HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Devrimcileri Katledebilirsin Ama…27 Nisan günü televizyonlarda terörist devletin, faşist emniyetinin, bir devrimciye karşı saldırısını izliyoruz. Onlarca polis, her türden teknik, silah ve de ibretlik olsun diye uyduruk bir basın ordusu.
İnsan düşünen bir varlık, bunun için olup biteni izliyor, değerlendiriyor ve tabi ki yorumluyor. Bir devrimciyi herkesin gözünün önünde katletmekle neler yapılmak isteniyor? Kime ne mesaj verilmek isteniyor. Ne kanıtlanmak isteniliyor?
Bir şehit yoldaşımız “şunu bilmeli; öldürmeyen acı, insanı her zaman güçlendirip çelikleştirir, özgürlüğe yakınlaştırır” diye günlüğüne yazmıştı. Terörist devlet her devrimcinin katledilmesinde yüreklerimizde yarattığı acılarla daha da güçlenerek çelikleştiğimiz bilmelidir. Ve bir devrimcinin toprağa düşen her damla kanıyla yeniden yaratıldığımızı da bilmeli. Ve her katlettiğiniz bir devrimcinin yerine, onlarca yeni devrimcinin alacağını da bilmelidir.
Başkan Apo bir cümlesinde “Ya insanlığımdan, onurumdan vazgeçmeyip direnecektim ya da rengi bile, cinsiyeti bile belli olmayan bir kölelik için yitip, gidecektim “ diyerek, bir devrimcinin asla ama asla teslim olmayacağını, teslim alınamayacağını anlamıyor musunuz?
Ve devamla“Sürekli toplum içinde ve dışında savaşla beslenen bir sistemi ancak özgürlük ütopyalarımıza sarılarak, her yerde olan istismar ve iktidara karşı her yerde anlamlı direniş ve adalet odakları oluşturmakla aşabiliriz” diyerek, devrimcilerin izleyeceği yolu işaret etmektedir. Çünkü faşist ve zincirlerinden boşalmış bir sistemi ancak ve ancak devrimci militanların duruşu dizginleyebilir.
Devrimciler güzeli, iyiyi, doğruyu sevenlerdir. Bir şairin yazdığı gibi; iyiye, güzele, yeniye, doğruya dost, kötüye, çirkine, eskiye, eğriye düşmandım misali. Güzel olan, kendi hazinesi olan, özünü koruyandır. Çirkin ise kılıktan kılığa giren, kişilikten kişiliğe girip kendisine yabancılaşandır.
Terörist devlet hücrelerine kadar kirlenmiştir. Bir insanın üzerine yüzlerce polisiyle saldırmak olsa olsa bir korkaklıktır. Bir sadistliktir. Bir faşistliktir. Ve burada ağzımıza alamadığımız bir sürü insani vasıftan uzaklıktır.
Bu terörist devlet, binlerce gencin inadına inadına dağların doruklarına çıkarak, medeniyet dediğiniz bu tek dişli canavara karşı savaştığını neden anlamaya kalkışmıyor? Neden gençlerin son mermilerine kadar direnerek, boyun eğmediklerini anlamaya çalışmıyor? Ve gençlerin neden o kadar güç dengesizliğine karşı, ölümünü bildiği halde direndiğini anlamaya kalkışmıyor?
Evet; neden, neden, neden?
Öyle görülüyor ki “Türklük ne kendi adına savaşabilir ne de barışabilir.” Türklük para babalarının maşası olarak, ancak ve ancak birilerinin hizmetçisi olabilir. Birilerinin dalkavukçusu ve tırşıkçısı olabilir. Birilerinin güdümünden güdümlenen olabilir. Birilerinin ağzından çıkan sözlerin kölesi olabilir. Ve de IMF’lerin, ABD’lerin, NATO’ların uydusu ve bağımlısı olabilir.
Neden bir devlet bu kadar aymaz olabilir? Neden bir devlet kendi insanlarına karşı bu kadar saldırgan ve vahşi olabilir? Başka ülkelerden çocukları getirterek her türden masrafları yaparak ağırlarken, kendi çocuğunu sokakların ortasında, kameraların önünde kolunu kırabilir, dipçiklerle ölesiye vurabilir, taş atan çocuklara on yıllara varan cezalar verebilir. Ve neden bu kadar güzel gence faşizanca saldırarak katledebilir?
Derler ki “tarih bilincini yaşamsal yorumlara kavuşturamayanlar, günümüzün yorumunu da anlamlı yapamazlar.” Evet, bu terörist devlet ne zaman kendisine gelerek yaşama anlamlı yorumlar getirecektir? Ne zaman olup bitenleri doğru ele alarak, doğru sonuçlar çıkaracaktır?
Elbette, “hiçbir oluşum; koşulları ve izahı olmadan doğmaz.” Elbette, “bireyler diledikleri gibi değil, toplumlarının istediği gibi inşa edilmekten kurtulamazlar.” Peki, bu terörist devlet ne zaman dağların doruklarına çıkan gençleri üreten bir sistemi çözecektir? Ne zaman her gün her gün yeniden insanı isyana teşvik eden, tahrik eden bir düşmüş, kokuşmuş sistemi çözeceklerdir?
Önemli bir husus da toplumsal gerçekliklerin inşa edilmiş karakterde olmalarıdır. Eğer toplumsal gerçekler inşa edilmiş gerçekler ise o zaman gençleri dağlara çıkaran, gençleri şehir meydanlarında zoraki isyana zorlayan inşalara ne zaman son vereceklerdir?
Siz, gençleri, devrimcileri, militanları katledebilirsiniz. Ama unutmayın siz hiçbir zaman bir devrimciyi, militanı teslim alamazsınız. Boyun eğdiremezsiziniz.
Aynen devrimci direnişçi ve devrimci karargâh militanı Orhan Yılmazkaya yoldaşın söylediği gibi “belki ölebiliriz, bizden sonra da bu mücadele devam edecek, binlerce yıldır devam ettiği gibi”
Evet, şehit Bermal yoldaşımızın dilinden söyleyecek olursak;
“Gün dirildi artık, özgürlük arayışının son durağındayız. Zamana ve mekâna sığdıramıyoruz yüreğimizdeki heyecanı, coşkuyu, sevinci. Sıyırıyoruz kendimizi pamuk ipliğiyle birbirine bağlanmış sahte sevgilerden, sahte yüzlerden, sahte hayallerden…” Ve böylelikle çoğalıyoruz dağ başlarında, sokak köşelerinde. İşte böyleyiz biz dirilmiş bir günde yittiğimizi veya eksildiğimizi sanmayın, biz direndikçe çoğalırız ve çoğaldıkça özgürleşeceğiz.

HAYRİ ENGİN