HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Sömürgeci Türk devletinin oluşumu ve ilanı Kürt soykırımı üzerine gerçekleşmiştir. Türk ulus devlet oluşumu, esas felsefesi ve temel ilkesi “tek vatan, tek millet, tek devlet, tek dil, tek kültür” esasına dayanmaktadır. Bu nedenle Kürdistani ve Kürt olan her şey yasaklanmış, yok edilerek tarihten silinmek istenmiştir. Bu çerçevede fiziki katliamların yanı sıra toplumu Kürtlüğünden, Kürdistani bilinçten yoksun kılmak için tam bir soykırım ve asimilasyon sistemi oluşturulmuştur. Sömürgeci AKP hükümeti, bu siyasete kutsal İslam dinini alet etmek istemektedir. Bununla Kürt ulusal uyanışını, bilinçlenmesini ve örgütlü gücünü yok etmek istemektedir.

AKP TRT 6, Kürtçe kurs gibi uygulamalarla Kürt sorununu çözmüş olarak kabul etmektedir. Köklü bir tarihe, kültüre sahip Kürt halkını bir iki televizyonla veya kursla kandırmaya, oyalamaya çalışmaktadır. Hiçbir biçimde Kürt halkının sorunları bir televizyon ve Kürtçe kursa indirgenerek çözülemez. Bu, olsa olsa o halkla alay etmek anlamına gelir. Kürt sorunu, ulusal ve toplumsal bir sorundur. Bir halkın var oluşsal haklarından kaynaklı tüm haklarının tanınması gerekir. Tayyip Erdoğan, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğla uzlaştıktan sonra “bireysel haklar” kapsamında ve yerel yönetimler seçimi öncesi TRT 6’nın açılması,  bir halkı parçalamayı, yok saymayı amaçlayan bir uygulama olmuştur. Bir ulusun hiçbir hakkını tanımamak ama sözüm ona bireysel haklarını tanımak, yeni bir inkâr etme tarzıdır. Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etme amacından başka bir şey değildir. Dolayısıyla AKP’nin bir Kürt sorunu çözümü niyeti ve hedefi yoktur. Zihniyeti gereği olamaz da!

Bu zihniyetin bir numaralı temsilcisi Tayyip Erdogan denilen ağzı salyalı sömürgeci itin,  Kürtlere din konusunda yaptığı son  saldırı karşısında,  tüm  yurtsever Müslüman Kürtlerin Cuma namazlarında gerekli cevap vereceği kesindir. Biz Türk egemenlerinin kutsal  İslam dinini nasıl kendi sömürgeci egemenliği için kullandıklarını da biliyoruz. Ama şu tarihi bir kesinliktir. Kürtler, Türk egemenlerinin  kutsal islamı tanımadan önce, bu İslam dininde  alimler yetiştirdiğini de biliyoruz.

En son Botan’da geliştirilen siyasi soykırım operasyonları başta olmak üzere Amed, İstanbul, İzmir, Batman vb yerlerde yapılan operasyonlar artık her Kürdü uyandırmalıdır. PKK sempatisi olsun olmasın, BDP ile ilişkisi olsun olmasın hâlâ kendini Kürt sayan, Kürt hisseden herkes artık bu AKP oyununa bir an önce son vermelidir. Çünkü bununla amaçlanan, özgür iradeli, boyun eğmeyen, kendi toprakları üzerinde her halk gibi kendi yaşamı ve geleceği hakkında karar vermek ve bunu uygulamak isteyen Kürt halkını stratejik olarak yok etme istenmesidir. Hâlâ kışla düzeninde Kürt çocuklarını Türkleştirme merkezi okullarda eritilmeye çalışılması en ufak bir özgür gelişmeye izin vermemesinin anlamı budur.

Bugüne kadar siyasi soykırım operasyonları kapsamında Kürt halkının kendi özgür iradesiyle seçtiği milletvekilleri hâlâ esaret altındadır. Belediye başkanları esaret altına alınmış ve en son Botan’a Şırnak, Cizre, İdil,  Silopi’de belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, BDP’nin il ve ilçe yöneticileri sudan gerekçelerle esaret altına alınmışlardır. Uludere  belediye başkanı henüz esaret altına alınmamasına rağmen, ancak o da görevinden uzaklaştırmışlardır.   Özellikle Botan’daki bu esaretten sonra alel acele bir tarzda belediye başkanları ve belediye meclis üyelerinin, il genel meclis üyelerinin görevlerine son vermiştir. “Esaret altına al ardından görevinden düşür.” Bu ne anlama gelmektedir?

AKP hükümeti 2009 Mart yerel yönetim seçimlerinden hemen sonra yaptığı siyasi soykırım operasyonlarıyla,  Kürdistan halkının özgür iradesi karşısındaki  tahammülsüzlüğünü ve bunu kabul etmeyeceğini ortaya koymuştur. Bu bir politikadır. Bir sömürgeci refleks, duyuş ve hissediştir. Şimdi de, artık esaret altına alarak  boşalan yerlere kendi işbirlikçi hain AKP’lileri  yerleştirmeye çalışmaktadır.

Bugüne kadar siyasi soykırım operasyonlarında önemli sayıda belediye başkanı, belediye meclis ve il genel meclis üyesi, Kürt siyasetçisi esaret altına alınmıştır. Bunun karşısında gösterilen tepkiler ve protestolar başlangıçta belli bir düzeyde olmakla birlikte giderek rutinleşen, perşembe günleri belediye başkanı tutuklanan belediyelerin önünde küçük gruplara daha çok da belediye çalışanlarıyla sınırlı arada bir çeşitli demokratik kitle örgütlerinin desteği ile süren açıklamalar yapmakla yetinilmektedir. Belki bugüne kadar dikkatleri çekmek, toplumsal bellek oluşturmak ve direnişi canlı tutmak için bu eylemliliklerin bir anlamı vardı. Hele hele halkın kitlesel olarak bu eylemliliklere katılmaması yönünde ciddi bir çabanın harcanmamasını anlamak mümkün değildir. Botan’da yapılan soykırım operasyonları ve ardında da hepsinin görevden düşürülmesi biraz da bu konuda yaşanan yetersizliğin sonucudur. Sömürgeciler, bundan cesaret almıştır. Seçilmişlere yönelik bu saldırılar görünüşte seçilmişlere dönü olsa da aslında onları kendi milletvekili, belediye başkanı, belediye meclis üyesi, parti yöneticisi olarak seçen halka saldırıdır. O halkın seçimine, tercihine, kararına ve iradesine bir saldırıdır. “Ey Kürtler siz kim seçim yapmak kim? Siz, seçseniz de bunun bizim açımızda bir değeri, kıymeti har biyesi yoktur.” Bundan daha büyük bir saldırı, hakaret, aşağılama olabilir mi? Sömürgeci AKP hükümetine, bu hakaretlerine daha ne kadar dayanılabilinir? Bu hakaretler daha ne kadar sineye çekilebilir? Amed’te Kürtlerin seçtiği milletvekillerine açıkça çok ahlaksız ve alçakça küfür ettikten sonra İdris Balukan’a “ben devletim” demesinin anlamı yeterince açık değil mi? Bunu diyen o polis onu anlık öfke ve tepki ile söylememiştir ya da ağzından kaçırılmış bir söz değildir. Sürç-i lisan hiç değildir. Bir polis bunu Türkiye’de söyleyemez. Bir Türk milletvekiline hiç söyleyemez ama bunu Kürde milletvekili de olsa söyler. Çünkü O, Kürdistan’da kendisini Kürt toplumunun üstünde ve onun efendisi olarak görmektedir. Milletvekili ya da belediye başkanı olmuş bu, onun için fazla bir anlam ifade etmez.   Çünkü 30’lu yıllarda Türk sömürgeci sisteminin adalet bakanı Mahmut Esad Bozkurt da “Türkler efendidir. Başkaları onlara ancak hizmetçilik ve kölelik yapabilir” demiştir. Türk sömürgecilerinde ve onun şu ya da bu bürokratik aygıtında görev yapan herkes bu sömürgeci terbiyeyi doğuşundan itibaren alır, içselleştirir. Başta Botan’da belediye başkanı, belediye meclis üyesi, il genel meclis üyesi ve diğer seçilmişleri esaret altında bulunan tüm iller, ilçeler, beldeler, kendi seçtiklerini sahiplenmelidirler. Kişisel olarak bir belediye başkanını, milletvekilinin, belediye meclis üyesini beğenip beğenmemek, sevip sevmemek veya eksiklikleri yetersizlikleri olmuş olmamış çok da önemli değildir. Varsa ki mutlaka vardır, bu, Kürt toplumunun kendi demokratik işleyiş ve platformlarında eleştiri ve özeleştiri ile üzerinde durulacak şeylerdir.  Türk sömürgecileri yani kürdü tarih boyunca katliamlarla korkutmak, sindirmek ve yok etmek için bu kadar çalışan bir düşman herhangi bir Kürde, kendi seçilmişlerine yönelttiği eleştiri veya bu seçilmişlere Kürt halkına hizmette gösterdikleri yetersizliklerden dolayı esaret altına almıyor; esaret altına almasının amacı, bu seçilmişlerin şahsında özgür Kürdü kabul etmemek ve onun seçilmiş iradesini tanımamak ve ona kendi topraklarında hayat hakkını tanımamaktır.

Bu nedenle Kürtler, artık seçilmişlerinin esaret altına alınmasını küçük gruplar halinde protesto etmeyi, sadece belediye çalışanları veya küçük grupların işi olarak görmemelidirler. Daha kitlesel bir biçimde kendi seçtikleri iradelerine sahip çıkmalı, savunmalı ve onların özgürlüğü için mücadele edilmelidir. Kürt Halk Önderliğine uygulanan tecride karşı direnişiyle birleştirilmeli ve güçlü bir halk hareketine dönüşebilmelidir.

Ortadoğu’daki  halkların baharından  sonra  ABD’de ve Avrupa’da da halklar, emekçiler kapitalist modernitenin sömürü sistemine karşı bir başkaldırı sürecini yaşamaktadırlar. Bölgemizde ve dünyada yeni bir sistem, yeni bir yaşam arayışı mücadelesi giderek radikalleşerek  yükselmektedir. Böyle bir dönemde bu kadar direniş tecrübesine sahip bu direnişte ortaya koyduğu  duruşla bölgedeki halk hareketlerini tetikleyen halkımızdan beklenen  bu döneme güçlü direnişleriyle öncülük etmesidir.

Sömürgeci Türk devletinin, AKP’nin,  Önderliğimize ülkemize, halkımıza, seçilmiş temsilcilerimize yönelik  saldırı ve gösterdikleri sömürgeci refleks, karşısında halkımızın da, yurtseverlik refleksleri, duyarlılığı gelişmeli, pratikleşmeli ve serhıldanlaşmalıdır.

Herdem Serhıldan