
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Haziran günü 12:00-13:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê alanı semalarında TC ordusuna bağlı savaş uçakları tarafından taciz uçuşu yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Bunu söyleyen ben değilim.
Bunu söyleyen Star Gazetesi yazarı ve AKP’nin çanak yalayıcısı vakkanuvüsçü İzmir’li Ergün Babahan.
Yani meşhur liberal süratlı Türk ırkçıları varya, onlardan biridir, bu yeni yetme Ergün Babahan.
Türkler Ergün diyor, siz İbranice İrgün anlayın, Türkler Babahan diyor, siz İbranice Sebatayhan anlayın.
Bu zatı malum 6 Haziran’da yazdığı bir yazıda, gazetesinin sahibi Fetul-devşirme İhsan Arslan adına kalem oynatıyor. AKP’yi savunuyor.
Fetul-Manafık diye biri varya, onu yüceltmek için Fetullah Gülen Hoca Efendi diyorlar ya.Neyin hocası yada efendisisiyse.O, efendi, bazılarıda O’nun kuludur ya.
İşte kul köle sahibi ve bahse konu olan Fetul-Münafık’ın Gazze’ye gidenler için ABD de de söylediği bazı şeyler vardı.
Hani diyordu ya, “İsrail otoritesine başkaldırılmamalıydı,İsrail’den izin alınmalıydı”.
Fetul-Münafıkın bu sözünde köleci, teslimiyetçi zihniyet var.
Boyun eğin diyor, kul ve köle olun diyor.
Ayrıca kendisi de anne tarafından Yahudi olduğu için İsrail’in zulmünü sinsice savunuyor.
Böyle olduğu içindir ki, ABD’de yaşıyor. CIA tarafından görevlendiriliyor ve korunuyor.Türk Yeşil Irkçılığ,ı Fetullahçı ismi ile örgütlendiriliyor.
Türk MİT’İ, JİTEM’İ, Özel Tim’i, Polis Teşkilatı ve Kürdistan’da katliam yapan tüm soykırımcı konturgerillası Fetullahçılık ismi ile örgütlendiriliyor.
Fetullahçılık bir kılıf oluyor.Bir maske oluyor.
Maske kaldırısın. Altından Türk Gladiosi, Türk Kontgerillası, Türk Jitem’i, İsrail Mossad’ı ile CIA çıkar.
Böyle olduğu içindir ki, Fetul-Münafık denilen Gülen geçen hafta İskenderun eylemine ilişkin yayınladığı bildiri de “Türk devleti, devleti ile milletiyle bölünmez bir bütündür. Milletimiz illebet payidar olacaktır” fetvasını veriyordu.
İkinci Kemal Atatürk olduğunu ilan ediyordu.
Yayınladığı bu bildiriyle MGK’dan daha ırkçı olduğunu belirtiyordu.
Babahan Fetullah Gülen’in bu ırkçı yönünü eleştirmiyor.
Fakat Gülen’in Erdoğan’dan farklı bir şekilde bir açıklaması olunca Babahan, Gülen’i fazla eleştirmeden de faşizme karşı çıkıyormuş gibi yaparak, Erdoğan’ın avukatlığını yapıyor. Sırf AKP’nin Kürdistan’daki en kara faşist katliamcı yüzünü gizlemek için “faşizmle uzlaşılmaz, savaşılır” gibi kutsallık arzeden bir argümanı kullanabiliyor.
Ve şöyle devam ediyordu.
“Faşizmle uzlaşılmaz, savaşılır.
28 Şubat’ta otoriteyle anlaşmanın sonuç ve bedellerinin ne olduğunu muhafazakar camia birebir yaşadı.
Bugün Gazze’de tanıklık ettiğimiz açık bir faşizmdir.
O insanları özgürlüğe, hakkettikleri yaşam koşullarına faşistlerle uzlaşarak kavuşturamazsınız.
Mücadele etmeniz, bazen ölümü göze almanız gerekir.
Hoca Efendi hareketi, kavgayı, çatışmayı sevmeyen bir hareket.
Saygı duyulur.
Müslümanlık, haksızlığa, tiranlığa karşı koymayı gerektiriyor.
Bugünün dünyasında adalet, insan hakkı mücadelesi de otoriteye karşı durmaktan geçiyor”.
Aynı Babahan söz konusu Kürtlerin özgürlük mücadelesi olunca en kara Türk ırkçısı olabiliyor. Önder APO’ya hakaret ediyor. Kürt gerillasına teslim olmayı özgürlük diye yutturmaya çalışacak kadar pişkinleşebiliyor. Türk faşist otoritesine karşı durmayı “terörizm” diyebilecek kadar alçaklaşabiliyor.
Bu kadar alçaklığı ve iki yüzlülüğü ancak AKP’nin yemek artıklı çanaklarıyla beslenen devşirme Babahan, Altan’lar,Çandarlar, H.Cemaller gibi vakanuvüsçülerde bulabilirsiniz.
Siz varın AKP’nin çanaklarını yalayın.Yalladıkça şükür ya padişahlum deyin. Şükür dedikçe oynaşsın şiş göbekcikleriniz ve harharlaşsın diliniz.
Harlaştıkça diliniz, “AKP ne eylmişse eyi eylemiş” deyin.
AKP’den ne kadar çanak, sizden de o kadar yağdanlık.
Sizin bu halinizi Amedliler hoş bir şekilde, sahici Kürtçe kelimelerle anlatırlar.
Öyle anlatırlar ki, zamk gibi size zeliqandi olur.
Sizin gibilerine Amedliler derler ki, QEWAŞE.
Sizin gibilerine Amedliler derler ki, TERESÊ BAV TERES
Sizin gibilerine Amedliler derler ki, GURİ.
Sizler harharlaştıkça bizimde özgürlük direnişimiz artacak.
HPG gerillaları böyle olduğunu söze gösterecek.
Ve size öğretecek liberal kılıklı azgın Türk ırkçısı çanak yalayıcılar.
Özgür Bilge
- Ayrıntılar
PKK ilk günden başlayarak enternasyonalizm ve halkların ülküsü sloganıyla ortaya çıkmıştır. Söz ile eylemin birlikteliği ve ruh birliği olan PKK, söylediklerine harfiyen inanarak yaşamasını hep esas almıştır.
PKK ilk mayalanma sahası olan Ankara’da başlayarak bu karakteristik özelliği korumuştur. Nasıl ki Ankara ve İstanbul’da Denizlere, Mahirlere ve nice Türkiye devrimcisine sadık kalınarak eyleme geçilmiş ise, aynısını bu kez belki de daha görkemli direniş ve enternasyonalizm dayanışmasını Filistin’de, Filistin devrimcilerinin yanında militanları Arnun Kalesi’nde olduğu gibi son mermisine kadar direnerek şahadete kavuşmasını bilmiştir.
İsrail’in Lübnan saldırısında PKK’liler kendilerini geri verebilirlerdi, geri çekilebilirlerdi, savaşa katılmaya bilirlerdi. Ne de olsa bir dost gurubuydular, uzaklardan gelmişlerdi. Ve geri döneceklerdi. Kimse de onlara bir şey demezdi. Çünkü bu onların savaşı değildi.
Ancak PKK bunu yapmamıştır, PKK halkların kardeşliği temelinde kendi mayasında bulunan enternasyonalist dayanışma temelinde, Filistin direnişine katılmış ve on değerli evladını bu uğurda şehit vermiştir. Ve o çokça söylenen Beka Kampında kalınmışsa, Filistinli devrimcilerden destek almışsa ve Ortadoğu’da yaklaşık 20 yıl tüm dünyanın emperyalist para babaları tarafında hedef yapılmış olsalar da, oralarda aralıksız kalınmışsa bu gösterilen büyük enternasyonalist dayanışma örneğinden dolayıdır.
Bu enternasyonalist ruhtur ki daha sonraları geliştirilen Kürdistan direniş savaşında onlarca başka halklarda enternasyonalist, Kürdistan dağlarına gelerek bir fiilen gerillaya katılmışlardır. Onlarca Türk, Türkmen, Asurî, Arap, Ermeni, Alman yoldaş bu dağlarda bunun için canını vermişlerdir. Ve bugünde yüzlerce başka halklardan militan bu dağlarda Kürt halkının yanında el ele bu direniş geleneğini sürdürmektedir.
Evet, PKK enternasyonalist yaklaşımlarının en görkemlilerinden olanını Filistin halkının yanında yer alarak göstermiştir.
Peki, PKK bu enternasyonalist dayanışmacı ruhu Filistin halkıyla, Filistin halkının yaşadığı en zor günlerde gösterirken Türkiye Cumhuriyeti Devleti neredeydi? Bunu herhalde sormak hakkımız.
Peki, Filistin halkının vahşiyane bir şekilde en acımasız silahlara maruz kalmasının finansmanını kim sağlıyor? Ya da öldürücü silahların-siz buna misket bombaları ve fosfor silahları deyin-üretilmesinde ve para kaynaklarını sağlamada en çok kimin ya da en çok kimlerin katkısı oluyor? En çok kim İsrail devletiyle silah ticareti, askeri tatbikat, başka halklara düşmanlık temelinde ortaklığı kim yapıyor?
Gözü açıklar hemen diyecek ki ABD ve İngiltere. Evet, en çok bunlar yani ABD ve İngiltere. Siz bunlara birkaç batı devletini de ekleyin. Avustralya’yı da unutmadan. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Mısır’ı da asla unutmayın. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde en çok İsrail ile haşır neşir olan askeri komutanlar ve hükümetler kimlerdir diye bu kez biz soralım. Sahiden bunlar kimlerdi, kimlerdir?
Öncelikli olarak Çevik Bir ve ekibinden sonra İsrail devletine ve onların faşist yönetimine en çok yakın duran askeri komutanlarınız Yaşar Büyükanıt ve sizin o kekeme ve sinir krizlerine yatkın, nasıl kaçacağını bilemeyen Genelkurmay başkanınız İlker Başbuğ’dur. Açın İsrail ile TC tarihini, İsrail ile en ileri düzeyde ilişkilenen, kardeşlik bağı kuranlar bunlardır.
Devam edelim, peki İsrail faşist hükümetiyle en ileri düzeyde ilişki kuran hükümet hangisidir denildiğinde verilecek tek cevap hiç tereddütsüz AKP’dir. İsrail ile en ileri düzeyde antlaşmaları AKP hükümeti kurmuştur. Bunun mimarı Ahmet Davutoğludur. Ve tabii Recep Erdoğan’dır.
Açın bir bakın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihine, hangi hükümet ne kadar İsrail ile silah ticareti yapmış, ne kadar askeri tatbikat yapmış, ne kadar siyasi ilişki geliştirmiş, ne kadar faşist bir hükümet olmasına rağmen ‘kardeşim’ demiş?
Açın ve bir bakın. Ve sonrasında da soruları siz sorun. Açın bir bakın hangi hükümet sürecinde İsrail devletine bu kadar üst düzey yöneticiler gitmiştir. Açın bir bakın hangi hükümet sürecinde İsrail başbakanları gelip Türkiye parlamentosunda konuşma yapmıştır.
Evet, açın bir bakın.
‘One Minute’ diyerek kendini bu faşistlerle işbirliği yapan hükümet kurtaramaz. Türk yardım gemisine İsrail saldırmış diye kahramanlık gösterisi yapamaz. Hele hele Kürt özgürlük hareketini Siyonist rejimle hiç mi hiç ilişkisini kuramaz.
Finansmanını sizin yani AKP hükümetinin sağladığı silahlarla sivil Filistinliler, Lübnanlılar, Dürzîler, Araplar, Kürtler katlediliyor. Bombalar üstüne bombalar yağıyor. Bu faşist Siyonist hükümetin ortağı sizsiniz. Suç ortağı sizsiniz.
Lamı cimi yok. Hesabınızı vereceksiniz. Birde unutmayın: Siyonizm, Nazizm ve İttihat i Terakkicilik ruh üçüzüdürler. Ancak bu ruh üçüzlerine yeni bir ruh kardeşini daha ekleyelim; yeni yetme, aç gözlü, mafyacı, gözü dönmüş sahte ılımlı İslam diye kendisini herkese pazarlamaya çalışan Adaletsiz Kafirizm Partisi…
Devam edecek.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Bilgi içerikli, uzmanlık isteyen alanlarda şüphesiz sorular muhatabına sorularak net cevaplar istenir. Ve bunlarda çok düşünmeden ikna olmak mümkündür. Örneğin küresel ısınmanın dünya üzerinde yarattığı sonuç ve bilançoları merak edersen soracağın ve cevaplarından emin olacağın kesimler mevcuttur.
Lakin bazı sorular vardır ki çok cevaplıdır ve manipülasyona açıktır. O yüzden burada verilen cevaplardan daha çok kişinin bu cevapları algılayış ve kabul ediş ölçüleri önem kazanır. Cevaplar süzgeçten geçirilerek, biraz da verilenlerden şüphe duyularak, sorgulayarak alınır. Böylelikle soruyu soranın amacı ne ise ona uygun cevaplar bulmaya çalışılır. Ama çağımızda o kadar “Ben senin yerine düşünür ve cevaplarım” tarzı bir yaklaşım hâkim ki birey irade ve isteklerinin ne kadarının bununla uyum arz edebildiği bilinemiyor. Aziz Nesin’in söylediği gibi biraz da koyun olunduğundan mıdır nedir bu tarzın aşılamaması gibi bir durum da derinleştiriyor handikabı.
İrade olmak ve söylenenlerden etkilenmemek öyle sanıldığı gibi kolay değildir aslında. Yani hak vermiyor değilim böylesi cevap tutkunu arayışsız insanlara. Yıllarca sorduğu ve yaşamının onlara mutlak bağlı olduğunu düşündüğü cevaplara ulaşınca bırakmamak için yoğun çaba sarf eden yurdum insanının haklılık payı da yok değil.
Ama gel gör ki toplum ve karşılıklı sorumluluk söz konusu olduğunda toplumun yanlışları ve yanlış öğretileri karşısında irade olmak topluma karşı gösterilmesi gereken en büyük sorumluluk oluyor. Eğer gerçekten yaşanılan toplum karşısında belli bir duyarlılık ve sorumluluk gösteriliyor ise biraz da irade haline gelebilmek gerekir. Sistem ve disiplin karşıtı bir nihilist düşünce olmayan bu irade elbette koyun olmaya da direnir.
Soran, sorgulayan, arayan ama bulduklarının arkasına bakma ihtiyacını hisseden insanlar olmaktır bahsedilen. Ama tabii ki buna ulaşmanın yolları da türlü türlüdür.
Dışa açık gözlerin zamanla iç’i göremeyeceği bilinen bir gerçek. Etrafında ne kadar gezinirsen o kadar merkezden uzaklaşırsın. Birey olarak da bir olay ve olgunun görünen ve dış yüzeyiyle ne kadar ilgiliysen arka planını görmekten de uzaklaşırsın. O yüzden daha derine inebilmek ve yetkinleşebilmek için yaşam karşısında, her şeyden önce bireyin biraz da kendisini gözden geçirmesi gerekir.
Çünkü biliyoruz ki ancak kendini tanıyan, bilen, yaşadığı toplumsal gerçeği, tarihi güçlü çözümleyebilen insan hakikate ilerleyebilir. Yani etrafına saran ve bir türlü dinmek bilmeyen olaylar karmaşasında, bir yerlere yetişme telaşındaki insan topluluklarında yaşanan keşmekeşlikte en yalın gerçekler bile kocaman bir muammaya dönüşür. O yüzden birey gerçeklere ulaşabilmek için her şeyden önce kendi yerini iyi belirleyebilmelidir. Kendini iyi tanıyabilmelidir.
Öylesine hızlı akıtılmak istenen yaşamın, sabırsız insanların, tüketmek dışında yol bilmez yurttaşın yaşadığı ve yaşattığı yaşam içinde bunun dışında sağlam bir yol bulamazsın.
Eğer çılgın bir hız ve haz tutkusuyla işleyen toplum içinde kaybolmuş bir birey gibi hissediyorsan kendini ve yarına beslediğin umutlarında bir sarsılma yaşıyorsan, içinde bulunduğun zaman ve mekânın sana ait olmadığını hissediyorsan dönüp biraz da içine bakabilmelisin. Seni yaratan gerçeklik, hayallerinde saklı dünya, özlediğin insan ilişkileri, layık olduğun yaşam biraz da içinde ve tarihinde gizli. Sonuçta yarın için yaşamak hedefini koymuşsan da önüne unutma ki aslında yürüyüşünü yönlendiren geçmişin, tarihindir. O yüzden hayal ve düşüncelerini yaratan on binlerce özgürlük aşığını ve yarattıklarını unutmamak gerek.
Bu yüzden “Özgür insan doğasının en temel özelliği, tarihini seçebilmesi ve tarihle yaşamayı bilmesidir.” diyor ya Önderliğimiz.
İşte günümüz insanının ihtiyacı da bu. Özgür bir insan. Kendini bilen, etrafındaki tüm olayların arka perdesini görebilen, yalan ve dolanı daha ağızda bir hece iken algılayabilen, kendi doğrularının ve ilkelerinin değerine vakıf olan insan.
Bir yürüyüştü özgürlük. Bir mücadele. Ve inanmasan da bir kişiyle başladı. İlk soru ve soru ardından gelen bitmez arayışlarla.
Pir Kemal
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Haziran günü 17:00-19:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Şifreza ve Mirganiş köyleri, Şehit Dijwar Vadisi, Şehit Colemerg ve Havan tepelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1 Haziran günü Hakkarinin Çukurca ilçesine bağlı Bilican Tepesinde yapılan eylem ardından geri çekilme esnasında iki arkadaşımızın şehadet haberini kamuoyuyla paylaşmıştık.
- Ayrıntılar
Günün anlam ve önemi; tarihe sarılın çalıntı gecelerin ve kurşuni baharların çocukları…
Doğan her günün öyküsünü saklayın mahçup ellerinizde ve gülüşlerinizi öğretin baharda açan bütün papatyalara… Biliyoruz hiçbiri acılarınızı dindirmeyecek ve gidenleri geri getirmeyecek… Ama unutmayın bizim de yüreğimiz bir türlü yitirmeyi kabullenmeyecek… Bugün resmi tarihin söyleminde dünya çocuklarına yönelik saldırıların ve hak gasplarının kınandığı ve teşhir edildiği bir gün olmaktadır… Kimin umrunda bu coğrafya da, Fırat’ın kafatası bir panzerin tekerleğinin altında kalıyor, onun lastiğinde paramparça ediliyor… Fırat’ın anası zılgıtlarını çekiyor ve hala koynundaki sırça yüreğiyle Diren’iyor…
Yürüyoruz üstüne bütün gün doğumlarının ve en çok korkularından vuruyoruz onları ve siz mahsumiyetin isyancı çocukları…
Tarihi yazıyoruz dedelerimizden bize kalan…
Ve her gün daha yüksek bir şekilde haykırıyoruz;
“Önünüzde diz çökmeyeceğiz, bu da size dert olsun” diye…
***
Bazıları, önümüzden gidenler ilk basıyor tetiğe, ya da gözlere takılan mağrur bir gülümseme de bombanın pimi bir özgürlük yüzüğü oluyor…
Vuruyoruz orta yerinden tüm talanları ve yalanları… yüzlerine çalıyoruz sahtekarlıklarını ve hain saldırılarını… yani bugünün netameli çocukları; kanla-canla, Uğur’la, Ceylan’la, Enes’le, Oğuzcan’la ve bugün de Fırat’la yarınları oluşturuyoruz…
Toprağa verdiğimiz her özge de, bir intikam yeminini toprak misali serpiyoruz en derinlerimize… Gözü kara zamanın yiğitleri olarak, yıldız kokulu gecelerde söylenen bir marş gibi dolaşıyoruz bu dağlarda, bu dağ yürekli kahramanların arasında ve şunu çok iyi biliyoruz;
Bu sefer efendilerin değil, gerçeğin tarihini yazıyoruz…
Ne fırat’a ne de diğerlerine ağıt yakmıyoruz, neden diye sormayın hemen… Çünkü hem uğur’u, hem Ceylan’ı, hem Oğuzcan’ı ve hem de Fırat’ı biz buralarda yaşatıyoruz… onların çocukluğuna takılı gözlerini albümlerimizde baş köşeye koyuyoruz…
***
Mutki tütünlerinden cigara sararken bir çatışma ortasında, derin bir nefesin ardından barut kokusunun o en keskin anında tekrardan atılıyoruz ileriye; söz diyoruz, sonuna kadar, bu bedenlerdeki kanın son damlalarına kadar diye attığımız her mermi de ve her bombanın parçalarında yeminleri sıralıyoruz peşi sıra havayı yırtan mermilerin ardından…
Sonun başlangıç olduğu bir mevsimdeyiz, gün gibi devrilse de yiğitlerimiz biz buralarda yaşamın orta yerinde ve sevgilerin paylaşıldığı bu coğrafya da sizleri de bekliyoruz…
Bu zamanın kavgasında, acımasızlığın her türlüsünü yaşayan çocuklar;
Vurun kendinizi kahpeliğin orta yerine ve bir günbatımı kadar berrak bir şekilde özgürlük dağlarını kıble belleyin… Sakın şunu unutmayın; vurdukça borç ödeyeceğiz yitenlerimize bu namus savaşında ve gün doğumu dedik ya, işte o zaman buluşacağız bir gökkuşağı altında ya da şehr-i kadimin surlarında o bilge insanla…
Toprak Cemgil
- Ayrıntılar
İsrail Siyonist devletinin 1982 yılında Filistin savaşçılarına Lübnan’ı da içine alan saldırısının yıldönümünü bugünlerde yaşıyoruz. Biliniyor İsrail saldırısı 5 Haziran 1982 yılında başlamıştı. Uluslar arası bir konsept temelinde gelişen bu saldırıları en çok destekleyen güç ABD ve peşinden de Türkiye Cumhuriyeti devleti ile batılı ülkeler geliyordu.
Bellek denen bir şey vardır. İnsanı yaptıklarıyla karşı karşıya getiren, yüzleştiren muhasebe içine çeken. Biz buna tarihi bellek diyoruz. Kimisi buna tarih şuur diyor. Yani tarihi bilinç…
Bugünlerde bol kesenden Filistin tarafgirliği yapılıyor. İsrail devletiyle en çok ilişkili olan, stratejik ortaklıkları bulunan, Filistin halkına en çok zarar veren ve tabii ki İsrail devletinin vazgeçilmez partnerleri olanlardır bunu yapanlar. Bunların başında Namı diyar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geldiği de kesindir.
Tuhaf en çok İsrail devletiyle ilişkili olan saldırgan devletlerinin başından gelen TC devleti ve kimi sözde aklı başında görünen stratejisti bugün bizi yani gerillayı İsrail’le ilişkilendiriyorlar.
Beyler biraz ciddi olalım. Yiğidi öldürün ancak hakkını yemeyelim. Yiğidin hakkı yiğidin, nasıl ki Cesar’ın ki Cesar’ınsa…
Tarihe giderek bellek tazelemeden bugüne kısa bir bakış iyi olacaktır. Türk pilotlarını övünerek İsrailliler tarafından eğitildiğini söyleyen kim?
Mavi Marmara saldırısı ayrı Heronların alışının durdurulamayacağını ve bunların ayrı ve farklı iki şey olduğunu söyleyen kim?
İsrail devletiyle stratejik ortaklıkları bulunan kim?
Kürt özgürlük hareketinin liderliğini esir alarak Türkiye Cumhuriyeti Devletine veren kim?
Günlük istihbarat bilgisi vererek Kürt gerillalarına bomba yağdırılmasını sağlayan kim?
Kürdistan topraklarını peyderpey İsrail devletine satan kim?
Türk subaylarıyla öncelikli olarak sınırları dolaşarak, sonra da Kürdistan coğrafyasını etüt ederek TC subaylarına eğitim veren ve akıl verenler kim ya da kimler?
Önce yukarıdaki bazı sorulara cevap verilmelidir. Sonra da yiğidi öldürecekseniz öldürün. Vuracaksanız vurun. Asacaksanız asın…
Devam edelim.
Bugün ya da bu ay 1982 yılında Filistin kurtuluş hareketine ve örgütlerine karşı topyekûn İsrail Siyonist devleti tarafında yapılan saldırının yıldönümünü yaşadığımızı söyledik. Filistin kurtuluş hareketine en ciddi kayıpların verdirildiği bir saldırı olduğu da doğru. Lübnan’ın tarumar edildiği adeta ilkel komünal çağlara geri götürüldüğü bir saldırı ve kıyım olduğu da doğru. Beyrut’ta Filistin mülteci kampına meşhur faşist Şaron’un talimatlarıyla Sabra ve Şatilla’da yapılan katliamlarının yapıldığı da doğru.
O günlere geri gidelim. Ve o zaman olup bitene bir bakalım. Parti önderliğimizin bir değerlendirmesinde; ‘O dönemde, Ortadoğu'da Filistin halkının direnişi içinde bir grup yoldaşımız şehit düşmüştü. Bu şehitlik Partimizin yurt dışında da direnen bir halkın yanında ve omuz omuza, gerekirse hayatını verecek kadar dürüst ve içten davrandığı, bu temelde kendisine yer ve onur kazandırmak şerefini nasıl elde edileceğini ortaya çıkarıyor. Kokuşmuş mültecilik, şuna buna yamalanma bir yaşam değildir. Savaşçı bir yaşam, engin bir enternasyonalizmin ruhunun gelişmesi, şerefimizle kendimize yaşam alanı açmamızla sağlanır. Görülüyor ki Filistin şehitlerimizin hayatları, bugün bizlerin böylesine güçlü bir gelişmeyi yaşamamıza yol açmıştır. Onların döktükleri kanı esas aldık ve vazgeçmedik. Onları sürekli yücelterek Parti için sağlam bir mevziiye dönüştürdük. Bu mevzilerde savaşan Partimiz güçlendikçe güçlenmiştir. Onların anılarına bağlılık, bizi ülkemizin doruklarında savaşmaya itmiştir. Ülkeye büyük dönüş hareketinde kararlı ve azimli olmaya itmiştir.‘
Evet, başkan Apo’nun ‘Onların anılarına bağlılık, bizi ülkemizin doruklarında savaşmaya itmiştir. Ülkeye büyük dönüş hareketinde kararlı ve azimli olmaya itmiştir’ dediği şehitler Filistin şehitlerimizdir. İsrail siyonizmine karşı dişe dişe kavga ederek, savaşarak direnen yoldaşlarımızdır. Birçok direniş cephesinde Filistinli devrimciler mevzilerini terk ederlerken PKK’li gerillalar mevzilerini terk etmeyerek sonuna kadar direnmişlerdir. Ve bu mücadele içerisinde 10 değerli yoldaşımız şehit düşmüştür ve onlarca yoldaşımızda İsrail Siyonist devletine esir düşmüşlerdir. Şehit düşen yoldaşlarımız; Abdullah Kumral, Emin Yaşar, İrfan Ay, İsmet Özkan, Kemal Çelik, Mehmet Atmaca, Mustafa Marangoz, Şahabettin Kurt, Şerif Aras ve Veli Çakmak adındaki yoldaşlarımız isimlerini Kürt ve Filistin halklarının belleklerine altın harflerle kardeşleşme temelinde yazmasını bilmişlerdir.
Bugün birileri bu tarihi bağı karartmaya dönük çaba içerisinde olabilir. Birileri dünyanın en faşizan güçlerinin başında gelen İsrail devletiyle haşır neşir olduğu halde, bizi İsrail devletiyle ilişkili olduğumuzu söyleyebilir. Kaldı ki biz bu dünyada her güçle, her devletle nasıl ki TC devleti ilişki kuruyorsa aynı ilişkiyi kurma hakkına sahipsiz. Bir farkla biz öncelikli olarak halklarla ilişkileniriz. Filistin halkı gibi ve tabii ki Yahudi halkı gibi. Ancak işgalci, sömürgeci TC devleti gibi devletlerle ya da güçlerle ilişkilenirken kimi halkların başına bomba yağdırmak için, birilerini korsan eylemlere teşvik etmek için ve birilerine ülkemizi TC devleti ve özelde de AKP gibi peşkeş çekmek için yapmayız. Buna ne ahlakımız elverir ne de ilkesel olarak sosyalist ideolojimiz el verir.
devam edecek
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Kendi yalanına inanmak kötü bir alışkanlık olduğu kadar, kaynağını hastalıktan da alan bir durumdur. Geçmişte bu konuda R.Tayyip Erdoğan üzerine yazılmış bir kitabı okuduğumda, çok abartılı bulmuştum. Bu kitap Yalçın Küçük tarafından hazırlanan bir kitaptır. Kitabın özü iki kişiliği olan insanların davranışlarını inceler. Dini vecde halleri, kötü ve az eğitimli kişiliklerin siyasete atılmalarında kişilik ve kurum çelişkisi ile aşırı beyin zorlamalarının sonuçlarını işleyen bir kitaptır. Hıristiyan dogmacılığının uzun sürede ki sonuçları, imparator Calıgula ile Rus yazar Dostoyevski üzerine yapılan araştırmaları derleyip, sonucunu R.T Erdoğan ile birleştiren ilginç bir bakış açısı ile hazırlanmış. Bu ruhsal halin siyasete yansıması olarak Mediko Politik biçiminde kaç yılık R.T Erdoğan’ın kişiliği ve davranışları bu bağlamda değerlendirilmiş. En önemli nokta olarak bu kişiliklerin şizofren hastası olduğundan hareketle iki kişilik arasında bağlantı kurma zorluğu, birbirine uymayan parçalar ile gerçekten uzaklaşma halleridir. Siyaset dilinde biz buna yalan deyip, bu kişiliğin Kürt sorunu ile genel siyasete yansımasını inceleyelim.
- Ayrıntılar