Kürdistan halk Önderi Abdullah ÖCALAN’ın 64. Doğum günü büyük kitlesel kutlamalarla karşılandı. Dünyada ve bölgemizde yaşayan hiçbir Önder kişinin doğum günü böyle kitlesel bir biçimde kutlanmamaktadır. Sadece Önder Apo’nun şehri,ilçesi ve köyünde değil, tüm Kuzey Kürdistan, Kürdistan’ın diğer parçaları ve yurt dışında da aynı istek, coşku ve kararlılıkla doğum günü kutlanmaktadır.
Kürdistan halkı, Önder Apo’nun doğumunu kendi doğumu olarak görmektedir. Halk olarak yokoluştan, tarih sahnesine bir kez daha çıkmasıyla Önder Apo’nun doğuşunu bir ve aynı görmektedir. Milyonların Önder Apo’nun doğum gününü kutlaması ve Amaraya akan sevgi selinin temelinde böyle bir kaynak vardır. Bu nedenledir ki, Kürdistan halkı Önder Apo’nun doğuşunu, doğuşları, yaşamını yaşamları, özgürlüğünü, özgürlükleri olarak kabul etmekmektedir. Bir Kürt ve Kürdistanlı olarak ben de Önder Apo’nun doğuşunu varlığım, yaşamını yaşamım ve özgürlüğünü özgürlüğüm olarak kabul ediyor ve bu temelde, “rojbuna te piroz be ey Serok Apo!” diyorum.
Kürdistan halk Önderi yıllardan beri Akil İnsanlar/Akil Adamlar ifadelerini dillendiriyordu. Model olarakta esas olarak Güney Afrika pratiğini örnek veriyordu. Kürt sorunun çözümünün tartışıldığı her durumda, bu örneklerle sıklıkla vurgu yapılmıştır. Bunlar bilinmektedir. Ancak sömürgeci devletin başbakanı T.erdoğan, sanki kendisi keşfetmiş gibi konuştu. Başka konularda kendisini abartmasını, yalan söylemesini anlamak mümkün, ama bu konuda da yalan söylemesi, yine bir inkara kalkışması süreç konusundaki samimiyet düzeyini bir kez daha gözler önüne serdi.
Akil insanların listesinin oluşturulma biçimi bir kere sorunlu olmuştur. Belki bazı çevrelerden de öneri gitmiştir, ancak sonuçta listeyi belirleyen T.Erdoğan ve yakın çevresi olmuştur. BDP açıktan açığa önerilerinin değerlendirilmediğini belirtti. Yani Güney Afrika’daki gibi istişare ve seçimle oluşturulmamıştır. Daha çok adeta kendi suyunda-huyunda olanların yeraldığı bir liste olmuştur. Elbette doğru çalışacağından kuşku duyulmayan bazı insanlar da vardır. Ama ekmeğini Kürdistan özgürlük hareketine küfür etmek üzerinden kazanan bazı işbirlikçi hainlerin varlığı, listeyi kuşkulu ve tartışılır kılmaktan kurtaramaz. Listede yeteri kadar, savaşın en büyük yükünü taşımış olan kadınların bulunmaması ciddi bir yetersizliği ortaya koymaktadır. Yine liste her şeyi kendisi belirleme, istediği gibi yönlendirme ve yürütme üzerine kuruludur. Başka ülke pratiklerinden de biliyoruz ki, bu yöntem hayırlı sonuçlar doğurmaz.
Açıklandığı kadarıyla akil insanlar bölge esasına göre örgütlendirilerek adeta başbakana bağlı birer komite gibi çalışacaklar. Komite başkanlarıyla da zaman zaman başbakan görüşecekmiş. Daha kısa periyodlarla rapor sunacaklarmış. Ancak Önder Apo ve KCK yönetimiyle görüşmeden hiç sözedilmiyor. Savaşan iki taraf var, görüşmeler iki taraf arasında ama akil insanlar bir tarafın kontrolünde… olacak şey mi?
Eğer sorunun çözümüne ve barışa hizmet edecekse oluşturma biçimi böyle olmamalıydı. Oysa bu listeler oluşturulurken daha titiz olma, özenli davranma gereği vardır. Eğer hükümet belirliyorsa, seçilenlerin, bazı bireyler dışında, sömürgeci hükümetin kadroları gibi çalışacağından kuşku yoktur.
T.Erdoğan ve çevresinin açıklamalarına bakılırsa, algı yaratmakla ve yapacakları toplantılardan edindikleri izlenimleri hükümete sunmakla sınırlı bir görevleri var.
Ne algısı? Hangi algıyı yaratacaklar?
Bunun cevabını listeyi oluşturan sömürgeci devletin başbakanı veriyor. T. Erdoğan, süreci “kardeşlik hukukunu tesis etme, silahı aradan çıkarma" ve " terörün sonlandırılması süreci" süreci olarak niteledi. Yine “red ve asimlasyona son verdik” diyor. Yine konuşmasında, sömürgeci devletin yaptığı insanlık dışı suçlar ile, Kürdistan özgürlük hareketinin ortaya çıkışını ve eylemliliklerini aynılaştıran bir tanımlama yapmıştır.
Eğer inkarı kaldırdınsa, hala Kürt çocuklarının Türk dilindeki eğitimine ve her sabah kendilerini inkar eden ırkçı andıokumalarını neyle açıklayacaksın?
Demek oluyorki, sorun bir halkın inkarı, inkarı sürdürmek için işlenen insanlık suçları ve ona karşı bir onurlu direniş mücadelesi değilmiş! Tayyip Paşa böyle buyuruyor! Yine tüm bu çalışmaların amacı da Kürt sorununu çözmek, yani bir halkın halk olmaktan kaynaklanan haklarını inkar eden zihniyetin aşılarak, halk olmaktan kaynaklanan haklarını tanımak değil de, “terörün sonlandırılması” olarak ifade ediyor. Calışmanın amacı böyle tanımlandıktan sonra , her halde bazı akil insanların da ne yapacağı yeterice açıklanmış oluyor. Yani talimat çok net!
Yani T. Erdoğan ve AKP lehine bir hava oluşturmak, hep sorunu çözecekmiş gibi bir beklenti yaratmak ve böylelikle Kürt sorununu çözmek değil de, “PKK’yi çözmek” isteyecekleri çok açık. Kürt halkını PKK’den uzaklaştırmak…Amaç budur.
Yoksa amaç gerçekten Kürt sorununu çözmek ise, bu o kadar karmaşık değildir. Öyle yüzyıllık, iki yüzyıllık sorundur birkaç günde nasıl çözülür, samimiyetsiz sorusunu da fazla ciddiye alınacak bir soru olmadığını belirtmek isterim. Bazı iyi niyetli kişiler de böyle sorular soruyor. Ama belikli tarih bilinçleri zayıftırlar.
İki halk madem 1919-23 yılları arasında emperyalizme karşı direndiler, nasıl oldu da, Cumhuriyet Kürt ulusunun inkarı üzerine ilan edildi? Lozan ile cumhuriyet ilanı arasındaki 95 günlük süreyi göz önüne alanlar, bu inkarın süresinin bu 95 gün içinde nasıl mayalandığını gayet iyi bilirler.
Eğer bir inkar üç ay, haydi beş ay, bir yıl içinde oluşturuluyorsa, o zaman çözüm niye daha kısa bir zaman içinde olmasın? Neden?
Türk devleti, bir yalan ve küfür devleti olarak kuruldu. Bu yalanı söyleyenler, sonradan “behemahal herkesi türk yapacağız” dediler ve bunun gereklerini yapmaya yöneldiler. İş aslında o kadar karmaşık bir olay değil.
Ey akil insanlar! Eğer bizi yanıltarak, gerçekten de Kürt sorununu çözmek istiyorsanız, önce yalan ve küfürden uzak durmalısınız. Şimdilik başlangıç niyetine şu soruların yanıtlarını açıklasanız çok iyi olur.
Lozan ile inkarın zemini nasıl oluşturuldu?
Neden tek devlet, tek dil, tek vatan,tek bayrak,tek kültür temelinde cumhuriyet ilan edilerek büyük yalan söylendi?
Kürdistan’ı bir ülke, Kürtleri bir ulus olarak tüm haklarıyla varolması gerektiğini Türk halkına dolandırmadan anlatacak mısınız?
Kürt ulusunun inkar edilen haklarını anlatacak mısınız? Bunlar için anayasal güvenceye eğip-bükmeden konulmasını savunacak mısınız?
Kürdistan özgürlük gerillasına ve Kürdistanlı siyasetçilere, gençlere, kadınlara yönelik tasfiye amaçlı operasyonlara karşı çıkacak mısınız? Bu süreçte gerilla alanlarını daraltmak amaçlı ve Kürt tarihini sular altında bırakmak amacıyla geliştirilen baraj yapımından vazgeçecek ve yapım sürecinde olan barajların yapımının durdurulmasını söyleyecek misiniz?
Kürdistan’daki sömürgeci sistemin önce operasyonel ve sonra da işgal birliklerini geri çekerek, Kürtlerin ve Kürdistan üzerinde yaşayan diğer halkların kendi demokratik, eşit, özgür geleceklerini kurmalarını açıktan savunacak mısınız?
Kürdistan halkının kendini yönetme hakkını dile getirecek misiniz? Bayrağına ve sembollerine saygı duyulmasını söyleyecek misiniz?
Sömürgeci Türk devletinin başbakanının çağrısı üzerine toplandınız da, peki Önder Apo ile de görüşmeyi dayatacak mısınız? Böyle bir gündeminiz var mı?
İşleri fazla karıştırıp, kafaları bulandırarak, AKP’ye oy devşirme değilse amacınız ve gerçekten de Kürt sorununu çözmekse, sömürgeci Türk devletinin son iki yüzyıl da ve özellikle de Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, AKP’de dahil Kürtlere ne yaptığını anlatın, inkarı, katliamları, sürgünleri, soykırım planı olan şark islahat planını, 12 Eylül vahşetini ve 90’lı yılların soykırımını vb. anlatın yeterlidir. Anlatın ve Türk devletinin bu yaptıklarından dolayı özür dilemesini savunun.
T.Erdoğan konuşmasında “"Cumhuriyetimizin kuruluşundaki kardeşlik ruhu ihlal edilince tek parti döneminde maalesef o yaşadığımız sıkıntılar başlıyor.” Diyor. Yalan söylüyor. Ya tam bir tarih cahili, ya bilerek yapıyor ya da malum ezberi bırakmak istemiyor. Her neyse… gerçek şudur ki, TC. sömürgeci devleti, tam da Kürt inkarı üzerine kuruldu. (şüphesiz başka inkarlar da vardır) t. Erdoğan, şimdi cumhuriyetin ruhundan sözediyorsa, bu inkardan sözediyor anlamına gelir. Böyle bir zihniyet ne kadar çözümleyici olur? 24 anayasası da bu inkarı yasal, hukuki bir çerçeveye kavuşturdu. Yani öncesi var. Şark islahat planı sonrasında geliyor.
Kürdistan halk Önderi Abdullah Öcalan da helalleşmeden sözetti. T.Erdogan da…helalleşme,karşılıklı olarak herkesin birbirinin ihlal edilen, ayaklar altına alınan, çiğnen hakkını, hukukunu tanımaktır.
Yani helalleşmek, Türk devletinin kapitalist modernitenin güçlerine sırtını dayayarak, Kürdistan halkına yıllarca kaybettirdiklerini kazandırmaktır.
İşte barış, işte eşit özgür yaşamanın esasları! İşte Akil insanlardan beklentiler ve bizdeki görev tanımı!
Siz bunlara var mısınız?
Eğer yoksanız, AKP’nin, T.Erdoğan’ın seçim çalışmalarını yürüten bir komisyondan öte nesiniz?
Herdem Serhıldan