HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Her gün katliamla yüz yüze olan sınırlardaki yaşamdan haberiniz var mı? Haberiniz var mı, iki can daha sorgusuz sualsiz ve sessiz bir ölüme kurban gitti.

Bundan birkaç gün önce Van’ın Özalp ilçesinde, Türkiye İran sınır hattı üzerinde kaçakçılık yapan biri çocuk iki Kürt genci hem Türk hem de İran askerinin ateş açması sonucu, hayatlarının baharında dünyaya gözlerini yumdular.

Kürdistan, dünyada eşi benzeri olmayan bir durumu yaşıyor. Öyle ki kendi toprakları parçalanmış ve sınırlara ayrılmış bir coğrafya üzerinde kaçakçılık yapan, ‘Ahmet Arifin deyimiyle tavuklarımız birbirine karışır’  misali, başka bir halkın örneğine rastlamak mümkün değil.

Bir coğrafya düşünün ki,  köyler arası mesafe yürüyerek birkaç saat uzaklıkta. Ama gel gör ki akraba olan bu köylerin aralarına çekilmiş olan sınır telleri, mayınlanan araziler, özel beton kalıplarla örülmüş yüksek duvarlar, lazer görüşlü tank tepeleri ve en ileri teknoloji ile donanımlı hale getirilmiş karakollar yüzünden sanki ayrı iki halkmış gibi bir dünya yaratılmış. Sınırın her iki yakasında istilacı devletlere ait karakollar sınır güvenliği adı altında coğrafyanın asıl sahiplerine yani Kürtlere kan kusturuyorlar. Yaşama şansları kaçakçılığa bağlanmış olan yöre insanına başka yaşam şansı bırakılmamış.  Akrabalık ziyaretlerine dahi kaçak yollarda gidiyorlar. Devasa askeri tedbirlerin alındığı sınırda her geçiş sırat köprüsünden geçişe benziyor. Adeta Azrail ile oyun oynar gibi sınırlar aşılmaya çalışılıyor. İşgal edilmiş toprakların en iyi resmi olan sınırlar Kürdistan gerçeğini gözler önüne seriyor.

Binlerce yıldır yaşadığı ve ilk toplumsallaşmanın başlatıldığı bu topraklar, asıl sahipleri olan Kürtler için bir cehenneme çevrilmiş. Sınırda yaşayan halk yaşanan ölümlere dahi sesini çıkaramıyor. Gerçi sesini çıkarsa ne olacak ki, devletlerin mahkemeleri de bu durumlarda vurulanı suçlu olarak göstermenin üzerine inşa edilmiş. Kurulmuş olan düzende en mağdur ve en çok haksızlığa uğrayanı olmasına rağmen yine de suçlu Kürtler oluyor.

İnsan kendi toprakları üzerinde her gün ölümüne nasıl olurda böylesi bir kaderi kabul edebilir diye düşünenler olabilir. Yıllardır her türlü katliam ve imha politikalarına maruz kalan Kürtler sınır hattı üzerinde de yaşananlara sesini çıkaramamış.  Kürdistan’da uygulanan politikaların bir benzeri dünyanın başka hiçbir yerinde uygulanmıyor. Daha birkaç gün önce Fırat Haber Ajansı, Türkiye İran sınırında vurulanların bilançosunu verdi. ANF kayıtlarına göre bu yılın ilk dört ayında sınırda vurulanları sayısı 27 ve 2009 yılında vurulanların sayısı ise 52 olarak verildi. Bilinen bir gerçeklikte şudur ki bu sadece bilinenler. Birçok ölümden kimsenin haberi dahi olmuyor. Yaşanan bir çok ölüm sessiz oluyor. Bu kadar insanın hayatını kaybettiği ortamlar savaş ortamlarıdır. Ama Kürdistan‘da uygulanan bu politikalar herkes tarafında öyle kanıksanmış ki normal karşılanıyor. Sadece sınırı geçen kaçak insanlar diye vurgulanıyor. Şimdi sormak gerekir, kimin toprakları üzerinde kimler kaçaktır? Kaçak olan gerçekten Kürtler mi yoksa istilacı devletler mi? Bunun cevabını kendine insanım diyenlerin vicdanına bırakıyorum.

Kürdistan’ın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye İran sınır hattında da yıllardır kaçakçılık yaparak yaşamlarını idame etmeye çalışan Kürtlerin yaşadıklarını günümüz modern dünyasının her şeyi gören yapısı orada yaşananları neden görmüyor. Medya holdinglerinin gözü kulağı yaşanan bu mağduriyete kapalıdır. Sadece Kürt medyasının dünyaya duyurmaya çalıştığı sınır hattında yaşananlara nedense diğer basından her hangi bir tepki gelmiyor. Yaşanan bu trajedi bütün herkesten saklanmak isteniyor. Sözde açılım adı altında gidip başbakanla sofralara oturan aydın ve sanatçılara sormak gerekiyor, katli farz kabul edilen Kürtlerin yaşadıklarını vicdanınız nasıl kabul ediyor? Dili ile kültürü ile yok edilmeye çalışılan bir halkın sesini duymuyorsanız aydınlığınız da sanatınız da kime?

Diğer taraftan ise sınırda vurulanların çoğunun çocuk olması insanı daha da düşündürüyor. Her gün TV’lerde sözüm ona Kürt sorununu ele alıp tartışanlara sormak gerekiyor, peki, birçok yerde olduğu gibi sınırlarda da katledilen çocuklar için ne söyleyeceksiniz. Körpecik yüreklerin zindanlara atılması yetmiyormuş gibi bir de her fırsatta öldürülmelerinin en yoğun yaşandığı yerlerden biri olan sınırlarda yaşam mücadelesi verirken sorgusuz sualsiz vurulan çocukların durumuna ilişkin ne diyeceksiniz?

Yine demokrasi ve kardeşlik adına ahkam kesenlere sormak gerekiyor, ne zaman bir serseri kurşun ile vurulacakları belli olmayan mahsum çocukların katline sessiz kalıyorsanız, aydınlığınız da sanatınız da kime?

Sınırdaki karakolların en gelişmiş tekniğine karşı savunmasız bu körpe yavruların maruz kaldığına ne diyeceksiniz. Vicdanınızda bu yaşananlara karşı söyleyecek bir şeyiniz yok mu?

Savunmasız çocukları vuran askerlere de şunu sormak gerekiyor, gücünüz çocuklara mı yetiyor. Bu çocuklar sizleri çok mu korkutuyor, o zaman bilmeniz gereken şudur ki, çok korkuyorsanız korkmaya devam edin, çünkü öldürerek, imha ederek Kürt halkını bitiremeyeceksiniz.

Hüseyin Boran