HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Sömürgeci Türk devleti napalm ve kimyasal bombalar kullanarak Kürdistan halkının kutsal özgürlük davası ve şerefi için yaşamlarını fedaice ortaya koyan 36 HPG gerillasını, Kürdistan’ın en yiğit, en kahraman oğullarını-kızlarını vahşi bir yöntemle şehit etmiştir. Tüm Kürdistan halkının, ailelerinin ve yakınlarının başı sağolsun.

Türk devleti bir kez daha savaş suçu işlemiştir. Kürdistan özgürlük hareketi Cenevre savaş sözleşmesine her koşul altında uyacağını ifade etmiştir.  Bugüne kadar her zaman da bağlı kalmıştır. Fakat Türk sömürgeciliği bir kez daha suçüstü yakalanmıştır. Kullanılması suç sayılan napalm ve kimyasal silahlarla Kürt özgürlük savaşçılarını katletmiştir. Kimyasal silahların kullanılması sömürgeci Türk devletinin ve AKP’nin gücünden değil, gerilla karşısında yaşadığı yenilgi, Kürdistan halkına karşı beslediği büyük kin ve soykırımcı zihniyetinden kaynağını almaktadır.

Tüm dinlerde, kültürlerde ölüye saygı en temel ahlaki ilkedir. Savaşlarda da bu ilke geçerlidir. Ancak Türk sömürgeciliği hiçbir din, kültür ve ahlakta olmayan, mertlikte yeri olmayan,  tüm insani özelliklerini yitirmiş, aşağılık korkak ruhlarını tatmin etmek ve bununla korkularını aşmak için Kürt oğullarının ve kızlarının cesetlerini parçalamaktadırlar. Bu kahraman özgürlük gerillası karşısında Türk sömürgecilerinin yenilgisinin itirafıdır. Sağken darbe üstüne darbe aldığı Kürt özgürlük gerillasının cesetlerine hayvani güdülerle saldırmasının başkaca izahı da yoktur. Bu vahşiliğin, korkaklığın, alçaklığın sorumlusu sahte dindar, Kürt halkının düşmanı Fethullah Gülen, sömürgeci Türk devletinin korkak başı Abdullah Gül ve başbakanı Tayyip Erdoğan’dır.

Bu katliam ve insanlık suçu bu zihniyetin bir sonucudur. Failleri de, ABD’nin kucağında oturarak Ortadoğu halklarını ABD siyasetine kazanmak isteyen Fethullah Gülen’in katliam fetvası, Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan-Bülent Arınç üçlüsünün emirleri doğrultusunda Türk Genelkurmay başkanıdır.  Dolayısıyla failleri belli,  kimlikleri ve kirli secereleri somuttur. Bu işin gizlisi-saklısı yoktur.

Sömürgeci TC.  Devleti kuruluşunun 88. Yıldönümünü, kuruluş felsefesine uygun olarak Kürt halkının inkarı-imhası temelinde kutlamaktadır.  Kürt halkının ve Kürdistan’da yaşayan diğer halkları Türk ulus devleti içinde eritmek temelinde, yani Kürdistan halkının idam fermanı temelinde, bir soykırımcı, katliamcı suç devleti olarak kurulmuştur. 88. Yıldan bu yana, halkımız yok sayılmakta, fiziki ve ulusal-kültürel soykırım temelinde bitirilmeye çalışılmaktadır. İstiklal mahkemeleri, Dar Ağaçları,  katliamlar, Şark İslahat Planı, Tunceli Kanunu, Mecburi İskan, Sıkıyönetim, Olağanüstühal yasası, Zindanlar, dört bin köyün yakılıp-yıkılması, milyonlarca Kürdün Kürdistan’dan göçertilmesi… Bu kuruluş felsefesini TC’nin kurucularından devralan AKP-Fethullah faşizmi tarafından sürdürülmek istenmektedir. Siyasi soykırım operasyonları ve Kürdistan özgürlük gerillasına yönelik imha saldırıları kaynağını bu tarihsel temelden almaktadırlar. Bu Özgür, onurlu, kendi ülkesinden, dilinden, kültüründen yana olan her Kürdü yok etmek isteyen bir zihniyettir. Önce fiziki soykırım, ondan sonra da geri kalanlarını da, asimilasyon-Türkleştirme temelinde ulusal-kültürel soykırımla bitirmeyi hedefleyen bir politikadır.

Sosyal Medyada, TV’lerde, Kürdistan halkının Van-Erciş’te karşı karşıya bulunduğu büyük deprem felaketi karşısında sevinç naraları atanlar ile Kürdistan özgürlük hareketini, Deprem ile birlikte gömmek isteyen yazar-çizerler ile Kürtlere karşı linç saldırıları yürüten faşist sürüler bu cesareti tümüyle Fethullah Gülen’in Kürt halkı hakkındaki ölüm fetvasından-AKP’nin faşizminden almaktadırlar. Sözümona ırkçı açıklamaları kınamaları Kürt halkını aldatmaktan başka bir şey değildir.

Dolayısıyla Türk devleti, Kürdü tarihten silmek için soykırım planlaması temelinde kurulmuş bir suç devletidir. Bu suçunu Kürdistan halkının inkar ve imhası anlamına gelen tek devlet, tek millet, tek vatan, tek dil, tek kültür temelinde bugüne kadar da sürdürmüştür. Bu soykırım siyaseti, CHP ile başlamış, DP, AP, ANAP, RP ve AKP ile devam etmiştir.  Tüm sömürgeci Partiler Kürdün inkar-imhası ve tarihten silinmesi için bu uğursuz görevi birbirine devretmişlerdir.

Soykırım iki biçimde uygulanmaktadır. Birincisi fiziki soykırım, ikincisi ise, kültürel-ulusal soykırımdır. Sömürgeci Türk devleti kuruluşunun ilanını, 101 top atarak ve kadeh tokuşturarak kutlamıştır. Yani Kürdün tarihten fiziki ve kültürel-ulusal olarak silinmesi kutlanmıştır. Bugün de 88. Kuruluş yıl dönümü Fethullah Gülen denen münafık, sahte İslamcı ve ABD uşağı ile Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül-Bülent Arınç faşist yöneticilerinin duaları ile 36 özgürlük savaşçısının kimyasal silahlarla katledilmesi ve siyasi soykırım operasyonları temelinde kutlanmaktadır. Bu siyasi soykırım da, artık Kürtlere yönelik olmayı da aşarak, Kürde “merhaba” diyen herkesi içine alarak gelişmektedir. Profesör Büşra Ersanlı, yazar-yayıncı Ragıp Zarakoğlu’nun da rehine alınması-tutuklanma dememek gerekir- artık AKP’nin sömürgeci faşist zihniyetinin neleri hedeflediğini ortaya koymuştur.

Şimdi ortada bir de tüm bunların yanı sıra, anayasa yapma gibi bir komplo tezgâhlanmaktadır. Sahtekârca herkesi bu oyuna alet etmek için, son derece iyi sarıp-sarmalanmış, makyajlanmış bir komisyon da oluşturulmuştur. Ama AKP-CHP-MHP önceden 12 Eylül anayasasının ilk üç maddesine karışılmaması gerektiği üzerinde anlaşmışlar ve her üç parti de, birer birer bu Kürdün katliam fermanı anlamına gelen ilk üç maddeyi kırmızıçizgileri olarak ilan etmişlerdir. Tüm mesele BDP’yi de bu oyuna ortak etmektir. Bununla Kürtleri de komploya getirmektir. Ama Kürtlere ve onların özgürlükçü kesimine ve dostlarına karşı öylesine kindar ve öfkelidirler ki- ilginçtir, Kürtlerin ve dostlarının Türk devletine o kadar düşmanlıkları yoktur- hızlarını alamayıp, Büşra Ersanlı Hocayı rehin alabilmektedirler. Hem de BDP’nin anayasa komisyonu üyesini… Bu yapılacak anayasanın nemenem bir anayasa olacağını da göstermektedir.

Kürt halkının Önderine sudan-ucuz bahanelerle kaskatı bir tecrit uygulanmaktadır. Kendi kanunlarını çiğneyerek bunu yaptıkları çok açıktır.

Eğer bir devlet bir halkın katliamı-yok sayılması temelinde kurulmuş, anayasası taamüden, yani planlayarak-tasarlayarak katliam-soykırım işleme suçunun esaslarına dayanıyorsa, tüm kanunlar, kurumlar, kuruluşlar bu suçları işlemek temelinde oluşturulmuşsa ve bundan vazgeçileceğine ilişkin ortada hiçbir emare yoksa, Kürt ulusu başta olmak üzere diğer tüm  inanç-kültürler neden böyle bir anayasa komplosuna gelsinler ve neden  sömürgeci Türk devletinin kanunlarına uysunlar? Kürdistan’daki varlığını, yasallığını katliam, soykırım, baskı, işkence, idam, zindan, asimlasyon vb. temelinde oluşturmuş bir devleti neden tanısınlar, onun kanunlarına neden uysunlar? Sömürgeciliğin anayasası da, kanunları da, kuruluşları da, sömürgeciliği sürdürmek temelinde kurgulanacağı açık değil mi? İşte en son Türk devletinin en yüksek hukuk kurumu yargıtayın bir Kürt kızçocuğu olan  NÇ. Hakkında verdiği karar, bu  sömürgeci hukuk zihniyetinin ifadesi değil mi? Kürde, Kürt kadınına nelerin reva görüldüğü, Kürt kadının şahsında nelerin reva görüldüğü yeterince açık değil mi?

Bunu anlamak için daha nelerin olması gerekir?

Şimdi bunları neden yazdık. Çünkü hala AKP’den, onun yapacağı anayasadan beklentisi olanlar vardır. AKP’nin Kürt düşmanı olduğunun anlaşılması, soykırım yönteminden vazgeçmediğinin ve Kürt sorununu Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı haklarını tanımak temelinde çözmek gibi bir amacının olmadığını anlamak için AKP’nin daha ne yapması gerekir? Ergenekon davasını demokratikleşme değil, bir sistem içi çatışma, AKP’nin, sahte, siyasi İslamcıların kendi hegemonyasını kurmak olduğu, kendi dışında hiç kimseye ne ekonomik, ne siyasi, ne ideolojik ve ne de örgütsel olarak kendini var etme imkanını tanımayacağı, korkutup sindireceği, yanına çekebildiklerini çekeceği, çekemediklerini de imha edeceği, bunun da faşizm olduğunun anlaşılması için AKP’nin daha  ne yapması gerekir?

Ey barış… Barış… diyenler, silahlar karşılıklı sussun diyenler! AKP’nin Önder Apo’nun Kürdistan Özgürlük Hareketinin çok somut barış ve çözüm protokollerini nasıl elinin tersiyle bir tarafa attığını görmüyor musunuz? Ya da görmek mi istemiyorsunuz? Kürdistan özgürlük hareketinin legal sahasına, KCK operasyonları adı altında operasyonlarla, Özgürlük gerillasına kimyasal silahlarla saldıran bir düşmanın, tarafın gerçekten çözüm gibi bir düşüncesi, niyeti olabilir mi?

Niyetinin olmadığı çok açık. O halde ne zaman tarihsel bir bilinç, birlik ve öfkeyle AKP faşizmine, Türk sömürgeciliğine karşı, burası Kürdistan’dır, burada sen soykırımınla, katliamlarınla, askeri gücünle varlığını sürdürdün, artık yeter!  Biz halk olarak artık senin bu ülkedeki sömürgeci varlığını tanımıyoruz! Halk olarak halk olmaktan kaynaklanan haklarımızı özgürce yaşamak istiyoruz! Biz demokratik özgür, özerk Kürdistan’da demokratik bir ulus olarak diğer inanç ve kültürlerle yaşamak istiyoruz! Demenin zamanı değil mi?

Böyle demek için sömürgeci Türk devletinin kaç bin köyü yakıp-yıkarak boşaltması gerekir? Kaç milyon insanı daha Kürdistan’dan sürgün ederek, Türkleştirmenin hammaddesi yapması gerekir? Kaç bin kişiyi katletmesi gerekir? Daha ne kadar kişiyi siyasi soykırım operasyonlarıyla rehin alması gerekir? Kürt çocuklarını daha ne kadar asimle etmesi gerekir? Daha ne kadar napalm bombası kullanarak Kürt gençlerinin cesetlerini paramparça etmesi gerekir?

Ve Kürdistan halkını yeniden tarih sahnesine çıkaran, ideolojisiyle, politikasıyla, örgütsel çabasıyla iradeleştiren Önder Apo’nun esaret altında, her anı ağır bir işkenceye dönüşen tecrite daha ne kadar dayanmak gerekir?

Artık bütün bunlara Edi Bese demenin zamanıdır! Napalm ve kimyasal bombalarla parçalanarak tanınmaz hale getirilen Kürdistan halkının en seçkin, en soylu oğulları ve kızlarıdır. Malatya’da bizleri, sizleri, vicdan sahibi, kendini Kürt-Kürdistanlı hisseden herkesi bekleyen kahraman şehitlerimizi, dünümüz, bugünümüz, varlığımız ve geleceğimizi serhıldan ruhu-bilinciyle sahiplenerek, kendi sonsuz baharımızı yaratmanın zamanı değil mi?

Yaklaşan kara kışta baharı yaratmak amacıyla harekete geçmek için sömürgeci Türk devleti ve onun temsilcisi AKP faşizminin daha ne yapması gerekir? Tarihte olmayan ve günümüzde halkımıza yapılmayan ne kaldı?

Herdem Serhıldan