Seçenek ya da seçeneği: “Seçme durumunda, birinin yerine seçebilecek bir başka yol, yöntem, tutum, alternatif” diye tanımlamak yanlış olmayacaktır herhalde.
Özgürlük gerillaları olarak yaklaşık 30 yıldır kesintisiz silahlı bir mücadele yürütüyoruz. Bunun öncesi de var. özgürlük hareketi olarak yaklaşık kırk yıldır zulüm kalesi ve cephesine karşı direniş seferberliğini ilan etmişiz. Günahıyla sevabıyla özgürlük hareketi olarak halkımızla bir yerlere kadar geldik. Sıfırın altında olan bir gerçeklikten var olan, kabul edilen, tartışılan, siyaset konusu yapılan bir gerçeklik olmak öyle sanıldığı gibi bedelsiz olmamıştır. Kürt halkının bugünkü direniş gerçeğini ortaya çıkarmak için yaklaşık 20.000 gerilla şehit ve yaklaşık bir o kadar da halkımızın en değerli varlıklarından faili meçhullerle yitirdiklerimiz oldu. Yakılan köylerden, milyonlarca sürgünden söz bile açmıyoruz. Çekilen acılar, işkencelerin hepsini de bir kenara bırakarak diyoruz ki bu halk bugünkü gerçekliği ortaya çıkarmak için büyük bedellerle çok büyük direnişler göstermiştir.
Söylenmek istenen bu halkın çok büyük, ağır ve paha biçilmez değerler ödeyerek özgürlüğe yakınlaştığıdır. Bunun içindir ki 1993 yılından bu yana tam 8 kez irili ufaklı ateşkesler ilan ederek barışçıl yollarla sorunu bu hareket çözmeye çalıştı. Ancak her barış girişimi ve talebi sanki bilinçli olarak özenle sabote edildi. Bizden kaynaklı olanlara karşı nasıl yöneldiğimiz ortadadır. Ancak devlet tarafından sabote edilen hiçbir ateşkes girişimimiz yaptırıma tabii tutulmadığı gibi her yeni gelen kurmay başkanı adeta ağzında çıkanı kulağı duymazcasına çaylakça konuşmuş ve sonuçta barış siyasetin önü giderek tıkanmıştır.
Son yıllarda özelde de 2009 yılından bu yana da yeni bir plan devrededir. Kürtler olarak girdiğimiz üç seçimi kesinlikle büyük zaferlerle kazandık. İstedikleri gibi kamufle etsinler. Gerçekler çıplak olmayı sever derler. Gerçeklerin üstü istenildiği kadar örtülsün, saklansın, manipüle edilsin ancak gerçek o dur ki bu süreçte girilen üç seçimde de Kürtler kazanmışlardır. Üç seçimde referandum maiyetinde olmuştur. Ve bu referandumları Kürtler kazanmıştır.
Ne var ki faşist rejim daha doğrusu Yeşil Türkî Faşistler alem kulem ederek ne kadar başarılı olduklarını herkese söylemeye çalışıyorlar. Ve öyle görülüyor ki bu yalan furyasını daha fazla da sürdüreceklerdir. Kendi yalanları onların olsun. Ancak halkımız yaptıklarını iyi biliyor. Az bir şey vicdan sahibi olanlarda olup biteni biliyor.
2011 yılı Yeşil Türkî Faşistlerin artık yalanlarının dikkate alınmadığı bir yıl olmuştur. 2011 yılı artık safların keskinleştiği bir yıl olmuştur. kendi cephemizde TC yeşil Türki faşistlerin günlük oyunlarına artık son diyerek özelde de barış çabalarımızı, tek taraflı ateşkes girişimlerimizi, o seçim bu seçim diyerek her yeni süreçte yeni oyunlarla bekletme politikalarına bir son vermek için yeni bir direniş hamlesini başlattık.
Öyle kiminin söylediği gibi bu direniş durduk yerde geliştirilmemiştir. Tam gaz inkar ve imha devredeyken, önderliğimize, halkımıza ve de gerillamıza inanılmaz ölçüde saldırı konseptleri devredeyken direnişsiz kalmak tek kelimeyle alçaklık olacaktı. Tek kelimeyle onursuzluk olacaktı. Tek kelimeyle kendinden uzaklaşmak olacaktı. Evet, böyle olmamak için bu faşizme karşı direniş içerisine girilmiştir. Ama öyle görülüyor ki TC’nin yeni yetme Rus Mafyaları gibi sonrada görme Yeşil Türkî Faşistleri bizim sürekli barışı dile getirmemizi, kardeşlikten söz etmemizi, birlikte yaşamakta ısrar eden sözlerimizi bizim TC’ye hem de giderek faşistleşen ve beyaz Türkçülükten farkı kalmayan Yeşil Türkîlere muhtaçmışız gibi bir mana çıkarmaya başladılar. Öyle görülüyor ki halinasyonları gören bu Yeşil Türkî Faşistler bizim başka seçeneklerimizin olmadığını düşünmeye başladılar. Bizim sonuna kadar sadece ve sadece birlikte yaşamak için onlara taviz vereceğimizi düşünmeye ve bu saplantıyı köklü yaşamaya başladılar.
Şunu açıkça belirtelim: son bir seçeneğe doğru hızla gidiyoruz. Bugüne kadar çokta düşünmediğimiz özelde de 1993 yılından bu yana düşünmediğimiz bir yola doğru gidiyoruz. Ve bu yola girmemiz için teşvik eden çok fazla güç bulunuyor. Uluslar arası konjonktür de buna son derece elverişlidir. Giderek “Haçlıların” Ortadoğu’da Truva atı olmaya doğru tam gaz ilerleyen Yeşil Türkî Faşistlerin lideri Erdoğan dediğimiz gibi bize Ortadoğu’da geçmişte Salladdin Eyübi’nin bu “Haçlılara” karşı geliştirdiği büyük ve kutsal direnişe doğru götürüyor.
Evet, çok köklü ve radikal kararlar almaya doğru gidiyoruz. Faşizm bu kadar pervasızca üzerimize gelmişken artık uzun yıllardır düşünmediğimiz, aklımıza çokta getirmediğimiz, bu son seçeneğin olmaması için başta gerillamız olmak üzere tüm halkımıza büyük sabır aşılamanın sonuna doğru da geliyoruz. Gerillamızın önünü açmaya, halkımızın derinden yaşadığı ve hissettiği asıl istemlerine tam cevap olabilmek için radikal ve kökten seçenekleri tartışmaya yavaş yavaş başlıyoruz.
Yarın tarih sayfaları çevirilerken hiç kimse ama hiç kimse başka seçenekler varken, daha az kan akıtılmanın yolu varken bu kadar sert bir yola girilmiş olmanın hesabını bizden soramaz. Soramaz çünkü özgürlük hareketi olarak dünyanın hiçbir yerinde gösterilmeyen hoşgörü, duyarlılık, mütevazilik ve makul çözüm yaklaşımlarını gösterdik. Çokça dillendirdikleri Bask modeli için bile onlara tanınan haklarının sadece bir kısmını halkımıza tanısınalar silahları devrede çıkaralım sözünü bile sarf ettik. Öyle ki anayasaya anayasal vatandaşlık eklensin kelimelerini bile yeterli gördük. Hatta en son şiddetle değil barışçıl yollarla sorunu çözeceğiz sözü sarf edilsin silahları durdururuz sözünü bile verdik. Özcesi bu kadar makul önerilerinin hepsini sunduk. Bunların belki de daha da ilerisini de sunduk. Ancak dediğimiz gibi TC devletine özelde de onun Yeşil Türkilerine çok fazladan çözümü geliştirmeleri için fırsatlar sunduk. Altın tepsinden imkanlar sunduk. Ancak nafile. Yeşil Türkî Faşistler bu şansı değerlendirmeyerek topyekûn kökümüzü kurutmanın fetvalarını vermeyle kendi kararlarını vererek bizim başka seçeneklere başvurmamızın da yoluna girmemize zorladılar.
Evet, yeni tarihi bir sürece doğru gidiyoruz. Bunun sorumlusunun bizim olmadığımız kesindir. Tarihte elbette bunu böyle yazacaktır.
K. Nurhak