Kürdistan özgürlük hareketi özgürlük mücadelesini tarihi bir dönüm noktasına taşımayı başarmıştır. Önder APO Türk devleti ile Kürt sorununu 90 yıllık inkar ve imha siyasetine son vermek amacıyla bir süreç başlatmış ve bu süreç önemli bir düzey kazanmış bulunmaktadır. HPG’nin Önder APO’nun ve KCK yönetiminin çağrısı üzerine ateşkes ilan ettiği, Önder APO’nun öteden beri önerdiği akil insanlar komisyonun tüm yetersizliklerine rağmen (daha önce bu konuda eleştirel bir yazı kaleme almıştım) hem Kürdistan’da hem Türkiye’de çözüm yönünde her iki halkın ezici çoğunluğunun çözümden yana eğilim ortaya koyduğu bir süreçte, Dicle Üniversitesinde Hizbil-Kontra’nın ortaya çıkmasını nasıl anlamak gerekir?
Bu bir tesadüf mü? Sıradan bir öğrenci kavgası mı? Sömürgeci Türk devletinin polis kuvvetlerinin tutumu ne olmuştur? Sömürgeci AKP devletinin tutumu nedir? Ve bu saldırıyla hedeflenen nedir? Bu soruları satır başlarıyla da olsa yanıtlamakta yarar vardır? Bu sorulara cevap verilmeden bu saldırıyı anlamak ve ona karşı doğru tutum takınmak mümkün değildir. Hareket ve halk olarak müzakere sürecinin bir tarafı olarak her zamankinden daha fazla sonuç almaya yakın bir durumdayız. Sakine, Leyla ve Fidan arkadaşların tam da bu dönemde katledilmesi bir tesadüf olmadığı çok açıktır. Bir ucu yeşil Ergenekona ve AKP devletine uzanırken diğer bir kolu ise Avrupa gladiosuna uzanmaktadır. Tüm veriler buna işaret etmektedir. Tabi ki öncesi de var. Lice kırsalında hem de yılbaşı günü Numan yoldaşın ve 10 HPG savaşçısının planlanarak katledilmesi ve sonraki süreçlerde Kandil’in defalarca bombardıman edilmesi tesadüf değildir. Bütün bunların bir amacı vardır. Amaç; Önder APO’nun inisiyatifinde ve öncülüğünde başlayan süreci sabote etmek PKK’yi zayıflatarak güçsüz düşürerek deyim yerindeyse eli ayağı kırılmış iyice hırpalanmaş bir PKK ile müzakere yapmaktır. Bir muhattap değil de adeta mecbur kılınmış bir halde konuşulan bir mağlupla süreci tamamlamayı hedefiemektedir. Hizbul Kontradan tam da Önder APO’nun Newroz açıklamasından ve aynı görkemlilikte doğum gününün kutlanmasının ardından böyle bir saldırının gelmesinin anlamı açıktır. Önder APO’nun ve Kürdistan Özgürlük Hareketinin sonuç almasını engellemek. Engellemek isteyen güç bir ucu İran’da, bir ucu yeşil gladio da olan ve kendisini Huda-Par biçiminde legalleştirmeye dolayısıyla maskelemeye çalışan Hizbul-Kontra’dır.
Bu hizbul-kontranın 90’lı yıllarda PKK’ye saldırdığı dönemi de hatırlamaya çalışalım. Kürdistan Özgürlük hareketi büyük bir kitlesel güce kavuşmuş halk serhilldanları önemli bir gündem oluşturmuş, halk ayaklanma halinde Kürdistan özgürlük gerillası ise askeri alanda bir çok alanda denge sağlamış ve sonuç alma hamlesine hazırlandığı bir dönemde jitemci albay Arif’in teşviki yönlendirmesi ve lojistik destek sağlamasıyla öte yandan İran’ın Kürdistan özgürlük hareketinin bölgede bir aktör olmasının önüne geçmek için harekete saldırılar başlatılmıştır. Yüzlerce masum Kürt Yurtseveri en alçak yöntemlerle katledilmiştir. Bu saldırıların Önder APO’nun esaret altına alınmasından sonra adeta bıçakla kesilir gibi kesilmesinin anlamı açıktır. Sömürgeci Türk devleti kendisine göre başı koparılmış gövde de parçalanmaya açık hale gelmiştir, o halde bu katil sürüsünü ne diye besleyelim bu konuda böyle bir karar sonucunda da Kontra Şefi Hüseyin Velioğlu sömürgeci Türk devleti tarafından artık işlevini yitirdiği için öldürülmüştür. Kürdistan Tarihinde her ihanetçinin işinin bitmesinden sonra devlet tarafından ortadan kaldırılması akibetinden kurtulamamıştır. Hizbul-Kontra tek bir PKK gerillasına kuşrun sıkma gücünü ve cesaretini gösterememiştir. Farqin, Bismil, Nusaybin, Batman, Amed vb. Yerlerde Jitem’in kontrolünde ve denetiminde masum Kürt Yurtseverlerine saldırmış ve katletmişlerdir. Bunlar kendi dava dosyalarında da tüm ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. AKP Kürdistan Özgürlük Hareketini zayıflatmayı, tasfiye etmeyi varlığının ve geleceğinin teminatı saymıştır. Önder APO’nun deyimiyle Tayip Erdoğan PKK’ye vurarak iktidardaki yerini sağlamlaştırmıştır. İktidar mekaniğini böyle kurmuştur. Bunun için de alttan alta Hizbul-Kontray’ı PKK’ye karşı semirtmeye özel bir gayret göstermiştir. Bir çok AKP milletvekilinin Hizbul-Kontra ile içli dışlı olduğunu hemen hemen bir çok basın yayın kurumu yazıp çizdi. Fakat bu durum bir iki lokal çatışmanın ötesine geçmedi. Ne zaman ki AKP 2011 seçimlere hazırlandı ve seçimlerden sonra Ortadoğudaki gelişmelerle birlikte fırsat bu fırsat diyerek PKK’ye karşı Sri Lanka modeli topyekün imha planlamasını yaptı, işte o zaman 2011’in başlarında Hizbul-Kontra’nın eli Kürt kanına bulaşmış şefleri güya yanlışlık oldu denilerek birer birer serbest bırakılarak hem örgütsel olarak hem de moral destek bakımından önemli bir hazırlık yapılmıştır. Ardından Çağrı TV gibi imkanlar sunulularak palazlandırılmaya çalışılmıştır. Öyle ki legal bazı unsurları tam da bu süreçte öne çıkarak Kürt Kürdistan adına “bizde varız!” deme noktasına işi vardırmışlardır. Kürt ve Kürdistan için sömürgei Türk devletine ve onun inkar sistemine karşı tek bir söz söylemeyen tek bir eylem yapmayan tek bir kurşun sıkmayan bu hain çete Türk devletinden aldığı silahlarla ilk yaptığı şey Kürt yurtseverlerini katletmek olmuştur. Başka ülkelerin bir biçimde kendi ülkelerindeki haksızlığa zulme karşı hizbullah oluşumları vardır ve halen de bu kimlik adı altında önemli bir mücadele de yürütmektedirler. Fakat sözüm ona kendine Hizbullah adını yakıştıranlar tümüyle içinde bulundukları ihanet konumunu gizlemek içindir. İğrenç yüzlerine geçirdikleri kutsal islam onların o lanet yüzlerini gizlemede bir araç olmayacak kadar temizdir ve yan yana getirilemezler. Takke düştü kel göründü. Fırsat bu fırsat PKK ateşkes ilan etmiş geri çekilmeye de hazırlanıyor üniversiteden başlayarak bir çıkış yapalım ve sonuç alalım hesabı yapmıştır ama çarpılmıştır. Çünkü Allah en fazla kendisi karşısında yalan konumunda olanları sevmez ve affetmez. Kendi adına yalan söylenilmesini ise hiç affetmez. Dolayısıyla ancak PKK’nin sonuca gitmemesi için kullanılacak bir araç en azından denenmeye değer bulunmuştur ve kullanılmıştır. Öncelikle kutsal islam dini adına bu Allah’ın lanetini hak etmiş, Mazlum Kürt halkının ahını almış bu çeteci kesimin gerçekliklerini bilerek bir yaklaşım geliştirilmeli. Kürdistan halkı bunların gerçek yüzlerini, yani domuz bağı yaparak insanları kendi çoluk çocuklarıyla yaşadıkları evin bodrumuna diri diri gömecek kadar insanlıktan çıkmış bu çetelere karşı uyanık olmalıdırlar. Yurtsever Kürt Gençleri her zamankinden daha çok birliğini ve örgütlülüğünü geliştirmeli. Her türlü saldırıyı alt edecek bir daha saldıramaz duruma getirecek tedbirleri alma göreviyle karşı karşıya olduğunu bilmelidir. Tarihte bir oyunu iki kez tekrarlamak isteyenler traji komik bir duruma düşmekten kurtulamayacaklarını bilmelidirler. Birinci ihanetlerini sözüm ona bir özeleştiriyle yurtsever kamoyuna yutturmaya çalıştılar bu son ihanet saldırıları Kürt halkına karşı sömürgecilerin uşağı ve paramiliter gücü olmaktan öteye birşey olmadıkları gerçeğini çok yalın bir biçimde gözler önüne sermişlerdir. Kürdistan Özgürlük hareketi aslında onlara, kendi pratikleriden ve ihanet konumundan çıkma çağrısı yapmıştı. Öyle anlaşılıyor ki ortaya çıkan ilk fırsatta saldırmayı, ihaneti tekrarlamayı tercih etmişlerdir. Bu son pratikleriyle alınlarından bir daha sittin sene de geçse silinmeyecek kapkara bir ihanet lekesi işlemişlerdir. Bu konumda olanların ise Türk devleti’nin yeşil gladiosu ve İran’ın itlihatıyla yakın ilişkide olan çok sınırlı bir ihanetçi çete grubudur. Onun dışında kalanların bu gerçeği görerek kendilerini ihanetçilere kullandırtma pozisyonundan kurtarmalıdırlar.
Herdem Serhildan