HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Dünyanın büyük çoğunluğu noel bayramını şenlikler ve mutluluklar içinde kutlarken, Kürtler Kan ağlıyor, yas tutuyor. Başlarken, bu vahşette yaşamını yitiren Kürt halkının gencecik çocuklarını şükranla anıyor, bunu yapanları lanetliyorum. Aslında bu yazdıklarımın klişeleşmiş ve vicdan rahatlatmaya dönük sözler olduğunu biliyorum. Bu anlamda yeni bir şey yapmadığımı, gün boyu yapılan açıklamalardan farklı bir şey söylemediğimi biliyorum.

Bu katliam nasıl ve niçin yapıldı sorusunu sorup cevap arayacak değilim. Bunu herkes zaten biliyor. Buradan hareket etmek AKP ve Gülen çetelerinin değirmenine su taşımak oluyor. Bu durumu bilmeyenler belki de doğmamışlar ve ölmüşlerdir. Bizler yaşıyoruz. O yüzden biliyoruz. Bildiğimiz bir şeyi tekrarlamanın fazla bir anlamı yok.

AKP ve Gülen hempaları görevlerini yapıyorlar. Onların görevi Kürtleri yok etmek. Hangi yöntemle olursa olsun Kürtleri yok etmek. Bu konuda görevlerini yapıyorlar. Onlara söyleyecek fazla bir sözümüz yok. O yüzden gün AKP ve Gülen hempalarını protesto etmek, eleştirmek ve teşhir etmek değildir. Görev bunları yapanlardan misliyle hesap sormaktır.

Tamda bu noktada yaşanan durumlara ve gösterilen tepkilere ilişkin bir iki şey belirtmekte fayda vardır:

Öncelikle “sözün bittiği yerdeyiz” demenin hiçbir anlamı yoktur. Bu deyimi kullanmak yeni katliamlara davetiye çıkartmak ve ortak olmaktır. Bunun vebali de çok büyüktür. Bizler kendisine muhalif diyenler böyle yaklaştıkça AKP ve Gülen hempaları daha bir zıvanadan çıkıp saldırganlaşıyorlar. Ve şöyle diyorlar: “Demek hala söz bitmemiş, hala umutları var ve bizde bu umutlarını kullanabiliriz” Bu söylem ve bunun üzerinden gelişen değerlendirme ve eylemlerinde ciddi bir sonucu olmuyor. Çünkü yapılan protesto etmek ve insan haklarına çağırmak oluyor. Buda halkta şöyle bir yanılsamaya yol açıyor: “Sanki karşımızdakiler bu iş için görevlendirilmişler değil de, kimi kendini bilmelerin yaptığı münferit bir olaydır” algısına yol açıyor. Dikkat edelim Genel kurmayın yaptığı açıklama da tam bunu yansıtıyor. Bu tür söylemlerin AKP’yi şirin göstermekten başka bir işe yaramadığı ortadadır. O yüzden bu söylemlerden kesinlikle ama kesinlikle vazgeçmek gerekir. Bu elimize, yüzümüze, ağzımıza ve dilimize kan bulaştırmak oluyor. Bu durum şunu çok açık gösteriyor: Sözler çoktan bitti, bunu dillendirmek geriye çekmektir. Bu durum çok iyi anlaşılmak durumundadır.

Bu durumun yaratığı psikoloji de kendini acındırma durumudur. “Hepsi çocuktu, tek suçları çocuktu” demek bu psikolojinin yansımasıdır. Bununla kör, sağır ve dilsiz olanlardan, üç maymunlardan merhamet diliyoruz. Bu katliam karşısında güçlü eylemlerin olmamasında bu psikolojinin büyük etkisi var. Bu sömürge psikolojisidir. Bu dilenci psikolojisidir. AKP ve hempaları zaten halkı dilenci durumuna getirmek istiyorlar. Bu psikoloji işlemekte onların ekmeğine yağ sürmektir.

Yıllar önce Kürt halk Önderi bu durumu “Katiline sevdalanma” olarak değerlendirdi. Katilini sevmek nedir, bunun psikolojisi, sosyolojisi, kültürel boyutu nedir iyi görmek gerekir. Kürt halk Önderi boşuna “soykırım kıskacında Kürtler” demedi. Bu durumu iyi görmek anlamak gerekir. Kafkas yazar Cengiz Aytamov bu durumu “mankurtlaşma” olarak değerlendirip çözümlüyor. Konumuz mankurlaşma olmadığı için bunu geçiyoruz, ama mankurlaşan oğlunu aramaya çıkan bir anne, sonunda o mankurt tarafından öldürülüyor. Türk eğemen sınıfının tarihi bu örneklerle dolu. Bizim beyinlerimize girerek adeta bizi mankurtlaştırmış. İyilik yapalım derken annemizi öldürüyoruz. Basın açıklamaları ve protestoları aşmayan eylemliliklerin bu durumla yakından bağı vardır. Bu soru çok önemli ve hayatidir. Mankurtlaşıp katilimize mi sevdalanacağız, yoksa bununla mücadele mi edeceğiz. Bu eşikteyiz. Onlar Kürtleri düşman belleyerek gereklerini yapıyorlar. Bizde düşmanlarımızla düşman gibi mücadele edecek miyiz? Kendimize, geleneğimize ve insanlığımıza verdiğimiz sözlere bağlı kalacak mıyız?

Görüntülerde geçen iki kare insanlığın vicdanını –eğer kalmışsa- sızlatmıyor mu, kanatmıyor mu? Katıra gaz bidonları yerine yaşamını yitirmiş iki insan yük yapılmış. Traktöre onlarca cenaze bir odun istifi gibi üst üste atılmış. AKP ve Gülen hempalarının şirin çoğu Arınç “Kürtlere tüm haklarını vereceğiz” dedi. Olaylar gösterdi ki, Kürtlere yataklarında rahatça ölme, bedenlerin kefenlenmesine, bir mezarlarının olmasına dahi tahammül etmiyor. Bu yaklaşımlara ne demeli?

Türkiye halkını, sol, sosyal demokrat, aydın, demokrat geçinenlere bu katliam karşısında fazla söyleyeceğimiz bir şey yok. Onlar kararlarını versinler. AKP ve Gülen hempalarının ayıplarını örten asma yaprağı mı olacaklar, yoksa vicdanlarını –eğer cüzdanla değişmemişse- mı dinleyecekler? Bu konuda iki örnekle durumu özetleyelim:

Kürtler söz konusu olunca kimi yazarlara dönük eleştiriler yapılınca hemen “tehdit ediliyoruz” yaygaraları koparılıyor. Bunu açık söyleyeyim, kimseyi tehdit etme gibi bir durumumuz yok. Bu konuda müsterih olabilirler.

Bizler Ortadoğuluyuz, çıkmayan candan umut kesilmez felsefesinden geliyoruz. Sözümüz hala vicdanlarının sesine kulak verip insanlık ölmemiş diyenleredir. Tabi eğer AKP ve hempalarının dilencileştirme politikasına rağmen hala kalmışsa! Bunlardan birisi Oral Çalışlardır. Dün yani 28 Aralıkta katıldığı bir televizyon programında söylediği ibret verici şeylerdir. Eğer cüzdanına yenilip vicdanını kaybetmişse söyleyecek bir sözümüz yoktur. Oda görevini yapıyor! Ama yok dün televizyonda söylediklerine sadıksa söyleyeceklerimiz var: Kendisi demokrasi ve insan hakları konusunda direndiğini, bunun karşılığında 7 yıl zindan yattığını, kellesi de gitse kimsenin ona bir şey dikte ettiremeyeceğini belirtti. Eğer uzayda yada başka bir gezegende yaşasaydık ve orada kimliklerinden dolayı insanlar düşman görülüp öldürülmeseydi, bu söylediklerinin altına imza atardım. Ama durum öyle mi? Yakalananlar, sorgulamadan geçenler iyi ve köyü polis hikayesini iyi bilirler. AKP ve hempalarının iyi polisi olan Arınç’ın söylediklerini desteklemesine ne demeli? Bırak hak vermeyi, Kürtlere rahat ölme hakkı dahi tanımayan bir yapıyla karşı karşıyayız! Bunun neyini destekliyorsunuz. Birde lafı eveleyip geveleyerek “toptancı mantığa” karşı olduğunu söylemesi işin danıskası. Kürt Özgürlük Hareketi yaklaşık 10 yıldır bu anlayışla mücadele ediyor. K kara, öl-öldür mantığıyla mücadele ediyor. Yeni mi uykudan uyandınız, bu durumu uyku mahmurluğuna mı yormak gerekir? Belki özgürlük hareketine birçok şey söylenebilir ama bu duruma ilişkin söylenecek bir şey olmaz. Katır etiyle insan etinin karıştığı bir durumu yaşıyoruz. Siz hala aynı yerde mi duruyorsunuz?

Güya bunlar ve bazı köşe yazarları AKP hempalarına kısmen uzak duranlardır! Yakın duranlara, yandaş medyaya söyleyecek sözümüz yok.

Kürt halkı “ama Kürt sorununu yazın, çizin, gündeme koyun, çözüm için çabalayın” beklentisi içinde değil. Bunu da istemiyor. Sadece size insanlığınızı hatırlatıyor. Gerisi sizin bileceğiniz iş.

Kürt halkı, kadınıyla, genciyle düşmanının yaptığı bu katliamı görecek, anlayacak düzeydedir. Bu konuda söz kalmamıştır, dilenecek bir şey kalmamıştır. Kürt halkının düşmanları ve onların ayıplarını örtenler ne derse desinler, ne yaparlarsa yapsınlar Kürt halkının öfkesinden kurtulamayacaklardır. Dostla dost, düşmanla düşman olmayı bilecek olgunluktadır. Kendisine düşmanlık yapanlara anlayacağı dilden cevap verecektir.

Demokrasinin olmadığı yerde tepkilerin demokratik çerçevede olmasını söylemek, istemek en hafif değimle kendini bilmemektir. O yüzden düşman minnetsizse, bizde minnetsiz olacağız!

Fırat Doğan