Kürt toplumu 30 yılı aşkın bir süredir yürüttüğü mücadelede tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar örgütlü, organizeli, birlik içinde hareket ediyor. Kendine ait kurumları, siyasi partileri, yayın organları, ekonomik-kültürel sahaları ve herşeyden önemlisi de yıllardır yenilmezliği ispatlanmış bir savunma gücüne sahip. Bunlar şüphesiz paha biçilmez emek ve çabalarla, binlerin, on binlerin kanıyla yaratılan değerlerdir. Kürt halkı yaratılan bu tablodan elbetteki gurur duyuyor. Amansız zorluklar karşısında, inkar ve imha sistemine rağmen yaratılan bu değerler için verdiği bedeller göz önüne getirildiğinde bunda ne kadar haklı olduğu da görülebilir.
Dolu dolu geçen bu mücadele sürecinde Kürtler dış güçlerin, düşmanlarının yanında, belki de daha fazla kendi içinden çıkan ihanet odaklarına karşı mücadele etti. Çeşitli dönemlerde, farklı isimler altında birileri çıkıp PKK ile Kürt halkının, Önderimiz ile Kürt halkının arasını açmak için türlü ve umulmaz hile ve yöntemlerle mücadele etti. Pek tabii ki bunların da hiçbirisi başarılı olamadı. Mücadeleyi daha da yükselterek ve sahiplenerek yürüyen Kürt halkı bu tür kesimlere karşı da kimliğini koruyan, onurlu, insanca bir yaşamın yaratılmasında öncülük yapan poziyonunu koruyarak gücüne güç kattı.
Günümüzde gelinen aşama itibarıyla da artık bu değerlerin kalıcılaştırılması ve Kürt halkının özgürlüğünün elde edilmesine ramak kalmıştır. Bu anlamıyla yılların mücadele tecrübesinden çıkarılacak dersler doğrultusunda son ve en büyük mücadele için Kürt halkı yediden yetmişe ayakta ve 15 Ağustos ruhuyla davasına sahip çıkıyor. Bu görkemli tablo karşısında inkar ve imha zihniyetini sürdürmek isteyen kesimlerle birlikte halkımızın içinden yetişen ve Beko’luk suyundan içmiş kesimler işbirliği halinde yeni saldırı dalgaları planlayıp uygulamaya çalışıyorlar. Planlarını dayandırdıkları olgu da PKK’nin silahlı mücadelesinin zamanının geçtiği argümanıdır. Bir yanıyla Apocu kültürün Kürt halkı içinde yarattığı etkiyi zayıflatıp yaratılan değerleri, ilkeleri revize etmekle uğraşırken diğer yandan Kürt halkının paha biçilmez bedellerle yarattığı demokratik siyaset zemininden nemalanarak bireysel ve ailesel çıkarlar peşinde koşuyorlar.
PKK öncesi dönemlerde gönüllü asimilasyonla birlikte çok basit, yüzeysel haklar temelinde sözde mücadele eden bu kesimler günümüzde de “Bizim dediklerimiz çıktı, PKK de hattımıza geldi” gibi Kürt halk gerçeğinden, düşman gerçeğinden uzak değerlendirmeler yapma yüzsüzlüğünü gösteriyorlar. Bu da yetmezmiş gibi PKK’ye karşılıksız ve şartsız silah bırakma çağrısı yapıyorlar.
PKK’nin silah bırakması gibi bir durum asla sözkonusu değildir. Kürt halkı insanlık ailesi içinde yerini onurlu ve direngen kimliğiyle kalıcı bir şekilde elde etmeyene kadar da bu böyle devam edecektir.
13 Ağustos ile birlikte müzakere ve diyalog yönteminin öne çıkması için son bir şans veren hareketimizin bu tavrının zayıflığından ya da kimi kesimlerin baskılarından kaynaklandığını zanedenler büyük bir yanılgı yaşıyorlar. Bu eylemsizlik kararının silahsızlanmaya giden bir yaklaşım olduğunu düşünmek bile düşman ve süreç gerçeğinden kopukluğun bir göstergesidir. Bu hareket birkaç kişi ile tüm toplumsal gerilik ve amansız bir düşman gerçeğine karşı kendi öz iradesi ile, öz düşünce ve gücüyle mücadeleye atıldı. Birçokları yapılanın bozgunculuk, intihar, delilik olduğunu kabul ettirmeye çalıştıysa da geçen otuz yılı aşkın süre çok iyi gösterdi ki bu yol ve kararlılık kesinlikle doğru olanıdır.
Uzun yıllar yürütülen mücadele hep bu ilkeye bağlı kaldı. Net bir amaç ve uygulama konusunda kararlılık. Bizleri bu yoldan döndürmek için sadece TC devleti değil, bölgesel statükocu devletler ve uluslar arası güçler amansız saldırılarda bulundular. Kürt toplumu içinde yuvalanan işbirlikçi kesimler ise düşmandan önce savaştığımız kesimlerdi. Biliyorduk ki kendi içindeki ihanet ve işbirliği bitirmeden düşmanına karşı mücadele yürütmen imkansızdır. İşte bu gerçekten yola çıkarak PKK hareketi de amansız ve paha biçilmez fedakarlıklarla bu kararlı mücadelesini yürüttü.
Gelinen aşamada PKK Kürt halkını özgürleştirme amacına çok daha yakın. Bu yakınlık tabii ki salt PKK’nin kadrolarıyla yürütülen mücadelenin eseri değil. Kürt halkı Kürdistan ve Türkiye metropollerinde yıllardır devlete karşı, kendi içimizdeki gericiliğe karşı mücadele yürütüyor. Ve karşılıklı yürütülen bu mücadelenin yarattığı enerji bugün Kürt halkının özgürlüğü amacını daha da yakınlaştıran yegane birliktir.
Tabii ki bu aşamanın büyük kazandırma imkanı olduğu gibi çok büyük riskleri taşıdığı da gizli değil. Düşmanımız her türlü kirli ittifak çerçevesinde hergünü yeni bir işkence ve imhaya dönüştürmeye çalışıyor. Çocuklarımız, gençlerimiz, kadınlarımız, yaşlılarımız her gün ölüm riskiyle, baskı ve işkenceyle, dejenere kültür ve asimilasyonla yüz yüze bırakılıyor. Her türlü yöntem kullanılarak Kürt halkının yarattığı değerler yok edilmek isteniyor. Kürt halkının kazanımları tekrar elden alınmaya çalışılıyor. Bu kimi zaman direkt düşman yönelimi şeklinde gelişebiliyorken kimi zaman da bazı Kürt halkı adına konuştuğunu iddia eden revizyonistler tarafından gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Kürt halkı büyük bedellerle elde ettiği kazanımlarını korumak için bizleri bir güvence olarak gördüğü müddetçe kesinlikle bu görevi layıkıyla yerine getireceğimiz asla unutulmamalıdır. Her yeni günü yeni bir saldırı dalgası altında karşılayan Kürt halkının savunmasız bırakılamayacağı, bunun teklifinin bile yapılamayacağı dönemin değişmez gerçeği olarak görülmek zorundadır. Şüphesiz PKK sonsuza dek varolmayacak ve silahlı bir şekilde savaşmayacaktır. Fakat günümüz gerçeği bu silahlı varlığın korunmasını olmazsa olmaz bir gerçek olarak ortaya koyuyor. Bu anlamıyla PKK ve HPG militanları Kürt halkı kendi öz savunmasını oluşturana, kendi güvenliğini sağlayana, düşman ve işbirlikçiler karşısında kazanımlarını koruma düzeyine ulaşana kadar biz Kürdistan gerillaları Kürdistan dağlarında bu görevi yerine getirmeye devam edeceğiz.
Böylesi gerçek dışı, süreci saptırıcı, mücadeleyi sekteye uğratıcı sözleri söyleyenlerin de Kürt halkının savunulmasının temel bir görev olarak ele alınması gerektiğini bilerek bu konuda yaşadıkları yanılgıları aşmak zorundadır. Eğer şu anda Kürt kimliğiyle yaşıyor ve kendinizi kabul ettiriyorsanız bunun PKK’nin yürüttüğü bu silahlı savaşım sonucu oluşan bir durum olduğunu kafalarınıza koymalısınız. Eğer PKK’nin silahlı gücü olmazsa değil Kürt adına çıkıp konuşmak siyaset yapmak, en büyük katliamlarla yüzyüze kalacağınızı görmelisiniz. Bugün yıllarca savaştığımız güneyli Kürt örgütleri bile bu gerçeği görmüş ve PKK’nin Kürdistan dağlarındaki varlığını kendileri için bir güvence sayarken bu beyaz Kürtlerin bu tür söylemlerinin ancak iktidara yaranmacı bir yaklaşım olduğu rahatlıkla görülüyor. Fakat yine de hem kendilerinin, hem de demokratik yurtsever kamuoyumuzun bu konularda hassas yaklaşması adına bu yaklaşımın deşifre edilmesi gereği vardır.
PKK özüne uygun bir şekilde amacına bağlılığını koruyarak dün olduğu gibi bugün ve yarın da Kürt halkının özgürlüğü mücadelesinde gereken özveri ve fedakarlıkla yürümeye devam edecektir. PKK’nin özü budur. Ve öz her zaman için vazgeçilmezimizdir.
Pir Kemal