Herkes için sonuçları çok zarar verici olaylar yaşanmaya devam ediyor. Ülkede yeniden şiddetli bir savaş gittikçe tırmanıyor. Olaylar Gabar Dağı’nda üç gerillanın katledilmesiyle başladı. Ardından Bingöl’de dört gerillanın öldürüldüğü açıklandı. En son olarak da Amanos Dağlarında yedi gerilla, henüz nasıl yapıldığı bilinmeyen bir yöntemle katledildi. Dersîm’den Botan’a kadar Türk ordusunun operasyonları gittikçe yayılıyor. Zap ve Zagros sınırlarında ise neredeyse “Sınırötesi operasyon hazırlığı” denebilecek düzeyde bir yığınak yapılıyor.
Türk ordusunun Mart ayı ortasından bu yana geliştirdiği askeri harekatlılığın tam bir savaş konumuna ulaştığı anlaşılıyor. Peki bu tehlikeli gidişi kim ya da kimler yaratıyor? Bu gidişten kimler ne tür sonuçlar almayı hesap ediyor?
Her şeyden önce şunu belirtelim ki, bu yapılanların savaşı tırmandırmayı ve Kürtleri savaşa tahrik etmeyi ifade ettiği tartışmasızdır. Peki bunu kim yapıyor? Milli Güvenlik Kurulu kararları doğrultusunda mı bunlar yapılıyor? Yoksa bunlar AKP hükümetinin plânlı bir uygulaması mı? Veya bunları kendi başına ordu mu yapıyor? Ya da ordu içinde “savaş yanlısı” denen ve tam denetlenemeyen bazı kesimler mi bunları yapıyor?
Elbette bu şıklardan hangisinin doğru olduğunu şimdilik tam bilemiyoruz. Herhangi birisi doğru olabileceği gibi, belki de hepsinin katkısı da olabilir. Fakat yapan ya da yaptıranı kim olursa olsun, seçim sürecine girerken Türk ordusu tarafından savaşın tırmandırıldığı inkar edilemez bir gerçektir. Bundan da siyaseten AKP hükümetinin sorumlu olduğu yine tartışma götürmez bir gerçektir.
Kısaca AKP hükümetinin siyasi sorumluluğu altında Kürtlere yönelik bir saldırı savaşı tırmandırılmaktadır. Yani AKP savaşı tahrik etmektedir. AKP hükümetinin sorumluluğu altında artan ordu saldırılarına karşı gerillanın savunma eylemleri de geliştikçe savaş ülke çapında yayılmaktadır. Bunun siyasi sorumlusunun AKP olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Fakat AKP’nin tahrik edip tırmandırdığı sadece silahlı savaş da değildir. Onunla birlikte ve belki de ondan daha fazla tırmandırılan halka karşı siyasal saldırılardır. Her ne kadar özel savaş medyası görmezden gelse de, Türk polisinin sivil halk üzerinde estirdiği terör, Kürt gençleri, çocukları ve kadınlarına yönelik polis saldırıları arttık gizlenemez düzeydedir ve her geçen gün kamuoyu nezdinde daha fazla teşhir olmaktadır.
Bunun en somut örnekleri, son günlerde AKP polisinin Demokratik Çözüm Çadırlarına yönelik saldırılarıdır. Demokratik Çözüm Çadırı gibi barış ve demokrasi mücadelesinin ocağı olan yerlere bile saldırması “AKP demokrasisi”nin maskesini iyice düşürmektedir. Kürt halkının seçtiği milletvekili ve belediye başkanlarına bile polisin saldırması, AKP polisinin faşist ve Kürt düşmanı karakterini gözler önüne sermektedir.
AKP Kürtlere karşı geliştirdiği bu asker ve polis terörüyle de yetinmemekte, Kürt halkının ibadetine bile dil uzatmaktadır. Halkın sivil itaatsizlik temelinde son dönemlerde geliştirdiği “Sivil Cuma Namazları”, AKP’nin maskesini iyice düşürerek faşist ve özel savaşçı yüzünü tamamen açığa çıkarmış görünmektedir. Böylece AKP’nin görevlendirdiği özel savaşçı imamlar ordusu boşa çıkarılmış ve AKP’nin en tehlikeli oyunlarından biri daha bozulmuş olmaktadır.
Fakat burada özellikle Tayyip Erdoğan’ın tutumu dikkat çekmektedir. Bu zat kendini o denli kaybettik ki, artık zamanın Abdulhamid’i olmakla da yetinmiyor. Neredeyse kendini Sultan Süleyman gibi görüyor. Hatta onu da aşarak hangi namazın kabul edilip edilmediğini belirleyicisi olarak kendini görüyor. Bu zata göre kendi soykırımcı imamları tek namaz kıldırabilir, Kürt halkı kendi yetiştirdiği imamları ardında ve kendi diliyle namaz kılamazmış! AKP ve Tayyip Erdoğan eliyle İslam dininin ne kadar devletleştirildiğinin ve asimilasyon aracı haline getirildiğinin en açık kanıtıdır bu. Oysaki İslamiyet topluma aittir, cemaatindir. Kürtlerin de yaptığı da Peygamber döneminin İslamını yaşamak olmaktadır.
Dikkat edilirse Kürt soykırımını yürütmekte AKP hükümeti hiçbir kural ve ölçü tanımamaktadır. Ekonomiyi, siyaseti, eğitimi, sağlığı, sporu, kültürü, toplumsal yaşamın bütün alanlarını özel savaşın hizmetine koştuğu gibi, toplumun kutsal alanı olan din ve inanç alanını da özel savaşın hizmetinde kullanmaktan çekinmemektedir. Bu biçimde AKP gerçeği çok daha net bir biçimde açığa çıkmış olmaktadır.
Fakat tarihin tanık olduğu bir toplumsal gerçeklik daha vardır: Bir yerde zulüm ne kadar ölçüsüz ve acımasızsa, özgürlük için direniş de o kadar cesur ve fedakârdır. Bu tarihsel kural günümüz Kürdistan’ında bütün canlılığıyla yaşanmaktadır. AKP hükümeti Kürt soykırımını ne kadar zalim ve hileli bir biçimde yürütüyorsa, bunun tersi olarak Kürt halkı da özgürlük ve demokrasi mücadelesini eşi görülmemiş bir cesaret, fedakârlık ve yaratıcılıkla geliştirmektedir. Açık bir biçimde ya özgür ve demokratik bir yaşam ya da hiç demektedir. Böyle bir mücadele ile AKP zulmünü kırıp oyunlarını boşa çıkarmaktadır.
Kürtler 12 Eylül faşizmine karşı direndikleri gibi, AKP’nin maskeli faşizmine karşı da kahramanca direnmektedirler. Artan ordu saldırılarına karşı, bedeli ne olursa olsun Kürt gerillası kahramanca direnmektedir. Vahşileşen polis terörüne karşı Kürt gençliği, Kürt kadınları, Kürt çocukları, bir bütün olarak Kürt halkı direnmektedir. Bütün saldırılara rağmen Demokratik Çözüm Çadırları her yerde kurulmakta, sivil Cuma namazları her hafta daha geniş katılımla yayılmaktadır. Kürt halkı özgürlük mücadelesinde örneği bulunmayan yol ve yöntemler geliştirerek büyük bir yaratıcılık sergilemektedir.
Kürtler Newroz’la birlikte bu yeni süreci “An azadî, an azadî” şiarıyla geliştirdiler. AKP’nin tahrik ve saldırıları ne olursa olsun, aynı şiarla da zafere ulaşmakta kararlıdırlar. Herkes bilmelidir ki, bu halk özgür yaşamdan başkasını kabul etmeyecektir. Özgür yaşama ulaşmak için de ne kadar bedel ödemek gerekiyorsa çekinmeden ödeyecektir. Bu uğurda verdiği şehitlerini en kutsal değerleri bilecek ve daha yüksek bir bilinç ve sorumlulukla onların devrettiği mücadele bayrağını sahiplenecektir. Bu temelde Gabar, Bingöl ve Amanos şehitlerini saygıyla anıyor ve özgürlük mücadelesinde sürekli yaşayacaklarını belirtiyoruz!
Selahattin ERDEM
Özgür Politika