Terörist devlet, tek devlet, tek millet, tek dil, tek bayrak diyerek teklerinde ısrar ediyor. Terörist devlet dünya gericiliği diye tabir ettiğimiz kan emicileri, emek hırsızlarını, halkların başlarına musallat olmuş köhnemiş aileci rejimleri ve de bu dünyayı kendilerince yürütmek isteyen sözde kendilerine demokrat kisvesini yapıştıranların da desteğini alarak özgürlük hareketine yüklenmek istiyor. Kendilerinin deyimiyle tasfiye etmek için her şeyi yapacaklar. Son ferdine kadar imha edecekler. Ve yine kendilerince bitirecekler...
Ve nasıl bitirdiklerinin haberlerini vermeyi de ihmal etmiyorlar. Nasıl ‘teslim’ olmalarının yaşandığını utanmadan yalanlarla veriyorlar. Özgürlük saflarında yıllardır kaçanları, çoluk çocuklara karışmış pili bitmiş olanları, barutu kalmamışları, ihanet edenleri PKK’den nasıl kaçtıklarını pişirerek veriyorlar. Kendi yalanlarına doğrusu kendileri de inanıyorlar.
Ve kimisi ise sözde PKK’ya katılanların ne kadar tahsilsiz olduklarını, işsiz olduklarını, yoksul olduklarını yazarak kendilerince ‘geri kalmışlarla’ mücadele ettiklerini anlatmaya çalışıyorlar. Ve bu sözde terörist devleti haklı çıkaran bir gerekçe oluyor. Bırakın öyle anketler yapsınlar ve bırakın hepimiz geri cahil olalım. Ve bırakın yoksul ve işsiz olalım. Ve böyle olduğumuz için dağa çıktığımızı söylesinler. Yoksulsak, açsak, işsizsek, geri ve cahil kalmışsak ve öyle bırakılmışsak bunun sorumlusu herhalde 85 yaşında aramızdan ayrılan babam, yaşlı anam, çoktandır vefat eden dedem olamaz. Varsa bir sorumlu o da terörist devletin işgalci, sömürgeci zihniyetiyle terörist devletin kendisidir.
Terörist devlet bizi tasfiye etmek için her şeyi yapıyor dedik. Ama unutulan bir şey var; o da bizim irade ve azmimizin gücüdür. Bunu hesaba katmıyorlar. Biz sıfırların altında seyrederken de hep gelecek aydın yarınlar, eşit, özgür ve adaletli bir dünyanın kurulacağına inandık. Ve Kürt halkının mutlaka ama mutlaka bir gün özgürleşeceğine de inandık. Önderliğimiz bu inancı bize ekti.
Bilinmesi için söyleyelim; Önderliğimizin henüz PKK bir umut kıvılcımı iken 1978 yılının 27 Kasım günü söylediklerini buraya alarak irademizin ve inancımızın ne kadar köklü olduğunu yeniden yazalım:
‘Tarihin bu durağında gerçekten toplumun dili olmayabilir. Toplum duyarsız, uykuda olmuş olabilir. Toplum yarı yarıya ölmüş olabilir, onun sesi, dili ve kültürü olmayabilir. Bütün bunlar bizim halkın sorunları karşısında duyarsız olmamızı getirmez. Ayrıca sömürgecilik, milli baskıcı güçler, her bakımdan insafsız olabilir; bunlar en ufacık hak hukuktan anlamaz olabilirler. Halklara en ufacık bir özgürlük vermeyebilirler, halkları en azgınca yok edebilirler. Ama bütün bunlar bizim duyarsız olmamızı, bizim devrimcilere layık bir şekilde hareket etmememizi getirmiyor. Biz ne onların, ne bunların durumunu göz önüne getirerek kendi durumumuzu belirtmeyeceğiz. Çağımızın bütün olumlu öğelerini yan yana getirerek, alaşağı edilmesi gereken güçlerle özgürlüğe kavuşması gereken güçleri kabul edeceğiz ve önderlik yapacağız. Israrla vurguluyorum; bu konuda kararlılığımızı hiçbir zaman elden bırakmayalım. Bu kararlılık, yerimizde bile dursak çok şey değiştirecektir. Bu konudaki inanç, bu konudaki çaba çok şey değiştirecektir. Her şeyden önce düşmanın dünyasını karartacaktır. Ayrıca halka büyük bir umut kapısı açacaktır.
Sayımız ne kadar az olursa olsun, yaşımız, tecrübemiz ne kadar yetersiz olursa olsun, bütün bunlara rağmen tarihin bize yükleyeceği ağır görevler için, bu görevlerin hatırı için yeterli çabayı ve kararlılığı gösterelim. Adeta bir tarağın dişleri gibi eşit olalım; yine bir ordunun neferleri gibi, her an yeni bir rampada atışa yatan bir ekip gibi kendimizi mücadele alanına sürelim; bundan da en ufacık bir kuşku, en ufacık bir korku duymayalım. Böyle bir yapı bizde sürekli oluşsun diyoruz. Bunun mücadelemiz için büyük bir değeri vardır. Bilinçlerimizin tazelendiği açık, ulusal kurtuluş pratiklerinin yeniden gözden geçirileceği açıktır. Soluğumuzu kesen sömürgecilik duvarlarını delerek, dünyanın ilerici kültürüne kendimizi açmak için, kafalarımızı açmak için kendimizi zorlayacağımız açıktır. Yine halkımızın da kapanan canlılık ve duyarlılık yanlarını tekrardan açacağımız, halkla, canlı, ilerici yanlarıyla kendimizi bütünleştireceğimiz açıktır. Ayrıca halkın sosyal, kültürel ve siyasal alanlardaki bütün gelişmelerde soluğunun kesildiğini bilerek, bu alanlarda da halka bir soluk aldırmayı, halkı ayağa kaldırmayı hiçbir zaman unutmayacağız. ‘
Evet, biz inadına kutsal topraklar olan Mezopotamya da yaşayan bu halkı ‘bütün gelişmelerde soluğunun kesildiğini bilerek, bu alanlarda da halka bir soluk aldırmayı, halkı ayağa kaldırmayı hiçbir zaman unutmayacağız.’ Bu söylemler birkaç kişiyken söylenmişti. Şimdilerde on binlerce militan kadro, milyonlarca ayağa kalkmış halk, küçük generaller, Molotoflu gençler, çocuklarının şehit düşerken ellerine kına süren analar, onurlu legal siyasetçiler, 73 yaşında gözleri görmediği halde örgüt üyeliğinden dolayı tutuklanan Ape Hameler varken bırakalım tasfiye edilmeyi biz görkemli direnişimizi daha da görkemli kılarak halkımızın umutlarını daha gür haykıracağız.
Kasım Engin