HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Devletin ve özel savaş hükümetinin Kürdistan’da yürütmüş olduğu savaşın insanlık dışı bir karakter kazanması karşısında bütün dünyanın sessiz kalışı bir insanlık ayıbı ve trajedi olmaktadır. 32 yıldır Kürdistan’da devam eden bu savaşta büyük can ve mal kaybı olmuş, yüzlerce faili meçhul cinayetler işlenmiştir. Bu savaşın en büyük mağdurları ise Kürt kadınları ve çocukları olmaktadır. Bugün kadınlara ve çocuklara karşı yürütülen tecavüz ve tacizler hiçbir kelimeyle ifade edilemez. Eğer bir isim konulacaksa en büyük toplum kırım, soy kırım ve katliamdır. Birçok defa Kürt kadınına karşı yapılan saldırılar, namus cinayeti adı altında örtbas edildi.

Yakın bir zamanda namus adına, Adıyaman’da diri diri toprağa gömülen Medine’nin çığlığını duymamak en büyük vicdansızlıktır. Bu olay karşısında sağır, kör ve dilsiz olmak, bu trajedilerin devam etmesi anlamına gelmektedir. İşte en son buna benzer bir olayda Siirt’te yaşandı. Çocuk yaşta olan Kürt kızlarının, iki yıl boyunca tecavüz ve tacize uğraması ve bu olayın gizlenmesi durumun vahametini ortaya koymaktadır. Yine bunun karşısında devlet sessiz kaldı. Bu da yetmiyormuş gibi kirli ve çirkin saldırıyı örtbas etmek için yoğun bir çaba sarf ettiler. Tabii bunlar gösteriyor ki, bu suçun ortağı devletin kendisidir. Eğer devlet bu işin içinde olmasaydı, bu çirkin saldırıyı ortaya çıkarıp, faillerini yargılardı. Takip ettiğimiz kadar devletin tüm çabası bu olayın üstünü kapatma çabasıdır. Vali’nin ‘dağa çıkmasınlar fuhuş yapsınlar’ sözleri de bunu ispatlamaktadır.

Kürtler söz konusu olduğu zaman her tür saldırı ve katliam karşısında sessiz kalınır ve sürdürülmesine teşvik edilir. Çünkü insanlık dışı sayılan her şeyi Kürtlere reva gören bir zihniyetten geliyorlar. Siirt’te yaşanan bu son saldırı da, bu kirli politikanın bir parçasıdır. Devlet ve özel savaş hükümeti olan AKP, bu saldırıyı bilinçli bir şekilde geliştirmekte ve somutlaştırmaktadır. Kürt özgürlük Hareketi karşısında, AKP hükümetin yaşadığı acizliği ve çözümsüzlüğü Kürt kadınına ve çocuklarına saldırarak, yenmeye çalıştığını görüyoruz. Yine AKP hükümetinin ideolojik kanadını temsil eden Fettullah Gülen’in Kürdistan’da din adına yürütmüş olduğu faaliyetlerinin asıl amacı da, bilinçli geliştirilen bu olaylarla daha iyi açığa çıkıyor ki, toplumsal ahlaki yozlaştırarak toplumsal ve kültürel kırımın zeminini güçlendirmektir.

Bu ideolojik bir saldırıdır. Din adı altında Kürdistan’ın birçok alanında yatılı okullar, Kuran kursları, camiler açılmakta. Bu kurumlarda Kürt çocuklarını asimile ederek, zihinlerini sahte dincilikle yıkayarak, kendi kanlı ve çirkin politikalarına alet etmek istemektedirler. Önder APO’nun özgür ve iradeli Kürt kimliğine karşı, alternatif, iradesiz, köle, düşürülmüş Kürt bireyi yetiştirilmeye çalışılıyor. Fettullah Gülen’in bu projesi, AKP hükümeti ve ABD desteklidir. Din adına dinsizlik, ahlak adına en büyük ahlaksızlık yapılmakta. Bu kirli oyunları ve sahte dinciliği teşhir ve deşifre etmek önemli olmaktadır. Savunmasız ve masum insanlara saldırmak hangi kitapta yazar, hangi dinde söylenir. Onun için bunların temsil ettiği din gerçek İslam değildir. Hatta gerçek İslam’a ihanettir, saldırıdır. Gerçek İslam her zaman savunmasız ve masumun yanındadır. Ve daima kadın ve çocuklara sahiplenir. AKP ve Fettullah Gülen’in yaptığı ise, kadın ve çocukları katletmektir. Maalesef bu dönemde Kürt olmak, özelde de Kürt kadını ve çocuğu olmak en büyük günah olmakta ve yaşam hakkı tanınmamaktadır. Kürt kadınına ve çocuğuna tecavüz, taciz, işkence, öldürmek reva görülmektedir. Kürdistan’da yaşanan tecavüz, bu egemen-sömürgeci kültürün ve zihniyetin sonucudur. Bu kültür bin yıllık erkek egemenlik zihniyetine dayanmaktadır. Şimdi de tecavüz kültürü kapitalist-modernitenin argümanlarıyla beslenerek, toplumun tüm hücrelerine kadar kendisini iktidar aracı ile yoğunlaştırmaktadır. Teknik ve teknolojinin gücü ile önü alınamayacak bir duruma gelinmiştir. Devletin desteği ve teşvikiyle bu kültür, meşrulaştırılarak uygulanmaktadır. Bu kültür daha çok Kürdistan’da kadınlara karşı yürütülmektedir. Bugün Kürdistan’da AKP hükümeti tarafından yürütülen bu savaşa dur denilmezse; Adıyaman, Batman, Siirt, Urfa’da yaşanan bu katliamların ve saldırıların sonu olmaz. Dün Adıyaman’da bugün Siirt’te yarın başka yerde tekrar edecek bu trajedi. İnsanlık vicdanı bu olaylar karşısında sessiz kaldığı sürece, önü alınamaz trajedilerle karşı karşıya gelebiliriz. Son olayda yukarıda da dile getirdiğiz gibi Siirt valisinin yapmış olduğu açıklamada, “dağa çıkacaklarına fuhuş yapsınlar” demesi, bu olayların devam etmesi anlamına gelmektedir.

Dağ her bir Kürt kızı için, en onurlu özgürlük mekanlarıdır. Bunun için Kürt kadını onurunu ve özgürlüğünü sağlamak için dağa çıkmıştır. Dağlarımız kutsal ve özgürlük mekanlarıdır. Özgürlük mekanlarımıza bu kadar saldırmak zalimin ne kadar zavallı ve çözümsüz olduğunun ifadesidir. Göstermiş ve teşvik etmiş olduğunuz yol ise; ahlaksızlığın, yozlaştırmanın yoludur. AKP hükümeti ve ona bağlı kurum ve kuruluşları şunu çok iyi bilsinler ki, Kürt halkı bilinçsiz ve sahipsiz değildirler. Şimdiki Kürt eski Kürt değildir. Daha bilinçli, onurlu ve iradeli bir halktır. Kendi özgürlükleri için yüzlerce evladını bu davaya vermiştir. Ve bu halkın Kürdistan’ın her karesinde yüzlerce silahlı gerillası ve toplumsal örgütlü gücü var. Artık eskisi gibi yok sayarak, imha ederek, inkar ederek bir sonuca varamazlar. Kürt halkı kendi hedef ve amaçlarında nettir. Kendi varlığını korumak ve özgürlüğünü sağlamak için sonuna kadar direnecektir. Kısacası çirkin ve kirli saldırılarını devam ettirmek isteyen devlet ve özel savaş hükümeti olan AKP şunu çok iyi bilmeli ki bu yapılanlar karşılıksız kalmaz ve gereken yerde ve zamanında bunu cevabı verilir.

Bu tecavüzcü zihniyet karşısında halkımız da gereken tedbirleri alması gerekir. En büyük tedbir kendi öz savunmasını oluşturarak örgütlü bir güce ulaşmasıdır. Yine AKP’nin Kürdistan’daki kurum ve kuruluşlarını etkisiz kılarak, kendi demokratik sistemini inşa ederek demokratik kurumlarını örgütlemeli ve yaygınlaştırmalıdırlar. Bu gün Kürdistan’da bulunan yatılı okullar, devlet okulları, kurum ve kuruluşlarının hepsi Fettullah Gülen’in cemaatine bağlıdır. Onun için bu yerlere çocuklarınızı göndermeyin, onun yerine kendi imkanlarımız dahilinde çocuklarımızı eğitmeliyiz. Devletin tüm kurumları çocuklarımızı toplumsallığımızdan, kültürümüzden kopararak özgürlük mücadelemize karşı ajanlaştırmaktadır, yozlaştırmakta, asimile etmektedir. Bu okullarda çocuklarımız en başta zihinsel olarak tecavüze uğramakta. Onun için her bir Kürt ailesi bu gerçekliğin farkına vararak hareket etmelidir. Çünkü bu kirli ve çirkin politikalar bilinçli bir temelde, devlet ve AKP hükümeti tarafından yürütülmektedir.

Yine namus diye dayatılan olguya da doğru yaklaşılmalıdır. Kadının da, Kürdün de namusu; özgürlüğüdür, ülkesidir, toprağıdır. Bu kavramı da kadında somutlaştırmak, sistemin bir oyunudur. En büyük namus anlayışı özgürlüğünü ve onurunu korumaktır. Onun için bilinçli, örgütlü eylem gücünü yaratmalıyız. Her bir Kürt genci, kadını, çocuğu bu bilinçle hareket etmelidir. Ve kendi örgütlüğüne, onuruna sahip çıkmalıdır. Onurlu ve özgür yaşamın mekanı dağlardır. Bu dağlar her zaman Kürtlerin özgürlük ve meşru savunma mekanları olmuştur. Özgürlük dağlarında gerillayı ne kadar büyütürsek, o kadar özgürlüğünü sağlamış oluruz. Yüzlerce Kürt kızı bu dağlarda her türlü katliam ve tecavüz kültürüne karşı, meşru savunmasını örgütlemektedir. Bu örgütlülüğü daha da büyütmek için, genç kızlarımızı özgürlük mekanlarına çağırıyoruz. Devletin ve AKP hükümetinin kirli savaş politikalarına ve tecavüz kültürüne karşı verilecek en büyük cevap, akın akın özgürlük dağlarına akmaktır...

Çiçek Tekoşin