Basına ve Kamuoyuna!
Demokratik kurtuluş özgür yaşam inşa hamlesi çerçevesinde gerillalarımızın kuzey Kürdistan'dan başlattığı geri çekilmenin ikinci gurubu 15 Mayıs günü Medya Savunma Alanlarına ulaşılmıştır.
- Ayrıntılar
Öncelikle tüm Kürdistan halkının Kürt dil bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Mayıs şehitlerini bağlılık, saygı ve minnet duygularımla anıyorum.
Kürdistan Özgürlük gerillasının Önder APO’nun ve KCK yönetiminin çağrısına uyarak 25 Nisan 2013 tarihinden itibaren başlattığı geri çekilme hazırlıkları somut bir sonuça ulaşmış bulunmaktadır. Kuzey Kürdistan savaş sahalarından Kürdistan özgürlük gerillalarının başlattığı çözüm yürüyüşünün ilk grubu medya savunma alanlarına ulaşmıştır. Bu tarihi bir gün ve adım olmaktadır.
Bu durum birkaç açıdan ele alınabilir. Birincisi, Önder APO ile Kürdistan halkı ve Kürdistan özgürlük hareketinin özgür gerillası arasındaki bağların ve ilişkilerin nasıl bir derinlik ve kopmazlık içerisinde olduğunu göstermektedir. İkincisi, Kürdistan özgürlük hareketi kamuoyuna açıkladığı her sözün ve açıklamanın arkasında durduğunu bu konuda tartışılmaz bir söz-eylem, teori-paratik diyalektiği içinde olduğunu bir kez daha dost düşman herkesin gözleri önüne sermiştir. PKK bu konudasoylu bir geçmişe sahiptir.Üçüncüsü, bir kez daha Kürdistan Özgürlük hareketi barış ve demokratik çözümde samimi, istekli ve kararlı olduğunu gözler önüne sermiştir.
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığının açıklamasını yaptığı, HPG komutanlığının gerekli talimatını verdiği sürecin geliştiği böylesi bir durumda, sömürgeci devletin başbakan yardımcısı Bülent Arınç" Cehennemin dibine gitsinler..." şeklinde açıklama yapacak kadar seviyede irtifa kaybetmiştir. Bir tarafta alay eden diğer tarafta hakaret eden bir tutum sergilemekten çekinmemiştir. Tabi biz Bülent Arınç’ın bu saldırılarının kaynağının ne olduğunuda gayet iyi biliyoruz.
Bilindiği üzere Yalçın Akdoğan hem sömürgeci sistemin başbakanı, Tayip Erdoğan’ın danışmanı hemde Akp’nin derin akllı ve analizcisidir. Kendisi Kürdistanda yaptığı son toplantı ve geziden sonra PKK’nin hızla sistemini örgütlediğini ve gelişen çözüm sürecinin PKK’ye yaradığını söylemiştir. Bu demokratik çözüm sürecinde PKK’nin askeri olduğu kadar siyaset alanında da başarılı olduğunu ve dahada olacağını açık bir gerçekleşmesidir. PKK’yi yanlızca gerillacılıktan ibaret gören ve siyasete imkan açılmasıyla PKK’nin daralacağını düşünen Akp’nin de hesaplarının alt üst olduğunu göstermektedir.Siyaset mühendisliğinin daha doğrusu “ustalık döneminin siyaset mühendisliğinin” çökmesinden duyulan korku ve paniğin dışa vurumudur.
PKK hareketi ulusal, toplumsal, ekonomik, siyasi, diplomatik, hukuki, savunma ve idari vb. gibi her alanda uygulanabilir ve sürdürülebilir bir projeye, sisteme sahip olduğunu kırk yıllık mücadele tarihinde tüm yalın gerçeği ile ortaya koymuştur. Henüz gelişen yeni sürecin başındayken dahi böylesine bir potansiyelin kendini hızla açığa vurması,bugüne kadar Bülent Arınç gibilerinin suratlarında bulunan “ılımlı maskeyi” sıyırmakta ve onun cehennemi yüzünü herkese gösterme günlerinin açığa çıkmasına az kaldığını bize göstermektedir. Çünkü oyun bitiyor.
Şimdiye kadar Akp Oslo görüşmelerinde ve sonrasında sürekli bir biçimde Kuzey Kürdistandaki gerilla varlığının kendi çözüm projesinin uygulanması önünde engelleyici olduğunu ve bu nedenle gerillanın çekilmesini, hem PKK yetkililerine hemde arabulucu olan üçüncü tarafa sürekli bir biçimde aktarmışlardır. İşte geri çekilme çağrısı, kararı ve pratikleşmesi! Bütün bu hususlarda Akp samimi ise neden bu öfke ve hakaret!
Neden?
Şimdi demokratik çözümün birinci aşaması tamamlanma eşiğine girmiştir. Artık demokratik bir anayasanın yani Kürdün inkar edilmiş ulusal haklarına muğlak ve belirsiz bir tarzda değil, net, açıkça yer veren ve tanımlayan bir anayasa yapma zamanı gelinmiştir. Yani yalan dilinin terk edilerek hidayate erme döneminin başlatılması gerekir. Bu durum ise Bülent Arınç ve gibilerinin uykularını kaçırmışa benzemektedir. Sömürgeci Türk devleti ne yapacak?
Süreç şeffaf bir biçimde yürüyor. Türk tarafının söyledikleri ve yaptıkları ile Kürt tarafının söylediği ve yaptıkları gözler önündedir. Bu konuda öyle süpekülasyon yapılacak ve gizemleştirilecek bir şey yoktur. Kürdistan halkı Türkiyeli aydın, demokrat, sosyalist, feminist ve ekolojik çevrelerde süreci yakından izliyor. Sadece Kürdistan ve Türkiye halklarıylada sınırlı değildir. Dünyada izliyor.
Özellikle Kürdistan halkı siyasetçileri, aydınları, yurtseverleri, emekçileri, kadınları ve gençleri ikinci dönemin yani demokratik bir anayasanın yapımının gündeme girdiği bir süreçte Akp’nin yakasına yapışmayacak mı? “Kürt tarafı yapacağını yaptı şimdi sıra sizde demiyecek mi?” “Barış kirvelik gibi iki taraflı olur demiyecek mi?” Türk tarafı ve hükümeti bu tutmunda ısrar ederse bu talepler, öfkeli, herşeyi göze almış talep sahibi halkın önü alınamayan isyanına dönüşmeyecek mi? Şimdi Bülent Arınç bütün bunları göremeyecek ve bilemeyecek bir siyasetçi değildir. Bunları gayet iyi görüyor ve bunun kendisi için cehennem olduğunu algılıyor. Tamda böyle bir düşünce kurgulanışı içindeyken adeta kendisi için karabasan haline gelmiş böyle bir durumdan kurtulmak adına can havliyle “cehennemin dibine kadar gitsinler” demektedir. Ama bu tutum Bülent Arınç ve Akp’yi içine düştükleri durumdan kurtarmaz.
Artık bu durum bizler açısından çokta süpriz sayılmaz. PKK, KCK ve HPG yönetimleri ve Kürdistan halkı Önder APO’nun Newroz manifestosu temelinde demokratik kurtuluş yolunda özgür yaşamlarını inşa görevine koyulmuşlardır. Önder APO’nun da belirttiği gibi sıra Kürt siyasetinde ve halkındadır. Bu halk artık kendi Anavatanı Kürdistan’da Demokratik Ulusu inşa çerçevesinde çalışmalarını yürütmelidir. Bu çalışmanın bir ayağıda demokratik siyaset olmaktadır. Demokratik siyasetin görevi Kürt halkının inkarının ifadesi olan anayasanın varlığına son vererek, Kürdün gasp edilmiş haklarını tanıyan bir anayasa yapılmasını sağlamaktır. Bu elbette Ermeni, Çerkez, Arap, Laz, Süryani, Alevi ve Yezidi vb. inanç ve etnik grupların kendilerini özgürce ifade ve örgütlemeleri önündeki engelleri kaldıran, emeğin hakkını teslim eden ve kadının iradeleşmesine olanak sağlayan bir anayasanın oluşturulmasıdır. Yani Demokratik Türkiye Özgür Kürdistan formülasyonunu somut bir gerçekliğe dönüşmelidir. Daha öncede dediğimiz gibi Kürt siyasetinin yeni dönem görevi perspektif niteliğindeki“Siyasal savaş, yurtseverlik savaşı; tarihe ve toprağa sahip çıkma savaşıdır.” sözünde özlü bir biçimde saklı bulunmaktadır.
Eğer Önder APO’nun belirtmiş olduğu temelde konferanslar (Amed merkezli, Hevler merkezli, Ankara ve Avrupa merkezli) başarılırsa, çalışmalar bu temelde yürütülürse Kürdistan ve Kürt halkı özgürleşir, Türkiye demokratikleşir ve Ortadoğu’da da demokratikleşme gelişir. Cennet herhalde böyle bir yer ve böyle bir coğrafyada oluşturulan özgür-eşit-demokratik ve barış içinde bir yaşamdır. İşte bu cennetin ta kendisi oluyor. Kürdistan özgürlük gerillası işte bu cenneti yaratmaya doğru yürüyor.
Bülent Arınç ise böyle bir cennet yürüyüşünü, kendisi için cehennem olarak görüyor. Ne yapalım bir halkın özgürleşmesini sindiremeyen, bunu kabul etmeyen ve kendisi için cehennem olarak gören varsa, bizimde sevgili Çetin Oraner’in “Canı Cehenneme” adlı şarkısını armağan etmekten başka elimizden ne gelebilir ki? Demek ki Kürt ulusuna dünyayı cehenneme çeviren yüzyıllık soykırımcı ve asimilasyoncu siyasetinizden hala vazgeçmiyorsunuz! O zaman bu halkında hep bir ağızdan Bülent Arınç için “Canı Cehennem” adlı şarkıyı söylemesi kadar güzel ne olabilir ki?
Zaten Kürtler artık hep birlikte, dünyanın en büyük korosunu oluşturmuşlardır. Ahmet Kaya ile birlikte “Kürdüz ölene kadar” şarkısını severek söylediler, Xelil Xemgi’nin Çerxa şoreşê şarkısını hemen hemen her eylemde dünyanın en güzel korosu biçiminde söylediler ve söylüyorlar.
Herhalde Bülent Arınç’ın Kürdistan halkının en güzel en yiğit, en fedekar oğulları ve kızları için cehennemin dibine gitsinler sözüne karşılık, Çetin Oraner’in “Canı cehenneme” şarkısının nakarat kısmını hep beraber ve tekrar tekrar bir biçimde uyarlayarak, haykırmaktan başka bir seçenek kalmıyor: Canın Cehennemeeeee!...
Herdem Serhıldan
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 mayıs günü HPG Ana Karargahımız Komutanlığımız tarafından yapılan açıklamada Önderliğimizin çağrısı ve hareketimizin kararı çerçevesinde, kuzey Kürdistan'da ve Türkiye'de bulunan gerilla güçlerimizin güney Kürdistan'a geri çekilişinin 8 mayıs günü başlatılacağı belirtilmişti.
- Ayrıntılar
21 Mart 2013 Amed Newroz’unda Kürt Halk Önderliğinin yaptığı tarihi açıklamayla yeni bir süreç resmi olarak başlamıştır. Bu süreç elbette öyle kendiliğinden gelişmemiştir. TC devleti öyle kendiliğinde gelip Kürt Halk Önderliğinkiyle görüşmeye başlamamıştır.
TC devleti 2012 yılında beklemediği bir direnişle karşılaşmıştır. Başta gerilla olmak üzere şok edecek eylemlikler 2012 yılında gerçekleştirilmiştir. Yine rojavadaki 19 Temmuz devrimi Suriye’ye nasıl ki emperyalistlerin yanında Libya’ya saldırmış ise aynısı ancak bu kez sadece sürüklenen değil emperyal planları için bizatihi tahrik ederek, adeta Suriye’ye karşı yapılacak saldırının başını çekerek uluslar arası konseptin içerisinde yerini almıştır. Suriye’de kendisine yakın duracak olan Müslüman Kardeşler ile birlikte bu çizgide seyredecek olan çevreleri iktidara getirmek için aynen ABD’nin yaptığı gibi savaş kışkırtıcılığı yapmıştır.
Kendince tamda bu durumu başarıya götürmeye giderken 19 Temmuz devrimi devletin tüm planlarını alt üst etmiştir. İşgal planları suya düşmüştür. Kürtlere rojavada yönelse, kuzeyde gerillanın 25 Mayıs’ta fedai eylem tarzıyla sürece Eriş ve Andok yoldaşla başlaması ve 19 Haziran Stazan süreciyle komple büyük güçlerle saldırıya geçen gerillanın Türkiye ve Kürdistan’da çok farklı gelişmelere yol alacak eylemler yapacağını bildiği için rojavaya yönelememiş, rojavaya da yönelemediği için ise Suriye planları boşa çıkmıştı. Öyle ki herkes ama herkes TC’nin diplomasisiyle alay eder duruma gelmişti. Komşularla Sıfır Sorunla sözde başlayan diplomasileri kısa bir sürede Herkes İle Sorun diplomasisine düşmüştü. TC’nin yaşadığı bu bunalımlı durumuna birde büyük direnişler ile 12 Eylül büyük Zindan Direnişi de eklenince TC devletinin yeni yol arayışları başlamıştır. Başkan Apo ile görüşmenin yol ve yöntemlerini aramaya başlamışlardır.
Özcesi AKP hükümeti durduk yerde “silahlar sussun” dememiştir. Silahlar susmazsa 2013 yılında Türkiye cumhuriyeti tarihinin en kritik bir yılı olması hiçte elden değildi. Bu tespiti sadece bizler yapmıyoruz. Bu tespiti Türkiye’de az buçukta olsa siyaset ile uğraşan tüm çevreler yapmışlardır. Silahlar susmazsa Türkiye cumhuriyeti devleti hem içeride giderek bir çöküşü yaşayacak, hem Ortadoğu’da bu düşüş trendini yaşayacak hem de giderek kendilerince çok güçlü oldukları ekonomik sahada baş aşağıya gidişi yaşayacaklardı. Çünkü gerilla artık eskiden yaptığı gibi bir gerillacılığı yapmayacaktı. Gerilla 2012 yılında az bir şey gerillanın nelere muktedir olduğunu herkese göstermişti. 2012 yılında eksik kalan yönlerini tamamlayarak 2013 yılına girecek olan gerilla fırtınalar koparacağını zaten açıkça ilan etmişti.
Yine Suriye’de muhalifler Suriye devletine karşı ciddi zorlanmaya başlamış, Kürtler ise giderek farklı gelişmelere imza atmaktaydılar.
Tüm bunları bir araya getirdiğimizde Türkiye cumhuriyeti devletinin yapacağı en iyi iş Özgürlük Hareketi ile ve de Başkan Apo ile oturtmaktır. Başka da tek yol vardı; bitiş…
Türkiye cumhuriyeti devleti öncelikli olarak bu durumu elbette bilecektir. Ancak Kürtlerde bu gerçekliği bileceklerdir. Ve tabii Türkiye sol, sosyalist ve demokratik çevreleri de bu gerçekliği bilecektir.
Özcesi karşıtları da, dostları da TC devletinin neden böyle bir duruma geldiğini bileceklerdir. Devlet polemik yapmayacaktır. İki de bir hakaretlerde bulunmayacaktır. Kendisine ciddi olacaktır.
Ancak daha önemli olan dost çevrelerle Kürtlerin, sol ve sosyalistlerin olup bitenleri bilmeleridir. Özgürlük hareketi bir iki kırıntı için, ya da sadece belli bir toplumsal kesimin çıkarlarını gözeterek bunca verilen mücadele ve ortaya çıkarılan değerlerden sonra böyle bir yaklaşım içerisinde olacaktır. Öyle sadece Kürtlerin bazı haklarını elde ederek özgürlük dağlarına kimse çıkmamıştır.
Başkan Apo: “İçinde doğduğumuz çaresizliğe, bilgisizliğe, köleliğe karşı bireysel isyanımla başlayan bu mücadele her türlü dayatmaya karşı bir bilinci, bir anlayışı, bir ruhu oluşturmayı amaçlıyordu.
Bugün görüyorum ki, bu haykırış bir noktaya ulaşmıştır.
Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe veya gruba karşı olmamıştır, olamaz. Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur” demişken ezilmişler, haksızlığa uğramışlar, geri bırakılmış olanlar ve tabi zulme tabi kalmış olanlar nasıl bizlerin sadece bencil bir şekilde kendi çıkarlarımızı düşündüğümüzü düşünebilirler? İlk günden başlayarak Mahirlerin, Denizlerin, İbrahimlerin ve de nice devrimcinin anısına yola çıkarak bugüne gelmiş bir hareket, o büyük devrimcilere bağlılığın bir gereği olarak en sert mücadelenin içerisinde pişen bir hareket nasıl bu şanlı geçmişinde uzaklaşabilir ki?
Bizler nasıl ilk günde Denizlerin ve Mahirlerin artçıları olarak kendimizi görmüş isek bugünde aynı kararlılıkla bu ruhumuzu koruyoruz.
Benzer bir yaklaşımımız farklı inanç gurupları içinde geçerlidir. Aleviliği İslamiyet’in içerisinde hep özgün bir durumu vardı bizim için. PKK’yi her zaman Aleviliğe yakın gördük. Ya da Aleviliği her zaman PKK’ye yakın gördük.
Yine benzer bir yaklaşım bu topraklarda bin yıllarca yaşamış Ermeni halkımız, Asuri yani Süryani insanlarımız için de geçerlidir. Bir gün bile ama bir gün bile, bu toprakların kadim halklarıyla tarihsel bağımıza zarar verecek bir yaklaşım içerisinde olmadık. Bizlere yapılan onca hakarete rağmen her zaman bu toprakların kadim insanlarıyla birlikte yaşamanın zenginliğinden ilkesel düzeyde söz ettik.
Özcesi bizim için çözüm sadece bazı hakları elde etmek değildir, bizim için önemli olan çözüm halkların ortak çözümünü esas alan çözümdür
Yani: YA TARİHSEL BİR ÇÖZÜM YA HİÇ dememek için hiçbir nedenimiz yoktur.
KASIM ENGİN
- Ayrıntılar
8 Mayıs 2013 gününden itibaren gerillanın çekileceğini KCK Yürütme Konseyi Başkanı resmi olarak açıklamıştı. Ve geri çekiliş, ciddi bir pürüz çıkmışsa yapılacaktır.
Geri çekilme nasıl yapılacaktır, bunu gerillalar bilir. Gerillanın yıllardır edindiği bir tarzı vardır. Dünyanın tüm teknolojilerini bir araya getiren Türkiye Cumhuriyeti devleti gerillaların yılların tecrübeleriyle kendilerine karakter haline getirdikleri yaşayış biçimlerinden dolayı hiç kimse ne kuzeye girişlerini engelleyebilir ne de çıkmak istediklerinde çıkışlarını engelleyebilirler. Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar en sert önlemlerini özelde sınırlar başta olmak üzere nerede almadı ki? Türkiye Cumhuriyeti devletinin elinde gelseydi her gerillayı tek tek bir kaşık sudan boğmak isterdi. Geçmişte bir iki gerillanın üstüne ne kadar askerini, tankını, uçağını gönderdiğini dünya alem biliyor. Demek ki batının tüm teknolojisi gerillanın özgürlük yürüyüşünü durdurmaya yetmemiştir. Demek ki gerillanın her türlü hareketine vereceği bir cevabı olmamıştır. Özelde 2012 yılında kendilerince en tahakküm edilmiş alanlarda gerilla bırakalım gizli geçmeyi, gerilla aylarca alan tutma taktikleriyle tüm teknolojilerinin kaç kuruş para ettiğini herkes göstermiştir, herke görmüştür.
Sözü uzatmayacağız, gerillaya karşı bir şey yapacakları olanlar ellerinde bir şeyler yapma gelseydi-kimyasal silahlar da kullanarak-yaparlardı. Kimyasal silahlar kullandıklarını da sadece Kürdistan ve Türkiye değil, uluslar arası sahada herkes bilmektedir.
Geri çekiliyoruz. Ancak kendimizin istediği tarzda. Bizim belirleyeceğimiz tarzda. Başkan Apo’nun istediklerine uygun olarak çekiliyoruz.
Geri çekiliyoruz, ancak Büyük Güneye yerleşmek için çekilmiyoruz. Geri çekiliyoruz, Türkiye ve Kürdistan’ın genelinde daha fazla kök salmak için. Gidiş bir kopuş değildir. Gidiş bir ayrılış değildir. Gidiş ve çıkış devrimcilikten ve de gerillacılıktan ayrılmak hiç değildir.
Evet, geri çekiliş çok daha güçlü bir şekilde devrimci sahaya dönmek içindir. Başkan Apo boşuna: “Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.
Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır.
Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri, Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum” dememiştir.
Kürdistan’ın ve Anadolu’nun tarihine ve halklarına yaraşır bir şekilde özgür ve eşit bir gerçekliği ortaya çıkarmak için mücadele eskisinden çok daha fazla bir ivmeyle yürütülecektir. Mücadele kesinlikle çok daha ileri bir düzeyde radikallikle ile yürütülecektir.
Bunun için diyoruz ki bizler çıkıyoruz ancak daha güçlü geri dönmek için çıkıyoruz. Bu bir son değil, Başkan Apo’nun dile getirdiği gibi yeni bir başlangıçtır. Yeni bir mücadele başlangıcı.
Kürdistan ve Ortadoğu için önemli bir tarihi momentten geçerken tüm Kürdistanlı gençleri eskiyi kat be kat aşan bir tarzda gerillaya katılmaya bunun için çağırıyoruz. Gerillada alacakları büyük ideolojik, felsefik, politik ve özgür yaşam duruşlarıyla yeniden dönerek halkımızın tüm çalışmalarına cevap olabilmek için dağlara çağırıyoruz. En güçlü yoğunlaşmalar dağların özgürlük kokan dağlarında yaşanır. En köklü bilinç edinmeleri yine buralarda yaşanır. Başkan Apo, “Etnisite ve resmiyete karşı-olan mezhepler komünal ve demokratik duruşun en son sığınakları olarak dağda, çölde, manastır ve dergâhlarda varlıklarını büyük zorluklar pahasına devam ettirmişlerdir. Devlet asiliği daha çok bu toplumlara özgü olup, direnişçilik bir yaşam tarzı olarak varlık bulmuştur.” Manastırlar bilinç edinme mekanlarıydı, dergahlar yine benzer bir rolü dağlar gibi oynamıştır. Yıllardır Kürdistan’da oynadığı gibi.
Bunun için, kendi çok güçlü bir şekilde var ederek, güçlü bir kimlik edinerek yeniden dönerek tüm çalışma alanlarda başarılı bir pratik ortaya çıkarmak için dağlara çağırıyoruz.
Evet, bizler gidiyoruz ancak daha güçlü geri dönüşler için gidiyoruz. Bu vesileyle duyarlı tüm Kürdistanlı ve halkların kardeşliğine inanan Türkiyeli gençleri büyük bilinç donanımları için bir an önce Kürdistan dağlarına çağırıyoruz.
HAYRİ ENGİN
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 11 Mayıs günü saat 15.00'de işgalci TC ordusuna ait 2 kobra ve 1 Skorsky tipi helikopter Haftanin'e bağlı Şehit Kendal alanından Deriyê dawetiya gelmek istemiştir. Gerilla güçlerimizin karşılık vermesi sonucunda bu helikopterler alandan uzaklaşmıştır.
- Ayrıntılar
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 yılında idam edildiler. Öncelikle, Denizlerin ve yoldaşlarının direnişleri önünde Kürdistan gerillaları olarak, saygılıyla eğiliyor, anıları ve mücadelelerini mücadelemizde yaşatma sözümüzü yineliyoruz.
PKK özgürlük savaşçıları olarak direnişimizin mihenk taşlarının en önemlilerinden olanların Denizler olduğunun bilinciyle gerillalar olarak her zaman Denizlere, Yusuflara ve Hüseyinlere bağlı kalarak yıllardır Kürdistan dağlarının doruklarında mücadelemizi sürdürüyoruz.
Başkan Apo bizlere PKK’nin kuruluşuna giden yolu anlatırken andığı en büyük değerlerden bir tanesi de Denizlerin direniş gerçekliği olmuştur.
Başkan Apo’nun: “THKO Önderi Deniz Gezmiş ve iki yoldaşının idama götürülüşlerini görmüştüm. TİKKO Önderi İbrahim Kaypakkaya’nın aynı dönemde Diyarbakır Zindanında işkenceye karşı direnerek şahadeti de etkileyiciydi. Her üç önderin Kürt halk ve ulus gerçekliğini hayatları pahasına dile getirişlerine tanık olmuştum. Şüphesiz ikinci sırada gelen bir dizi başka etmenle birlikte, gençliğin bağrından çıkan bu önderlerin hakikat uğruna şahadetleri, beni kendi öz gerçekliğim üzerine yürümeye cesaretlendiren temel etkenlerdi” demesinin yanı sıra: “Benim açımdan Kürtlerin devrimci tarzda varlığı, başta Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve İbrahim Kaypakkaya ile arkadaşlarının ölümleri pahasına kelime olarak bu kavramı dile getirmeleriyle kanıtlanmıştı. Gerisi mevcut statüden kurtuluş ve özgürlük sorunuydu. Sömürge Kürdistan teorisi bu yolda doğru bir başlangıçtı”.sözleri PKK hareketinin oluşmasında esinlendiği temel değerleri dile getirmektedir.
Denizlerin 6 Mayıs 1972 yılında idam sehpasına hiçbir tereddüt göstermeden gittiklerinde sarf ettikleri sözler neden Denizlerin Kürdistan özgürlük savaşçılarının en büyük değerleri olduklarını da gösterir.
Deniz Gezmişin: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Yusuf Aslan’ın: “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için, bir defa, şerefimle ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” haykırışı, Hüseyin İnan’ın: “Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!” çağrıları dediğimiz gibi Kürdistan gerillasına her zaman büyük moral ve coşku ile cesaret aşılamıştır.
Aradan tam 41 yıl geçti. Denizlerin direniş ruhunu andığımız bugünlerde Kürdistan’da verilen mücadelenin halkların kardeşliği temelinde verildiğini, inadına halkların kardeşliği diyerek bugünlere geldiğimizi de belirtelim.
Başkan Apo öncülüğünde başlatılan yeni süreç halkların kardeşleşmesi üzerinedir. Ve bu kardeşleşme esas olarak bizlere Denizlerden, Mahirlerden, İbrahimlerden ve nice özgürlük savaşçısı militan kişiliklerden bize kalmıştır.
Önder Apo’nun 2013 tarihsel Newroz mesajında-çağrısında; “Kürdistan ve Anadolu tarihine yaraşır şekilde tüm halkların ve Kültürlerin eşit, özgür ve demokratik ülkesinin oluşması için herkese büyük sorumluluk düşüyor. Bu Newroz münasebetiyle en az Kürtler kadar Ermenileri, Türkmenleri, Asurları, Arapları ve diğer halk topluluklarını da yakılan ateşten kaynaklı özgürlük ve eşitlik ışıklarını, kendi öz eşitlik ve özgürlük ışıkları olarak görmeye ve yaşamaya çağırıyorum” sözleri Denizlerin 41 yıl önceki sözlerine verilen yanıttır.
Bunun için diyoruz ki Denizlere inananları, Yusuflara arkadaş olanları, Hüseyinlere yoldaş olanları, onların hayallerini gerçekleştirmek için yeni bir süreç başlatan Kürdistan gerillasının yanında yer almaya çağırıyoruz.
Önder Apo’nun: “Bütün Zin’ler ve Adule’lerin, Mem ve Dervişe Abdi’si de oldum. Mani’lerin, Mazdek’lerin, Babek’lerin son ahından tutalım, Hüseyin’in Kerbela yalnızlığını, Hallacı Mansur’un hakikat aşkını, Pir Sultan’ın dostluk rütbesini de taşıdım. Deniz’lerin, Mahir’lerin, İbrahim’lerin arkadaşıydım. Mazlum, Hayri, Kemal ve Ferhat’ların intikam savaşçısıydım” diyerek Denizlerin intikam savaşçılığının onların yaratmak istediklerinden hayata geçirmekten geçtiğini bilerek Denizleri analım.
Not: 6 Mayıs 1972 yılında Denizleri faşizmin ruhunu yaşayan güruhlar idam sehpalarına götürenleri lanetlerken, aynı zihniyetin sahibi olupta 6 Mayıs 1916’da Suriye’nin başkenti Şam’da onlarca Arap aydınını asarak katleden İttihatçı ve Terakkici zihniyetini de lanetliyoruz.
Ve yeniden yaşasın halkların kardeşliği diyoruz.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 Mayıs günü 14.00 ile 14.30 saatleri arasında Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Paygeha Kemalokê, Mil bahare, Birêzer alanlarına yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar
Kürdistan Halkına ve Demokratik Kamuoyuna!
Önderliğimizin başlattığı Türkiye’yi demokratikleştirme, Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa süreci önemli bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Önderliğimizin tarihi Newroz çağrısı ardından alınan ve 23 Mart’tan itibaren yürürlüğe giren ateşkes kararı hareketimiz tarafından kamuoyuyla paylaşılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Mayıs günü 00.00 ile 01.00 saatleri arasında Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Oramar mıntıkası sınırları içinde bulunan Şehit Gafur alanına yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla bir bombardıman düzenlenmiştir.
- Ayrıntılar