HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Toplumumuzda Duygu Sömürüsü bolca kullanılan bir deyimdir. Anlamı bir insanın ya da toplumun duygu dünyasını, iyi niyetini, hassasiyetlerini, duyarlılıklarını güzel sözlerle, vaatlerle, övgülerle, kandırmalarla suiistimal etme olayıdır. Bunun içindir ki toplumumuz toplumlarımız duygu sömürüsüne karşı genelde tepki gösterir. Bir kandırmanın, kandırılmışlığın söz konusu olduğunu bildiği için, karşı refleks de gösterir.

Egemenler bizlerin bu duygu dünyasını bilirler. Ne de olsa onların en önemli görevleri ya da kendilerine biçtikleri bu misyon bizi gütme üzerine kuruludur. Onlar ne de olsa egemendiler. Onlar bu dünyayı yürütmek için gelmişlerdir. Bu onlara “tanrı buyruğu” ve “bahşedilişidir.”

Egemenler toplumları yönlendirebilmek için birçok yol yöntem denerler. Ne de olsa onlar tarihi yazanlar olarak insanlığın özgür bir duruştan nasıl bir köle statüsüne çevrildiğinin hikâyesini iyi bilirler. Bilmenin de ötesinde bu durumu yaratanlar olarak buna dönük özel çalışma yürütür hatta eğitilirler. Bunun içindir ki hangi toplum nasıl yönlendirilir, hangi insan hangi refleksi verir, neyi kabul eder, neyi kabul etmez, kabul etmezse hangi kabul ettirici yol yöntemlere ihtiyaç duyulur tüm bunları bir bir bilirler. Sözün yetmediği yerde şiddet, şiddetin yetmediği yerde maddiyat, maddiyatın yetmediği yerde, komplo, komplonun yetmediği yerde ise yanına çekme derken bir yolunu bulmak bunların temel görevlerindendir.

Evet, egemenler bu dünyayı yönetmek için görevlendirildikleri için özel eğitilirler. Ancak buna rağmen yönetilenler her zamanda bu özel eğitilmiş olan egemenlere göre hareket etmezler. Ara sıra onların sinir uçlarına dokunarak asaplarını bile bozabilirler. Nitekim dünya tarihi böylesine binlerce örnekle doludur. Ne de olsa insan sosyolojisi egemenlerin aldıkları eğitimlere benzemeyecek kadar renkli bir sahayı ifade ediyor. İnsan ruh dünyası öyle renklidir ki kendine has çizgiler içerir. Bunun içindir ki her zaman egemenlerin istediği gibi bir seyir izlemez.

Türkiye’de 9 yıldır iş başına getirilen yeni yetme Rus Mafya tipi karakterli olan Yeşil Türki Faşistler insan karakterinin bu yönünü iyi etüt etmişlerdir. Özelde de sömürülmüş, ezilmiş olan insanların ruh dünyasını iyi bilince çıkarmışlardır. Yani sadece egemenlerde aldıklarıyla yetinmiyorlar. Daha ileriye giderek insanın tüm inceliklerini bilince çıkararak insanla ilişkileniyorlar. İnsanın ruh dünyasını bilerek ilişkileniyorlar. Özelde de umudu yıkılmış, bitirilmiş, Aziz Nesin’in deyimiyle aptallaştırılmış bir toplumun tüm ruhsal genetiğini DNA’larını ilmik ilmik çözerek ilişkileniyorlar.

Böyle umudu yıkılmış, bitirilmiş, aptallaştırılmış, milliyetçiliğin şerbetinde boğulmuş olan insanları yönlendirmen en iyi yolu olarak insanlara gelecek vaat etmek, umut yaratmak, umut vermek, ne kadar başarılı olduklarının hissiyatını yaratmak, onların ne kadar seçkin ve farklı olduklarını hissettirmek gibi oldukça insan duygularını okşayan sözlerle, yer yer hareketlerle, yaklaşımlarla insanları yönetmeyi kendilerine meslek seçmişlerdir.

İnsanlara umut vermek, umut yaratmak, ne kadar önemli olduklarının hissini vermek elbette değerli bir şeydir. Hele hele “bizde bir şeyiz” duygusunu insanlara hatta tüm insanlara aşılamak oldukça önemli bir motivasyon ve kişilik yaratma yöntemidir. Ne var ki Yeşil Türki Faşistler bu duyguyu sadece ve sadece söz ile dile getiriyorlar. Hep umutlar yağdırıyor, umut yaratıyorlar. Hep güzel sözlerle insanları idare etmeyi esas alıyorlar.

Öyle ki insanlar açlık içerisinde boğuşurken dünyanın en hızlı gelişen ekonomisine sahip olduklarını onlara söyleyerek onlarda bir duygu kabarmasına yol açabiliyorlar.

Öyle ki insanlar diz boyu adaletsizlikler yaşanırken adaletli olmanın erdemlerinde söz ediyorlar.

Öyle ki bir avuç yandaşın cebini şişirirlerken işçilerin emekçilerin ne kadar yanında olduklarını söylüyorlar.

Öyle ki Dersim katliamından söz açıyorlar ancak dönemin katliamcılarından daha fazla katliam gerçekleştiriyorlar.

Öyle ki cennet anaların ayakların altındadır diyorlar ancak anaları günlük olarak polislerin coplarıyla linç ediyorlar.

Öyle ki analar ağlamasın sözlerini ağızlarından eksik etmezlerken her gün Kürdistan evlerine cenazeler göndererek anaların gözyaşlarını sel haline getiriyorlar.

Öyle ki Kürtlerin tüm haklarını vereceklerini çünkü bu onların hakları olduğunu söylüyorlar ancak entegre konseptlerle Kürt katliamını ve inkârı sistematik olarak yürütmeyi alenen uyguluyorlar.

Ve tabii ki bir de biz kardeşiz, aynı topraklardanız, kader ortaklarız diye söylüyorlar ama köklerini kurut fetvalarıyla da Kürtlerin köklerini kurutmak için her gün yeni Ali Cengiz oyunları sergilemekten geri durmuyorlar.

Evet, insanların duygularını güzel sözlerle okşayarak, sırtlarını sıvazlayarak, sömürerek insanları uygulanan faşizme karşı duyarsız kılmayı bir özel savaş politikası olarak günlük olarak uyguluyor ve maalesef kendilerince sonuçta alıyorlar.

Bunun için Yeşil Türki Faşistlerin bu insan duygularını suiistimal eden, sömüren, emen, manipüle eden kirli politikalarına karşı çıkmalı ve her sözün pratikte karşılığı nedir gerçekliğine bakarak sözlerin sadece duygu sömürüsü için kullanılan sözler olup olmadığına bakarak tavır alınmalıdır. Bunun en iyi yolu ise söz ile eylem birliğine bakmalıdır. Söz eğer eyleme geçmiyorsa orada mutlaka ama mutlaka -eğer bir çapsızlık yok ise -kesinlikle insanın duygularıyla oynama vardır. Onurlu olmanın bir yolu ise kesinlikle duygularımızla oynamaya izin vermemekten geçiyor. Bu bilinçle Yeşil Türki Faşistlerin duygu sömürüsüne karşı güçlü duralım.

Şıho Dirlik