Özgürlük hareketimizin büyük bir direniş göstererek, sömürgeci ve inkarcı zihniyet güçlerini Zap alanında yenilgiye uğratarak elde ettikleri zaferin ikinci yıldönümüne girerken, kanlarıyla özgürlük destanını yazanların kervanına Önderliğe olan büyük bir bağlılık ve inançla katılan Cahit, Ayhan, Erdal, Arteş, Baran, Tufan, Agit, Zından ve Özkan yoldaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Halkımızı bir bayram havasıyla serhıldanlara kaldıran, örgütleyen direniş ruhunu güçlü bir biçimde bir kez daha tüm dünyaya gösteren, bu görkemli direnişte yer alan militanlarımızı da bu yıldönümü vesilesiyle başarılarından ötürü tekrardan saygıyla selamlıyoruz.
Birçok yöntemle yürütülmeye çalışılan özel savaş yöntemleri, 2008 yılında da önemli ittifaklarla özgürlük değerlerimize saldırarak sonuç almak istedi. Başta Önderliğimize karşı ve hareketimize karşı bütün siyasi, kültürel, diplomatik, ekonomik ve askeri boyutlarda konseptler uygulamaya konularak saldırıya geçildi. Başta ABD’nin istediği bu kara operasyonu, savaş karargahımızın beynini hedef alarak PKK’nin güçlü yanlarını ezmeyi, tasfiye etmeyi amaçlıyordu. Bütün sistem güçlerini arkasına alarak operasyona başlayan faşist Türk ordusu, Zap’ta Önderliğinin özgürlüğüne kilitlenmiş inanç yüklü, ateş yürekli ve irade Abidesi olan HPG gücü ile karşılaştı.
21 Şubat günü başlayıp 9 gün süren bu savaşta, faşist Türk ordusu arkasına aldığı ittifak güçlerinin emirleriyle elinden geleni yapmaya çalıştı. İstihbarat, keşif, hava ve kara kuvvetlerinin hepsini, bölge politikaları içinde bir piyon olarak devreye koydu. Teknolojik imkanlarla donatılmış Türk askerleri, yoğun hava bombardımanı desteğiyle operasyona başladılar. Çiyaye Reş, Şikefta Birindara ve Karker tepesini içine alan gerilla güçlerimizin savunma pozisyonu içinde bulunduğu uzun bir silsileden oluşan bu hatta çatışmalar yoğunlaştı. Diğer taraftan Çemço ve Küçük Cilo tarafından da yönelim oldu. Gerilla güçlerimizin kahramanca verdikleri sert cevaplarla, birçok mevzide bozguna uğradılar. Fakat hava saldırısı desteğinde operasyonlarına devam etmek istediler. En çok güvendikleri kobranın düşüşünden sonra, kolları kanatları kırıldı. Psikolojik üstünlük gerilla güçlerimizin eline geçince, yenildiklerini en derinden hissettiler. Aslında bu anda geri çekilme kararını dört gözle bekler oldular.
Bütün imkanlarını seferber eden faşist Türk ordusu, yoğun çatışmalar sonrasında büyük darbeler yiyince umutları kırıldı. Büyük ittifaklar sonucunda medyayı ve halkı da hazırlayıp savaşa giren ordunun ayak sesleri yavaş yavaş sönmeye başladı. Direnişin karşısında kırılma yaşanınca, geri çekilmek istediler. Çünkü hem Türkiye’de otoriter bir yapılanma olarak güven aşılayan bir ordu, bu kimliğini kaybedecekti hem de Güney Kürdistan’da ki bütün örgütlenmelere rağmen PKK çizgisi, genel Kürtlerin temsili düzeyinde hakimiyet kazanacaktı. Askeri bir yenilginin yanında, siyasi bir yenilgiyle de yüz yüze kalan inkar ve imha sistemleri, bu durumu ilerletmenin kendileri açısından korkunç sonuçlarını gördü.
Büyük bir direniş ruhuyla savaşı karşılayan güçlerimiz çatışma süreçlerinde soğuk, açlık ve uykusuzluk sorunlarını inanç ve iradeyle bertaraf ederek, faşist Türk ordusuna unutamayacağı ağır bir darbe vurdular. Bütün arkadaşlarımız onurumuza ve özgür yaşamımıza saldıran bu orduya karşı, komple bir saldırı ve savunma ruhuyla cevap verdi. Verdiğimiz şehitlerle vaat ettikleri ve kandırdıkları yalancı yaşama tenezzül etmediler. Kardan yaptıkları mevzilerde saatlerce kalan, ağır silah mevzilerinde günlerce hava saldırılarına geçit vermemekte ısrarlı olan yoldaşlarımız, saldırılarıyla düşmanını şok ettiler. Bedeller vererek özgürlüğümüzü savunan yoldaşlarımızın hepsinin kilitlendiği nokta, zafere olan inançtı. Ancak böyle zaferler kazanarak halkımız temsil edilecek, şehitlerimize layık olunacak ve Önderliğimizin özgürlüğü sağlanabilecekti.
Savaşa öncülük edip şahadete ulaşan komutanlarımızdan; Ayhan ve Cahit yoldaşlar bizler için yüksek bir cesaret kaynağı oldular. Ayhan yoldaş bulunduğu cephede ilerleyen düşman kolunu etkili bir şekilde vurarak durdurdu. Cahit ve Erdal yoldaşlar tepedeki mevzilere saldırıp, düşmanı sıkıştırıp ölümcül darbeyi vurdular. Küçük Cilo cephesindeki düşmana karşı da mevzilenen gücümüz içinde yer alan Baran ve Tufan yoldaşlar da kahramanca savaşıp, genç yüreklerini direniş ile taçlandırdılar. Özkan ve Arteş yoldaşların öncülüğünde, tüm hava saldırılarını yüksek bir ısrarla cevap verip boşa çıkaran birimimiz, direniş mevzisini son ana kadar koruyup halkının onurlu savaşında Zından ve Agit yoldaşlarla birlikte abideleştiler.
Tüm zorluklara karşı direniş gücünde ustalaşmış gerillanın taktikteki başarısı, halkımızın bahar süreciyle birlikte bir bayram coşkusuyla serhıldanlarla bu zaferi sahiplenmesini de beraberinde getirdi. HPG olarak, özgürlüğe susamış bir halkın Önderliğini Özgürleştirmek görevi ile karşı karşıyayız. Bu uğurda yapılacak bütün direnişler, bizi daha çok başarıya yaklaştırıyor. Kahraman gerilla gücünün nasıl bir zafer ruhunu içinde yaşattığını gördük. İnsan düşüncesinin, iradesinin, ruhunun ve enerjisinin en büyük taktik olduğunu bir kez daha ispatladık. Yenilmemize dönük beklenilen bütün umutları kırıp, halkımızın umudunu güçlendirdik.
Bundan sonraki bütün yaşamımızı yenilmeyen bir direniş yaşamı haline getirerek, ancak Önderliğimize layık olabiliriz. Önderliğimiz üzerindeki baskıları durdurup, Önderliği koruyup Özgürleştirmek yine böyle direnişlerle mümkün olacaktır.
Fazıl Botan
- Ayrıntılar
Eylem planlamasının yüzde doksanı belirtilen çerçevede gerçekleşti. Genel eylem sürecinde arkadaşların gözle gördüğü, üzerine gittiği toplam 84 düşman cenazesi vardı, elliden fazla yaralısı vardı. Tüm eylemde toplam 23 silah kaldırıldı. Yine birçok malzeme kaldırıldı. Eylem gecesinden sonra sabah müdahale etmek isteyen skorsky ve kobra helikopterleri vuruldu. İki tane kobra helikopteri ağır darbe aldı. Müdahale eden panzerler vuruldu. Helvesis’te helikopterlerle indirme yapmak isteyen güçler arkadaşlar tarafından vuruldu. Çiyaye Hini’de indirme yapan askerlerde tuzak patlatıldı. Eylem esnasında ve ardında düşmanın çok ciddi, çok ağır kayıpları oldu. Çoğu rütbeli askerlerdi. Birçok askeri malzeme getirildi. Türk ordu geleneğidir, yapılan bütün eylemleri gizlerler. Kendi kayıplarını vermezler. O yüzden şöyle bir tedbir alındı, düşman üzerinden silahlar getirildi. Bu da planlamanın bir parçasıydı. Bu temelde Çele eylemi sürecinde yapılan planlama büyük oranda gerçekleşti.
Planlamanın başarılı ile gerçekleşmesinde öncülük yapan arkadaşlarımız oldu. Fedaice rol oynayan arkadaşlar oldu. Başta Serdar arkadaş, Rohat arkadaş, Zınar arkadaş, Kamuran arkadaş, Agit arkadaş, Viyan arkadaş, Kani arkadaşlar Çele eyleminin kahramanlarıdırlar. Bu eylemde korkusuzca düşmanın üzerine yürüyen, Apo’cu ruhla fedai çizgisinde düşmanın üzerine giderek, düşmanı imha ederek yapılan planlamayı büyük oranda başarıyla gerçekleştirme gücünü gösterdiler. Onun için bu arkadaşları büyük bir minnetle anıyoruz. Bu arkadaşların özellikleri, duruşları üzerinde durulması gereken bir konudur. Başta bu arkadaşlar olmak üzere eyleme katılan bütün arkadaşlardaki o ruh eylemin başarılmasında en büyük gücü gösterdi. Bu arkadaşlar tereddütsüz bir şekilde, kaygısız bir şekilde düşmanın kendisine en çok güvendiği, tahakkümlü olduğu yerlere fedaice saldırarak burada HPG bayrağını dalgalandırdı, Apo’cu militanlığın ne olduğunu gösterdiler. Bu arkadaşlar Çele eyleminde Türk devletinin ve Türk ordusunun Önderliğimize ve halkımıza yönelik saldırılarına karşı gerillanın duruşunun ne olması gerektiğini, bugünden sonra nasıl olacağının perspektifini çok net bir biçimde gösterdiler.
Çele eylemi birçok açıdan değerlendirilmesi gereken bir eylemdir. Her şeyden önce devrimci halk savaşanın örneklerinden biri olabilecek bir eylemdir. Yaşanan bazı yetersizlikler, hatalar kaynağını bizden almıştır. Eylem keşfi ile hedef belirlenmesi ile planlaması ile pratik uygulaması ile bir bütün olarak başarılı bir eylemdir. Her şeyden önce bu eyleme onlarca arkadaş katıldı. Bu eylemin içinde altmış grup yer aldı. Düşmanın 18-19 hedefine dönük koordineli bir biçimde yapılan bir eylemdi. Bu yüzden bu eylem her şeyden önce gerillanın ulaştığı savaş düzeyini, hareket kabiliyetini gösterdi. Hareketimizin 27 yıldır yürüttüğü bir mücadele, bir savaş gerçekliği var. Bütün bunların birikimi ve tecrübesi sonucu gelişen bir eylemdir. Onun için Çele eylemi şunu gösterdi; iyi bir planlama yapılırsa, iyi bir örgütlenme ve düzenleme yapılırsa düşmanın düşürülemeyecek merkezi, düşürülemeyecek hedefi yoktur. Düşmanın hedefi ne kadar tahakkümlü olursa olsun, düşmanın teknik donanımı ne kadar güçlü olursa olsun, düşmanın silahları ne kadar gelişkin olursa olsun, düşmanın tankı, topu, obüsü, kobraları, gelişkin teknik silahları ne kadar olursa olsun, gerillanın hareket kabiliyeti, gerillanın vuruş gücü tüm bunların üstesinden gelebilecek bir düzeye ulaşmıştır. Bu böyledir. Türk ordusunun tekniği, devletini küçümsemiyoruz ama gerillanın gücü, gerillanın mücadele azmi her zamankinden daha fazla gelişmiştir. Çele eylem pratiğinin sonuçları açısından bunu çok net gördük. Koordineli bir biçimde altmış tane grup düşmanın ruhu bile duymadan aynı anda eylemi başlatma ve yapabilme gücünü göstermiştir. Gerillanın bazı temel kural ve kanunları yerine getirilirse, dikkat edilirse çok daha büyük eylemler yapabilme gücü vardır. Çele eyleminden önce de birçok başarılı eylem yapıldı. Birçok deneme yapıldı. Çele eylemi bunların zirvesi oldu. Bu da şunu gösteriyor, gerillanın koordineli savaş yapabilme gücü ve becerisi daha fazla gelişmiştir.
Diğer bir husus da vuruş tarzıdır. Çele eyleminde keskin bir vuruş tarzı ortaya konmuştur. Arkadaşların planlama kapsamına aldığı bütün hedefler keskin bir vuruş tarzıyla düşürülmüştür ve tek bir düşman askeri dahi kurtulamamıştır. Yüksek ve keskin vuruş tarzı ile düşman üzerine gidilmiştir, düşman imha edilmiştir ve düşman imha edildikten sonra silahları alınıp gelinmiştir. Burada yaralı verilmiştir, şehit verilmiştir ama hedef düşürülmüştür. Bu temelde Çele eyleminde keskin vuruş tarzı kendisini göstermiştir. Gücümüzün, silahlarımızın az olmadığını, aynı anda onlarca düşman hedefine vurabilme gücümüzü göstermiştir. Çele eyleminde en az on tane havan topu kullanılmıştır. On ayrı yerde havan topu kullanılmıştır. Katuşa silahları kullanılmıştır. Birçok doçka kullanılmıştır ve gerillanın bu silahlara hâkimiyet düzeyi de kendini göstermiştir. Yıllarca bu konuda bazı pratik denemeler, bazı pratik eylemlikler yapıldı ama Çele eylemi bu silahlara hâkimiyet düzeyimizi de göstermiştir. Düşman eylemden sonra PKK’nin eğitimli havancıları, Suriye’den, İsrail’den alınan silahları var gibi propagandalar yapmıştır. Bunlar gerçek dışıdır. Düşmanın her başarılı eylemden sonra eylemi gölgelemek için yaptığı boş propagandalardır. Bu eylemde de bunu yapmıştır. Havan silahını gece kullanma gücü güçlerimizde gelişmiştir. Diğer bütün ağır silahlara, orta otomatik silahlara hâkimiyet düzeyi kendisini bu eylemde net bir şekilde göstermiştir.
Aslında Çele eylemi birçok açıdan sonuç çıkarılacak bir eylemdir. Birçok açıdan derslerle dolu, sonuçlarla dolu bir eylemdir. Hem hazırlık çalışmaları, hem planlaması hem uygulaması hem vuruş tarzı ile bizim otuz yıllık mücadele tarihimize önemli bir eylem olarak geçecek bir eylemdir. Öncesinden de başarılı eylemler yapılmıştır. Tüm bunlar şunu göstermiştir ki, Türk ordusuna karşı, Türk devletine karşı böylesi eylemler ve böylesi eylemlerden daha fazla eylem yapma gücümüz vardır. Çele eyleminde vuruş tarzı vardır, Apo’cu ruh vardır. Çele eyleminde planlama vardır, Çele eyleminde örgütlülük vardır, Çele eyleminde kararlılık vardır, eylemi başarma iddiası ön plandadır. Çele eylemi başta eylemde şehit düşen yedi kahraman arkadaşımız olmak üzere diğer yoldaşların büyük emeği, çabası sonucu gelişen başarılı bir eylemdir. Bu eylem Türk ordusunu ve devletini de sarstı. Adeta Ankara Çele’ye taşındı, bütün ordu komutanları ile birlikte hükümeti temsilen birçok bakan Çele’ye akın etti. Çünkü sadece Çele’deki düşman hedefleri vurulmadı, Çele’de Türk ordusuna, Türk devletine büyük bir darbe vuruldu ve çok net mesajlar verildi. Önderliğimize yönelik saldırılar devam ederse, hareketimize yönelik saldırılar devam ederse, halkımıza yönelik saldırılar devam ederse gerillanın da tüm bunlara karşı hesap sorma, misilleme yapma, savaşma gücünün olduğu gösterildi. Çele eylemi bunu göstermiştir. Çele eyleminin dünya çapında yankı yapmasının, dünya çapında etkilerde bulunmasının nedeni Türk devlet sistemini, AKP sistemini temelden sarsması, Türk ordusunu perişan etmesidir. Türk ordusu ve Türk devleti kayıplarını gizledi. Kayıplarını gizlemek için her türlü yola başvurdu. Kayıplarını vermedi. Çele eyleminde bizzat arkadaşların gözle gördüğü ve cenazelerin üzerine gittiği seksenden fazla ölüsü vardı. Düşmanın yüzden fazla ölüsü oldu. Eylem yapılan birçok yerde düşmanın kayıpları oldu. Can kayıpları, maddi anlamda kayıpları oldu. Fakat tüm bunları gizledi ama düşmanın üzerinden onlarca malzeme getirilmesinden kaynaklı düşman eylemi gizleyemedi. Başarılı olan eylemi gölgelemek için propaganda yaptı. Türk devletinin, Türk basının geçmişten gelen, başarılı eylemleri gölgede bırakmaya çalışan bir geleneği var. Geçmişte yapılan onlarca eyleme ilişkin halkımız nezdinde, kamuoyu nezdinde gerillanın gücünün olmadığını göstermek amacıyla yaptığı propagandalar var. Bunu Çele eyleminde de yapmaya çalıştı, Çele eyleminin aylarca hazırlandığını, çok farklı alanlardan güçlerin getirildiği, diğer devletlerden eğitimli güçlerin getirildiği, silahların başka yerlerden getirildiği vb. yalanlar, propagandalar uydurmaya çalıştılar. Fakat bunların tümü yalandır, gerçek dışıdır. Çele eylemine alan güçleri katılmıştır. Başka yerlerden güç getirilmemiştir, başka yerden silah getirilmemiştir.
Çele eylemi şu ana kadar bizim yapmamız gerekirken yapamadığımız, geç kalmanın bir örneğidir. Hareketimiz karşısında, Önderliğimiz karşısında, halkımız karşısında özeleştirisini vermemiz gereken bir yaklaşımdır. Çünkü HPG yapısı fedai bir yapıdır. HPG yapısı Türk ordusuna, Türk devletine karşı çok büyük direnişler, eylemler geliştirebilecek güce ve potansiyele sahiptir. Eğer bu potansiyel ve bu gücün üçte biri harekete geçirilmişse, diğerleri harekete geçirilmemişse bu bizim hatalarımız ve yetersizliklerimizdendir. Hareketimize ve halkımıza karşı bunun özeleştirisini vermemiz gerekiyor. Biz bunun özeleştirisini veriyoruz. Birçok emek ve çaba sarf edilmişse de, böylesi eylemleri yapma gücü güçlerimizde bulunmaktadır. HPG’nin gücü, PKK militanlığının gücü bundan daha fazlası için de vardır. Eğer bu konuda geç kalmışsak, yapılmasında geç kalmışsak bu bizim hatalarımızdan ve yetersizliklerimizden kaynağını almaktadır. Türk ordusunun marifetlerinden değildir. Yıllardır Türk ordusu ile savaşıyoruz ve Türk ordusunun gerçeğini çok iyi biliyoruz. Türk ordusu bu eylemde de, eylemden sonra da Kürdistan’da bulunan bütün kobra tipi saldırı helikopterlerini getirip gruplarımıza karşı kullandı. Var olan bütün tekniğini, onbeş yirmi yerde bulunan bütün tank, obüs, havan ve ne kadar silahı varsa geri çekilmede güçlerimize karşı kullandı. Eylemden sonra onlarca savaş uçağı gece gündüz demeden bombardıman yaptı. Bu bombardımanlarda Türk ordusu tonluk kazanlar kullandı. Yüzlerce kiloluk bombalar kullandı, lazer güdümlü füzeler kullandı. Tekniğine dayanarak bizi darbelemeye çalıştı. Bütün bu teknik silahları kullanmasına rağmen eylem güçlerimize darbe vuramadı ve eylem sürecinde herhangi bir kaybımız olmadı. Düşmanın propagandaları bu eylem sürecinde de gelişti. Eylem sonucu ve eylem gerçekliği tüm bunları boşa çıkarmıştır. Çele eylemi aslında devrimci halk savaşı için geç kalınmış bir eylem oldu. Eylemde yer alan arkadaşlar da bunu görüyor ve bunun öz eleştirisini önümüzdeki dönemde pratik eylem girişimleri ile göstermek durumundayız. Bütün eyaletlerimiz, bütün alanlarımız 2011 yılı içerisinde büyük bir çaba içerisinde oldular, büyük bir emek sarf ettiler. Bütün arkadaşlar devrimci halk savaşı temelinde eylem girişiminde bulundular. Birçok başarılı eyleme de imza atıldı. Fakat bizim bunları çok daha fazla geliştirmemiz gerekiyor. Çünkü üzerimizde çok büyük saldırılar var ve bu saldırılara karşı da planlı, örgütlü ve vuruş tarzı keskin olan bu tür eylemleri geliştirmemiz gerekiyor. Çele eylemi de bu açıdan başarılı bir eylem olmuştur. Burada eylem hazırlıklarına katılan, eylem içerisinde yer alan bütün arkadaşların emeği olmuştur. Eylemde şehit düşen arkadaşlar en fazla emek sarf eden ve fedaice katılan arkadaşlar olmuştur. Her biri bir kahramanlık abidesidir bu arkadaşların.
Serdar arkadaş 2007 yılı içerisinde Doğu Kürdistan’dan katılan bir arkadaştı, katılımından şehit düştüğü ana kadar pratiğe yüksek bir sorumluluk duygusu ile PKK militan ruhuyla katılım sağladı. Serdar arkadaştaki ruh Apo’cu ruhtu. Düşmanın üzerine gitmede, düşmanı imha etmede yüksek bir kararlılığı vardı. Sarsılmaz bir inanç ve iradeye sahipti. Serdar arkadaş Zap operasyon sürecinde de büyük rol oynayan bir arkadaştı. Yine 2010 yılı içerisinde 19 Temmuz’da Çele’de Han tepeye yapılan baskın eyleminde saldırı grubunda yer alıp, tepenin düşürülmesinde en önemli katkıyı sağlayan arkadaşlardandı. Çele eyleminde Bilican alayının tepesinin saldırısında en önde yer alan arkadaştı. Serdar arkadaş demek saldırı demekti. Serdar arkadaş düşmanın üzerine gitmek demekti. Yaşamdaki duruşu, mütevazılığı, aktif katılımı, fedakâr ruhu ile arkadaşlar içerisinde sevilen, sayılan öne çıkan arkadaşlardan biriydi. Çok kısa bir süredir gerillaya katılmasına rağmen bu özellikleri ile erken komutanlaşan ve arkadaş yapısına öncülük eden bir kişiliğe sahipti.
Rohat arkadaş Batı Kürdistan’ın Kobani şehrindendi. 2007 yılı içerisinde katılmıştı. Serdar arkadaşta olan özellikler Rohat arkadaşta da vardı. Her zaman önde olmak isteyen bir arkadaştı. Her çalışmaya aktif katılmak isteyen, öncülük düzeyinde katılmak isteyen bir arkadaştı. Büyük bir saldırı ruhuna sahipti. Zap eyaletinde yapılan saldırı eylemlerinde öncü düzeyinde yer almıştı. Çele eyleminin hazırlık çalışmasında da en fazla katkısı olan, hazırlık çalışmasında en fazla yer alan bir arkadaştı. Gece- gündüz demeden, sırtında cephane taşıyarak, erzak taşıyarak, düşmanı keşfederek, düşmanı denetimine alarak, eylem hazırlık çalışmalarında en önde yer alan bir arkadaştı. Zaten şahadet biçimi de öyledir. O kadar büyük bir ruha sahip ki, o kadar sıcakkanlı ki, grup komutanını dinlemeden eylem başladıktan sonra saldırıya geçiyor ve saldırı esnasında yaralanıyor. Onun için Rohat arkadaş da Apo’cu ruhu kişiliğinde somutlaştıran, kişiliğinde geliştiren bir duruşa sahipti.
Kamuran arkadaş Batman’lı bir arkadaştı, 2005 yılında katılmıştı. Kamuran arkadaş bağlılığıyla, emekçiliğiyle tanınan bir arkadaştı. Hangi birlikte, hangi bölge güçleri içerisinde yer alıyorsa çok kısa sürede onlar içerisinde sivrilen, öne çıkan özelliklere sahipti. Özellikle düşmana karşı büyük bir kin ve öfkeye sahipti. Halkımıza, hareketimize yapılan saldırıları hazmetmiyordu. Tüm bunların hesabının sorulması gerektiğini her platformda, her raporunda dile getiren bir arkadaştı. Çele eylemi sürecinde de öncülük düzeyinde rol oynayan arkadaşlardan biri oldu. Tepe baskınında çok büyük bir fedai ruhla, bütün mevzilerin düşürülmesinde rol oynadı. En son düşman mevzisini düşürmeye çalışırken şahadeti gerçekleşti. Kamuran arkadaş büyük bir saldırı ruhuna sahipti. Eyleme gitmeden önce ki sarf ettiği sözler de şuydu; “bu eylemi mutlaka başaracağız. Bu eylemdeki düşman hedeflerini düşüreceğiz”. Böylesi büyük bir kararlılığa sahipti. Kendisini hedefe kilitleyen bir yaklaşıma sahipti.
Zınar arkadaş Vanlı bir arkadaştı. O da Çele eylemi sürecinde, özellikle de hazırlık süreçlerinde büyük emeği olan bir arkadaştı. Eylem hazırlık sürecinde ve eylem esnasında gösterdiği yaklaşım, duruş fedai ruhun zirvesini teşkil ettiğinin bir göstergesidir.
Agit arkadaş genç ve Doğulu bir arkadaştı, 2005 yılında katılmıştı. Katıldığından şehit düştüğü ana kadar hep Geleye Zap’ta, Çukurca’da kalmış, mücadele etmiş bir arkadaştı. Yanında onlarca arkadaş şehit düşmüştü. Partiye bağlılığı üst düzeyde olan bir arkadaştı. Çok temiz, dürüst, bağlı, mütevazı özellikleri ile arkadaşlar arasında sivrilen bir arkadaştı. Çok genç olmasına rağmen kısa süre içerisinde komutan olup, öncülük yapma düzeyine geldi. Agit arkadaşla yoldaşlık yapmaktan, Agit arkadaşla mücadele etmekten insan her zaman zevk alırdı. Agit arkadaşın olduğu yerde, Agit arkadaşın görev başında olduğu yerde örgüt değerlerini koruyacağını, orada herhangi bir düşman saldırısında ön saflarda düşmana karış savaşacağını bilirdiniz. Böyle bir duruşu vardı. Onun için Agit arkadaş Çele eylem sürecinde merkezdeki asayiş karakoluna yapılan saldırıda gösterdiği büyük fedai ruhla şehitler kervanına katıldı.
Viyan arkadaş da Doğulu bir arkadaştı. Uzun süre pratik alanlarda kaldı. Pratikçi özellikleri ile fedakârlığı ile emekçi özellikleri ile öne çıkan bir bayan arkadaştı. Arkadaşlar içerisinde sevilen, sayılan, moralli duruşuyla dikkat çeken bir arkadaştı. Eylem hazırlık sürecinde de saldırı grubunda yer aldığını öğrenince sanki havalara uçuyormuş gibi mutlu oldu. Tereddütsüz bir şekilde bu grupta yer aldı. Tepe komutanın mevzisini düşüren arkadaşlardan birisiydi. Geri çekilme esnasında şahadeti gelişti.
Kani arkadaş Doğulu bir arkadaştı. 2007 yılı içerisinde katılmıştı. Kani arkadaş tam bir görev insanıydı. Kendisine verilen görevleri, büyük bir hassasiyetle, titizlik içerisinde yerine getiren bağlı, mütevazı, alçakgönüllü duruşu ile tanınan bir arkadaştı. Eylem düzenlemesi içinde yer almayan bir arkadaştı. Fakat eylemin yapılacağının duyar duymaz eylem alanına geldi. Bizim çağırmamıza rağmen eylemin yapılacağı bilgisini alıp, eylem alanına gelen arkadaşlardan biriydi. PKK’nin mücadele ruhunun, PKK’nin mücadele kararlılığının kendisini en fazla gösterdiği arkadaşlardan biriydi. Eylemin geri çekilmesi esnasında şehit düşen arkadaşlardan biri oldu.
Şehit düşen her yedi arkadaş da Çele eylemini başarı ile gerçekleştiren, fedai ruhla katılan ve şahadetleri ile tarih yazan arkadaşlar oldular. Çele eyleminin başarılı geçmesinde başta şehit düşen arkadaşların büyük emeği oldu. Çele eylemi şunu göstermiştir; gerillanı savaşma gücü her zamankinden daha fazla gelişmiştir. Vuruş kabiliyeti her zamankinden daha fazla gelişmiştir. Saldırı ruhu gelişmiştir, hareket kabiliyeti, savaşma kabiliyeti gelişmiştir, düşmanın en güçlü olduğu Çele’de, tahakkümlü olduğu merkezde tüm bunlar net bir şekilde görülmüştür. Çele eylem planlaması ve pratik uygulanmasında yaşanan bazı yetersizlikler olmuştur ama eylem planlandığı çerçevede, başarıyla gerçekleşen bir eylem olmuştur.
Azad Siser
- Ayrıntılar
18-19 Ekim 2011 tarihleri arasında Şehit Çiçek Devrimci Operasyonu olarak tanımlanan Çukurca eylemi Apo’cu saldırı ruhu ve keskin vuruş tarzı ile yapılan başarılı bir eylemdir. Bilindiği gibi 2011 yılı içerisinde mücadelemiz açısından önemli gelişmeler yaşandı. 12 Haziran seçimlerinde Kürt halkı büyük bir irade ortaya koyarak, tercihini Önderliğimizden ve hareketimizden yana yaptığını açıkça beyan etti. Bunu hazmetmeyen AKP iktidarı halkımızın ortaya çıkardığı iradeyi görmezden gelip, seçimlerden sonra hareketimize karşı bir tasfiye ve imha konseptini ortaya koydu. Bütün bunlara rağmen Kürt sorunun demokratik çözümü için büyük emekler sarf eden, büyük zorluklara göğüs geren, büyük saldırılara, tecrit-izolasyon uygulamalarına maruz kalan Önderliğimiz, çözümün gelişmesi için demokratik çözüm protokollerini hazırladı. Hazırlanan bu protokoller devlet heyetleri ile Önderlik arasında yapılan görüşmelerin sonuçları idi. Ama seçimlerde Kürt halkının ortaya koyduğu iradeye karşı AKP’nin çözüm protokollerini görmezden gelme istemi 12 Haziran seçimlerinden sonra yeni bir süreci başlattı. Türk devleti sömürgeci güçlerle birlikte bazı ittifaklar geliştirerek hareketimizi tasfiye etmek için bazı yönelimlerde bulundu ve bu yönelimleri yıl boyunca devam etti. Her şeyden önce demokratik çözüm protokollerine karşı hareketimize silah bırakmayı ve teslimiyeti dayattı. Yine halkımıza karşı uygulanan soykırımı politikaları ile halkımızın iradesini kırmaya çalıştı ve bu temelde tehlikeli bir saldırı konseptini devreye koydu. Bu saldırı konsepti tabi ki başta her şeyden önce Önderliğimize yönelikti. Bilindiği gibi Önderliğimiz halkımız ve hareketimiz için yaşam ve barış gerekçemizdir. Önderliğimize yönelik saldırılar seçimlerden sonra daha da arttı. Aylarca görüşme yaptırılmadı, Önderliğimize yönelik karalama politikaları başlatıldı. Psikolojik ve özel savaş yöntemleri devreye sokuldu ve bu şekilde Önderliğimize yönelik saldırılarla esasen hareketimiz perspektifsiz kılınmak, halkımız perspektifsiz kılınmak istendi. Bu temelde adeta çözümü değil de savaşı dayatanın Önderliğimiz olduğu imajı yaratılmaya çalışıldı. Hâlbuki 93’den bu yana Kürt sorunun çözümü için en fazla emek sarf eden, çaba sarf eden Önderliğimizdir. Aslında bütün kamuoyu da, halkımız da bunu iyi bilmektedir. Fakat AKP bunu çok farklı yansıtmaya çalıştı. Adeta Önderliği çözümün önünde engel olarak yansıtmaya çalıştı. Ama bunlar gerçek dışı yaklaşımlardı. Bundan dolayı hem kamuoyunda hem halkımız nezdinde Önderliğimizi karalamaya yönelik yoğun saldırılarda bulundular. Hiçbir ahlakla bağdaşmayan bazı yönelimler içerisinde bulundular. Önderliğimize karşı dünyada eşi benzeri görülmemiş bir muamele yürütüldü. Fakat Önderliğimiz tüm bunlara karşı bir direniş sergiledi ve geri adım atmadı, mücadeleden taviz vermedi. Halkımıza dönük saldırılar yıl içerisinde de devam etti.
Özellikle seçimlerden sonra Türk devletinin, AKP hükümetinin Kürt halkının iradesini görmesi gerekirken adeta bunu görmezden gelip, Kürdistan’da kaybetmenin öfkesi ile intikam alırcasına halkımıza yönelik çok büyük operasyonlar düzenledi. Kürt halkının iradesini temsil eden seçilmişlere yönelik çok büyük tutuklamalar gerçekleştirildi. Yüzlerce, hatta binlerce yurtsever insanı, Kürt halkının iradesi ile seçilmiş insanı zindanlara tıktı, gözaltına aldı. Bunları protesto eden halkımıza, demokratik haklarını serhildanlar biçiminde yansıtan halkımıza dönük katliam provaları yapıldı. Birçok yerde gencecik insanlarımız katledildi. Bu şekilde aslında AKP hükümeti, Fetullah Gülen cemaati halkımıza dönük soykırım politikasını 2011 yılında zirveye çıkarmaya çalıştı. Halk adına seçilmiş hiçbir insanı bırakmadı. Yine hareketimize karşı her türlü saldırıyı yaptı. Özellikle Türk ordusu ileri teknoloji kullanarak gerillayı etkisizleştirmek için, imha etmek için her yolu denedi. Bunu sadece kuzeyde yapmadı, bunu sadece güneyde yapmadı. Doğuda İran’la ittifak kurarak Kandil’e dönük operasyon başlattı. Yine 17 Ağustos’tan sonra Medya Savunma Alanlarına yönelik yüksek teknolojiye dayanarak yoğun hava saldırıları düzenledi. Türk devletinin ve AKP hükümetinin bu tasfiye konseptine karşı başta Önderliğimiz, halkımız ve gerilla güçlerimiz büyük bir direnişin içerisinde oldu. Yılın başından bu yana Önderliğimiz geri adım atmadı, mücadelesinde her zaman büyük bir direniş sergiledi. Her türlü saldırıyı göze alarak direnişini devam ettirdi. Halkımız tüm saldırılara rağmen kendi sistemini, demokratik özerklik sistemini inşa çalışmalarını yürüttü. Her ne kadar halkımıza dönük saldırı, tutuklama furyası devam ettiyse de, halkımız büyük bir mücadele ruhuyla adeta AKP’nin bütün oyunlarını boşa çıkarırcasına bir mücadele içerisinde oldu. Bütün bu saldırılara karşı yediden yetmişe tüm halkımız direniş tutumu içerisinde oldu. Kürdistan’ın her yerinde buna dönük direnişler geliştirildi. Yine gerilla cephesinde yılın başından bu yana gerilla büyük bir direniş içerisinde oldu. 2011 yılı mücadelemiz açısından çok yoğun geçen bir yıl oldu. Özellikle 12 Haziran seçimlerinden sonra bütün bu saldırılara karşı gerilla cephesinden de güçlü eylemliliklerle cevap verildi. Yani geçmiş yıllardan da açığa çıktı ki Türk ordusunun karadan savaşma gücü, gerillanın iradesi, kararlılığı ve azmi karşısında zayıflamıştır. Bunu en fazla 2011 yılı mücadelesi içerisinde gördük. Türk ordusu tekniğine dayanarak, tekniğine güvenerek tüm teknik imkânları kullanarak gerillaya karşı bir mücadele içerisinde olmaya çalıştı ama tüm bunlara rağmen gerillanın eylemliliklerini önleyemedi. Amanoslar’da, Karadeniz’de, Botan’da, Amed’de, Garzan’da, Serhat’ta, kısacası bütün alanlara yayılan bir gerilla eylemliliği oldu. Kürdistan merkezlerinde oldu, Türkiye şehirlerinde oldu, Kürdistan’ın bütün dağlarında oldu, Türkiye dağlarında oldu. Yapılan eylemler aslında Türk devletinin, Türk ordusunun saldırı konseptini belli düzeylerde kırma noktasına getirdi. Hatta birçok yerde düşmanın beklemediği eylemlikler oldu ve bu temelde sonbahara gelindi. Yılın başından sonbahara kadar gelişen tasfiye konseptine karşı, başta Önderliğimiz, hareketimiz ve gerilla büyük bir direniş mücadelesi sergiledi.
Tüm bunlara karşı 18-19 Ekim tarihleri arasında Çukurca’da bir eylem yapıldı. Şehit Çiçek Devrimci Operasyonu olarak tanımlandı, bu eylem halkımız tarafından bir operasyon olarak tanımlandı. Bu eylemin temel nedeni 2011 yılı içerisinde, özellikle seçimlerden sonra Türk devletinin, AKP-Gülen cemaatinin ve Türk ordusunu Önderliğimize, hareketimize ve halkımıza karşı yürüttüğü saldırılara karşı bir misillemeydi. Genel anlamda böyle bir çerçevesi vardı. Somut olarak Türk ordusu 17 Ağustos’tan bu yana Medya Savunma alanlarına dönük hava harekâtları düzenledi. Bu hava harekâtlarında bazı arkadaşlarımız şehit düştü. Yine yurtsever insanlarımız şehit düştü. Özellikle Kandil’de içerisinde Solin adlı bir bebeğin de bulunduğu yedi insanımız çok vahşice katledildi. Yine 28 Eylül’de içerisinde Rüstem Cudi, Alişer Koçgiri, Çiçek Botan, Rozerin Mardin, Nazlıcan Amara, Eşref ve Erdal arkadaşların bulunduğu 11 yoldaşımız bir hava harekâtında şehit düşürüldü. Yine bazı alanlarımızda kayıplarımız yaşandı. Aslında tüm bunlara karşı cevap niteliğini taşıyan bir eylemdi Çukurca eylemi. Onun için yapılan eylem başta Xakurke’de şehit düşen arkadaşlar olmak üzere bütün şehit arkadaşların intikamı amacıyla planlandı.
Niye Çukurca’da eylem yapıldı sorusuna cevap verecek olursak belirtilecek önemli hususlar var. Türk ordusunun kendisine en fazla güvendiği yerlerden birisi Çukurca’dır. Hem sınır hattı olması hem de geçmiş savaşımız içerisinde önemli bir yer olmasından da dolayı Türk ordusu buraya hem nicel olarak hem nitel olarak hem de teknik olarak çok büyük bir güç yığmıştır. Yirmi bine yakın asker Çukurca tugayı ve çevresinde konumlandırılmıştı. Türk ordusu aslında burada kendisine çok fazla güvenen bir konumdaydı. Özellikle tekniğine çok fazla güveniyordu. Yine birlikler oluşturduğu noktalarda, tepe, karakol, tabur ve merkezdeki güçlerde gelişmiş silahlar vardı. Özellikle termal gibi gelişmiş tüm silahlar buradaki donanımlı birliklere verilmişti. Burada kendisine güvenen bir pozisyondaydı. Hem karadan hem havadan teknolojik yapıya dayanarak kendisine güvenen bir pozisyondaydı. Bu yüzden biraz bilinçli olarak seçildi. Türk ordusunun kendisine en fazla güvendiği yerdi, yine gerillada yıllarca oluşan birikimin sonucunun da ortaya çıkacağı bir yer oluyordu. Gerillanın vuruş kabiliyetini, hazırlık düzeyini, birikim ve tecrübesini ortaya çıkaracağı bir yer oluyordu. Yılın başından sonbahar sürecine kadar yapılan eylemler vardı. Bir nevi sonbahar hamlesine de aktif bir desteğin, aktif bir katılımın olacağı bir eylem olarak da görülüyordu. Tüm bunlar için Çukurca seçildi.
Eylemin temel amacı sonbahar hamlesini geliştirmek, gerilla eylemlerine zirve oluşturmak ve Türk ordusunun yaptıklarının hesabını sormaktı. Bir de yıllarca Türk ordusunun, devletin yaptığı propaganda vardı. “Çukurca’da kuş uçmaz, Çukurca’da çok tahakkümlü hedefler oluşturduk, yeni PKK saldırılarına karşı dayanaklı hedefler oluşturduk. Bu hedefler düşürülemez çok tahakkümlü vb.” şeklinde kuru propagandalarla bir nevi ordu gücünün propagandası yapılıyordu. Tüm bunlara karşı bir eylem planlaması yapıldı. Çukurca hedef belirlendikten sonra hazırlıkları yapılmaya başlandı. Aslında Çukurca’da bulunan bütün düşman hedefleri bu kapsama alındı. Başta Çukurca merkezdeki tugay, yine burada bulunan emniyet müdürlüğü, polis lojmanları, başta kaymakamlık olmak üzere devlete ait kurum ve kuruluşlar, polislerin kaldığı Toki lojmanları, bunlar arasındaki yollar hedef kapsamına alındı. Çukurca’ya bağlı Bilican alayı, Han Tepe Taburu, Serê Sevê Taburu, Erîş Taburu, Girê Karakolu, Şiker Karakolu, bunlara bağlı tepelerin hepsi yapılan planlama kapsamına alındı. Çukurca ilçesinde bulunan tüm ordu güçleri, devletin kurum ve kuruluşları yapılan hedef kapsamına alınarak bir planlamaya gidildi. Hedefler bu biçimiyle netleştirildikten sonra bunun hazırlıkları yapıldı. Hazırlık süreci bu hedef kapsamına göre yapıldı. Çukurca eyleminin hazırlık aşaması sürecinde HPG gerillasının fedai bir gerilla olduğu ortaya çıktı. Arkadaşlar çok büyük bir fedakârlıkla, çok büyük bir moralle eylem hazırlıklarına katıldı. Başta eylemde şehit düşen Zınar, Agit, Serdar, Rohat, Kamuran arkadaşlar olmak üzere diğer birçok arkadaş eylemin hazırlık aşamasına aktif bir şekilde katıldı. Hazırlıklar esnasında birçok hususa dikkat edildi. Her şeyden önce çok büyük bir eylemin yapılacağının bilinmemesi gerekiyordu. Onun için hazırlıklar büyük bir gizlilik içerisinde yürütüldü. Hiçbir küçük cihaz, büyük cihaz muhaberesi yapılmadı. Bütün hazırlıklar ve iletişim not ve kurye sistemi ile gerçekleştirildi. Çok büyük bir eylemin hazırlıkları yapılıyordu. Bu eylemin başarılı olmasının bir nedeni de gizlilikti, onun için gizlilik kurallarına dikkat edildi. Güçlerimiz parçalı toplandı, deşifreye yol açacak uygulamalardan uzak tutuldu. Hareket tarzına, konumlanma tarzına dikkat edildi ve bu temelde hazırlıklara başlandı. Eylemin alt yapı çalışmaları da bu temelde yürütüldü. Silahından cephanesine kadar olan bütün malzemeler büyük bir fedakârlıkla, büyük bir moralle, büyük bir titizlik içerisinde, gizlilik içerisinde getirilmeye çalışıldı. Savaşın yarısının hazırlık olduğu, böylesi büyük eylemlerde başarı düzeyinin hazırlıklar olduğu gerçeği yadsınamaz. Bu hazırlık sürecinde bunu bariz bir biçimde yaşadık.
Her şeyden önce arkadaşlarda çok büyük bir istem, büyük bir ruh, büyük bir kararlılık, büyük bir motivasyon vardı. Çele eyleminin başarılı olmasındaki en büyük etken budur. Arkadaşların düşmana dönük eylem motivasyonu üst düzeydeydi, büyük bir moral vardı, motivasyon vardı, kararlılık vardı. Ondan dolayı hazırlık çalışmaları bu kapsamda yürütüldü. Çok zaman alması gereken hazırlıklar arkadaşların bu yaklaşımlarından dolayı kısa sürdü. Çünkü bu hazırlıklar içerisinde yer alan arkadaşlar ne yaptıklarını, ne yapacaklarını iyi biliyorlardı. Katılımda bir tereddüt, bir kaygı durumunu görmedim. Bütün arkadaşlarda bu eylemin başarılı geçeceği azmi çok yüksekti. Arkadaşlarda bu eylemin başarılı olacağı iddiası gelişkindi, bundan dolayı tereddütsüz, kaygısız bir biçimde katılım durumu oldu. PKK militanlığının, Apo’culuğun sarsılmaz iradesini bu hazırlıklar sürecinde görmek mümkündü. Hazırlıklar bu temelde yirmi-yirmi beş gün içerisinde tamamlanma aşamasına geldi. Türk ordusunun ve devletinin geçmişte de yaptığı gibi sanki bu eylemin hazırlıklarının bahardan bu yana yapıldığı, aylarca sürdüğü, silah ve teknik malzemelerin başka yerlerden getirtildiği vb. propaganda durumları tamamıyla gerçek dışıdır, temeli olmayan propagandalardır. Geçmişte de, günümüzde de yapılan başarılı eylemlere dönük girişimlerdir bunlar. Çele eyleminde hazırlıklar büyük bir irade, büyük bir inanç ve büyük bir moral ile kısa sürede tamamlandı. Hazırlıklar sürecinde en fazla öne çıkan arkadaşların eyleme gitme istemiydi. Bunun için düzenlemede bazı zorlanmalar yaşadık. Çünkü bütün arkadaşların saldırı grubunda yer alma istemi çok fazla ön plandaydı. Hatta saldırı grubuna girmeyen bazı arkadaşların daralma, kızma, farklı bazı duygusal yaklaşımlara girme durumu ortaya çıktı. Düzenlemelerde belli bazı zorlanmalar da yaşandı. Eylem savunması ile takviyesi ile pususu ile bütünlüklü bir çalışmadır fakat arkadaşlarda olan Apo’cu ruh, Apo’cu saldırı ruhu o kadar gelişkindi ki, saldırı grubunda yer almayan arkadaşlar sanki eylemde yer almıyormuşçasına gibi bir yaklaşımın içerisine girdiler. Bütün arkadaşlarda saldırı gruplarında yer alma, düşman üzerine gitme istemi ve kararlılığı çok fazla ön plana çıktı. Hazırlıklar böylesi bir istemin, inancın, fedakârlığın gelişkin olmasından dolayı tamamlandı. Birçok ağır silah, birçok cephane, birçok alt yapı malzemesi bu hazırlıklar kapsamında tamamlandı ve hazırlıklar bu temelde bitirildikten sonra düzenlemeler yapıldı.
Düzenlemeler planlamaya göre yapıldı. Planlama çok kapsamlıydı, onun için düzenlemeler planlamaya göre yapıldı. Bütün eylem güçleri beş cephe biçiminde örgütlendirildi. Çünkü planlama kapsamına ondokuz düşman hedefi alınmıştı, ayrıca bu hedeflerden iki tanesine baskın yapılacaktı. Çele merkezinde bulunan asayiş ve düşman alayına bağlı sabit tutulan bir tepeye baskın yapılacaktı. Diğer bütün tabur ve hedefler de vurulacaktı. Çele eyleminin planlamasında aslında gerillanın bütün eylem taktikleri vardı. Baskın, sızma, pusu, sabotaj, taciz, darbeleme, suikast ve düşmanın bütün hava müdahalelerine karşı tedbirler vardı. Çele eylem planlaması gerillanın bütün taktiklerinin içi içe olduğu, aşamalı bir planlamaydı. Bunlar taktik planlama sürecinde üzerinde çok fazla konuşulan ve tartışılan konulardı. Eylem gece yapılacaktı, baskınlar gece yapılacaktı ama düşmanın hem gece hem de gündüz yapabileceği bütün müdahalelere karşı tedbirler alındı. Plan aslında bütün taktiklerin iç içe olduğu, bütün taktiklerin yürütüldüğü bir eylem planlamasıydı. Bu temelde düzenlemeler ve örgütlemeler yapıldı. Saldırı grubunda yer alan arkadaşlar, savunma grubunda yer alan arkadaşlar, pusu grupları, sabotaj grupları ve tüm bunları koordine edecek cephe koordinasyonları oluşturuldu. Bu temelde planlama ve düzenlemeler tamamlandıktan sonra pratik uygulamaya geçildi.
Eylemin hazırlıklarını yaptığımız süreçte Abdullah Gül’ün Hakkâri’ye geldiğini duyduk. Abdullah gül Türk devletinin cumhurbaşkanı olarak bir gövde gösterisinde bulunmaya çalıştı. Bütün sınır birliklerini denetleyerek, asker elbisesi giyerek aslında halkımıza ve hareketimize nasıl bir savaşta karar kıldıklarının bir gösterisini yaptı. Bir de Çukurca gibi bir yerde güçlüyüz psikolojisini, imajını yaratmaya çalıştı. Abdullah Gül’ün Çukurca’ya geldiği süreçte birçok grubumuz pozisyon almış durumdaydı. Bazı yerlerde arkadaşlar eylemden iki gün önce düşman birliklerini pusuya düşürdü. Bu da eylem planlaması kapsamındaydı. Arkadaşlar Kırkdokuz sınır karakolunda Abdullah Gül’ün ziyareti nedeni ile onun güvenliğini alan düşman birliğinde hem gece hem de gündüz tuzak patlattılar. Düşmanın zırhlı aracı imha oldu, sekiz-dokuz askeri öldürüldü. Aslında bu süreçte biz eylemin pratik uygulamasına geçmiş bulunuyorduk. Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra harekete geçildi. Harekete geçildiğinde ve gruplar tek tek gönderildiğinde, arkadaşların gözlerinde bu eylemin büyük bir eylem olacağı, bu eylemin başarılı geçeceği, bu planlamanın yerine getirileceği iddiasını okuyabilirdiniz. Birey olarak yıllarca bu mücadele içerisindeyim ve en fazla rahat olduğum eylem planlamalarından biri bu eylemdi. Çünkü arkadaşlardaki o kararlılık, o iddia düzeyi bunun göstergesiydi. Aslında eyleme gidilmeden eylem kazanılmıştı. Eyleme gidilmeden eylemin başarılı olacağı belliydi. Çünkü savaş aslında savaştan önce kazanılır deyimi doğrudur. Onun için arkadaşlar harekete geçtiğinde hepsinde bu yaklaşım vardı. Tartışmalar olmuştu, toplantılar olmuştu. Her grubun görevi, her grubun hedefi, her grubun vuruş tarzı, geri çekilmesi, farklı olasılıklardaki hareket tarzı kısacası gerekli her şey tartışıldı ve bu temelde pratiğe geçirildi.
Eylem gece saat 1’de başlayacaktı. Eyleme katılacak toplam altmış grup vardı. Düşmanın onsekiz hedefini vuracak ve iki yere baskın yapacak altmış eylem grubumuz vardı. Bu altmış eylem grubu belirlenen planlama çerçevesinde, belirlenen saatte yerlerine ulaştı. Bütün arkadaşlar büyük bir duyarlılık içerisinde, tüm gizlilik kurallarına riayet ederek, büyük fedakârlıklar yaparak sağlam bir şekilde kendileri için belirlenen yerlere ulaştılar. Bu gruplar içerisinde birçok grup vardı, kollar biçiminde örgütlendirilmişti. Yapılan planlamaya göre cihazda konuşulmayacaktı. Altmış grup düşmana hiçbir görüntü vermeden, hiçbir deşifrasyona yol açmadan sağlam bir şekilde yerlerine ulaştı. Aslında bu bizim sonuç çıkarmamız gereken bir yaklaşımdır. Düşmanın en fazla tahakkümlü olduğu, tedbirlerinin üst düzeyde olduğu Çukurca tugayı, çevresindeki tabur ve karakollara altmış grubumuzun eylem için yakın mesafede yaklaşmalarına rağmen, düşman hiçbir grubumuzu fark etmedi. Bunun bir nedeni gerillanın hareket kabiliyetidir. Gerillanın iradesidir, gerillanın gücüdür, gerillanın geldiği düzeydir. Altmış tane eylem grubunun Çukurca merkezine yaklaşması ve düşmanın fark etmemesi gerillanın başarısıdır. Gerillanın geldiği düzeyin göstergesidir. Türk ordusu ve komutanları propaganda yapıyorlar ve yapmaktadırlar. Gerillanın eylem yapamayacağını, gerillanın eylem kabiliyetinin olmadığını belirtiyorlar fakat Çele eyleminde görüldü ki bir, iki, üç ya da on grup değil, altmış tane grup düşmanın en stratejik yerlerine hatta düşmanın kalbine, beynine dahi sızabilecek bir güce sahiptir. Gerillanın bu hareket kabiliyeti, gerillanın bu manevra kabiliyeti, gerillanın bu vuruş kabiliyeti Çele eyleminde kendini göstermiştir.
Gruplar yerlerine sağlam ulaştıktan sonra eylem koordinesi tarafından belirlenen saatte eylem başladı. Eylem 18’i 19’a bağlayan gece saat bire beş kala belirlenen gruplar tarafından başlatıldı. Eylem başladıktan sonra altmış tane grubun cihazı devreye girdi. Gece 1’den önce olan sessizliğin ardından eylem başladıktan sonra altmış grup harekete geçti. Altmış grubun harekete geçmesi eylemi başlattı. Yapılan planlamaya göre iki temel yere baskın yapılacaktı. Bunlardan biri Çele merkezdi. Çele merkezdeki asayişin üç koldan baskınla düşürülmesi planlanmıştı. Saldırı grubunun başında Agit Rojhilat arkadaş vardı, diğer kolların başında da başka arkadaşlar vardı. Asayişe saldıracak grup büyük bir fedai ruhla, büyük bir kararlılıkla asayişin etrafında bulunan mevzilere karşı el bombası ve B7 silahını kullanarak kısa sürede karakolun içerisine girdi. Karakolun birinci katındaki bütün düşman güçleri etkisizleştirildi. İkinci kata girilirken Agit arkadaşın silahının tutukluk yapmasından dolayı Agit arkadaş bir asker tarafından şehit düşürüldü. İki arkadaş da yaralandı. Bundan dolayı asayişin bir iki mevzisi dışında tümü düşürüldü. Agit arkadaşın şahadetinden ve bir iki arkadaşın yaralanmasından dolayı bir iki mevzi düşürülemedi. Planlama kapsamına alınan asayişin düşürülmesi büyük oranda gerçekleştirildi. Burada Agit arkadaşın fedai ruhu, cesareti belirleyici olmuştur. Burada düşmanın yirmiye yakın kaybı vardı. Arkadaşlar düşman üzerinden üç tane melez silahı, bir adet küçük cihaz kaldırdı. Merkezdeki diğer hedefler koordineli bir biçimde vuruldu. Özellikle emniyet müdürlüğü, polis lojmanları B7 roketleri ile çok etkili bir biçimde vuruldu. Yedi sekiz tane B7 silahı merkezdeki güçleri vuruyordu, bu yüzden birçok bina alev aldı. Düşmana ait çok sayıda araç imha edildi. Merkezde planlanan biçimi ile eylem başarıyla gerçekleşti.
Eylemin diğer esas bir yönü ise baskın yapılacak tepe idi. Bilican alayında binlerce asker bulunuyordu. Bu alayın kendisinde yüzden fazla çadır, yüzlerce araç vardı. Alayın kendisi ve buna bağlı bazı tepeler yoğun ateş altına alındı. Özellikle katuşa silahları ile havan silahları yine dokça ve B7 gibi silahlarla Bilican alayına bağlı tepeler ve alayın kendisi çok yoğun ateş altına alındı. Havan roketleri, doçka mermileri, katuşa silahları genelde isabetliydi. Düşmanın zaten birçok çadırı imha oldu, birçok aracı kullanılamaz hale geldi. Fakat planlamaya göre baskın yapılacak bir tepe daha vardı. Baskın yapılacak tepede altmış asker bulunuyordu. Bu tepe düşman tarafından tahakküm edilmiş bir yerdi. Tepede toplam beş ayrı tel örgü vardı. Tabi bu tel örgülerinden bazılarının da tedbiri alınmıştı. Yine bu tepede ağır silah vardı. Aslında düşman mevcut konumlanması ile kendisine çok güveniyordu. Arkadaşların vuruşuyla bu tepeye dönük baskın da başladı. Baskın grupları çok hızlı bir biçimde, büyük bir fedai bir ruhla saldırıya geçti. Saldırıya geçildiği sırada saldırının ilk anlarında Serdar ve Rohat arkadaşlar yaralandı. Her iki arkadaş da kol komutanı yardımcılığı görevini yürütüyorlardı. Serdar ve Rohat arkadaşlar talimat beklemeden çok büyük bir fedai ruhla büyük, bir sıcakkanlılıkla düşmanın üzerine atıldı fakat bu erken sıcakkanlı yaklaşım, hızlı yaklaşım arkadaşların yaralanmasına yol açtı. Saldırının zaman almasına, tepenin düşmesinin uzamasına yol açtı. Yaralı arkadaşlar sağlama alındıktan sonra, arkadaşlar üç koldan bir saat içerisinde altmış askerin bulunduğu tepeyi düşürdü. Burada büyük bir fedai ruh açığa çıktı. Hiçbir arkadaş tereddüt göstermedi. Burada bazı düşman mevzileri çatıştı, özellikle tepenin sonunda kalan bir mevzi biraz direnmeye çalıştı fakat arkadaşlar düşmanın bu mevzisini de düşürdü. Tepe komutanın içinde bulunduğu mevzi de arkadaşlar tarafından düşürüldü. Tepede bulunan düşman silahları düşmana karşı kullanıldı. Düşman bombaları, düşman roketleri tepeden alınan silahlar oradaki düşman gücüne karşı kullanıldı. Büyük bir ruhla içerisinde altmış askerin olduğu bu tepe imha edildi. Tepede iki arkadaş Zınar arkadaş ve Kamuran arkadaşlar şehit düştüler. Yaralı arkadaşlar belli bir mesafe getirildikten sonra yaralarının ağır olmasından dolayı şahadetleri gerçekleşti. Tepede aslında elliye yakın silah toplandı fakat hem şehit arkadaşların cenazeleri hem yaralı arkadaşların getirilmelerinden dolayı tepeden sadece 16 G3, 2 tane MG3, 1 bomba atar silahı, 2 termal dürbünü ve askerlerin malzemelerinden bazıları getirilerek geri çekilme yapıldı.
Genel anlamda baskın yapılacak tepe büyük oranda düştü. Planlamamızın esas bölümünü de tepe baskını oluşturuyordu. Diğer gruplar da kendilerine verilen görevler çerçevesinde, planlamalar çerçevesinde eylem başladıktan sonra düşmanı yoğun bir ateş altına aldılar. Gıre karakolu, Şiker karakolu, Serê Sevê taburu, Tepe Orte, Erîş taburu, Bilican’a bağlı tepeler, Han tepe taburuna bağlı tepeler, Çele merkezinin etrafında bulunan tepelerin hepsi aynı anda koordineli bir şekilde arkadaşlar tarafından vuruldu. Eylem başladıktan sonra düşman neye uğradığını anlayamadı. Düşmanın Çukurca’da ve etrafında bulunan hedeflerinin birkaçı dışında Çukurca merkezdeki bütün düşman hedefleri aynı anda koordineli bir biçimde yoğun ateş altına alındı ve bütün hedeflerine dönük saldırı oldu. Bu düşmanda büyük bir şok yarattı, düşman ne olduğunu anlayamadı. İlk saatlerde bazı yerler karşılık veremez durumdaydı. Düşmanın o kadar tekniğine güvendiği, tahakkümlü olduğu, katuşalarla, havanlarla donattığı taburları ateş altına alındıktan sonra karşılık veremez duruma geldi. Türk ordusu 18-19 Ekim tarihleri arasında Çukurca’da perişan oldu. İlk saatlerde karşılık veremez duruma geldiler, aslında ne olduğunu anlayamadılar, şok olmuştular. Çünkü kim kimden yardım istese, takviye gelen bütün güçler pusuya düştüler. Serê Sevê’den gelen takviye güçleri pusuya düşürüldü, merkez tugaydan gelen güçler pusuya düşürüldü. Takviye gelmek isteyenler de pusuya düşürüldü. Çele tugayı, bağlı olduğu alaylar, taburlar, tepeler eylem başladıktan sonra ne olduğunu anlayamadılar. Eylem bittikten iki üç saat sonra kobra tipi helikopterlerle müdahalede bulunmaya çalıştılar. Kobralar nereyi vuracaklarını bilmiyorlardı. Çünkü bütün hedefler vurulmuştu. Düşman eylem başladıktan sonra şok oldu. Cihazlarda bir kelime dahi konuşamadılar, bütün cihazları kilitlendi. Çünkü bütün hedefleri saldırıya uğradı. İki üç saat sonra müdahalede bulundular çünkü gerillanın bu kadar kapsamlı, koordineli bir eylem yapacağına inanmıyorlardı, beklemiyorlardı. Fakat eylem düşmanı felç etti. Çele merkezde bulunan bütün güçler felç oldu.
Azad Siser
- Ayrıntılar
Heval Eziz Dersimin şahadetini duyunca ve TV’deki ananın tabutu açıp anlını öpünce onun hep gülerken dudağını kapatan bıyığı gözlerimin önüne geldi. Bana mı özgü bilemem ama sevdiğim, saydığım bir arkadaştan sonraya kalmak, kendi görevimi tam yapmadığım hissine kapılır, yâda Ölüme özlem gibi( övmek için değil ) bir arkadaşın şahadetini duyunca ben niye şahadete geç kaldım, yada niye bende yanında değildim soruları kafamı hep kurcalar. Eziz arkadaşı şahadetinden sonra yine kendime dediğim” keşke tanımasaydım” tanımasaydım belki şahadet haberi bana ağır gelmezdi, yada bana daha fazla sorumluluk yüklemenin bir ağırlığımıydı.
Tanımasaydım katıksız kendini katışı, kişisel kaygısız- korkusuz yürüyüşünü ve ikirciksiz söz söylemsini, tanımasaydım, ağız dolusu kahkahalarla karşıdakini de kahkahasına katışı, ağzında ki lokmayı yutarken dahi karşıdakinin acaba “aç mıdır” kaygısıyla lokma paylaşımını, yanındakine yer yapmadan, yatırmadan yatmamasını, kendine taşı yastık yaparken arkadaşına varsa başucuna parkesini vermesini tanımasaydım.
Keşke tanımasaydım yalan nedir bilmeyen, dili hiç yalanla tanışmamış Dersimli Eziz adı gibi Eziz kimseyi yersiz kırmaz ve yanlışa karşıda dimdik Munzur gibi.
Kimileri kendini tanıtmak, ilgi çekmek ister, ilgili olmak ister ama Eziz Arkadaş ağır, vakur kendinden emin ne söylediği değil yaptığıyla kendini sorumlu görür gösterişten kaçınırdı. Onu tanımak bir şans ve örnek; örnek kişiliğin namuslu, yeni Kürdün kimliği idi. 2004'te hastalanıyor ve Irakta tedavi görürken ar damarları yırtılmış, utanç duygularını kaybetmişlerin yoz-çirkinliklerini fark edince tedaviyi yarıda bırakıyor “ben dağa gideceğim” diyor ve orada ki “dağda ne var, dağ cehennemdir” der ve Eziz arkadaş” sizin cennetinizdense ben kendi cehennemime gitmeye razıyım” cevabını verir. Dağlara tutkundu, yatarken sırt üstü yıldızları yorgan yapmak, ayakkabısı yastık, silah hep koynunda bir sevda. Silahtan uzak uyuduğunu görmedim, uyumak sadece yarına daha dinç çıkmak içindi boş zamanı olmaz, kendini planlardı.
Eziz arkadaş kendini kimlikleştirmişti, iradi, düşünsel ne dediğini bilen, bilerek iş yapan yaptığı işin, söylediği sözün sorumluluğunu kaldırandı. “Ben” demeden çok bizi kullanırdı, hep komünaldi ama bağımsız kimliği de vardı tabi bu kimlik kendini özne başkalarını nesne gören değildi tersi herkesi, yanındakini hep iradeli kılmak isterdi.
2010 kışında aynı akademideydik ve Eziz arkadaşın ayak başparmaklarındaki tırnaklar ete batmıştı. Dr arkadaş tırnakları çekecekti bende doktora yardım ediyordum ve kendimi hasta bakıcı olarak takdim ediyordum doktor ne diyorduysa harfiyen yerine getiriyordum, ama bir farkla elimde ağrı kesici iğne ile doktora ila bir iğne yapalım derdim, çünkü Eziz arkadaş inleri sevmezdi bense hep takılırdım. En sonunda dayanamadı Doktor arkadaşa” ben bu hemşireyi istemiyorum” demişti, kendine has narin ve nezaket dolusu sevgisiyle.
O Dersimliydi ve uzun süre gerilla saflarındaydı gerillacılığı genelde Gabar, Botan ve Güney Kürdistan da geçmişti ve ilk kez Dersime gidecekti. O zamana kadar birçok arkadaş Eziz arkadaşın Dersimli olduğunu bilmiyordu ve gerillada onu birçok arkadaş Mardinli Eziz diye tanırdı. Zazaca'nın yanında Kurmanc lehçesini iyi biliyor ve kısmen de Soranca'yı öğrenmişti, yani tam bir ulusal kimlik kazanmıştı her bölgenin insanıyla kaynaşır, her insanla ilkeler temelinde yoldaşlık yapardı. İnsan zayıfsa o dışlamaz, beğenmezlik etmez tersine elinden geldiğince eğitsel yaklaşır, kazanmaya çalışırdı. Hata bazen bana kızar “erken insanlar hakkında karara, yargıya varma” derdi.
Gitmeden önce Zapta tekrar görüştük, benim kolum omuzda çıkmıştı ve sargıda yanına gittim bana “Kuzeye gelmemek için kolunu çıkarmışsın” diye takıldı. Tüm kuzeye gidecek guruplar ordaydı iki gün yanlarında kaldım ve hep Eziz arkadaşın yanında, kominin de kaldım. O bana bir daha görüşmenin Dersim’de, yada Amed’te olacağını söylerken söylemlerinde öyle samimi inançlıydı ki, ben sadece ona bakmakla yetindim. İnanmak, başarının esası olsa gerek yoksa bu kadar acıya dayanmak zor, inanmayanların düşmana el kaldırıp biat etmeleri yanında Eziz arkadaşla yanındaki 6 arkadaşın savaş halaylarına katılmaları yüz akımızdır.
Zap tan ayrılıp giderken içimden “keşke tanımasaydım, son günlerde yanında kalmasaydım” demiştim. Nedeni, yokluğuna alışamamak ve…
Ama hayır iyi ki tanıdım
Onuru temsil
Hayata su verenleri
İyi ki tanıdım
Hayatı diri tutanları, diriltenleri
Tanıdım EZİZİ
Ezizê welatêmin.
Medet Serhad
- Ayrıntılar
2007 yılı mücadelemiz ve bizim açımızdan en yoğun, gelişmelerle, çatışmalarla dolu bir yıl olmuştu. Düşman tüm imkanlarını seferber ederek yoğun operasyonlar geliştiriyordu. Gerillada müthiş bir irade ve mücadele azmi ile düşmanın yönelimlerine karşı topyekun bir direniş içerisindeydi. O yıl pratikte Kato Jîrka’daydık. Kato dağları tarihten beri hep özgürlüğün yurduydu. Tarihten beri ve mücadelemizde büyük direniş ve kahramanlıklara tanıklık etmişti. Büyük İskender’in bile aşamadığı bir direniş silsilesi olma unvanını hep korudu. Nice yiğit Kürt evladını barındırıp, koruyabildi. Görkemliliği hep düşmana korku saldırıyordu. En gelişmiş savaş tekniğini boşa çıkartabiliyordu. Düşmanın nicel ve nitel (teknik açıdan) üstün olan yanını zayıflatarak güçlerin eşit olmasını dengede sağlama adaletine de sahipti. Bir nevi bir gerilla yurduydu. Hep öylede kaldı.
O yıl düşman Türk devleti halkımızın yaylalara gelmesine izin vermişti. Kato Jîrka’nın yamaçları ve etrafındaki arazi yaylalıktı. Soğuk sulara, sürekli yeşil ve taze otlaklara sahipti. Hayvanların otlatılması, hayvancılığın geliştirilmesi için verimli araziye sahipti. Neolitikten bu zamana kadar hayvancılıkla uğraşan halkımızın geçim kaynağını sağlıyordu. Kış Kato’larda erken gelir. Sonbahar mevsiminde buralarda kar yağar. Karların fazla yağmasından ötürü bahar mevsimi geç gelir. Karlar geç erir buralarda. Adeta iki mevsim yaşanır. Kato Jîrka’nın güney yamaçları oldukça dik ve kolay kolay geçit vermez. Derî (kapı) dediğimiz bazı geçit veren yollar var. Yine sadece gerillanın kullanabileceği bazı geçit veren yerler var. Arazi sarp ve kolay kolay geçit vermeyen yüksek kaya labirentlerinden oluşmuştur.
Türk ordusu karların yeni erimeye başlamış olduğu baharın başlangıcında Deryê Bewe kapısını sabit tuttu. Bununla gerillanın Kato’daki hareketini sınırlandırmayı hedefliyordu. Düşman bir yandan Halkın içinde propaganda geliştirerek Kato’ları PKK’nin elinden alacağını söylüyordu, diğer yandan da baskı uygulamaları, ekonomik kısıtlama ve şantaj yollarıyla ajanlaştırmayı da civar köy ve ilçelerde geliştiriyordu. Bu taraftan yasak bölge, olağanüstü hal bölgeleri uygulamaları yürütürken diğer taraftan da izin verdiği yaylalarda ve köylerde oluşturmak istediği istihbarat çalışması aracılığı ile gerillayı denetime alarak darbelemeyi hedefliyordu. Düşman kışın ortalarında aralıksız olarak sürdürdüğü operasyonlarını bahar ve yaz mevsiminde zozanlık araziyi de kapsayarak genişletti. Batıdan Kürdistan’a epey güç getirtmişti. Adeta Botan sahamızı yeniden işgal etmişti. Ayrıca sınıra da epey güç yığarak Kuzeye takviyelerin gelişini engelleme yönünde tedbir geliştirdi. Bu topyekun bir saldırı konseptiydi. Tüm bu yönelimlere karşı topyekun direniş gerillanın esas taktiği oldu. Yaşamda, savaşta yine en zor koşullarda direnme iradesini göstermek tüm yönelimlerin aşılmasını ve boşa çıkarılmasını da sağlıyordu. Düşmanın Katolara karşı operasyonları kışında olmuştu.
Kato Jîrka silsilesinin iç kesimlerini kapsayan düşmanın operasyonu Haziran ayının sonlarında olmuştu. Bu operasyon kapsamı Deryê Bewê ve Deryê Zerbîl arasını kapsayan bir operasyondu. Aslında gerilla mücadelemizde düşmanın Kato Jîrka alanının içlerine girmesi kolay kolay olmamıştı. Bu yılda yani 2007’de daha yılın başında Kato’ya gireceğinin sinyalini yaptığı merkezi operasyonlarla hedefine ulaşmak istiyordu. Bunu yaptığı açıklamalarla vurguluyordu. Bu operasyon iki günlük bir operasyon oldu. Sonuç alamadıklarından, yine darbe yediklerinden dolayı geri çekilmek zorunda kaldılar.
Operasyonun ilk günü arkadaşlar birçok yerden düşmanın operasyon gücünü vurdular. Düşmanın bir birliğini içlerine alarak büyük darbe vurdular. Yoğun teknik kullanarak yaptığı indirmelerle getirdiği takviye güçten ancak gücünü Katoların içlerinden çıkartabildi. Siirt, Şırnak ve Hakkari merkezlerinden sürekli altı kobra yoğun atış yaparak operasyon alanına müdahale ediyorlardı. Gelen bu kobraların desteğinde ancak gücünü çatışma alanından çıkartabildi. Türk ordusu bu sonuca alışmıştı, İskender’lerin bile zaptedemediği Katoların kolay kolay zaptedilemeyeceği kanısına varmışlardı. Düşmanın bir üst rütbelisi olmak üzere epey kayıp vermişlerdi. Bazı kayıplarını radyolarında da dile getirmişlerdi.
Tüm çatışmalarda Botan Hilvan (Urfa) arkadaş şahadete ulaşmıştı. Şehit Botan arkadaş 2003 yılında gerillaya katılmıştı. Gerillada Zağros eyaletimizden Botan alanına daha yeni gelmişti. Bu yoldaşımızın alana yeni gelişi ile birlikte şahadete ulaşması arkadaşlar üzerinde etki yarattı. Buna rağmen düşman güçleri Katolarda iyi bir ders almışlardı. O yıl düşman tüm imkanlarını seferber etmişti. Eksik ve yetersizliklerimizden kaynaklı bizim için bedeli ağır olan şahadetler yaşandıysa da TC devleti istediği sonucu alamamıştı. Başarısız ve sonuçsuz kalmışlardı. Yürüttüğü operasyonların çapına göre sonuç alamamışlardı. Türk devletinin kayıpları daha ağır olmuştur.
Bu operasyondan sonra düşman Kato Jîrka ve Besta alanında tuttuğu tepelerle sınırlı kalıp, yaylaların etrafında pusulamalar geliştirmeye başlamıştı. Eylül ayının ortalarına kadar bu böyle devam etti. Daha çok alanımızdaki gerilla güçlerimizi denetime alarak istihbari yollarla diğer savaş faktörlerini de devreye koyarak sonuç almak istiyordu. Düşman ordusu Eylül ayının ortalarında asker, korucu ve özel birliklerden oluşan kırk bin kişilik bir güçle onsekiz gün süren. Bu operasyonda düşman her türlü tekniği yoğun bir şekilde kullandı. 1998 yılından bu güne kadar Botan alanımızda düşmanın yürüttüğü en geniş kapsamlı merkezi operasyondu. Tüm basın-yayın, ekonomik vb. imkanlarını seferber ederek sonuç almak istiyordu. Operasyonu yaylaların gittiği günün ertesine denk getirdi. Bununla arazideki tuzak ve mayınların olmayışını kendine avantaj yapmayı amaçlıyordu. Hareket tarzımızdan kaynaklı olarak düşman bazı tedbirler geliştirilmişti.
Operasyonun ilk iki günü düşman güçleri Katonun içine girememişti. Zozan tarafında güç yoğunluğunu artırdı. Yoğun indirmeler ve takviyelerle gücünü alana yığıyordu. Yine ağır havan toplarını, bomba atar silahlarını, termal kameralarını, cihaz irtibat antenlerini Katoların karşısındaki silsilelere yerleştirdiler. Kobralarda habire alanı vuruyordu. Yine Beytüşebap ve Mezra karakollarından aralıksız olarak obüs atışları yapılıyordu. Bir taraftan da İsrail’den alınan keşif uçakları alanın üzerinde sürekli geziyorlardı. Alanı tanıyan yerel korucuları da getirmişlerdi. Operasyonun üçüncü günü Deryê Zerbîl tarafından Katoya giren düşman koluna iki ayrı yerden yakın mesafeden arkadaşlarca eylem gerçekleştirildi. Bu kolun hareketi durduruldu. Düşman gücü darbe almıştı. Kobra desteğinden sonra ancak geceye kadar ölü ve yaralılarını Skorskylerle götürebildiler. Aynı günün gecesi arkadaşlar düşmanın gelebileceği bir tepeye tahrip gücü fazla olan bir tuzak yerleştirdiler. Düşman oralarda önceki günlerde koyunların otlandığı ihtimal ederek ertesi gün tuzağın olduğu tepeye oldukça rahat gelip yerleştiler. Mevzilendikleri süre içerisinde on bir düşman askerinin tuzağının üzerinde toplandığı esnada tuzak düşman gücünde patlatıldı. Patlama ile birlikte tepedeki düşman gücü şoke olmuştu. Panik havası ile etrafa dağıldılar. Patlama ile birlikte ölenlerin cenazelerini dürbünle görebiliyorduk. Kobra destekli gelen skorskylere sedye ile beş kişinin cenazesinin taşıdılar. Bazı yaralılarında koluna girilerek helikopterlere kadar taşıdılar. Gelen detektörcülerle arazide mayın arama çalışmasını yürüttüler. Öğle saat 1 civarlarına kadar bu çalışmayı sürdürdüler. Tuzağın patlatılması sabah erken saatlerde olmuştu. Mayın ve tuzak aramasından sonra bizim bulunduğumuz noktaya doğru iki ayrı koldan hareket ettiler. Bir kol yayla tarafından bir kolda Katoların üst silsilesinden geliyordu. Önceki gün Derye Zerbîl’de vurulan kol Kato silsilesinde kalmıştı. Sabahta indirmelerle takviye edilmişti. Öğleden sonra üsten ve alttan bulunduğumuz noktayı çembere almak istiyorlardı. Bizde çatışma pozisyonuna göre mevzilendik. Kobra ve obüslerde habire atışlarını sürdürüyorlardı. Öğleden sonra saat üçü geçerken ilk temas başlamıştı. Akşama kadar üç ayrı noktadan çatışmalar tüm şiddeti ile devam etti. Düşman güçleri geldikleri mevzilere geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu çatışmalarda Bahtiyar Amed arkadaş şahadet mertebesine ulaşmıştı. Cenazesini sağlama aldık. İki arkadaşımızda hafif yaralanmışlardı. Yaralı arkadaşları da doktorumuzu da yanlarına vererek sağlam bir yere götürdük. O gece bulunduğumuz noktayı terketmek gerektiğinden yerimizi bırakıp başka bir noktaya gittik. Kendimizi küçük gruplara ayırmamız gerekirken bütün arkadaşlar birlikte hareket etmiştik. Bunun yanlış olduğunu ertesi gün daha iyi anladık.
Gittiğimiz noktada sabahın şafağında kobra helikopterlerinin saldırısına maruz kaldık. Burada bazı arkadaşlarımız parçalardan dolayı yaralandılar. Buda bize dezavantaj sağladı. Gece hareketimizde termal kameralarının kontrolünde geçmiştik. Kalacağımız noktayı bilmişlerdi. Bunu yapılan saldırıdan anlayabiliyorduk. O gün düşman üzerinde eylem yapmayı tasarlıyorduk. Verdiğimiz yaralılardan dolayı bunu o gün gerçekleştiremedik. Operasyonun yoğunluğu tüm hızıyla devam ediyordu. Yaralı arkadaşlardan Şemseddin Amed arkadaşın durumu biraz ağırdı. Diğer arkadaşların durumu iyiydi. Şemseddin arkadaş operasyonun ilerleyen günlerinde şahadet mertebesine ulaştı. Yine bu operasyonda Goran Guyi, Şaho Merivan ve Kahraman Afrin arkadaşlar şahadete ulaşmışlardı. Bu arkadaşlar bizden ayrı olan bir yerde çatışmaya girmişlerdi. Yaşanan çatışmada üç arkadaşımız şehit düşmüşlerdi. Ayrıca Kato Jîrka takımımızda ayrı bir yerde yaşanan çatışmada da Avinar Guyi ve Botan Beytüşebab arkadaşlar da şehit düşmüşlerdi. Avinar arkadaş direnişin sembolü olmuştu. En son mermisine kadar çatışarak şahadete ulaşmıştı. Onun girmiş olduğu çatışmada düşmanın epey kayıpları olmuştu. Bu kayıplarının bir kısmını düşman Radyo ve basınında dile getirdi. Korucularında halka verdiği bilgiye göre kahramanca çatışmıştı. Botan arkadaş da kobra atışı sonucu şehit düşmüştü. Direnişin ve kahramanlığın yaşandığı direniş operasyonunda Zekiye ve Ruken unsurları da tek mermi patlatmadan düşmana teslim olmuşlardı. Ruh hallerindeki bitişi ihanetle sonuçlandırmışlardı. Serdar Amed arkadaşımızda yaralı ele geçmişti. Operasyon boyunca yedi yoldaşımız şahadete ulaşmışlardı. Düşmanın kayıpları çok çok ağır olmuştu. Tüm bu çatışmalar dışında bazı çatışmalar daha oldu. Yine arkadaşlarca döşenen tuzaklar operasyonun sürdüğü süreçte düşmanda patlatılmıştı. Düşmanın epey kayıpları olmuştu.
Kırk bini aşkın asker ve korucunun katılmış olduğu, her türlü tekniğin kullanıldığı, yine büyük harcamaların yapıldığı bu operasyonda yaşadığımız şahadetlere rağmen kazanan Apocu direniş çizgisi olmuştu. Kato yine evlatlarını bağrına basmıştı. Bazı yiğit evlatlarını kaybetmiş olduysa da yine çoğunu koruyabilmişti.
Yaşar Berçelan
- Ayrıntılar
Savaşın Ezgili Şarkısı
Tokluk uğruna aç toprakları süren biz değil miyiz?
Güzellik uğruna çirkin savaşları veren biz değil miyiz?
Namlular gölgesinde aşkları,
ölümler denizinde dostlukları kuran biz değil miyiz?
Demek ki ölüm
korkutmuyor artık
Demek ki gelecek yakın
Ha bugün ha yarın, varacak olan biz değil miyiz?
BERİTAN HEVİ
Tüm şiirler, romanlar, türküler İstanbul Edebiyat Fakültesi'nden Yaşam Üniversitesi'ne taşınacaktı Gülnaz'ın çantasında ve edebileştirilecekti Bêritan'ın yaşamında.
İlk özgürlük havasını Cudi'de soludu Gülnaz. Bêritanlaşacaktı doruklara yakışırcasına.
Hiç bu kadar yürümemiş, hiç bu kadar yorulmamıştı. Onca yorgunluğa rağmen, yaşadığı duyguları her zamankinden farklıydı. Müthiş bir haz ve rahatlık vardı yüreğinde Bêritan'ın. Coşku ve morali en üst düzeyde yaşıyordu. İnsanlara karşı yaklaşımındaki kazanımcılığı ve sınır tanımayan paylaşımcılığı dikkatlerden kaçmıyordu. Bu özellikler yüreklerde derin bir iz bırakıyordu.
Bu yürek nasıl girdi her bir yoldaşın yüreğine? Neydi yürekte somut bulan ve derin iz bırakan? Gelin birlikte gidelim geçmişe. '92'in karesinde tek tek anılar ve yaşanılanlara geri dönelim birlikte.
Geliye Azadi denilir adına bu toprağın. Özgürlük Vadisi! Özgürlüğe susamış insanların özgürlükle kendini varetme savaşımları ülkenin her toprak parçasında yaşandığı gibi burada da yaşanır.
İlkler bu vadide yaşanır o insanlarca. Yıllar boyu yaşamlarında iz süren ilkler! İlk çelişkiler, ilk paylaşımlar, ilk güzellikler, ilk şaşkınlıklar, ilk kişilik çatışmaları, kendini varetme savaşımları yaşanır bu topraklarda.
İlklerin en güzeli ve en deriniyle burada Bêritan daha bir anlam kazandırır kendisine.
Yeniydi Bêritan da diğer arkadaşlar gibi. Savaşa yabancılığımız hat safhadaydı. Hep yolcu uçakları görmüştük yüksek semalarda uçarken ya da filmlerde izlemiştik birilerinin canına kastederken. O yüzden gariptik böylesinin yaşamımızda yer almasına. Daha yeni emeklemeye başlayan çocuklar misali yürümeye yabancıydık anlayacağınız. Demir pençeli kuşlara karşı nasıl korunacağımız noktasında da belirginleşen bir düşüncemiz yoktu.
'Heval no! Bir şeye ihtiyacınız var mı?
Bêritan'ın bu noktadaki farklılığı şuydu yoldaşlar! Kendisi giriyordu inisiyatiflice işlerin içine. Anladığı, kavradığı düzeyle doğru-yanlışı birbirinden ayırt ederek, öngörüyle mevzilendirmesini yapıyordu arkadaşların. Bir de tek tek dolaşırdı mevzileri. Kulaklar yürekten gelen sesi işitirken, gözler parıldardı:
-"Heval no! Bir şeye ihtiyacınız var mı?"
Çoğu kez 'yeni şervan' deyip sıyırırız kendimizi ya da bizden biraz kıdemli eski arkadaşlardan bekleriz birşeyleri. Bêritan yoldaş, yaklaşımlarıyla bunu kıran bir özelliğe sahipti. 'Uzun yol yürüyüşlerinde zaman zaman zorlandığımızda, yeni şervan olan Bêritan'ın silahlarımızı alıp, elimizden tutarak bizi yürütmeye çalışması ne kadar büyük moral verirdi biz yeni şervanlara.'
Bireyin devrimde karar kılarak kendini katması ve bununla kendini yaratmasının somut örneğini Bêritan yoldaşta görmedik mi tarihimizde? Kendini sonsuz adamışlık düzeyi insanı bu kadar güzelleştiren husus olmuyor mu? Bu kadar kısa ancak dopdolu, capcanlı geçen yaklaşık iki yıllık bu yürüyüşe neler neler sığdırılmamıştı ki, ne güzellikler, yücelikler içine almamıştı ki? Çıkan sonuç, bizler açısından devrime katılım konusundaki kararlılık düzeyinin belirleyiciliği oluyor. Ve bunu en yakıcı kendi duruşuyla gözler önüne seren BÊRİTAN GERÇEĞİ.
Yoldaşlık ruhunun en güzelini O'nun şahsında da gördük. Onda insana yaklaşım son derece yargıdan uzaktı. İncitmeden, zorlamadan ve dıştalamadan geliştirilen ilişkiler, yakalanan derin paylaşımlar, 'kavgalı olduklarıyla bile acı vermeyen bir ilişkiyi yakalayarak, yoldaşlığa yaklaşımın nasıl olmasını pratiğiyle çarpıcı koyuyordu.
Sol anahtarı bulmuştu
Artık kış gelmiş, Özgürlük Vadisi beyaz elbiselerini giymişti. Tüm birlikler eğitim sürecine girmişti. Eğitme noktasında kendisine ve çevresindeki arkadaşlara karşı olan duyarlılığıyla Bêritan arkadaşla başka bir anı karesinde karşılaştık.
Oluşturulan gruplara ders verirken, akşam saatlerinde konuk olduk mangalarına. Küçük fanusun etrafında daire şeklinde, yüzüstü uzanan arkadaşların o anki düşüncelerine tanık olduk, bir de oldukça sabırlı, istekli ve teşfikvari yaklaşımlarıyla Bêritan yoldaşa. Amaç net ve bunun için de karar kesin!
-Eğer okuma-yazmayı öğreneceksek, o halde sistemini oturtmalıyız, derken, kendisini kırmak istemeyen arkadaşların farkındadır. Tabii sıkılan ve bu işi istekle yapmayan arkadaşların tepkilerini de alıyordu. Alttan alta gülüş ve bakışıyla köşede oturan bir arkadaş dikkatini çekiyor, hemen "Ne oldu, sen niye okumuyorsun?" derken arkadaşın sıkıldığını anlamıştı.
Sıkıldığını söylememiş, keyfi yaklaşımlarını da kamufle edememiş, utangaç bir çehre yansıtmıştı ortama. Hemen arkası geldi bunları dağıtmaya yönelik.
-Başkanın bir çözümlemesini okuyorum. Haydi gel, sesli okuyorum, sen de dinlersin, derken, ona okumayı sevdirmenin başka bir yolunu bulduğu için de keyifliydi Bêritan. Çözümsüzlüğü görmedik, hep bir alternatif vardı. Buna karşı yaşam sevgisi güçlü olan bir insan ancak bu kadar kararlı bir yaklaşımın sahibi olabilirdi.
Birçok kez Bêritan'ın tok sesiyle Dersim türküleriyle oduna gittik. Mevzi yaptık, mangalarımızı onardık, dik tepelere vurduk su getirmek için. En çoksevdiği; hep doğallığıyla türkü söylemekti.
Sol anahtarını bulmuştu Bêritan. Yaşamın, sevginin, yoldaşlığın ve paylaşımların sol anahtarıyla söylediği türkü, ne büyük bir ezgili direniş türküsüne dönüşmüştü sonraları.
Günleri, sesleri, dakikaları geçirdik. 'Keşke yapsaydık, keşke tanısaydık' dedik bizler de. Ormanlığın içinde yürürken, en güzel gülüşlü fotoğrafı hayalimizde bir kez daha canlanırken, anılarda belleğimizde yer edindi Bêritan yoldaş.
En sıcak zamanlarda bile ateş yakıp, önünde oturduğu, ateşin sevdasını yüreğinde hissettiği başka bir kareye gittik, başka bir arkadaşla. Ateşe karşı duyulan sevgi de farklıydı Bêritan'da. O'nu izlemek ne büyük sabır veriyordu, ne güzelliklere gidiyordu her bir alevin savruluşunda. Kızıl közleri avuçlama istemi doğuyordu yüreğinde. Kırık figürleri tek tek yorumluyordu çevredekilere. Figürlerde gizlenen dans edişlere daha bir anlam yüklüyordu. Renkler yaşamda, sevdada en güzelini çağrıştırıyordu Bêritan'ın beyninde. Kırık figürlerin renk kuşağında, en çok sevdiği eflatun renginde neler görmüştü, neler hissetmişti sizce?
'Özgürlükle nişanlandı'
Yüreğinin dökümlerini yazma istemi gelişince karanlık gecelerde, yardımına çok sevdiği ateş gelmez miydi? Topladığı odunlardan yaktığı ateşin önünde saatlerce yazdığı yazıları, şiirleri kendi sesinden sonrasında yüreğimizi ısıtırcasına dinlemez miydik? Ya da geceye arkadaşlık eden dolunayla paylaşımları, acıları yazmaz mıydı deftere? Ne büyük huzur duyardı ayışığında. Dolaşmak, yazmak, ay ışığıyla, saatlerin, günlerin arkadaşlığı ile ulaşmak derdi Başkan'a.
"Savaştıkça güzelleşir insan be yoldaşlar" diye girdi manganın içerisine neşeyle. Meraklı bakışlar arasında kendisini hazırlamaya başladı gideceği eyleme. Karanlık ve puslu gecelerde, türkü tadında öfkesini dillendireceği silahını aldı. "Temiz!" diye geçirdi içinden. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu, yüreğin yansıması misali! Ancak güzel olan sevilir, öyle ya güzelleşmek için çabalayan da.
Eylem dönüşü uzaktan gördük Bêritan Yoldaşı. Yüzünün sarılı oluşunu görünce, bir tuhaf oldu yüzler. Tepeden kendisini arkadaşların yanına bıraktığında, gözlerinden hüzün, umut, mutluluk karışımı aynı anda okunuyordu. Buruk bir ses tonu hakimdi. Buruktu, çünkü geride 44 özgecan yoldaşını bırakmıştı. Ne de coşkulu halay çekmişlerdi eylem öncesi, "ez xelefim" parçasıyla. Ortama bir hüzün çöktü. İlk elden pansuman yapmak için geldiler Bêritan yoldaşın yanına. Kafasını iki yana salladı ve yara alan yanağını çevirip, gülümseyerek,
-"Nasıl güzelleşmişim değil mi?" derken, savaştıkça varolan, savaştıkça güzelleşen, daha çok yüreklere dem vuran özgecanlara götürdü bizleri.
Ta Cudi'den başladık, Geliye Azadi'ye kadar geldik Bêritan Yoldaşla. Coşkusu, özlemi, acıları, kararı, inadı, doğallığı, paylaşımları ve derin yüreği ile türküler tadında yaşamını dinledik yoldaşların ağzından, sevgi yüklü sözcüklerle.
Bazen iç çekişlerle başlayan gözyaşlarına tanık olduk, bazen de O'nu tanımanın gururuyla buruk bir ses tonuna. En temelde onların yüreğinde iz bırakan; yoldaşlarına karşı gösterdiği ilgi ve paylaşımcılığıydı Bêritan yoldaşın.
Özlemle anıyorlardı, EYLEM GÜZELİNİ!
Her bir nota ne kadar da güzelleştirmişti söylenen türküyü. Ustaca kullanılan müzik aletleri ne kadar güçlü bir sesi ortaya çıkarmıştı. Hep kulaklarda çınlayan ve ritmiyle yüreklerde somutluk bulan....
Bütün kalıpların parçalanmışlığını, doğallığın yanısıra ölçülü ve ilkeli bir duruşu görmedik mi O'nun şahsında? Onca geri yaklaşımlara karşı incinse de güzel yüreği, onların karşısındaki inatçı ve iddialı yaklaşımlarını anımsadık yine. Bağımsız duruşuydu aykırı olarak görünen ya da korkuyla yaklaşılan. Hep bastırma istemi yaşıyordu kadının gerilikleri, Bêritan'ı. Kendisi gibi olmaktan uzak, birileri gibi olmaya karşı ne kadar mücadele verdi Bêritan. Acılar yaşansa da yüreğinde, güzellikler hep kamçılıyordu, çirkinliklere ve geriliklere karşı durduğu için. Özgürlüğün gerekleri daha da somutluk bulmuştu bu yaşamda. Başkan'ın kadında yüzyılların köhnemişliğini nasıl atom misali parçalara ayırdığına bu yaşamda tanık olmuştu.
Özgürlükle nişanlanıp sözleşmesini O'nunla yenilemişti toplumun tüm çirkefliklerine inat! Arayış ve özlem dolu yüreğiyle sevdasının yönünü ülkeye çevirmişti.
Günler geçtikçe sevdası daha bir belirginleşti Bêritan'ın düşüncelerinde, akıp giden coşkulu bir nehir oldu yüreğine. 'Yaşamın ve sevdanın nasılı' somutluk kazanmıştı, Munzur'un paklığı ve coşkusu misali!
Bir istem gelişti, kilometrelerce öteye taşındı beyaz sayfanın sırtında.
-"Önderliğin çözümlemelerinden yararlanarak, bir roman denemesi yapmak istiyorum."
Yaşama, insanlığa, özgürlüğe olan ilgisini bir şekilde çözmeye çalışarak ifade edecekti Bêritan Yoldaş. Daha bir anlam kazandıracaktı yaşananlara tarih açısından. Bir belge olarak da günümüze taşırılma amaçlanmıştı belki de, kim bilir?
Bembeyaz doğa geride bırakılırken, baharın açan kaç renginde pratik heyecanı sarmıştı yürekleri. Ne yoğun istekti? Savaşa aktif katılma, komutanlığında yetkin bir duruşu sergileme noktasında iddialı ve kararlıydı Bêritan. Daha düzenlemeler okunmadan, neler yapacağına dair en küçük bir ayrıntıyı bile kafasında netleştirmişti. Savaşın ezgili türküsünü söyleme düşüncesi ile dolup taşıyordu yüreği. Silahla, savaşla daha bir yakınlaşacaktı özgürlüğe.
Düzenlemeler okunduğunda, Bêritan'ın adı basın kurumunaydı. Kaldırmakta çok zorlandı, ama reddetmedi.
- "Örgütün ön gördüğü şekilde katılım sağlayacağım. Gereklerini layıkıyla yerine getirmeye çalışacağım. Fakat savaşa daha aktif katılmayı istiyordum." dedi.
Teslim olacağını sandılar!
Buruktu, çünkü çok uzun süredir birlikte olan yoldaşlarından uzak kalmak, ayrı düşmek zorlamıştı O'nu. Çelişkiyi görmüş, iyi çözümlemişti. Ne yoldaşlarını ne de örgütü zora sokmayacaktı. Yapılmak istenen geriliklere karşı kararlı duruşu sergileyerek, daha bir mana kazandıracaktı Bêritanlığına.
Zaman tünelinde yolculuğumuza devam ediyoruz. Son durak, Ekim 92 dilimi!
Coşkuların en büyüğünü, paylaşımların en derinini, güzelliğin en yücesini, direnişin en şahikada seyredişini duyumsuyoruz.
Özgürlük doruklarında ihanetçilere karşı söylenen türkülere yenileri eklenecekti. Tok sesleri çınlayarak yayılacaktı Lelikan'ın uçurumlarından ülkeye.
Bir türkü olacaktı direniş, dillerden dillere. Doruklarında boy veren, Bêritanca söylenen. Özgürlük çiçekleri bu türküyle daha bir coşkulu halaya duracaktı, reyhan tadında.
Bir farklı güzelleşmişti Bêritan o gün! Raxtını, silahını kuşanmış, diline doladığı türkünün ezgisiyle koşar adımlarla yaklaşmıştı, tepeye gidecek olanların yanına.
Günlerdir süren çatışmalarda nice özge canı yitirmişti bu yürekler, 44'ler gibi. Onları ve paylaşımlarını düşündükçe, ihanetçilere karşı kini ve öfkesi daha da derinleşiyordu yüreğinde ve beyninde. Mevzide otururken, birden yılların kokuşmuşluğunun tüm çirkinliğini aymazca üzerlerinde taşıyan peşmergeleri gördü. Attığı ilk kurşunla ihanete hedef oldu. Ardı arkası geldi.
Teslim alacaklarını düşündüler utanmazca. Beselerden, Mazlumlardan kalan direniş ruhuydu Bêritanlarda da somutluk bulan. Ülkeye sevdası, en önemlisi de kendini bütünleştirdiği, çözümlediği özgürlüktü Bêritan'ı Bêritan yapan! Attığı her mermide güzelleşen yanları çarpıcı görüyordu, öldürülen çirkinlikleri de. Mermilerinin yavaş yavaş azaldığını fark etti.
'Bijî Serok APO'
Peşmergeler yakınlaşıyordu kendisine. Son mermileri de kullandıktan sonra, silahını parçaladı Bêritan. Özgürlükten yana her şey tertemiz kalmalı dercesine.
Şaşırıp kalmıştılar. Böylesi bir direnişle karşılaşacaklarını ummamışlardı.
Son hayaline dururken Bêritan, umut ve sevda yüklü yüreğiyle, özlem duyduğu Özgürlüğe bir kez daha haykırdı:
"BİJİ BAŞKAN APO!" ve zılgıtlarla güzelliğin doruğunda seyretti savaşında da.
Korkmuştu peşmergeler böylesi gidişten. Korktukları kadar etkilenmişlerdi de yiğit Dersim kızının eyleminden. Ve Bêritan utandırmıştı onları kendilerinden.
Ve bugün,
O'na duyduğumuz özlemlerimizin ve sevdamızın simgesi olarak;
Ülkemizin en güzel çiçeklerinden yapılmış bir buket gönderiyoruz Lelikan diyarına, o güzel insana, KOMUTANLAŞAN BERİTAN'a.
Ve diyoruz ki,
'Onurumuzun korunağı uçurumlar
BÊRİTAN'ı
İhaneti solumayan solukların havası
BÊRİTAN'ı
Naftalin kokulu geçmişlerin çatlağı
BÊRİTAN'ı
Ölümünde BAHARIN TEK ŞARKISI
BÊRİTAN'ı
SEVİYORUZ!'
GÜLNAZ KARATAŞ KİMDİR?
Gülnaz Karataş (Beritan)1971'de aslen Dersimli olan memur bir ailenin çocuğu olarak Solhan'da (Bingöl) doğdu. İlkokulu Elazığ'da okudu. 1989'da İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisadi Bilimler Fakültesi'ne kaydoldu. Okulun hentbol takımının kaptanı, en çok kitap okuyan öğrencisi, baskıya gelmeyen-katı kurallara karşı dik başlı özellikleriyle öne çıktı. 1989 Newroz'unda Kürt olduğunu öğrendi. 1990'da nişanlısıyla birlikte PKK saflarına katıldı. Halk içinde örgütlenme çalışmalarında bulunurken tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra yönünü dağlara çevirdi. 9 Mayıs 1991'de Cudi dağında gerilla birliklerine ulaştı. Karataş, 1992'de takım komutanı olarak Şemdînan'a gitti. 24 Ekim 1992'de Güney Savaşı'na katıldı.
Kendi takımının etrafı çevrilen Karataş, kendisi savaşarak takımını savunmaya alır ve onların geri çekilmelerini sağlar. Bu sırada yanağından, kolundan ve göğsünden yaralanır. Son mermisine kadar savaşır. Sonra silahını parçalar. Parçaladığı silahına sarılır ve "Bijî Serok Apo" sloganını haykırarak kendisini yüksek kayalardan aşağıya bırakır... Beritan Kürdistan'da halk ve gerilla içinde bir efsane oldu. Adına şarkılar, şiirler yazıldı. Berîtan'ın gerilla saflarındayken tuttuğu günlüğü "Turuncu Destan Çiçeğim Özgürlük" adıyla kitaplaştırıldı.
RONAHİ ARARAT
- Ayrıntılar