Her şey Silvan’da 20 askerin ölmesiyle mi başladı? Şüphesiz hayır. Ama yeni bir konsept dahilinde ve daha planlı bir şekilde yürütülen Kürt karşıtlığı, yeni inkar politikalarının zemini olacağı kesin.
Hakim ideoloji ve bu ideolojilerin temsilini yapan siyaset elitlerinin psikolojik yapılanmalarını iyi çözümlemek gerekiyor. Psikoloji deyip geçmemek, siyaset gibi reel gerçeklerin, maddi kurallar çerçevesinde yürüyen bir alanın bundan bağımsız çalıştığını düşünmemek gerekir.
Hakim ideolojiler tüm tarih boyunca belli bir elit tarafından oluşturularak halklara, onların düşünce ve duygu dünyasına kabul edip etmeme tercihine sunulmadan empoze edilen düşünceler olarak işlev görmüştür. Bunun maddi yaşam karşısında, toplumsal kültür, ahlak ve politika karşısında taşıdığı çelişkiler, derin uçurumlar gözetilmeden; bu çelişkiler bilinse de çatışmaya sevk edeceği, parçalayıcı olacağı bilindiğinden tereddüt etmeden uygulamaya konularak toplumsal doku zedelenmeye çalışılmıştır.
Temelleri sanki çok önemliymiş ve ulaşılmazmış gibi gösterilmeye çalışılsa da gizli, perdelerle örtülmüş olsa da günümüz insanının genişleyen düşünce dünyasında artık o kadar da gizli durmuyor. Hatta temelindeki çarpıklık, mantık dışılık daha iyi anlaşılıyor.
Bunda şüphesiz özgür bir düşünce ve sorgulama fırsatı tanınmayan geniş toplulukların vasatlaştırılmış, kandırılmaya açık düşüncelerinin payı büyük. Fakat bunun bir tercih durumu olmadığı, hakim ideolojinin alıklaştırıcı ve göz boyacı yanının bir ürünü olduğu da iyi görülüyor. Bu durum Ortaçağ karanlığında topluma hakim olan, bilgisizliğin ürettiği çarpıklıklara ne kadar da benziyor.
İlk Veba salgınlarının yaygın bir şekilde yaşandığı dönem Avrupa’sında bilgi kaynağı kiliselerdi. Toplumun şehirleşmedeki hızıyla eş düzeyde ilerlemeyen alt yapı çalışmalarının eksikliğinin yarattığı, doğurduğu bir hastalık olarak adlandırılması yerine kilise tarafından cadıların topluma yaydığı bir lanet olarak görüldü. Şüphesiz dönemin bilgi düzeyi azdı ve o dönemden bilimsel bir yaklaşım gösterilemezdi. Fakat odaklanmış bir düşünce olarak tetiklenmesi ve ciddi bir kıyıma neden olması açısından oldukça dikkat çekicidir.
Yüzlerce, binlerce toplum muhalifi, şehirleşme karşıtı, hiyerarşik sistemi kabul etmeyen, demokratik, komünal özü yaşamak isteyen insan/kadın, büyücülük, cadılık ile suçlanarak mahkemelere, yargılamalara gerek görülmeden yakıldı, asıldı, katledildi. Nedeni ise bir kilise büyüğünün bu salgını bir büyü ve anlam veremediği insani duygu ve taleplerin yarattığı bir sapkınlık olarak değerlendirmesiydi.
Kilise tarafından aşılanan bu sapkın düşünceler toplumların hafızasına öylesine işlendi ki bugün kilisenin varisi konumunda olan kapitalist dünyada bunca bilimsel bulgu ve veriye rağmen bilinçaltı etkileri kırılamamaktadır. Bir deli değildi şüphesiz ve attığı taş da kuyuda değildi. Yani kırk akıllı da yetmiyor böylesi bir yanlışı düzeltmeye.
Hakim ideolojilerin gücü biraz da burada gizli. Tartışmasız, sorgusuz ve ‘gönül rahatlığıyla’ kabul edilebilir olması!
Kürt sorunu çerçevesinde son birkaç gündür yaşanan gelişmelerde ortaya çıkan yeni linç havasını da burada aramak lazım. Milliyetçi, faşist değerler pirim yapıyorsa bunun nedeni hakim ideolojinin gücüdür. Türkiye toplumunun büyük bir bölümü tartışmasız, sorgusuz ve ‘gönül rahatlığıyla’ kabul edebildiği bir düşüncenin militanlığına soyunuyor.
Bu düşünce sahipleri özel ciplerin içinde de gezse, bir caz festivalini izlemeye de gitse yine o linç toplumunun üyesi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Entelektüel, eli kalem tutan, sözde aydınların durumu da bundan farklı değil. Biri saldırıyor, diğeri saldırının temeli düşünceyi oluşturuyor.
Kürt sorununun demokratik, barışçıl yöntemlerle müzakereye dayalı bir tarzda gelişmesi fırsatlarını tepen, toplumsal sorumluluklarını yerine getirmemek için kırk takla atan, bin dereden su getirerek çok basit bir kararı daha almama sonucuna yol açan siyasileri de bundan uzak tutmamalıyız.
Görmek lazım!
Onlarca, yüzlerce kez uyarılmış olmasına rağmen operasyonlar durmadı. Bu operasyonların durmaması sonucunda 2011 yılı içinde eylemsizlik pozisyonunda olan 43 arkadaşımız şehit düştü. Halkımız ve önderliğimize yönelik çok ağır saldırılar söz konusu. Ve doğru dürüst bir misilleme bile yapmadık. Ama bir yere kadar.
Öfkeyle dolu, intikam duygularıyla bezeli, gördüğü hakaret ve aşağılama karşısında sabır telleri aşınmış binlerden söz ediyoruz. Koyun değiliz ki! Ellerimiz bağlı da değil. Silah tutuyor, yıllardır dağlarda yaşıyoruz. En önemlisi de kendimizi halkın güvenlik gücü olarak tanımlıyoruz.
Sen halka saldır, tüm haklarını elinden al, tüm temsil yollarını tıka, aşağıla, küçük düşür, onun savunma güçlerinin üzerine her gün ölüm kusan makinelerle saldır, ondan sonra da biat etmeyi, boyun eğmeyi bekle. O günlerin geride kaldığını artık görmüyor musunuz? Eli silah tutanların üzerine giderseniz KCK’nin açıkladığı gibi “Ava gidenler avlanabilir de”.
Bu durum nereye gider peki?
Vallahi onu işin muhatapları düşünecek. Fakat şimdiden toplumlar arası bir çatışmayı körükleyecek tarzda açıklamaların verildiğine bakılır, oluşturulan linç havası göz önüne getirilirse hiç de iyiye doğru gitmeyecek.
Ama hazırız. Her şeye her koşulda hem de.
Kürtlerin dağları güçlüdür. Hakim ideolojilerin sapkınlıklarını da, bombalarını da, asker ve ordusunu da bertaraf edebilecek güçtedir. Siz geldikçe, biz de bekliyor olacağız…
Pir Kemal