve inkar dayatmalarını gereken cevabı vermiştir. Tabi bu imha ve inkar politikaları farklı renklere bürünerek devam etmektedir. Buna karşı halkın örneğin barış gruplarını karşılamadaki görkemliliği gibi halk her zaman gerillasının yanında olduğunu kanıtlamıştır.
11 yılı aşkın bir zamandır Önderliğimiz çok ağır koşullarda İmralı sistemine karşı insan gücünü aşan düzeyde bir direniş sergilemektedir. Önderliğimiz kendi şahsında yarattığı direniş ile bu halkın bir tarihe bir direniş geleneğine bir kültür ve mücadeleye sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Yaşanan bu gelişmeler karşısında düşman daha azılı bir saldırıyı esas almaktadır. Çözüm adı altında geliştirilmek istenen politikalar en son kendilerinin de dillendirdiği gibi PKK’yi tasfiye etme planlarıdır. Bu politikalarla sonuç alacaklarını hesaplıyorlar. Gerekirse bir kez daha bu yanlış hesaplarla bir yere varamadıkları gibi içinde bulundukları bataklığa daha da batacaklarını onlara gösterebiliriz.
Önderliğimiz Savunmalarında “Bir Halkı Savunmak” adlı eserini biz gerillalara hediye ettiğini belirtmişti. Bu bizim için mücadele gerekçesidir. En ağır koşullarda büyük zorluklara göğüs gerilerek Özgür bir yaşamın temellerini oluşturan Savunmalar bizler için hazırlanmışsa bizlerin yapması gereken bu hedefle militanlık ölçülerine ulaşmaktır.
Gerilla doğayla uyumlu bir şekilde her dört mevsimi birlikte iç içe yaşıyor. Önderliğimizin “gerilla her yerdedir, hiçbir yerdedir” sözünden yola çıkarak mevsim koşullarıyla birlikte üstlenme çalışmalarımızı yapıyoruz. Derin Gizlilik konusunda bazı şeyler belirtmek istiyorum. İyi bir gözlemci olmak çok önemlidir. Düşmanın tekniğini yok sayamayız ama abartmamalıyız da önemli olan biz ne kadar doğanın ayrıntılarıyla yaklaşıyor ve doğayı kendimize dost görüp ona göre kendimizi konumlandırıyoruz. Arazinin ayrıntılarıyla, dezavantaj gibi görünen her olguyu avantaja nasıl çevireceğimiz üzerine yoğunlaşarak, yüzeysel bir yaklaşımla değil de derinlikli bir yoğunlaşma düzeyiyle yaklaşmalıyız. Derin gizlilik, gerilla hareket tarzıyla bağlantılıdır. Bunun içinde hazırlıklarımız devam ediyor. İleriki aşama bizler açısından bir eğitim süreci olacak, bu eğitim sürecinde Önderliğimizin yeni Paradigması doğrultusunda kendimizi çözümlemeye, aşmaya çalışacağız. Bu birbirimize daha sorumlu yaklaşarak destek sunarak yapacağız. Kendimizi anladıkça mücadelemizi daha iyi anlayacağımıza inanıyorum. Önderliğin Özgürlüğüne her zamankinden daha yakınız. Bunu başarmak için önümüzdeki engeller hangi düzeyde olursa olsun aşmak ve bu temelde mücadele vermek en temel yaşam gerekçemizdir. En büyük umudumuz Önderliğin özgürlüğünü sağlamaktır. Özgür yarınları birlikte karşılamaktır. 2010 yılını da bu temelde karşılıyoruz.
* Önderliğin yerinin değiştirilmesi ve daha olumsuz koşullarla karşı karşıya bırakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elif Serhat
Önderliğin durumuna ilişkin son yaşanan durumlar görüşme notlarında da belirtildiği gibi öncekinden daha fazlasıyla İmralı koşulları ağırlaştırılmıştır. Önderliğin yanına bir grup arkadaş da verildi. Ama Türk siyasetçilerinin yansıtmak istediği gibi bir olumluluk yoktur. Tersine yansıtılandan çok daha ağırlaştırılmış bir tecrit durumu söz konusudur. Bunu hareket olarak halk olarak kabul edecek değiliz. Bütün dünyanın da kabul ettiği durum Önderliğin konumu ve durumu Kürt halkının durumu demektir. Kürt sorununun çözümü demek, Önderliğimizin İmralı koşullarından çıkması Özgürlüğüne kavuşmasıdır. Bizim temel hedefimiz ve Kürt halkının temel istemi Önderliğimizin Halkının yanında olmasıdır. Bizler uluslararası komplo sürecini yaşadık ve 11 yılı aşkın bir zamandır Komplocu güçler plan ve politikalarını daha da boyutlandırarak geliştirmekten geri durmadılar. Şu anki yaklaşım da bundan bağımsız değildir. Bu yaklaşım da Önderlik açısından tehlike barındırmaktadır. Buna karşı her süreçten daha duyarlı ve hazırlıklı olmalıyız. Oynanmak istenen oyun kesinlikle boşa çıkartılmalı, aynı zamanda tersine çevrilerek düşmana dönmelidir. Bizim amacımız salt Önderliğin koşullarının değişmesi değil, bir bütün olarak o tecrit ve izolasyon koşullarından çıkartılması ve fiziki özgürlüğüne kavuşmasıdır.
Önderliğimiz “Eğitimlerine çok önem vermeliler, kendilerini geliştirmeliler.” demişti. Bizler de bu temelde bu süreçte gelişecek olan eğitimlere daha kapsamlı bir hazırlıkla cevap olmak istiyoruz. Önderlik savunmalarıyla dünyada mevcut sistemin geldiği aşamayı çözümlemekle kalmadı, alternatifini de sundu. Ufkumuzun sınırlarını genişletti. Baktığımız her olguyu şimdi Önderliğin yeni Paradigması ile yeniden ele alıyor, değerlendiriyoruz. Anlam derinliğine ulaşmaya çalışıyoruz. Bu tarihsel olarak da toplumsal olarak da böyledir. Birey olgusunu daha derinlikli çözümlemeye çalışıyoruz. Sistemin tüketmeye çalıştığı insani değerleri bizler Apocu felsefe ile yeniden güçlü bir şekilde insanlığa armağan ediyoruz. Bunu gerilla yaşamımızla yapıyoruz. Bu nedenle gerilla ortamında yarattığımız her gelişme, değişim dönüşüm olarak sağladığımız her ilerleme, aynı zamanda yeni Paradigmanın yaşamsallaşması anlamına geliyor. Savunmaları okudukça Önderliğe biraz daha yakınlaştığımı hissediyorum. Yeni bir eğitim sürecinin heyecanını da yaşıyoruz. Bu temelde arkadaşların yeni mücadele yılında başarılar diliyorum.
* Önderliğimize yönelik koşullarının iyileştirilmesi adına yapılanları nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni bir mücadele yılını karşılarken yapmamız gerekenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şahin Argeş
Önderlik bizim stratejimizdir, bizim amacımızdır, bizim hedefimizdir. Önderliğe karşı olan her hangi bir yaklaşım bizim savaş gerekçemizdir. Önderliğimize yönelik her türlü yaklaşım bizleri etkiliyor. Önderliğimiz 11 yıldır dört duvar arasında her türlü baskıya her türlü işkenceye karşı direniyor. Gelinen aşamada Önderliğimizin hareketin ve halkımızın belli bir çabası var. Önderliğin durumunu artık halk da, hareket de kaldırmıyor. Hareketimiz 2008 yılında 10. Kongresini de yaptı. PKK 10. Kongresi’nde alınan karar Önderliğin Özgürlüğüdür.
Bunun dışında hiçbir şey, istemleri karşılamayacaktır. Bu temelde olası gelişmelere hazırlıklı olmalı ve Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlayacak mücadelemizi daha da güçlendirmeliyiz.
Önderliğimize yönelik fiziki saldırılar oldu. Aynı zamanda en doğal bir hak olarak haber alma, görüşme hakkı dahi tanınmıyor. Bu koşullar dünyanın hiçbir yerinde bu düzeyde yaşanmamaktadır. İmralı bir sistemdir. Bu sistemi iyi anlamalı ve bu sistemin geliştirdiği politikaları iyi görmeliyiz. Önderliğe yönelik her yaklaşım Kürt halkı üzerinde uygulanmak istenen siyasettir. Ki bunun inkar ve imha politikasına dayandığını bunun üzerinden sonuç almak istediklerini her geçen gün daha net bir şekilde görüyoruz.
Savunmalara yaklaşımımız Önderliğe yaklaşımımız anlamına geliyor. Önderliğimizin her savunması bir öncekini tamamlıyor. Önderliğin Savunmalarını anlamak demek kendi kişiliğinde vicdan ve zihniyet devrimini yaratmak ve bu doğrultuda yaşamak anlamına geliyor. Düşmanın her türlü yönelimine karşı da her zamankinden daha güçlü ve keskin cevap vermemiz gerekmektedir.
* Yeni bir arkadaş olarak yeni bir yıla giriyoruz. Bu konuda düşünce ve duygularını alabilir miyiz?
Cudi arkadaş
Geçen yıl bizler açısından yoğunluklu bir eğitim süreciyle geçti. Bundan sonrası açısından da kendi eğitimimizi daha da kapsamlı olarak devam edeceğiz. İdeolojik ve askeri olarak gelişme sağlamamız Önderliğimizin özgürlüğünü ve halkımızın özgürlüğünü beraberinde getirecektir. 2009 yılında oluşan boşlukları yeterince dolduramadık. Bu eksiklik ve yetersizlikleri bu eğitim süreciyle değerlendirip aşmak ve sürece cevap olmak önümüzdeki görevlerimiz arasındadır. Özgür dağlarda gerilla olmak, özgür yaşamı yaratma sanatını en güzel işlemektir. Bunun heyecanı ve coşkusuyla, yaşama sevinciyle yaşama katılmak mücadele etmektir. Yaşam; mücadelenin diliyle ifadeye kavuştuğunda güzeldir. Anlamlı olana doğru yol almak, bir militan için bir devrimci için vazgeçilmez olandır. Buna ulaşmada karşılaşılacak her türlü zorluğu aşmak anlamlı olana ulaşmanın ilk adımıdır. Yeni bir yıla girerken başta Önderliğimizin, halkımızın ve tüm yoldaşların yeni mücadele yıllarında başarılar diliyorum.
* Şu an içinden geçtiğimiz siyasi ve askeri süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ferman arkadaş
2009 yılı içerisinde Önderliğimizin eylemsizlik kararıyla başlayan süreç düşmanın yönelimleri ve operasyonları devam etse de bizim açımızdan bu karara uyularak devam ettirildi. Fazla çatışmalı bir yıl değildi. Meşru savunma anlayışı çerçevesinde verilen karara uyuldu. Yapılan bazı eylemleri de düşman kendi politikaları doğrultusunda kullandı. Devletin Kürt açılımı adıyla başlattığı süreç, Önderliğin açıklaması doğrultusunda Barış Gruplarının gitmesiyle netleşerek niyetleri anlaşıldı. Devletin niyetini böylece netleştirdik. Hareketimizin geliştirdiği politikalar devleti zorladı. Devletin gerçek anlamda olumlu bir adım geliştirmeye niyeti yok bu çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Mecliste Onur Öymen’in katliam yapılabilir sözü hem CHP gerçekliğini gözler önüne sermiş oldu hem de bu zihniyetin gerçekliğini bir kez daha kanıtladı.
Devletin içinde de bazı görüş farklılıkları görülüyor. Ve en önemlisi de bu süreci başlatan Önderlik olmuştur. Devlet içinde ki kesimler kabul etmeseler de Önderliğin perspektifleri doğrultusunda hareket etmeye zorunlulardır. Çünkü tıkanan siyaseti ve sistem gerçekliğini en çarpıcı bir şekilde tahlil eden ve çözüm geliştiren Önderliktir bunu kendileri de biliyorlar. Tabi bunu kendi amaçları doğrultusunda kullanıyorlar buna engel olmak ve Önderliğimizin projelerini hayata geçirmek bizlerin temel hedefidir.
Hareketimizin eylemsizlik kararı açıklandığı günden beri bizler büyük bir özenle süreci geliştirmek için çaba sarf ettik. Bu nedenle geliştirilen her adım büyük bir eylemdir, büyük bir askeri darbedir. Gerilla güçleri olarak kendimizi güçlü konumlandırmamız ve mevzilendirmemiz dahi düşmana vurulan bir darbedir. Her sürecin bedelleri olduğu gibi bu sürecin de bedelleri oldu. 2009 yılı bizler açısından önemli sonuçları olan bir yıldı. Bu yıl yaşanan gelişmelerle devleti zorladık. Askeri anlamda da operasyonların sonuç vermemesi, hava saldırılarından tutalım Özel savaş yöntemine kadar sonuç alamamaları bizler açısından önemlidir. Fakat bu bizler için başlangıçtır, biz bunu yeterli göremeyiz, kendimizi rehavete bırakamayız. Bu yaşananlar daha kapsamlı planların devlet tarafından geliştirilmek istendiğini göstermektedir. Buna hazırlıklı olmak ve bu temelde konumlanmak, taktik açılımlar hedeflemek bizler açısından temel olandır.
* 2010 yılına giriyoruz. Bizlere kısaca geçen yılı değerlendirebilir misiniz?
Serhıldan Ararat
2010 yılına Önderliğe Özgürlük şiarıyla gireceğiz. Yoğunluklu geçen bir süreci geride bırakıyoruz. Hareketimiz açısından hem askeri hem de siyasi olarak hamlesel bir yıldı. Askeri olarak verilen eylemsizlik kararı temelinde süreç ilerledi. Siyasi olarak da yine bu temelde biz üzerimize düşen sorumluluğu gösterdik. Karşıt güçlerin yapılanması daha da netleştirildi. Bu halkımız açısından da Türk kamuoyu açısından da olumlu oldu. Artık devlet gizlemeye çalıştığı politik tutumunu daha fazla ileriye götüremez. Kimin savaş yanlısı olduğu kimin barış yanlısı olduğu genel kamuoyunda açığa çıktı. Devlet içindeki AKP başta olmak üzere siyasi partilerin katliam ve imhada ısrar eden politikaları anlaşılmaktadır. Hatta İzmir’de yaşanan olaylar yine yaşanan katliamlar bunun daha kapsamlı şekilde planlandığını göstermektedir. Eylemsizlik kararımıza rağmen halkın üzerinde imha ve işkence politikaları devam etmektedir. Egemen ve gerici güçler yeni senaryolarla iş başındadır. Halkın ve hareketimizin ulaştığı düzeyden korkmaktadırlar. Bunu tersine çevirmek ve kendi lehlerine kullanmak için demagoji sanatını iyi kullanıp halkı etkilemek istiyorlar ama halkımızın ulaştığı düzey bunların hepsine cevap vermektedir. Bizlerin de Halkın savunma güçleri olarak halkı savunma konumumuz daha da genişlemiştir. Bir ananın barış yönlü ifade ettiği her sözcük gerici zihniyete vurulan en büyük darbedir. Onurlu duruşun ve anlamlı yaşamın ifadesidir. Yaşanan serhıldanlar Kürt halkının iradesinin Önderliğimiz ve PKK olduğunu kanıtladı. Önderliğimizin yeni Paradigması ışığında halkımızdan aldığımız güçle bu sürece daha güçlü ve keskin cevap olacağımızı belirtebiliriz.
- Ayrıntılar
Çakalları bilir misiniz?
Etçil hayvanlar içinde en çirkin olanlarıdırlar.
Görme yetenekleri güçlüdür.
Gözlerinde en kötü hinlik bulunan hayvanlar çakallardır.
Gözleri çakmak çakmak, ancak çukurcadır.
Sansardan biraz büyüktürler.
Ya akşam karanlığı çökünce ya da şafak sökmeden ava çıkarlar.
Hiçbir zaman, teke tek ava çıkmazlar.
Zaten ne o yürek onlarda var, ne de o asalet onlarda var.
Hem yüreksizliklerinden dolayı hem de asaletsizliklerinden dolayı sürü güdüsüyle gezerler.
Sürü sürü harekete geçerler.
Genelde gündüzleri inlerine çekilirler.
Akşam veya şafak sökmeden evvel avlanırlar.
Av hazırlığında iken, grup grup halinde araziye dağılırlar.
Başlarlar ulumaya.
Onlar uludukça dedikçe zannedersiniz ki, yer gök çakalların işgaline uğramış.
Öyle ödlek öyle korkaktırlar ki, ulumalarıyla psikolojik üstünlük kurmaya çalışırlar.
Böylece arazide bulunan farklı bir hayvanı yerinden kalkmasına neden olurlar.
Direkte hayvana saldıracak cesaretleri olmadığından, söz konusu ses taktiğiyle herhangi bir hayvanın paniğe girmesine neden olurlar.
Eğer arazi sarp ise hayvanın bir uçurumdan düşerek ölümüne neden olurlar.
Eğer arazi sarp değilse hayvanı çembere alırlar, yorarlar ve takatten düşen hayvana hep birlikte saldırırlar.
Öylece öldürüp parçalarlar.
Bir gün Cudi’de iken aynen belirttiğim şekilde bir katırımıza saldırdılar.
Akşam üzeri idi.
Bir yere erzak getirmeye gitmiştik.
Katırı meşe bodurunun olduğu bir yere bağladık.
Yakın bir yerde olan erzağı katırın bulunduğu yere getirmeye gittik.
Katırın yanından ayrıldığımızda daha bir dakika yoktu.
Çakallar başladılar ulumaya.
Çakallar nasıl ki ulumaya başladılar, biz anladık ki katırımıza saldırıyorlar.
Biz de hemen geri döndük katırımızın bulunduğu yere.
Baktık ki, otuz kırk tane çakal katırımızı çembere almışlar.
Dört bir yandan uluyarak saldırıyorlar.
Katırda tekmelerle kendini savunuyordu.
Bizim yetişmemizle birlikte çakal sürüsü kaçtı.
Katırımız öylece kurtuldu.
Çakallar üzerine anlattığım bu avlanma tarzı öyle fazla da değildir.
Genelde hayvan leşleriyle beslenirler.
Çok ilginçtir ki, öyle ödlektirler ki hayvan leşleriyle beslenmeye çalışırken de yine aynı şekilde ulurlar.
Öyle kalabalık gezerler ki, özellikle kışın şafak sökmeden önce bir bakarsın ki bir sırtta ve onun yamaçlarında nerdeyse her taşın üzerine bir çakal kafasını havaya dikmiş başlamış ulumaya.
Onlar ulurken, uluma sesleri vadilerden, yamaçlardan yankılanır.
Bu Fetullahçılar da tam çakal kişiliğine sahiptirler.
İktidara gelmek ve iktidarda kalmak amacıyla İslam dini onlar için araç.
Her türlü uyuşturma niteliğindeki söylem onlar için bir araç.
Her yumuşak söylemlerinde bir soykırım hedefi gizlidir.
Her yumuşak söylemlerinde Kürtleri, Türkleştirme hedefleri gizlidir.
Her yumuşak söylemlerinde Siyonizme hizmet etme gizlidir.
Tek amaçları var o da Siyonizm adına yaptıkları Turancılıktır ve Türk ırkçılığıdır.
Medya da çakal ulumaları gibi yalan dolan haberler yazan putçu Türk ırkçıları külliyen ağırlıkta Fetullahçılardır.
Yani Fetul-Münafıkçılardır.
Fetul-Münafıkçılık, İttihat Terrakki’nin Yeşil Kemalist versiyonudur.
Bu münafıkların hepsi İttihat Terakki’deki yöneticiler gibi Türk değil.
Liderleri Fetullah’tan tutalım yöneticilerine kadar, hemen hemen hepsi devşirmedir.
Amiyane tabirle dönmedirler.
Hiç biri ne İslam dinine mensup ne de Türk.
Buna rağmen hepsi İslam dinine mensup birinden daha İslamcı, bir Türk’ten daha fazla Türkçü bir kılıfa girmiş.
Özünde hem İslam dinine düşman olan, hem de Türklüğe düşman olan putçu Türk ırkçıları bu Fetul-Münafıkçılardır.
Aynen İttihat Terraki’de böyle idi.
İttihat Terrakiciler, hem Kürtleri, hem Ermenileri, hem Süryanileri, hem de Rumları hem siyasal, hem ekonomik, hem de kültürel olarak soykırımdan geçirdiler.
Şimdi tüm bunları yapan bu Fetul-Münafıkçılardır.
Cudi’de Şehit Zafer arkadaş ile Şehit Harun arkadaşın naaşlarına işkence yapan asker zihniyeti, Fetul-Münafıkçıların zihniyetidir.
Kürdistan’da katliam yapan polisleri eğiten zihniyet, hem Fetul-Münafıkçıların zihniyetidir, hem de bire bir Fetul-Münafıkçı polislerdir.
Belediye başkanlarını zindanlara doldurarak siyasal soykırım yapan Fetul-Münafıkçı Atalay’dır.
Fetul-Münafıkçı Polislerdir.
Fetul-Münafıkçı MİT’tir.
İttihat Terraki’nin Yeşil Kemalist versiyonu olan bu Fetul-Münafıkçılardan tek hesap soracak olan HPG’dir.
Şehit Zafer ve Şehit Harun’un naaşlarına yapılanlardan sonra intikam farz olmuştur.
- Ayrıntılar
Halkımıza ve Kamuoyuna!
Demokratik sürecin önünü açmak ve Kürt sorununun çözümü tartışmalarına katkı sunmak amacıyla 13 Nisan 2009 gününde ilan ettiğimiz eylemsizlik kararımıza gerilla cephesi olarak sonsuz bir duyarlılık ve bağlılıkla yaklaştığımız halde, TC sistemi ve onun faşist ordusu tarafından gerillalarımızın imhasını amaçlayan askeri operasyonlar, Önder APO’nun yaşam koşullarına saldırılar ve demokratik kurumlar ile halkımıza yönelik olarak baskılar gün geçtikçe arttırılarak devam ettirilmiştir.
- Ayrıntılar
Maraş katliamının 31. yılı vesilesiyle başta insanlık tarihinden günümüze var edilen insanî değerleri bir yaşam duruşu haline getiren, buna karşı egemen sistemlerin her türlü yol-yöntemle gaspına, yok edilmesine karşı direnişçi bir çizgide mücadele ederek yaşamını yitiren başta Aleviler olmak üzere tüm insanlarımızı anıyor, anılarına bağlılık sözünü yineliyoruz.
Elbette ki insanlarımızın hafızasında derin izler bırakan bu katliamı tüm yönleriyle anlamak, bunun karşısında doğru örgütlü bir mücadeleyi açığa çıkartmak gibi bir görevimiz de vardır. Gelenekselleşen, bir yaşam kültürü haline gelen bu gerçek karşısında ancak tarihi sorumluluklarımızı yerine getirmiş olur, onurlu bir duruşun da sahibi olabiliriz.
Katliam sadece Maraş’ta olmadı. Tüm halkımızın yaşadığı coğrafyada oldu ve yaydırılmaya çalışıldı. Malatya, Çorum gibi yerlerde devam etti. Değişik provokasyon senaryoları denendi. Bizzat ABD’nin denetiminde örgütlenen, eğitilen MHP’li faşistler devreye konuldu. Militarist ordu güçleri buna göre bir pozisyona, mevzilenmeye çekildi. Türkiye ve uluslararası kamuoyu buna göre hazırlanmaya çalışıldı. Toplumun hafızasına derinden kazılması için birçok yöntem geliştirildi. ABD öncülüğünde emperyalist güçlerin stratejik bir müdahalesi böylece başlamış oldu. Bu, 1921 Kahire Konferansıyla Kürdistan ve Ortadoğu halklarına yönelik oluşturulan statüko derinleştirilerek Kürt-Türk ittifakını parçalamaya, direnişçi, özgürlükçü eğilimin özünü boşaltmaya yönelik bir girişimdi. Zaten sonrasında 12 Eylül faşist askeri darbesi gelişti. Darbenin zemini bunun üzerinden oluşturuldu.
O dönem Apocu hareketin Ankara zemininden Kürdistan'a açıldığı, partileştiği, örgütlendiği, kitleselleştiği bir dönemdi. Bu hat üzerinden Kürdistan'a açılıyordu. Burada önemli bir devrimci potansiyel vardı. Bu potansiyel üzerinden hızla gelişti. Güçlü dinamikleri bünyesinde taşıyan halk topluluğu Özgürlük Hareketi etrafında örgütlenmeye başladı. Diğer taraftan Mahirlerin, Denizlerin, Sinan Cemgillerin öncülük yaptığı sol-sosyalist hareketlerin önemli bir militan ve taban gücünün olduğu, dayandığı alanlar buralar olmaktadır. Tarihsel Kürt-Türk ittifakını, Seyit Rıza’ların izlediği yolu bozmaya, Kürt Özgürlük Hareketi, PKK ve Denizlerin, Mahirlerin çizgisi olan sol hareket üzerinden Türkiye-Kürdistan demokrasi, kurtuluş stratejik ittifakını parçalamaya yönelik bir strateji oluşturuldu. 12 Eylül faşist darbesiyle bu planı derinleştirerek toplumun tüm gözeneklerine nüfuz ederek, sol hareketlerin öncü kadro gücünü ya imha ederek, ya da etkisizleştirerek içine sızıp örgütlenmeye başladılar. Ergenekon üzerinden sol-sosyalist hareketleri önemli oranda denetimlerine geçirdiler. Bir kesimi de pasifize ederek, özünden boşaltarak, bileşenlerinden kopartarak egemen sisteme daha fazla hizmet eder hale getirdiler. Tüm bunları Önder APO zamanında görerek stratejik ve taktik düzeyde Özgürlük Hareketini bu pozisyon dışına çekmiştir. PKK hareketini de tasfiye etmek için birçok girişim olmuş, buna dönük etkili mücadele edilerek Hareketin anlayışını, çizgi duruşunu koruyabilmiştir. Dikkat edilirse, ‘93’te Sivas Madımak Oteli’nde 37 aydın-sanatçı, Alevi insanımız faşist bir provokasyon üzerinden katledilmiştir. Her ne kadar bu katliam yobaz, aşırı dinci bazı çevrelere dayandırılmak istense de, asıl amacın PKK hareketinin gerilla gücünün buraya dayanarak Türkiyelileşme açılımını engelleme temelindedir. Ayrıca Alevi halkımız üzerinde oynanan oyunların boşa çıkarılması, kendi öz dinamikleri üzerinden örgütlü hale gelmesini engellemeyi amaçlamıştır.
Apocu hareket bu dönemle beraber Kürdistan'da çizgisini geliştirirken, Denizlerin, Mahirlerin mirasını ilke, ölçü ve özelliklerinde yaşamsal kıldığı gibi, bugün de güçlü bir savunucusu ve devamcısıdır. Sosyalist ütopyayı egemen sistemlerin etkilerinden arındırarak ve demokrasinin özüyle birleştirerek, onların anılarına bağlılığını bu temelde yerine getirmiştir.
Özgürlük çizgisi kendisine ölçü ve özellik olarak direnişi, adaleti, eşitliği, hakikati, dürüstlüğü, kadın özgürlüğünü, sadeliği esas alır. İnsan olma felsefesi vardır. Bu ölçü ve özellikler aynı zamanda Alevîliğin de özüdür. Bir anlamda bu öz PKK çizgisinde, direnişçi geleneğinde yaşamsallaşmıştır. Kürt halkına mal olduğu kadar, ezilen-sömürülen halkların umudu, kurtuluş felsefesi, yolu haline gelmiştir. Kapitalist modernitenin boyunduruğu altında tarihinden, kültüründen, geleneğinden, tüm var olma değerlerinden kopan insanın bilinci, yüreği, ruhu, inancı haline gelmiştir. Yeniden doğuşun, toplumsallaşmanın zihniyeti, vicdanı olmuştur. Katliamcı zihniyeti iyi tanımak ancak doğru bir savuma anlayışını, duruşunu geliştirebilir. O coğrafyada, o toplumda oluşturulan bu kuşatmayı ancak örgütlü hale gelerek ve PKK hareketinin mücadele saflarına katılarak kırmak ve başarmak mümkündür.
Bugün katliam tarihini tekrardan canlandırmak isteyen AKP iktidarı ve zihniyeti karşısında Alevi halkımızın özgürlük mücadelesi etrafında kenetlenerek dayanışma ve birlik temelinde yürüyüşünü kendi tarihine yakışır bir biçimde yapması gerekir. Kendi özünden dönmüşlere, ihaneti bir onur gibi yaşayan ve yaşatmak isteyen onursuzlara, hainlere karşı ilkelerinden ödün vermeyen Önder APO’nun da direniş yolu olan Kerbela çizgisini geliştirerek tarihi sorumluluklarımıza bir kez daha sahip çıkma kararlılığıyla…
- Ayrıntılar
Kürdistan’da olup bitenleri böylesine sade bir dille ifade edebilmek herhalde sadece Kürtlere özgü olmalıdır. Belki de dünyanın diğer ucunda ezilen tüm halklarda da görülebilir. Belki de halkların genlerinde olup bitenleri sade bir dille getirme vardır. Belki de halklar böyle yaratılmışlardır… Kürdistan halkının böyle yaratıldığı kesindir.
Günlerce Türkiye’de ve Kürdistan’da olup bitenleri izliyoruz. Faşizan saldırılarla Önderliğimizin nefessiz bırakılması için her şey yapıldı. Ölümle tehdit ederek sıtmaya razı etme biçimiyle adeta alıştırılmaya çalışılıyoruz. Önderliğimiz bu durumu kurbağa misaliyle nasıl toplumun adım adım reflekslerinin öldürülerek reflekssiz bırakılmak istendiği olarak yorumladı. Yani toplum adeta kalın derileştirilmek için her şey.
Alışmak ihanettir demek çok da yanlış olmayacaktır. Adeta ölüme alıştırılmak, hem de hiçbir refleks göstermeden buna alıştırılmak tek bir kelimeyle köleliğin en dip noktasıdır. Köle olmadığımıza göre, köle olma durumuna baş kaldırdığımıza göre, köleliği reddettiğimize göre yapmamız gereken ilk elden alıştırmalara karşı isyana geçmektir.
Kürt halkının yaptığı da budur. Reflekssizleştirmeye karşı isyan. İnsan olmanın en erdemli özelliklerinden biri de refleks sahibi olmaktır. Yani tavır sahibi olmak, unutturmalara kafa tutmak. Alıştırmalara karşı direnişe geçmek…
Sömürgeci faşist rejim Kürt halkının en hassas noktalarının neler olduğunu iyi biliyor; Kürt halk önderliği, gerillası ve halkı. Bu üçü birbirinden kopmaz bağlarla bağlıdır. Bunlardan bir tanesine yönelirsen mutlaka diğer ikisi sert cevap verir. Diyalektik böyle örülmüştür. Gerilla, halk önderliği ve halkı olmadan yaşayamaz. Kürt halkı da önderliği ve gerillası olmadan yaşayamaz. Bu diyalektik bağ iyi bilinecek. Bu bağ iyi bilinmeden girişilecek her türden eylem ateşle oynamak anlamına gelecektir. Ya da bu üçünün ilişki ve bağı, karşılıklı bağlılıkları bilinmeden yapılacak herhangi bir hesap ters teper.
Bu kez de faşist devletin hesabı ters tepmiştir. Kürt halk önderliğine karşı yapılan nefesiz bırakılma saldırısına karşı Kürt halkı sokaklara dökülmüştür. Gerilla eyleme geçmiştir. Gençler ve geleceğin generalleri olan çocuklarımız Molotof ve taşlarıyla alıştırmalara gelmeyeceklerini tok bir sesle haykırmaya başladılar. Ve öyle görülüyor ki bu haykırışlar devam da edecektir.
Hem terörist hem de faşist olan TC devleti ve onun uygulayıcı taşeronu olan AKP kendince Kürdistan’da nemalanmak için her türden kirli taktiklerle hareket ederek dünyanın en görülmedik kurnazlıklarıyla hesap kitap yapmaktadır. Kürt halk önderliğine yönelecek kendince sindirecek, DTP’ye gözdağı vererek geri adım attıracak ve kış şartlarına doğru giden gerillaya da yönelerek etkisiz kılacak. Ve tabii bunları yaparken de jonileri unutmayacak, güneydeki-kuzeyde kıyamet kopmasına rağmen halen tık bir ses çıkarmayan güney güçlerine-mesaj verecek, Suriye’yi kendince ayarlayacak, İran’ı ABD’lilere satmasına rağmen ayarlamaya çalışarak dediğimiz gibi kendilerince Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme planlarını hızlandıracaklardır.
Ama nafile, top direkten döndü. Kürt halk önderliğine saldırı Kürt halkını infiale kaldırdı. DTP’ yi kapatma bu tuzun biberi oldu. Ve Kürdistan gençleri sokakları tarumar ettiler. Ve Kürt halkı da her şeyiyle destekliyor. Legal siyasetin önünü kapatan devlette artık umacağı bir şey kalmamıştır. Kürdün en yumuşak olan vekillerine bu kadar sert davranılıyorsa, hakaretlere maruz bırakılıyorlarsa kendilerine nasıl yaklaşacaklarını halkımız iyi biliyor. Ve bunun için topyekûn ayağa kalkıyor. Ve doğru olan da budur. Belki de daha da yüksek sesle, yüksek perdede ayağa kalkmalıdır.
Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi tarihinde şunu biz hep gördük; düşman bize yöneldikçe bizler çoğaldık, düşman bize yasak getirdikçe bizler güçlendik. Bu Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde neredeyse altın bir kural olmuştur. Bunun için Gever’li gençlerin ellerine aldıkları “öldükçe çoğalır, yasaklandıkça güçleniriz” sloganı yerinde bir slogandır. Ve herkesin de bu sloganı dikkatle okumasında fayda vardır.
Kürtleri artık alışıla gelen klişeleşmiş, klasik özel savaş yöntemleriyle idare edeceğinizi sanıyorsanız yanılırsınız. Hele hele kendinizce yönlendirebileceğinizi sanıyorsanız daha da fazla yanılırsınız. Alıştıra alıştıra reflekssiz bırakacağınızı düşünüyorsanız daha da feci hale gelirsiniz.
Ve mevcut durumda feci halde yanıldıkları ortaya çıkmıştır. Herkes adeta yatıştırmaya kalkışıyor. Birden herkesin ağzında bal akmaya başladı. Ne de çabuk unutuluyor daha birkaç gün önce yapılan hakaretler, saldırılar. Özelde de medya camiasının saldırılarını ne çabuk unuttu. Türk basının Mehmetçikleri de yumuşamaya başladılar.
Ama unutmayan ki; bu halk sizin oldukça ikiyüzlü, değerden yoksun, kişilikten uzak tavsiyelerinizden nefret ediyor. Ya aklınızı başınıza toplar ve ilkeli olursunuz, ilkeli yaşarsınız ya da bu halk uzun zamanları kapsayacak direnişini sürdürecektir. Çünkü bu direniş yapılan hakaretlere karşı onurlu olmanın onurlu duruşunun ta kendisidir.
Faşist ve terörist devletin tüm ezmelerine karşı bu halk artık özgürlük yoluna girmiştir, özgürlüğün tadını ve kokusunu almıştır. Ve hiçbir zaman özgürlüğün kokusundan ve tadından vazgeçmeyecektir.
- Ayrıntılar
Ne şundanız, ne bundanız deyip de,
Alttan alta, gizliden gizliye tam tamamına Türk ordusunu destekleyip de, MİT, Fetullahçılar ile AKP adına kontralık yapan hiççi katil sürüleri.
Kurulu sistemle alakamız yok deyip de,
Aşine Katı Kemalizm yerine, Cilalı Yeşil Kemalizm (Türk-İslam Sentezi ile onun Turancı türevi Fetullahçılık) atına oynayan hiççi katil sürüleri.
Asimilasyona karşıyız deyip de,
Aşine Kemalist katı ulusçu soykırım yerine, Yeşil Kemalist Fetullahçı Turanizmin Türk ulusçuluğu anlayışıyla, Kürtlerin soykırımdan geçirilmesini meşru gören hiççi katil sürüleri.
Barışçıyız, eşitlikçiyiz deyip de,
Ordunun Kürtleri katletmesi yerine, polisin katletmesine daha insancıldır diyerek teresleşen hiççi katil sürüleri.
Kontr-gerillaya karşıyız deyip de,
Asker kontr-gerilla yerine, polis kontr-gerillasına alkış çalan hiççi katil sürüleri.
Ergenekona karşıyız deyip de,
Askeri Avrasyacı Ergenokon yerine, MİT ile Fetullah’ın Amerikancı Ergenekonunu ikame eden hiççi katil sürüleri.
Militarist Medyaya karşıyız deyip de,
Askeri militarizmin medyası Doğan Medya yerine, MİT ile polisiye militarizmin medyası Fetullahçı medyada vakanüvüsçülük yapan hiççi katil sürüleri.
Doğan medyasındaki asker kalemşörleri Fikret Bila ve Mehmet Ali Kışlalı yerine, MİT ile Fetullahçı medyada Prof. Dr. Zühtü Aslan, Önder Aytaç ile Emrullah Uslu gibi kontralarla Kürtlere karşı tetikçilik yapan hiççi katil sürüleri.
Liberal demokratız deyip de,
Partilerinin kapatılmasına tepki gösteren DTP’lileri desteklemek yerine, Dolapdere’deki MİT ile Fetullahçı polisiye kontraların silahla Kürtlere saldırmasına “mahalle tepkisidir” diye başlık atan hiççi katil sürüleri.
Muş’un Kop ilçesinde iki yurtseveri katleden ve onlarcasını yaralayan Zühtü Aslan ile Önder Aytaç’ın eğittiği polis ve Jitem elemanlarının yaptıklarını katliamdır deme yerine, “esnaf tepkisidir”diye başlık atan hiççi katil sürüleri.
Televizyon televizyon gezen Önder Aytaç gibi Önder APO’ya saldırıp, biz biat etmeyiz deyip de,
CIA ajanı ve ABD teşeronu olup da İslam kılıfıyla Turancılık yapan Fetullah Gülen’e kapıkululuk ederek biatlaşan hiççi katil sürüleri.
Irkçı Türk devletine xulamlık ederek biatlaşan hiççi katil sürüleri.
HPG, Güney Kürdistan’a gitsin deyip de,
Hem Kuzey hem de Güney Kürdistan’da, Türk ordusunun gerillayı katletmesini uluslararası hukuka uygundur diyen hiççi katil sürüleri.
Anadolu ve Kürdistan gençliğinin ölmesini istemiyoruz deyip de,
1999-2004 yılları arasında PKK tek yanlı ateşkesi sürdürürken 500’e yakın, bu yıl ki eylemsizlik sürecinden 80’nin üzerinde gerillanın şehit düşürülmesine tek ses çıkarmayıp, üstelik ordunun operasyon yapmasını desteklerken, Reşadiye’de 7 askerin ölümüne kıyamet koparan hiççi katil sürüleri.
Savaşa karşıyız deyip de,
AKP’nin savaş hükümeti olmasına karşı çıkmak yerine, AKP’nin Kürtleri fiziki ve kültürel soykırımdan geçirmesi ile Kürtlere saldırmasına karşı, Kürtlerin direnmesini barışa karşı provokasyondur diye sürmanşet atan hiççi katil sürüleri.
Militarizme karşıyız deyip de,
Kürtlerin işgalci Türk ordusunda askerlik yapmamasına karşı çıkıp da askere gitmeyi vatan görevi diye herkese yuttururken, asıl olarak Kürtlerin varlığının teminatı olan gerillaya katılımı militarizmdir diye reddeden ve gerillaya katılımı hiçleştirmeye, anlamsızlaştırmaya çalışan hiççi katil sürüleri.
Özellikle bu konuda başrolü üzerine alarak, Kürtlere seslenerek efendileriniz Beyaz Türk ırkçılarına kölelik ve askerlik yapın diyen Taraf gazetesinin hiççi, nihilist ve azgın Türk ırkçısı katil sürüleri.
Gönülleri fethetme ve sevgi seli deyip de,
Aslında yaptıkları gönülleri fethetme değil, onun yerine ruhları öldürmektir.
Sevgi çemberi, sevgi seli dedikleri özgürlük ahlakını öldürerek, onun yerine zulüm iktidarını yerleştirmek isteyen hiççi katil sürüleri.
Bireyciliğe karşıyız deyip de,
Kürtlerdeki özgürlük ve eşitlik değerleri yerine, Kürtlere bugünün modern bireyciliğini aşılamak, onları sisli ve düşsel bir dünyaya götürmek, soykırım öncesi öldürücü ve tehlikeli bir gönül ve fikir rahatlılığının olduğu mezarlığa atmaya çalışan hiççi katil sürüleri.
MİT ve Fetullahçı AKP medyasındaki -Taraf, Yeni Şafak, Star, Türkiye, Zaman, Sabah ve Bugün gazeteleri ile Samanyolu TV, Kanal-24 TV, ATV, Mehtap TV, Ülke TV, Kanal 7 TV, vb.- katil sürüleri siz Alman Nasyonalist Sosyalist Parti’den-Nazi Partisi- ne daha az kötü ne daha fazla değerlisiniz.
Ondan daha ırkçısınız.
MİT ve Fetullahçı ile AKP medyasının hiççi katil sürüleri, sizin gibi en kara ırkçı medya ne kadar özel savaş yürütürse yürütsün, hakikatleri ne kadar saptırırsa saptırsın, ne kadar bulanıklaştırırsa bulanıklaştırsın Kürtlerin özgürlükçü bir geçmişi, hareketi ve özgürlük hayalleri vardır.
Sizin gibi en kara ırkçılar, bunları hiçbir zaman yok edemez.
PKK ve HPG, Kürtlerin özlemleri için bir özgürlük sesi, ateşli umutlarının gerçeğidir.
PKK ve HPG gerillaları da bu özlemlerin ve ateşli umutların fedaileridir.
İşte tüm bunlardan dolayı, tüm Kürdistan gençliğine diyoruz ki, umut dağlardadır.
Özlemlerinizin stargahı, Kürdistan dağlarıdır.
Ateşli umutlarınızın gerçeğe dönüşme yeri de gerilla üsleridir, gerilla kamplarıdır.
- Ayrıntılar
Rêber APO
Odamda pencere açtılar. Havalandırmaya çıkarmayı da iki saate çıkardılar. Bir saat sabah bir saat öğleden sonra olmak üzere iki saat havalandırmaya çıkardılar. Dün dört arkadaşla tekrar görüştük. Onlarla da sohbet ettik.
Milletvekilerinin istifası konusunda ben farklı düşünüyorum. Ben “siyaset bir tıkanma noktasına gelmiş” demiştim. Ben bugünkü durumu 1975-76 yıllarımdaki duruma benzetiyorum. Bir yıl ADYÖD Başkanlığını yaptım. O zamanlar ADYÖD iki eğilimden oluşuyordu. DDKO ve Dev-Genç’in birleşmesinden oluşuyordu. Ben hem Dev-Genç’e hem DDKO’ya üyeydim. Gönlüm her ikisinden yanaydı. Biz ikisini birleştirmiştik. İki tarafı birleştirme, kardeşliği ve özgürlüğü esas aldığımı, böyle bir eğilimde olduğumu biliyorlardı. Birisi daha sonra küçük burjuva milliyetçiliğine kaydı. Diğeri de milliyetçiliğe kaydı. Diğer taraf da “biz Kürtlerle birarada yapamayız” diyordu. Sonunda ben ortada kaldım. Ama gönlüm her ikisinin birleşmesinden yanaydı. Daha sonra Kemal Pir ve Haki Karer’le birlikte Kürdistan’a geçtik. Kemal Pir ve Haki Karer benim iki halkı birarada tutmak istediğimi gördükleri, bildikleri için benimle beraber hareket ettiler. Biz bilinen tarihi Mart çıkışını yaptık. Mart 1976. Benim 1975-76 arası çalışmalarım tarihi önemdeydi. Her yıl dünya kadar çalıştım, çaba sarfettim. Her yıl bir kitap kadar dökümanlar hazırlıyorduk. Kürdistan’da mücadeleyi başlattık. İlk olarak Ağrı’ya gittim, Kars’a da gittik. Hatta oraya gidişim meşhurdur, Karslılar bilir halen buna çok değer verdiklerini biliyorum. Doğubeyazıtlılar da değer veriyorlar. Doğubeyazıt’ta gençlerle toplantılar yaptım, heyecanlı toplantılar oldu.
1970’ten bu yana çok büyük emeklerim oldu. Birçok kurum ve derneğe üye oldum. Bir yıl İstanbul’da kaldım. O yıl Hukuk Fakültesine kaydımı yaptırmıştım 1970-71 yılıydı. O tarihten itibaren çok düşündüm çaba sarfettim. Bugüne kadar kırk yıl oldu. Halkın bana bu kadar bağlı olmasının temelinde bu var. Halk beni bilir, halk tanır. Diyarbakır’dan çıkışım bu amaçlaydı. Kırk yıldır bunun mücadelesini veriyorum.
Böylece Kürdistan’da çok geliştik ancak Türkiye boyutu gelişmedi. Türkiye boyutunu daha sonra Ergenekon ele geçirdi.
Mahirlere, Denizlere saygım vardır. Ben onlara saygı duyuyorum. Deniz de Mahir de Kürtlerin varlıklarını ve haklarını kabul ediyorlardı. Deniz idam edilirken bile -bu çok zor bir şeydir idam edilmek– bundan hemen önce “benim mücadelem Kürt ve Türk halklarının kardeşliği mücadelesidir” demiştir. Aynı şekilde de Mahir de “Kürtler vardır, Kürt sorunu inkâr edilemez. Kürtlerin bütün hakları kabul edilip verilmelidir” diyordu. Ben bunu Mahir’in kendi ağzından duydum. Bunu söylemek büyük cesaret istiyordu. Biliniyor Mahir de vuruldu. Vurulduğunda da bunları söylemişti. Herkesin bunlara saygı duyması gerekir.
Çözüm demokratik mücadeledir. Bunu halka danışabilir ve karar alabilirler ama öyle yüzeysel değil, gerçekten halka sorarak, bunu kararlaştırabilirler. Diyarbakır’da binlerce kişiyle halk toplantıları yapabilirler, daha sonra il il halk toplantıları yapabilirler. Onlar da halka gidebilirler. Meclis’e dönüş de yapabilirler. Biz böyle gerekli gördük de diyebilirler. Bence henüz istifa edilecek aşamaya gelinmedi. Bizler henüz o aşamada değiliz. Meclise dönüp demokratik siyaset geliştirilebilinir. Ufuk Uras’ın teklifi değerlendirilebilir. Milletvekilleri Meclisi iyi kullanmalıdırlar. Demokratik kanalları açamadılar. Bu şekilde Kürtlerin demokratik kazanımları da boşa harcanmamalıdır. Meclis’te her şeyi tartışabilmeliler. Demokratik mücadele için demokratik siyaset gerekiyor. Bunun yapılabilmesi önemli.
Şimdi yeni parti var deniliyor. Ben buna bir şey demiyorum. Devlet birisini kapatır, birisi açılır ancak hukuk tekniği açısından bir parti olabilir. Ama bu siyasi-demokratik mücadeleye tek başına çare değil. Yeni bazı şeylerin olabilmesi gerekiyor. Demokratik siyaset yürütülmesi gerekir. Demokratik siyasetle ancak barış gelir. Türkiye’de hukuk zaten yok. Ben söylediklerimi legal ya da illegal olarak değerlendirmiyorum. Benim söylemek istediğim demokratik siyaset kanalıdır, mücadelesidir.
Türkiye’de ortak bir çalışma yürütülebilir. Demokratik kesimlerle geniş bir şekilde bir araya gelinebilir. THKO, Dev-Genç gibi bunların devamı olan kesimlerle ilişkiler kurulabilir, bunlar da içinde yer alabilirler. Aleviler de dahil olabilir. Diğer demokratik kesimler de dahil olabilir. Böyle demokratik bir oluşum olursa kırk elli milletvekili çıkarabilirler. Bunlar önemli şeyler yapabilir, demokratik siyasetin önü açılabilir. Bunu yaparlarsa demokratik siyasetin önü açılabilir. Demokratik mücadelenin Türkiye tarafı da bu şekilde oluşturulabilir.
MHP herkesi teslim almak istiyor. CHP, MHP faşist, katı tutum ve çizgilerini aşabilmek için Meclis’ten çıkıp gitmekle olmaz. Mecliste kalıp bu anlayışa karşı mücadele etmeliler. Bahçeli’nin Baykal’ın arkasında çok güçlü örgütleri vardır. Bahçeli muazzam örgütlüdür, bunlar örgütlü olma konusunu çok iyi biliyorlar. Baykal da aynı şekilde örgütlüdür.
Sayın Başbakan’a çağrıda bulunuyorum. Benim yol haritamda mevcut şiddetin önlenmesi için gerekli ilkeleri belirtmiştim. Biraz aceleye gelmişti. Ama yine de yeterli şeyleri söylemiştim. Sorumluluklar hep omuzlarıma yüklenmiş. Bu şekilde Hükümet de bütün yükü bana bırakıyor. Bu da benim sağlığımı bozuyor. Biz savaşın değil, barışın gerçekleşmesini istiyoruz. Barış projenizi ortaya koyarsınız. Benim rolümü oynayabilmem için barış projesinin ortaya konulması gerekiyor. Her şeyi benim omuzlarıma yıkmasınlar. Dürüstlükle bir demokratikleşme projesi hazırlanmalıdır. Ve hemen harekete geçilmelidir. CHP ve MHP zaten çözümsüzlükten yanalar. Yedi yıldır da demokratik bir çözüm gelişmedi. Ben demokratik olan hiçbir şeye de karşı değilim. AKP’nin içinde biraz samimi İslami demokratik bir çizgi de var. Ben buna da karşı değilim. MHP ve CHP dışında AKP’den de çözüm istemeyen kişiler var, isteyenler de var. Eğer bu sorun çözülmek isteniyorsa bu demokratik çizgi harekete geçirilmelidir. Ve Başbakan demokratik bir projeyi hayata geçirmelidir.
Türkiye’de aslında şu anda iki güç var. Bunlardan biri ittihat terakki çizgisinde olan sert-katı, faşist güçtür. Diğeri de kısmen AKP -AKP içinde kısmen demokratlar var, kısmen de askerlerin de içerisinde yer aldığı yumuşak güçtür. Aslında şu anda çatışan bu iki güçtür. Her gün subaylar, generaller tutuklanıyor. Tutuklanmalarının nedeni bu iki gücün çarpışmasıdır.
AKP içinde İslami demokratik bir çizgi var. Bu Erbakan onların çizgisidir. Yedi yıldır AKP’deki bu demokratik çizginin içi boşaltılıyor. Demokratik İslam anlayışının içini ılımlı İslamla boşaltıyorlar. AKP’nin hem Kürtler için hem Aleviler için hem de demokratikleşme için yaptıklarının içi boştur. Alevi çalıştayına Şendiller’i çağırmışlar. Bu da yapmış oldukları alevi çalıştayının içinin boş olduğunu gösteriyor. Kürtleri Kürtlerle pasifize etmeye çalışıyorlar. Bu da benim söylediklerimi doğruluyor. Biz demokratik islam çizgisine karşı değiliz. Demokratik bir çıkış yapılabilir.
Anadolu kapitalizmi dünyanın en vahşi kapitalizmidir. Bu kapitalizm, kumar kapitalizmidir. Dünyanın hiç bir yerinde uygulanmayan kapitalizm Anadolu’da uygulanıyor. Bunlar bir aile kurdular mı, biraz da para kazandılar mı, bir kadın, bir araba bir ev edindiler mi toplumsal mücadeleden vazgeçiyorlar. Toplumsal gerçekleri görmezlikten geliyorlar. Hatta toplumsal mücadelelere müdahale ediyorlar ve onların önünde engel haline geliyorlar. Demokratik siyaset ve barışla bunun önüne geçebiliriz.
Ben 1986’da Kürdistan’a ilk birlikleri, gerillaları gönderdiğim zaman onlara çok şey söylemiştim, onları uyarmıştım. Ancak ben her şeyi de bilemiyorum. Mesela Hogir’in Ergenekonla bağlantılı olduğunu yirmi yıl sonra öğrenebildim. Bunun gibi birçok kişinin Ergenekonla bağlantısını çok sonraları fark edebildim. Her şeyden de beni sorumlu tutmasınlar. Bizim mücadele tarzımız bu şekilde değildi. Bunlar birçok çete oluşturdular, Dörtlü çete, Hogir ve Şemdinler. Ergenekonla da işbirliği yaptılar. Bilge Köyü gibi birçok köy basıp çoluk çocuk katlettiler. Bunlar beni de öldürmek istediler. Hasan Bindal olayı biliniyor. Ben dikkatli olmasaydım beni de öldürürlerdi. Daha sonra bu anlayış Osman-Botanlarla devam etti. Bunlar bizim mücadelemizi de heba ettiler. Birçok insanın infazına göz yuman, öldürülmelerini sağlayan bu insanlar rahatlıkla gidip diğerleriyle işbirliği yapabildiler. Bunlar bizim mücadelemizi, demokratik mücadele anlayışımızı, değerlerimizi de boşa çıkarmaya çalıştılar.
Ben askerlerin de gerillaların da ölmesini istemiyorum. Ve gerçekten buna çok üzülüyorum. Anadolu insanları ölmesin. Anadolu kuzuları ölmesin.
Muş’taki olaylarda iki kişi yaşamını yitirdi. Bu öyle sıradan bir esnaf değil, devletin özel görevlisidir. Bunun gibi Bitlis, Siirt birçok yerde bunların hepsi bölgede örgütlüdür. Bunların etrafında daha bir çok kişiler vardır. Ben gazetelerdeki bazı başlıklardan bunları anlayabiliyorum, bu sonuçları çıkarabiliyorum. Bunun gibi Diyarbakır’da bile akla hayale gelmeyecek köşe başlarında bekleyen binlercesi vardır. Bunlar katliam gününü bekliyorlar. Ne zaman katliam olacak diye bekliyorlar. Katliam olsa bunların hepsi Kürtlere saldırmak için, Kürtleri öldürmek için bekler vaziyetteler. Daha öncesinden de Ceylanpınar’da, Viranşehir’de, Urfa’da, Diyarbakır’da bir çok kişi taranarak öldürüldü. Bunlar da her an beş kişi on kişi öldürebilirler. Buna karşı halkın kendini savunması gerekir. Buna karşılık savunma hazırlığın yoksa insanların bu şekilde ölmesini doğru ve sağlıklı bulmuyorum. Bulanık’ta yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Diyarbakır’da yaşamını yitiren gencin, Aydın Erdem’in ailesine de başsağlığı diliyorum. Ailelerine selam ve sevgilerimi iletiyorum.
Benim burada devleti tehdit ettiğimi söylüyorlar. Hayır ben kimseyi tehdit etmiyorum. Onlara “alçaklar ordusu” dediğim söyleniyor. İnfaz Hakimliği hücre cezamı onaylamış. İnfaz Hakimliği cezayı onamış itiraz hakkım var. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunacağım. Bu bana verilen 12. Hücre cezası oluyor. Tabi bunlar doğru şeyler değil. Ben kimseyi tehdit etmiyorum, sadece tespitte bulunuyorum. Ben Meclis’te bireylere karşı bir şey söylemedim, bireysel olarak kimseye bir şey demiyorum. Kişiliklerine bir şey söylemiyorum. Benim söylediğim şey demokratik siyaset ve barış çizgisi seviyesinin altında kalan zihniyet içindir. Benim şahıslara karşı olumsuz bir şeyim olmaz. Ben Meclis’te bulunup da sorunu çözmek istemeyen anlayışa karşı söyledim bunları. Bu anlamda kullandım o kelimeyi.
İnfaz Hakimine yazdığım dilekçede de bunları belirttim. Benimle görüşme yapan heyete de söyledim. Hakimler hukuka, yasalara bakıyorlar. Dar hukuk tekniği bağlamında olayı değerlendiriyorlar. Sonuçta önündeki hukuk neyse onu dar olarak yorumluyorlar, gereğini o şekilde yapıyorlar. Benim söylediğim şey hukuku aşan bir şeydir.
Ben burada konuşurken, eleştiri yaparken de kimseye dayanarak söylemiyorum. Bana inanan halkım ve dostlarım vardır. Ben halka dayanıyorum. Ayrıca beni destekleyen dostlarım var. Zor zamanlarda bunlar yardım da eder. Ben kendi gücüme güveniyorum, kendi gücüme dayanıyorum.
Bingöl, Bitlis, Diyarbakırve Siirt cezaevindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Halkımıza selamlarımı iletiyorum.
- Ayrıntılar
Kürt siyasal tarihinde, Türkiye demokrasi tarihinde bir noktaya daha geldik. Demokratik açılımın düşünce özgürlüğüne, konuşma özgürlüğüne ne kadar önem verdiğini, gerçekten ne kadar demokratik olduğunu dünya alem gördü. Tabi bunda Türk devletinin hangi kanadının etkili olduğunu, Türkiye devletini, halkını hepsini suçlamanın doğru olmayacağını biliyoruz. Türkiye’nin demokratik açılım projesinin bir devlet projesi olduğunu herkes söylüyor. Bu devletin özelde yargı bürokrasisinin olmak üzere askeri ve pek çok alandaki bürokrasisinin gelmiş olduğu kirlilik düzeyini, monarşik, faşist zihniyeti bir sefer daha gördük.
Türkiye devleti 29 Mart seçimleri sonuçlarını, barış gruplarının, Kürt gerillasının halk tarafından karşılanma coşkusunu sindiremedi. Yetmiş yıla yakın bir süredir yok saydığı halen yokluğunda, yok etmekte ısrar etmektedir. İşte inkâr ve imhada ısrar ettiği bu Kürtlerin Anadolu hatta dünyada hiçbir halkta görünmemiş büyüklükte bir coşkuyla demokratik devrimi inşasını bu devlet içine sindirememektedir. Bu inşanın öncüsü PKK’dir. DTP bu inşa sürecinde halkın demokratik örgütlenmesinin bir aracıdır. DEP’ten başlayan geleneğin bir devamıdır. Bunu dost düşman herkes biliyor ki DEP ten bu güne gelişen, büyüyen bir demokratik halk inisiyatifi var. Bu tür kapatmalar mücadelemizi tasarladıklarının aksine büyütmektedir. Bazı milletvekilleri ve belediye başkanlarına yasaklar getirmeleri de aynı sonucu doğuracaktır.
Biz bir hareket olarak hiçbir zaman bireyler değil örgütlü gücümüz, örgütlülüğümüzle kazandık. PKK’nin Kürt halkını var etmesinin temel yolu örgütlü kılmasıdır. Öyle birey hakları vererek, Kürt halkını bireylerden oluşan bir yığın gören politikalara inat halk gerçekliğini güçlendiren Kürt halkı yürüttüğü demokratik mücadeleyle bu tür anti demokratik uygulama ve cezaları boşa çıkaracaktır. Siyasetin mecliste yapılanı sadece işin çok küçük bir kısmıdır. Asıl siyaset sokaklarda, mahallelerde halkın içinde yapılandır. Kürt gençlerinin günlerdir sokaklarda yükselttiği serhıldanlar, dağlarda yürüttüğü mücadele siyasetin en önemli ayaklarındandır. Mecliste Baykal, Bahçeli, Erdoğan konuşadursunlar. Bu vakitten sonra kimse -devlet bile- Kürt halkının, Kürt siyasetçilerinin bu tarz bir siyaset yapmasını engelleyemeyeceklerdir.
Bu mücadelenin gelmiş olduğu aşama budur. Herkes bunu biliyor. Bundan sonra daha da büyüyüp daha hızlı daha fazla sonuç almak için Kürt gençleri eylemlerini arttırarak sürdürmeli, bu anti demokratik uygulamaya devleti pişman etmelidir.
Bununla birlikte eğer Kürt halkına, Kürt gençlerine, Kürt kadınlarına siyaset yapma hakkı tanınmıyor, siyaset yapma alanları daraltılmaya, gözaltılar, tutuklanmalarla sindirilmeye çalışılıyorsa ki bu kesinlikle böyledir. Kürt halkını var eden siyasetin sahibi PKK’ye katılmak gençlerin tek çıkış yoludur. Otuz yılı aşkın süredir onlarca operasyon, yüzlerce komplo binlerce saldırıya rağmen büyüyen kapatılamayan, büyüyen halklaşan partiye girmek faşist Türk devletine verilecek en güzel genç tavırdır.
Kürt gençliği,
Kürt kadını, bir gerilla olarak size sesleniyoruz. Bizi halklaştıran, var eden, büyüten, güçlendiren PKK’nin gerillası olmanız bu süreci zaferle taçlanmaya götürecektir. Gelsin de kapatsın partimizi,
Görelim bir hele!
- Ayrıntılar
Laf fırıldağı olmak, kimseyi ne liberal ne de demokrat yapar.
Liberalizm, her ne kadar kelime anlamıyla özgürlükçülük olsa da, aslında liberalizm, faşizm ve ırkçılık ile kapitalist sistemin ideolojisidir.
Sonuçta liberalizmin tacı, ya faşizm ya da ırkçılık olur.
Liberal gözüken Türk yazarlarının tacı da, amiyane tabirle Türk ırkçılığıdır.
Kimse, onların laf oyununa bakmasın.
Kimse, onların, laf danslarına bakmasın.
Özgürlük gerillalarının Tokat’taki misilleme eylemiyle birlikte, liberal maskeli yazarların çoğunluğu azgın bir Türk ırkçısı olduğunu açığa vurdu. Amiyene bir şekilde laf danslarının Türk ırkçılığına vurulan bir cila olduğu anlaşıldı. Kürtleri suçlamaları ırkçı yönlerini açığa çıkardı.
Dünyanın hiçbir yerinde, özgürlük mücadelesi veren bir hareket ve halk suçlanmaz.
Aksine desteklenir.
Dünyada ki mücadeleleri bilmeyenler, gitsinler tüm özgürlük mücadelelerini okusunlar bu gerçeği öğreneceklerdir.
Tokat eylemini eleştiren liberal maskeli ırkçı Türk kalemşörlerine soruyoruz.
KCK, 13 Nisan 2009 tarihinde eylemsizlik kararı aldı mı?
Ben cevap veriyorum.
Evet.
Bu karara uyan HPG, o tarihten sonra tek bir eylem yaptı mı?
Hayır.
13 Nisan’dan sonra Türk ordusunun operasyonları durdu mu?
Ben cevap veriyorum.
Hayır.
Bu operasyonlarda 80’in üzerinde HPG gerillası Türk ordusu tarafından şehit düşürüldü mü?
Ben cevap veriyorum.
Evet.
Fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörlere soruyoruz:
25 Ekim 2009 tarihinde, Dıjwar Partizan adlı HPG gerillası nerede şehit düştü?
Ben cevap veriyorum.
Güney Kürdistan’da.
Fırıldak ırkçı kalemşörler, size soruyorum:
Külliyetiniz yazdıkları makalelerde demiyor muydu, HPG gerillaları Güney Kürdistan’a geri çekilsin?
Güney Kürdistan’da bulunan bir gerillayı bile şehit düşürüyor sizin ordunuz.
Demek ki, sizin o düşüncenizde külliyen yanlış ve HPG’yi tuzağa çekme temelli!
Bu konuda ne hissediyorsunuz, liberal maskeli fırıldak ırkçı kalemşörler?
Ben cevap veriyorum.
Seviniyorsunuz, dans ediyorsunuz HPG gerillalarının şahadetine.
Size sormaya devam ediyorum.
Çevlik’in, Çawreş alanında, 26 Ekim 2009 tarihinde, Türk ordusu hangi HPG gerillalarını şehit düşürdü?
Ben cevap veriyorum.
Bunu okuyun fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörü Türk ırkçılar.
Hamza, Necmi, Bager, Çiya ve Şervan adlı beş HPG gerillasını sizin kafatasçı ordunuz şehit düşürdü.
Size sormaya devam ediyorum:
4 Aralık 2009 tarihinde, Cudi ve Gabar dağlarında hangi HPG gerillalarını Türk ordusu şehit düşürdü.
Ben cevap veriyorum.
Liberal maskeli fırıldak ırkçı Mehmetçik kalemşörler.
Zafer, Harun ve Amed adlı gerillaları şehit düşürdü sizin o taptığınız ırkçı ordunuz.
Taraf gazetesinde yazı yazan, hem CIA ve MİT elemanı hem de akademisyen ırkçı polis müdürleri olan Önder Aytaç ile Emrullah Uslu’nun, eğittiği polislerin, Cizre’de vurduğu 18 aylık bebek Mehmet Uytun’un katledilmesine ne diyorsunuz?
AKP hükümetinin icra ettiği bir soykırım planı devredeyken, bir de kalkıp Kürtlere diyorsunuz ki, bizim taptığımız Türk ordusu ile polisi Kürtleri tek tek, grup grup katletsin, sizde uslu uslu kellenizin uçurulması için boynunuzu uzatın.
Siz, Kürtlere ve HPG’ye diyorsunuz ki, hiç meşru savunma hakkı ile misilleme hakkını kullanmayacaksınız. Siz diyorsunuz ki, Kürt halkı hem siyasal, hem kültürel, hem sosyal, hem ekonomik, hem de fiziksel soykırımı, HPG gerillaları da öldürülerek şehit olmayı kabul etsin.
Özcesi diyorsunuz ki, “en iyi Kürt, ya ölü ya da köle Kürttür”.
Soruyorum size fırıldakçı ırkçı Mehmetçik kalemşörler.
Eğer insan suratlı canavar değilseniz, sizde zerre kadar vicdan ve ahlak varsa cevap verirsiniz herhalde.
Üstelik Önder APO ölüm çukuruna da atılsın, tüm bunlardan sonra siz hangi vicdanla, hangi ahlakla kalkıp, HPG’nin, Tokat’taki misilleme eylemini “alçakça ve kalleşçe” diye tanımlıyorsunuz.
Size soruyorum, Mehmetçik kalemşörler, 80’in üzerinde HPG gerillası ve onlarca sivil, AKP hükümetinin talimatıyla şehit düşürülürken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Binin üzerindeki DTP yöneticisi ve üyesi, AKP hükümeti tarafından zindanlara doldurulurken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmış”!
Önder APO’nun, yol haritasına AKP el koyarken, siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
AKP hükümetinin talimatıyla, Önder APO’nun son savunmaları toplatılırken siz ki, düşünce özgürlüğünü savunduğunuzu iddia ediyorsunuz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Sizler bu konuda tek bir satır yazdınız mı?
Size soruyorum Mehmetçik kalemşörler.
Ahmet Altan gibi liberal maskeli nihilist Türk ırkçısı kalemşörler, hiç Kürdistan’ı ve Kürtleri tanımazken sadece ve sadece 2008 yılında bir defalığına Amed’e giden biri olarak nasıl diyebiliyorlar ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmış”!
AKP hükümetinin talimatıyla DTP kapatılırken ve şimdiye kadar bu konuda tek bir değişiklik yapmayan AKP ortadayken ve aynı AKP, 2005’te 1 Haziran Kanunu, 2006’da TMK, 2007 Koruculuk ile Polis Kanunu, 2008 yılında Kontr-gerilla Kanunu çıkararak ülkeyi faşizme götürürken siz nasıl diyebiliyorsunuz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımı başlatmış”!
Tüm bunlar oluyorken hepinizin Kürtleri suçlaması, maskenizi düşürdü.
Irkçılığın döl yatağı ile ideolojisi olan liberalizmi savunup da ırkçılıklarını gizlemeye çalışan tüm liberal Türk ırkçılara Edi Bese diyoruz.
Ve sonuçta diyoruz ki, “AKP, bir barış ve demokrasi açılımını başlatmamıştır”
Bunun aksine “AKP, bir savaş ve faşizm açılımını başlatmıştır.”
AKP, maskeli ve inceltilmiş bir tarzda yeşil Kemalizmin yolunda, yeni bir soykırım planıyla Kürtleri, Türkleştirme açılımını başlatmıştır.
Tezkereyi meclisten geçirmek, koruculuk sayısını artırmak, kontr-gerillayı yasallaştırmak, Kürdistan’ın her tarafında barajlar yapmak ne anlama geliyor?
Ben cevap veriyorum:
Kürtlerin daha inceltilmiş bir tarzda soykırımdan geçirilmesinde,“AKP, bir savaş ve faşizm açılımını başlatmış” anlamına geliyor.
AKP’nin bu soykırımcı savaş ve faşist planı son bulmayana kadar, gerillanın daha nice Tokat tarzı eylemleri olacak.
Daha nice yiğit genç kız ve erkekler dağlara akın edecekler.
- Ayrıntılar