Nasrettin Hoca’nın “Ördek Ali” hikâyesini bilirmisiniz?
Bilmeyenler için anlatalım. Ayakları eğri-büğrü tıbbi deyimle “x” ayaklara sahip bir Ali varmış. Ali yürüdüğünde ayaklarını x biçiminde attığı için oyun arkadaşları ve toplum ona Ördek Ali demeye başlar. Gel zaman git zaman Ördek Ali büyür, evlenir, çoluk-çocuğa karışır. Ve o artık Ali Efendidir. Herkes de ona öyle hitap eder. Bir gün Ali Efendi bir arkadaşıyla bulutlu bir havada yürürken arkadaşı “Ali Efendi havada bulut var” der. Vay bunu söyleyen senmisin diyerek Ali Efendi arkadaşının boğazına yapışır. “Sen bana ördek Ali dedin” der. “Ya Ali Efendi, el insaf ben nerede Ördek Ali dedim size. Ben sadece havada bulut olduğunu söyledim.” diyerek kendisini savunmaya çalışır. Dedin demedin tartışması ardından. “Söyle bakalım sen ne dedin? Ben havada bulut var dedim. Peki, havada bulut olursa ne olur? Yağmur yağar. Peki, yağmur yağarsa ne olur? Yerde göletler ve göller oluşur. Peki, göletler ve göller oluşursa ne olur? Tabii ki ördekler içinde ve üzerinde yüzerler. Sen bana Ördek Ali demek istedin” diyerek Ali efendi kendisini haklı olduğunu söylemiş olur.
Şimdi gelelim meseleye. Türkiye Cumhuriyeti diye kendisini adlandıran terörist devlet, “Kürt” ve ya “Kürt Sorunu” denildiğinde hemen “eşkıya, bölücü, terörist” eskilerden ise “şaki” deyi veriyordu.
“Ya sen devletsin, bak, bu halkın yani-Kürt halkının-şöyle sıkıntıları var” dendiğinde “terörist görüşler, Türklüğe hakaret, bölücülük yapılıyor” diye tutturuyorlar. Ya kardaş kim sana hakaret ediyor, ya kim ülkeyi bölüyor-kaldı ki bu topraklar ezelden beri atalarımızın, halis ve muhlis Kürt memleketi ve onların yaşadıkları topraklardır-ve senin ne zaman ve nasıl işgal ettiğin ve kana buladığın tarihi belgelerle senin arşivinde. Kimsenin bölelim diye öyle bir görüş ve niyeti de yok. Sadece bu topraklarda yaşayan bu halkın-yani Kürt halkının-yaşadıkları; özgürlük, eşitlik, siyasal, örgütsel, kimlik, dil, ekonomik, sağlık, güvenlik, eğitim ve tabii ki geri bırakılmışlık gibi bir sürü sorunu var. Bunları nedeni sensin, hem yaratan sensin, hem de bunların devam ettirilmesinde ısrar eden sensin. O zaman bu soruna, yani Kürt Sorunu’na bir isim takmak gerekmez mi? Gerekir değil mi? O zaman nedir bu Ördek Ali numaraları? O kadar mı kendinden kuşkulanıyorsun? O kadar mı kirlerin var? O kadar mı güvensizsin kendine? O kadar mı toplum dışısın? Ya da gerçekten çok mu gizlediklerin var? Yani senin bilip de bizim bilmediklerimiz mi var acaba?
Türkiye cumhuriyeti devleti diye bilinen bu terörist devletin de sakladıkları ve yaptıkları vardır. Yani öyle derine işlemiş ki biz “Kürt, Kürt Sorunu, Kürdün hakları” dediğimizde hemen aklına ilk gelen “eşkıya, şaki, bölücü, anarşist” ve yeni moda deyimle de “terörist” deyi veriyor.
Değerli aydın ve Türk kemalistti Baskın Oran “Merhaba 1938” başlıklı makalesinde belgeler sunuyor. Şeyh Sait isyanında o kadar vahşet uygulayan Terörist Devlet, Kürdistan’ın başka sahalarında isyanların çıkmasına afallanıyor. Çünkü o kadar insanlık dışı uygulamalar var ki, aklı olanlar akıllarını başlarına alarak bir daha ayaklanmazlar. Mantık bu.
Şöyle diyor Baskın Oran makalesinde:
Bunlara rağmen eşkıya 1930 Ağrı’da yeniden ayaklandı. Günün basını şöyle anlatıyor: “Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltihak eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zilan harekâtında imha edilenlerin sayısı on beş bin kadardır. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur. Bir hafta içinde Ağrı Dağı tenkil harekâtına başlanacaktır. Kumandan Salih Paşa bizzat Ağrı’da tarama harekâtına başlayacaktır. Bundan kurtulma imkânı tasavvur edilemez.” (Cumhuriyet, 16.07.1930). “
Dikkat edelim yukarıda ki uygulamalar terörizmi en üst boyutta uygulayan bir devlete aittir. Ancak aynı bugünlerdeki gibi asker ve ağzı kanlı basının öncülüğünü yapan Cumhuriyet gazetesine aittir bu yazı. “Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur” derken sevinç çığlıklarını atan bir basın.
Devam edelim:
“Burada da askerî harekâtla yetinmedik, “gayet mahrem ve zata mahsus” bir Türkleştirme genelgesi yayınladık. Yabancı lehçelerle görüşen köyler” den küçük dağınık olanları “civar Türk köylerine” dağıtılacaktır. “Bilhassa kadınlar arasında” Türkçenin yaygınlaştırılmasına çalışılacak, Türkçe bilmeyen köylü kadınları şehirlere celbederek Türk evlerine münasip hizmet ve suretlerle” yerleştirecektir. “
Makalesini sonlandırırken şöyle diyor:
“Fakat hiç anlamıyorum. Bütün bu insanüstü çabalarımıza rağmen bu “eşkıya” meselesi hortladı da hortladı. Tek farkı, 1970 ve 80’lerde “bölücü ve anarşist”, şimdi de “terörist” adını alması...”
Yukarı da dile gelenlerde neden terörist devletin her Kürt ya da Kürdistan denildiğinde hemen “terörist, bölücü, eşkıya” dedikleri şimdi daha iyi anlaşılıyor değil mi? Türk egemen sınıflarının tarihi o kadar kirlidir ki, tek kelimeyle TERÖR VE TERÖRİZM’dir. “Terör, kurbanlar kategorisindeki insanlara karşı yapılan eylemler olarak tanımlanır. Bu, ‘diğer insanların’ gelecekteki davranışlarını değiştirmek amacıyla yapılır.“ bakın aynı bugünlerde ki gibi o zamanlarda da Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltihak eden köyler tamamen yakılmaktadır.
İşte, lafı uzatmadan bu terörist devlet ve bugün sözcüleri olan Erdoğan, Kimyasal Necdet, Arınç, Gül ve cümle cemaat diğerlerinin hepsi bu psikolojik terörist tikten dolayı terörist, terörizm diye yatıp kalkıyorlar.
Anlayan anlar ya!
Ördek Ali havada ki bulutta nem kaparak “bana Ördek Ali dedin” derken nedenini biliyorken, TC’nin yöneticileri de her konuda hatta sigara kampanyasında da “terör ve terörist” dediklerinin nedenlerini biliyorlardır.
Hani vardır ya “eşek dokuz çeşit yüzme bilir ve suyun kenarına geldiğinde hepsini unutuverir” diye. “TC’nin saygın yöneticilerinin” durumu da biraz böyle olsa gerek.
Kasım Engin