HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kendi kendini kışkırtan kişilik kavramı diye bir kavramın ruhsal bilimde olup olmadığını bilmiyoruz; daha doğrusu ben bilmiyorum.

Bir komutan arkadaşımız birkaç yıl önce bir tartışma içerisinde ‘kendi kendini kışkırtan kişilik’ diye bir tanımlama yapmıştı. Tanımladığı durum ise; adeta sürekli kavgalı, hır-cırsız olamayan, kavga etmeden duramayan, hep birileriyle çatışmayı, ağız dalışını yaşayan ve bunu yapmadan da edemeyen kişilik tipleri için kullanmıştı.

Benzer bir yaklaşımı Kemal Sunal’ın ‘Şark Bülbülü’ filminde görmüştük. Kendi kendini kışkırtan kişilik ya birilerine çatacak-çoğu zaman görüldüğü gibi bu yetmedi mi-birilerini kendisini tokatlaması ve küfür etmesini isteyerek bu kışkırtılmış kişiliğini dindirecek. Bu filmde ‘Mazlum’ diye çağrılan tipin yerine Şaban yani Kemal Sunal geçince söylemek istediğimiz kendi kendini kışkırtan kişilik tiplemesinin neme nem bir tipleme olduğu daha iyi görülüyor.

Yukarıda söylenenlere ek olarak da birkaç ay önce ‘Mazlum’ vakasının Türkiye’de resmi olarak para karşılığında bir meslek olarak icra edildiğini TV’de öğreniyoruz. Yani kendi kendini kışkırtan kişilikler para karşılığında bir ‘Mazlum’u’ bularak böylece suç işlemekten kendilerini korumuş oluyorlar.

Öyle görülüyor ki Türkiye’de kendi kendini kışkırtan kişilik bir ciddi hastalık olarak tüm toplumu sarmış. Toplumun önde gelenlerinden bu vakayı çok net bir şekilde görmek mümkündür. Hiç bir şey ortada olmasa da hep birilerine çatan, höt diyen, kavgacı, ağzı çoğu hakaret dolu, kaşları çatık, gözleri sağa sola hep tehdit gönderen, gülme özürlüsü, polemikçi, Bush gibi yürüyüşü havalı, en küçük eleştiriye karşı ‘hainler, yalan, mesnetsiz’ sözlerini basan sürekli gerilmiş bir kişilik sendromu.

Böylesine kendi kendini kışkırtan kişiliklerin başında İlker Başbuğ’un geldiği kesindir. Dikkat edilirse; ne zaman basına bir mülakat vermişse orada bir kavga vardır. Bu sivil elbiseyle olur askeri üniformayla olur, fark etmiyor. Bizim gördüğümüz ve bildiğimiz bu kişiliğin hep hır cırlı oluşudur. Kavgalı oluşudur. Küfürlü oluşudur. Gözleri çatık oluşudur. Hakaret yağdırmadığı tek kimseyi bırakmadığıdır. Eleştirilere karşı hep höt’leyen, ellini masalara vuran, masa yoksa işaret parmağını havada sallayarak ‘sizler, hainler, yalancılar, utanmazlar’ gibi tam da kendisine yakışır sözleri sarf etmeden edemiyor.

En son yine bu kendi kendini kışkırtan kişilik höt’ledi. Bir de Türkiye basının generallere yağ sürmekten bıkmayan kimi gazeteci ve yazarın sürekli Başbuğ’u ‘ne kadar büyük bir akademisyen’ olduğunu ısrarla dile getirmeleridir. İsimlerini vermeyelim ama ancak birisini vermeden de etmek olmaz: Fikret Bila buna çok iyi bir örnek. Akademisyen kimliği, aydın kimliği olan biri cırt pırt hötler mi? Birileri onu eleştirdi diye ‘hainler’ sözünü mü basar? Elini masaya mı hep vurur? Gözleri hep çatık mı durur? Velhasıl aydın kişilikler öncelikle akıllarını iyi kullanmasını bildikleri için olgunluklarıyla ile bilinirler. Sakinlikleri ile bilinirler. Hoşgörüleriyle bilinirler. Yumuşak dilleriyle bilinirler. Tartışmaya açık kişilikleriyle bilinirler. Belki istisnalar olabilir ancak genel duruşlarının bu olması gerektiği kesindir. Bu kısa söylenenler bile bazı yağcılığı kendilerine meslek edinmiş kimi gazeteci ve yazar için yeter de artarda.

Devam edelim: bir iki gün önce basın camiasının Dersim’de yaşanan bir olay için neden tedbir alınmadı sorusu ya da eleştirisi üzerine söyledikleri insanı dehşete düşürüyor; "bugün maalesef Türkiye'de basının bir bölümü, çok açık söylüyorum, İstiklal Savaşındaki mütareke basınını dahi aratacak seviyede. Ben inanıyorum ki mütareke basını dahi bu kadar hain bu kadar önyargılı değildi." Ve bir eleştiriyle tüm basın hain oluverdi çıktı. Tabii kendi kendini kışkırtan kişilik bu kadarla sınırlı kalmıyor devam ediyor; "Bugün bir olay oluyor, daha olayla ilgili elinizde en ufak bir bilgi yok, en ufak bir şey yok, hemen olayla ilgili olarak komplo senaryoları ortaya atmak ve her şeyde Türk Silahlı Kuvvetleri'ni eksik ve hatalı olarak göstermek hainliktir." Bunlar mikrofonlara söylenenlerdir. Acaba İngiltere Başbakanı gibi mikrofonlar uzaklaştı mı neler söylüyordur Başbuğ?

Lafı uzatmadan; İlker Başbuğ kendi kendini kışkırtmada bir numaradır. Kendi kendini kışkırtan kişiliklerin hastalıklı yapılara sahip olduğunu da Türkiye’de birçok gazeteci yaşayarak görüyor.

Onurlu duruş sahibi aydın, yazar, gazetecilerin kendi kendini kışkırtan kişiliklerin " Mazlum…" demelerine artık karşı durmaları gerektiğini düşünüyoruz. Kimi yazarın bunu onurlu bir şekilde yaptığını görüyoruz. Ancak kendi kendini kışkırtan kişiliklerin-hele bunlar toplumun önemli mevkilerinde yer alıyorlarsa-çok ciddi tahribatlar yaratıklarını söylemenin bile gereği yoktur. İlker Başbuğ’un yanına Deniz Baykal’ı eklerseniz ne söylemek istediğimiz daha iyi anlaşılır.

Not: Birkaç yıl önce yapılan bilimsel bir araştırmaya göre somurtma esnasında tam 44 sinirin-adalenin harekete geçtiğini aynı kişilerin gülme ya da güleçlik gösterdiklerinde sadece 15 sinirin harekete geçtiğini tespit etmişler. Başka bir deyimle somurtma insan ömrünü kısaltıyormuş. İlker Başbuğ ve benzer askerlere duyurulur.

Kasım Engin