HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tam altı aydır avukatlarıyla görüştürülmüyor. İmralı’da yarım yıldır ağırlaştırılmış tecrit, işkence ve imha süreci uygulanıyor. Kürt Halk Önderi’nin kırka yakın avukatı “KCK Operasyonu” kapsamında tutuklanıp zindanlara konmuş bulunuyor. Bildiğimiz kadarıyla yurtdışına çıkmak zorunda bırakılmış olanlar da var. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile ilgili ve ilişkili her şey suç sayılıyor ve baskına uğruyor. Ta ki doğum günü kutlaması bile buna dahil.
Bir kişinin onüç yıl tek kişilik bir hücrede tutulması yetmiyormuş gibi, altı aydır da tam bir tecrit içinde her türlü insani ilişkiye kapalı tutulması tarihin en hukuksuz işi olsa gerek. Herhalde dünyanın benzer başka bir olayı yoktur. Yine cezaevine gidip müvekkilleri ile görüştüler diye bir çırpıda otuzaltı avukatın tutuklanması olayında da benzeri yoktur. Bu durumu ne ahlaka, ne de hukuka sığdırmak mümkündür. Bunların hepsi AKP’nin “İleri demokrasi” safsatası altında yapılmakta ve sadece ona yakışmaktadır.
AKP’nin “KCK Operasyonu” adı altındaki Kürt avı yoğunlaşarak sürmektedir. Artık “Ben Kürdüm” diyen herkes “Terörist ve KCK’li” sayılmaktadır. Bu konuda parti yöneticisi, belediye başkanı, siyasetçi, aydın, yazar, gazeteci, avukat, sanatçı, genç, çocuk, yaşlı, kadın, kentli, köylü olmak fark etmemektedir. Her gece planlı bir biçimde onlarca ev basılmakta, yıkılıp dökülmekte ve onlarca insan gözaltına alınıp tutuklanmaktadır. Kürt demokratik siyaseti ciddi hiçbir hukuki gerekçeye dayanılmaksızın geliştirilen siyasal soykırım operasyonlarıyla tasfiye edilmeye çalışılmaktadır.
Bu temelde tutuklanan insan sayısının altı bine ulaştığı ifade edilmektedir. Baskı ve tutuklamalar Kürt dostlarını da içine alacak şekilde genişlemekte ve milletvekilleri üzerindeki kuşatma daraltılmaktadır. Dahası demokratik Kürt kurumları bir bir kapatılmakta ya da çalışamaz hale getirilmektedir. Kürt halkı üzerindeki faşist polis terörü gittikçe tırmandırılmaktadır. Bu konuda hedefin genç, kadın veya çocuk olması fark etmemektedir. Dağda ve şehirde Kürt gençlerinin kanı oluk oluk akıtılmaktadır. Kürdistan’da komplo ve provokasyonlar kol gezmektedir.
AKP hükümeti, tüm bunları hiçbir hukuk kuralı dinlemeden tam bir pervasızlık içinde yapmaktadır. Bunları yaparken, Kürt halkının özgürlük mücadelesi dışında önünde hiçbir engelle karşılaşmamaktadır. Başbakan Tayyip Erdoğan, özgür Kürdü ve Kürt kurumları tam bir düşman olarak görmekte, kendisine tek hedef olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı, PKK’yi, KCK’yi, BDP’yi seçmiş bulunmaktadır. Bunlara karşı saldırıda hiçbir ahlâkî kurala bile bağlı kalmamaktadır. Bu konuda ölçüleri o kadar kaçırmıştır ki, TC soykırımına karşı yürütülen Kürt kimlik ve özgürlük mücadelesini “faşizm” olarak tanımlayacak kadar akıl dışı bir çizgiye ulaşmıştır. AKP kendisini Evren ve Çiller’in takipçisi olarak Kürt soykırımını yürüten tehlikeli bir özel savaş iktidarı haline getirmiş durumdadır.
AKP hükümetinin hukuk tanımaz bu pervasız faşist saldırılarına bir avuç demokrat Kürt dostu dışında Türkiye’de kimse itiraz etmemekte ve karşı durmamaktadır. Özellikle medya, AKP’nin yürüttüğü özel savaşın psikolojik kolunu etkili bir biçimde yürütür hale gelmiş durumdadır. Liberallerin sözde muhalefetleri basit bir sızlanma ve şikâyetçilikten öteye gidememektedir. AKP, CHP ve MHP arasındaki mecliste ve dışarda yaşanan sözde tartışma, toplumu aldatmaya dönük bir tiyatro oyunundan farklı değildir. Kılıçdaroğlu’nun CHP’si AKP’yi soldan yamayan bir özellik taşırken, AKP ile MHP çizgisi arasında pek bir fark kalmamış durumdadır. Silivri’de yargılanan Ergenekoncular, tıpkı 1980’li yıllarda Alparslan Türkeş’in söylediği gibi, günümüzdeki AKP çizgisine bakarak “Fikirlerimiz iktidarda, biz ise hapisteyiz” demektedirler.
İşte bu duruma bakarak AKP hükümeti, 21. yüzyılın başında topyekûn savaş konsepti temelinde Kürt soykırımını gerçekleştirebileceğine dair kendisini inandırmaktadır. Elbette bu soykırım için içerden aldığı destekten çok daha fazlasını da dışarıdan almaktadır. Bazı demokratik çevreler, AKP’nin pervasızca yürüttüğü Kürt soykırımı karşısında Avrupa’nın çıt bile çıkarmamasına dikkat çekmektedir. Gerçektende demokrasi havarisi geçinen Avrupa’nın, özellikle AKP’nin Kürt demokratik siyasetine yönelik geliştirdiği hukuk dışı soykırım operasyonlarına karşı en küçük bir itiraz bile bulunmaması dikkat çekicidir. Özellikle AKP’nin mevcut Kürt katliamını bu kadar rahat yürütmesi AB ve ABD’nin verdiği destek sayesindedir.
ABD ve AB, AKP’nin yürüttüğü Kürt soykırımı karşısında sadece sessiz kalmamakta, aynı zamanda Avrupa’daki Kürt siyasetçilerinin tutuklanması, sürekli Kürt kurumların basılması ve Roj TV’nin kapatılması olaylarında görüldüğü gibi aktif destek de vermektedir. NATO düzeyinde verilen siyasi ve askeri destek de buna ektir. Peki ABD ve AB, AKP’nin Kürt soykırımını niye görmezden gelip destek vermektedir? Başka bir deyişle, yürüttüğü Kürt soykırımında AKP sözkonusu destekleri nasıl ve neyin karşılığı olarak almaktadır?
İşte burada yaşanan Ortadoğu savaşı gündeme gelmektedir. Libya’dan Suriye’ye kadar yürütülen savaş ve bu noktada ABD ve AB politikaları ortaya çıkmaktadır. AKP hükümeti Ortadoğu savaşında ABD ve AB’nin, yani NATO’nun sadık bir jandarması olarak hareket etmektedir. Demekki AKP’nin Kürt soykırımına ABD ve AB desteği karşılıksız değildir. Bunun karşılığı BOP temelinde Libya’dan Suriye ve İran’a kadar ABD’nin yürüttüğü savaşa destek vermek, yani ABD çıkarları doğrultusunda Ortadoğu savaşına katılmak olmaktadır.
Bu işbirliği Mayıs 2011’den beri netçe ve çok daha ileri düzeyde ortaya çıkmıştır. AKP hükümetinin, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en Amerikancı ve NATO’cu hükümeti olduğu artık iyice netleşmiştir. Bu gerçeği Türk yurtseverlerinin görememesi, görüp de buna karşı gereken tutumu gösterememesi tarihin en ciddi ironisidir. Bu durumun da 1971 devrimci-demokratik çıkışının tasfiye edilmesi sonucunda ortaya çıkmış olduğu tartışmasızdır.
Yaşadığı ağır tasfiyecilik nedeniyle Türkiye sol ve demokratik güçleri günümüz AKP faşizmine karşı gereken direnişi göstermese de, özgür Kürt kimliği ve Kürt Özgürlük Hareketi tarihin bu en tehlikeli faşist soykırımcılığına karşı direnmekte kararlıdır. Kürt sokaklarında her gün “Kürdistan faşizme mezar olacak” sloganları çınlamaktadır. “AKP’nin Kürdü olmayacağız” denerek, özgür Kürt olmaktaki ısrar ve kesin tutum ortaya konmaktadır. Meydanlarda “Öcalan’a Özgürlük” sesleri yükseltmekte ve bedeli ne olursa olsun göğüslenerek Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğü için platformlar geliştirilmektedir.
Özgür Kürt direnişi Kuzey Kürdistan’ın her tarafında yayılmakta ve yükselmektedir. Kürt gençliği, her türlü faşist saldırıya karşın devrimci direnişin yaratıcı örneklerini geliştirmektedir. Kürt kadınının “Öcalan’a Özgürlük” kampanyası tüm şehir ve kasabalara yayılmış durumdadır. Emekçiler, yaşlılar, çocuklar, kısaca tüm toplum, faşist polis terörü karşısında kahramanca direniş örneği vermektedir. Gerillanın kahramanlık çizgisindeki direnişi sürmekte ve AKP’nin yüreğine korku salan esas güç olmaktadır.
Bu direniş artık Kuzey Kürdistan’la da sınırlı değildir. Kürdistan’ın tüm parçalarındaki ve yurt dışındaki Kürt halkının “Öcalan’a Özgürlük” amaçlı direnişleri gün geçtikçe gelişmekte ve her alana yayılmaktadır. Batı Kürdistan halkı, ölümsüz komutanı Xebat Derik’in izinde yürüyerek Önder Abdullah Öcalan’ı sahiplenmekte ve özgürlüğü için direniş mücadelesini geliştirmektedir. Güney Kürdistan’da da Önder Abdullah Öcalan’ı sahiplenen tutum ve direnişler en temel toplumsal duruş haline gelmiştir. Özellikle Avrupa’daki Kürtlerin gittikçe büyüyen direnişleri hem uluslararası alanı etkilemekte ve hem de AKP’yi ciddi biçimde korkutmaktadır.
Her alanda olan her kesimdeki Kürtler, AKP faşizmine karşı özgürlük için direnişte kararlıdır. En başta bu direnişi yürüten İmralı’daki Kürt Halk Önderi olmaktadır. Tayyip Erdoğan’ı ve AKP yöneticilerini tir tir titretende işte bu kararlı direniştir. Kürtler şimdiye kadar hep direndikçe kazandılar, AKP karşısında da direnerek kazanıyorlar ve daha da çok kazanacaklar!..
Selahattin ERDEM