Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Mart günü gece 22: 00-23:00 saatleri arasında Medya savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Girê Helis ve Dola Konferansê alanlarına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 10 Mart günü akşam 19:00-20:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Xeregol Tepesi’ne yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Mart günü akşam 19:30 – sabah 06:00 saatleri arasında TC ordusu tarafından Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Şeşdara ve Dola Konferansê alanlarına yönelik olarak obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Emperyalistler bir telden özgürlük mücadelesine saldırıyorlar. Avrupa’nın geneline yayılan saldırı ve tutuklama furyasının bir yerden yönlendirildiği giderek daha netleşiyor. Sam amca söylüyor Sam amcanın torunları uyguluyorlar. Kendilerince de Kürtleri hizaya getireceklerini zannediyorlar.
Biz emperyalistlerin bize dönük saldırılarına hep anlam verdik. Çünkü biz emperyal sisteme karşı alternatif olduğunu iddia eden felsefik-ideolojik bir yaşam duruşun sahibi olan özgürlükçüleriz. Biz başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanan sıra dışı olanlarız.
Bunu emperyalistlerin tümü bilir ama bir türlü bunu bilmeyenler, bilmek istemeyenler de maalesef vardır. Böyleleri daha çok sol cepheden yer aldıklarını söyleyenlerdir. Bize düşmanlık yapanlar bizi iyi tanıyorlar ya da iyi tanımışlardır. Biz kapitalist modernist yaşamla uyuşmayanlarız. Felsefik olarak da asla uyuşamayız. Pratik politika da insanlığın sorunlarını çözmek için oldukça esnek olabiliriz ancak yaşam ütopyamız, iddia ve ideallerimizden asla taviz vermeyiz. Bunu da emperyalistler iyi bilir.
Bilebilirler ancak bize ve bizim özgürlük çizgisine yakın duran ve özgürlük çizgisine girmek isteyen insanlara saldırmaktan da asla geri durmadılar, durmuyorlar ve öyle görülüyor ki durmayacaklardır.
Dediğimiz gibi Avrupa’da başlatılan bir saldırı dalgası oldu. Gerekçesi; PKK’nin gençleri zoraki ailelerinden almasıymış. Zoraki Kürt gençlerini kandırmakmış. Ve beyinlerini yıkamakmış…
Öncelikle şunu söyleyelim: Sizin o parlak yaşamınız sizin olsun. Biz kendi ülkemize sevdalıyız.
Öncelikle insanlık ailesinden her gün biraz daha uzaklaşan, bireycileşerek toplum dışına itilen yaşamınız sizin olsun. Biz kendi neolitik komünal ortakçı yaşamımıza sevdalıyız.
Öncelikle insanı cüceleştiren, nefesiz bıraktıran, robot haline getirerek karıncılaştıran, kimliksiz kılan, özünü boşaltan yaşamınız sizin olsun. Biz kendi ülkemizin özgür dağlarında insana saygıyı, sevgiyi, inancı, özgüveni ve kendini bilmeyi öğreten değerlere sevdalıyız.
Öncelikle insani manipülasyonlar, kandırmalar, göz boyamalarla etkileyerek kendi denetim sahasına alan yaşamınız sizin olsun. Biz özgürlük dağlarında aleniyete, güzele, doğruya, iyiye, şeffaf olan yaşama sevdalıyız.
Ve ekleyelim; sizin çalışma merkezlerinizde, o kadar maddi ve manevi imkânlarınız varken, insanlara o kadar vaatlerde bulunurken biz insanlara sadece ve sadece güzel bir dünyayı kurmanın mümkün olduğunu söyleyerek Kürt gençlerini ve tabii ki özgürlük arayışı olan tüm gençleri dağlara davet ediyoruz.
Sizler sahte parlak gelecekler vaat ederken, biz sadece ve sadece dağlara çıkarken onları bekleyen zor günlerin olacağını söyleyerek dağlara davet ediyoruz.
Sizler bin yıllık tecrübenizi kullanarak, Franco’nun üç F’siyle gençleri etkileyerek kendi kan emici sisteminiz içerisinde tutmaya çalışırken, biz sadece sihirli olan birkaç sözle dünyanın tüm gençlerini, kadınlarını Kürdistan dağlarına davet ediyoruz;
Özgürlük, özgürlük, özgürlük.
Adalet, adalet, adalet.
Eşitlik, eşitlik, eşitlik.
Paylaşımcılık, ortaklık, dayanışmacılık.
Ve tabii ki herkese kendi kişiliği ve iradesine saygı gösterildiği bir mekân, özgürlük mekânını da vaat ediyoruz. Ve diyoruz ki o kirlenmiş yaşamı terk edin. Özgürlük dağlarında kendinizi bulmaya gelin. Kendinizle barışık olmaya gelin. Kendiniz olmaya gelin. Kendi ayaklarınız üzerinde kendinizi gerçekleştirmeye gelin.
Evet, sizin yaşamınız sizin olsun biz özgürlük dağlarına sevdalıyız. Ve özgürlük dağlarına davet ederken hiçbir genci zoraki ailesinden, evinden, o kirli sisteminizden alamazsınız. O gençlerin büyük inancı olmazsa, büyük bağlılıkları olmazsa bir dakika dahi o kırk dereden su getirerek insanları kandıran sisteminizden koparamazsınız. Ne de olsa siz tarihin o meşhur Marduklarının torunlarısınız. Siz o meşhur başında çocuk doğuran Zeus’un torunlarısınız.
Evet, sizin yaşamınız sizin olsun ancak bizim özgürlükçü yaşamımız da bizim. Ve özgürlükçü yaşama gönül vermiş, yüreğinin bir köşesinde bu kıpırtıları yaşayan tüm gençleri bu saldırılara inat özgürlük dağlarına akın etmeye davet ediyoruz.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Mart günü gece 00:30-02:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Xaftanin’in Xantur alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Benim kadınla ilişkilenmem farklıdır. Kendini özgürleşmeye, özgürlük mücadelesine adamış insanlar için ne olursa olsun iki kişi arasındaki tutku, kimseyi hiç bir yere götürmez ancak hiyerarşiye, patriarkal tutuma, baskıya, tecavüz kültürüne götürür. Kadınla erkek arasında ancak felsefik temelde bir buluşma olabileceğine inanıyorum. Geçende Taraf’ın yirmi soruluk anketine felsefeci Zizek bir cevap veriyor. Sizin için güzellik nedir diye soruyorlar, “benden güzel ve akıllı bir kadınla felsefe tartışmak” diyor. İlginçtir ama ben de aynen böyle düşünmüştüm. Benim kadınla buluşmam da tabi yeterince anlaşılmıyorsa da ama bu temeldedir. Kadınla felsefi buluşma dışında bütün buluşmalar, doğru bir buluşma değildir. Kadınla felsefi buluşma dışındaki bütün ilişkilerin, evliliklerin geleceği yer patriarkal, hiyerarşik ilişkidir ve bu tür ilişkiler eninde sonunda ilişkiyi tüketir, bitirmeye götürür. Felsefik buluşma dışında hiç bir buluşma bunu kurtarmaz.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
7 Mart günü gece 02:00-03:00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Şeşdara alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve havan saldırısı yapılmıştır.
7 Mart 2010
HPG Basın-İrtibat Merkezi
- Ayrıntılar
8 Mart’lı günlere doğru gidiyoruz. Ağırlıklı olarak bir kadın devrimi olan Kürdistan devrimi coşkulu günleri yaşıyor. Her 8 Mart özgürlük hareketi için bir başkadır. Kadınla simgeleşen bu günde kendi kadının yükselişini görmek, yaşamak, doyasıya tatmak müthiş bir heyecan yaratıyor. Ve bu heyecanı en çok yaşayanların başında özgürlük savaşçıları yani gerillalar geldiğini de abartmadan söylememiz gerekiyor.
Sanatçıların ince ruhlu insanlar olduğunu söylemiştik. Bu onların karakterine bir nevi ekilmiş belki de tabiatüstü olan bir bağışlamadır. Kadınların da ince ruhlu olduğu söylenir. Biz gerillalar olarak buna en çok inanan insanlar olduğumuzu da ekliyoruz.
Sanatçıları Kürdistan’a davet ediyoruz. Özelde de kadın sanatçıları davet ettiğimizi de ekleyelim. Son zamanlarda AKP’nin Türkiye’nin tanınmış sanatçılarını ‘açılım’ a destek sunmaları için bir araya getirmeye çalıştığını gördük. Kendi cephemizde bizim de söylediklerimiz oldu. Ancak birkaç hususu yaklaşan 8 Mart’tan dolayısı ile yine söylememiz yerinde olacaktır.
Kimi sanatçı arkadaş ‘Kürt halkını ve PKK’yi ayrı tutmak’ gerektiğini talihsizce dile getirmişlerdir. Kimisi de daha ileri giderek küçümseyen davranışlarda bulunmuşlardır. Alışılagelen resmi ideolojinin davranış kalıplarını sergileyenler de oldu. Hâlbuki biz biliriz ki sanatçı olmak resmi kalıplara gelmeyenlerin ortak karakteridir. Öyle olması gerektiğini her sanatçı kendisi de ifade eder.
Tuhaflık oradadır ki söz konusu Kürdistan, özgürlük hareketi oldu mu sanatçı karakteri yerine resmi ideolojinin kendi insanlarına ektiği o ırkçı, faşizan, bön, militarist karakter öne çıkıveriyor. Ha denilecek ki son yıllarda birçok sanatçı militarizme karşı görüş sunarak tavır almıştır. Evet, bu da doğrudur, ancak unutmayalım bu durumun oluşması için özgürlük hareketi ne kadar büyük bir mücadele vermiştir. Ne kadar büyük özverilerde bulunarak en zor olan kavgayı yürütmüştür.
Hâlbuki biz biliriz ki dünyanın başka yerlerinde olup bitenlere en duyarlı yaklaşanlar öncelikli olarak sanatçılardır. Bir bakın Fransa’nın Cezayir işgaline karşı Fransa’nın önde gelen Sartreleri nasıl sokaklara dökülerek sömürge politikalarına karşı duruş sergilediler. Hem de en ön cephelerde yer alarak.
Maalesef Türkiye sanatçılarında biz bunu göremedik. Bugünlerde gösterdikleri duyarlılığı küçümseme anlamında değil ancak geçmiş yıllarda binlerce faili meçhul olay yaşanırken, binlerce köy yakılırken, işkenceler günü birlik yaşam kalıbı haline biz Kürtler için getirilirken, sokaklarda çocuklarımızın kolları kırılırken, analarımıza onlarca polis saldırarak linç ederken maalesef çok az sayıda sanatçı dayanışma örneği göstermiştir. Büyük bir kesim sanatçı bu işin havasında bile olmamıştır.
Evet, bugün duyarlı yaklaşımlarını gerilla olarak küçümsemiyoruz. Önemli bir gelişme olarak ele alıyoruz. Ve biz eskiden beri sanatçıların yaşanan bu savaşıma müdahil olmalarını istedik. Dayanışma göstererek bir an önce bu acının, şiddetin sona ermesi için inisiyatif almalarını istedik. Ama maalesef bunu geçmişte çok az gördük. Şimdi gelişen kısmi bir duyarlılığı ise kimi sanatçının ‘PKK ayrıdır Kürt halkı ayrıdır‘ demesini de tuhaf karşıladığımızı da zaten söylemiş bulunuyoruz.
‘PKK’nin ayrı Kürt halkının ayrı’ olduğunun tespitini öncelikli olarak tüm sanatçıları 8 Mart’ı yaşadığımız bu günlerde Kürdistan’a çağırarak cevap veriyoruz. 8 Mart’ı yaşadığımız bugünlerde gelip Kürdistan’da Kürt kadınını görsünler. Kürt kadınının siyasete olan ilgisini görsünler. Toplumsallaşmada kadının rolünü görsünler. Kadının kendi rengini nasıl gelişen toplumsallaşmaya vurduğunu görsünler.
O sesi soluğu kesilen, hiç görülen, evinin eşiğinde dışarıya çıkamayan, sadece erkeğinin kadını olan, sesi duyulmayan, başı kapalı, alınıp satılan, gülmesi yasaklanan özcesi kapatılmış olan kadını gelip Kürdistan’da bugün görsünler. Siyaset sahnesinde belediye başkanı olarak görsünler, sivil toplum örgütlerinde en önde konuşan olarak görsünler, meydanlarda pos bıyıklı erkeklere rağmen haykırdıklarını görsünler, dağların doruklarında zılgıtlarıyla gerilla olarak görsünler ve yetmişlik anaların meydanlarda haykırışlarını görsünler.
Evet, sanatçıları Kürdistan’a davet ediyoruz. Gerillalar olarak dağlara yanımıza komünal, hümanizm üzerine kurulu olan yaşamımızı görmeye gelsinler diyeceğiz ancak bu belki de bazı sanatçı arkadaşlar için fazla özveri isteyen bir istem olabilir. Belki gelecek yıllarda bu istemimiz de gerçekleşir. Şimdilik biz Türkiye sanatçılarını Kürdistan’a davet ediyoruz.
Denilir ki bir toplumun düzeyini öğrenmek istiyorsanız kadının gelişim düzeyine bakın. Ve derler ki bir kadın ne kadar özgürse, özgürleşirse o toplum da o kadar özgürdür ya da özgürleşmiştir.
Evet, biz sanatçıları Kürdistan’a davet ediyoruz. Şimdiden bir haftayı aşkındır 8 Mart etkinlikleri sürüyor. Ve bu tempo giderek daha da yükselecektir. Ve şunu da ekleyelim; nerede bir Kürt kadını varsa orada bir 8 Mart mitingi, etkinliği, coşkusu, heyecanı ve kutlaması vardır. Ve nerede bir gerilla birliği varsa orada da bir 8 Mart yükselişi olduğunu da hiçbir komplekse girmeden ekleyelim.
Evet, Türkiye sanatçılarını bugünlerde Kürdistan’a kadın yükselişinin zirvelerde seyrettiği mekânlara davet ediyoruz.
Hem de en büyük istek olarak.
- Ayrıntılar
Davaya girmek öyle kolay bir iş değildir, getirdiği birçok zorluk var, yaşamın kendi zorlukları da var. Duyuyorum, izliyorum korkunç bir işsizlik var. Üniversite mezunu gençler kahve köşelerinde yaşam tüketiyor, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Kapitalizm böyledir, insanı tüketir. Biliyorum hala sigara içen arkadaşlarımız var. Kapitalizme yanılmamak gerekir. Yaşlanma bence beyinle ilgilidir. İnsanın zihninin güçlü olması gerekir. Zihin ne kadar güçlü olursa beden de o kadar zinde kalır. Bunlar birbirine bağlı şeyler. Zihin güçlü olmazsa, sistemi iyi çözememişse beden de erken çöker. Kapitalist sistemde gerçeği bulmak, gerçeği doğru yorumlamak çok zordur, bireyleri saptırır. Saptırılmış birey de artık hiç bir şey yapamaz hale gelir.
Gelişmeler, ABD’nin kontrolünde gelişiyor. Balyoz planı ortada. Çıldırmış bunlar. Camileri bombalamaktan bahsediyorlar. Tam çılgınlık. Kürtleri de tamamen yok etmeyi planlamışlar, Kürtleri Yunanlıların yerine koymuşlar, Yunanlılar gibi sürmeyi düşünmüşler. Bu kadar kişi sürelim, öldürelim diye plan yapmışlar. Korkunç bir şey bu. Benim burada yıllarca Kemalizmi yeniden ele almak gerekir düşüncemin doğruluğu ortaya çıkıyor. Türkiye mevcut haliyle devam edemez demiştim. Bunlar şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bunlar bu korkunç planlarına NATO’nun destek vereceğini de düşünmüşler, hayal etmişler. Bu kadar katliama NATO bile destek vermez. Bu fikrin, planın çılgınlığı ortada ama bir defa işin içine girmişler şimdi çıkamıyorlar. Amerika da bunu kabul etmez. Veli Küçük onlar zaten daha önce tasfiye oldular. Bu Balyoz Planı Ergenekon’dan biraz farklı. ABD bunlarla bu şekilde artık işlerin yürüyemeyeceğini gördüğü için Başbakanı zorladılar, bunları tasfiye et diye, Başbuğ’u da uyarmışlardır. Ona da bu şekilde devam edilemeyeceğini söylemişlerdir. Bunlar şimdi tasfiye oluyor. Bir taraftan CHP, MHP ve ordu içindeki Kemalistlerin daha doğrusu ittihatçı artıkların olduğu, ulusalcı katliamdan yana olan kesim. Diğer taraftan AKP’nin olduğu muhafazakar kesim. Üçüncüsü de bizim ve demokratların temsil ettiği demokratik çizgi. Türkiye’deki durum şu anda tam bir karmaşa halidir. Bir yandan o katı ulusalcı kesim, bunların gücü az değildir. Haberde duydum Çetin Doğan son anda Meksika’ya kaçmayı planlamış. Bedrettin Dalan onlar da çalışma içindeler, İsrail’in sağcı kesiminin onlara desteği var. Amerika’da en uç kesim olan Neo-conlar bunlara destek veriyor. İsrail’de Netenyahu onlar da AKP’ye destek veriyor. Diğer taraftan da AKP ve Fethullah. Aslında tam Fethullah da değil. Birçok cemaat var, bir organizasyon halindeler. Diğer taraftan da Kürt hareketi var. Kürt Hareketi üzerinde birçok oyunlar oynandı, tasfiye edilmeye çalışıldı. Fakat ne oldu? PKK ve halk direndi, demokratik alanda büyük güçlenme yaşandı. Ben de burada büyük bir sabırla direndim. Ve oyun bozuldu. Artık Kürtler tasfiye olmaz. Kürt hareketinin de artık tasfiye olunamayacağı gerçeği var. Bu görüldü. Ama bu gerçekle ne yapacaklarını, bu gerçekle nasıl yaşayacaklarını bilemiyorlar. Her iki taraf da Amerika’nın kontrolünde. Bütün bu gelişmeler Amerikanın kontrolünde gelişiyor. Türkiye’de MHP ve laik kesim güçsüz değildir, AKP de güçlüdür, peki bu gelişmelerle bu süreç nasıl sonuçlanacak? Kanaatimce sonuçta demokrasi üzerinde uzlaştıracaklar. Bir demokratik şey üzerine uzlaşma olacak. Türkiye değişecek. Değişen Türkiye’de Kürtler de demokratik bir güç olarak kabul görecek. Kürtleri kabul ederler. Ben yol haritamda da belirtmiştim. Demokratik özerklik Kürtler için uygun bir çözümdür.
Aslında Cumhuriyet üç kesimi hep tasfiye etmek istedi. “İrtica” adı altında İslamcı çizgi, “yıkıcılar” diyerek Sol-Komünist kesimi, “bölücü” diyerek de Kürtleri tasfiye etmek istedi. Ama ne oldu? Erbakan üzerinden bir tasfiye oldu ama, AKP ABD ile bir şekilde ilişkilenerek kendisini korudu ve daha da güçlendi. Sol önemli oranda zayıflatıldı ama hala epey bir grupları, partileri var, kalıntıları var. Kürt halkı da tasfiye olmadı, tasfiye olmayacağı da anlaşıldı. Dolayısıyla Cumhuriyet bu gerçekleri kabul etmek zorunda kalıyor. AKP Kürtlerle uzlaşır mı, bu sorunu demokratik olarak çözer mi? AKP’de herşey Tayip Erdoğan’ın tutumuna bağlı. Ama AKP de demokratik davranmıyor. AKP kendi içindeki Kürt milletvekillerine, işbirlikçi Kürtlere dayanarak birşeyler yapmaya çalışıyor. Ama bunlar sorunu çözemez. Kürtlere ilişkin nasıl bir tutum takınır, bu önemli.
Kürt sorunu konusunda üç yol var. Birincisi 80-90 yıldır devam eden inkar-imha politikası, anlayışı. İkincisi küçük Kürdistan kurup tüm Kürtleri oraya bağlamak. Yani küçük Kürdistan’ı kurararak Büyük Kürdistan hayaliyle Kürtleri bir yüz yıl daha oyalamak. Tıpkı Yunanlıların megalo ideası gibi. Küçük Yunanistan’ı kurup, megalo ideasını yaşatmak. Yine tıpkı küçük Ermenistan’ı kurdurarak Büyük Ermenistan hayaliyle Ermenileri oyalamak gibi. Burada da küçük Kürdistan’ı kurup Büyük Kürdistan hayalini yaşatmak istiyorlar. Küçük Kürdistan’ı kurup bütün Kürtleri orası üzerinden kontrol edecekler. Bunu ortaya çıkarmak hayati önemdedir. On yıldır bunu söylüyorum. Kaçanların birçoğuna her türlü imkân verdiler. Birçok kişiye de orada şirket kurdurup kendilerine bağlıyorlar. Geçmişte nasıl ki ülkü ocakları üzerinden Sol pasifize edildiyse, bugün de bu cemaatler eliyle hareketimiz pasifize edilmek isteniyor. Çok güçlü ekonomik imkanları da var. Bunu da devreye sokuyorlar. Bazı aileleri bu çerçevede kendilerine bağlıyorlar. Osman “benim önümü açın ben gidip Muhafazakar Kürtleri örgütleyeyim” diyordu. Bunun gibi birçok oyun oynandı ama hiçbirisi tutmadı.
Üçüncü yol da bizim savunduğumuz demokratik çözümdür. Biz burada demokratik cumhuriyet, demokratik vatan, demokratik toplum diyoruz.
Şu an yaşanan bu karmaşa halinden muazzam politika üretenler büyük gelişme kaydeder. Erdoğan ortalığı ayağa kaldırıyor. Bahçeli Baykal hergün feveran ediyorlar. Neden? Çünkü şu anki siyaset bunu gerektiriyor, onlar bunu biliyor. Günün siyaseti için böyle yapmaları gerekiyor. Bizimkiler gün gün muazzam politika yürütmelidirler. Kim bu karmaşa halinde çok iyi örgütlenirse iyi ve doğru politika yürütürse o kazançlı çıkar. Akademi kurun diye o kadar çok söyledim, bugün akademi ihtiyacı nasıl hissediliyor, ortadadır. Bu yaşananları süreci doğru kavrarlarsa tutuklamaları da boşa çıkarırlar. Kendi yerel demokratik önderliklerini ortaya çıkarmaları gerekir. Bu tutuklamalar devletin bir taktiğidir. İyi bir siyaset yürütümüyle bu tutuklamalar rahatlıkla boşa çıkarılabilir. Ben siyaseti iyi yürütün derken kimseye illegal bir alanı işaret etmiyorum. Demokratik zeminde yapılabilecek muazzam çalışmalar var, bunlar yapılmalı diyorum. Ama çok iyi anlaşılmıyor, hantal çalışılıyor. Yerel demokratik önderlikler ortaya çıkmadı. Teorik olarak da çok dogmatikler.
DTK Kürt toplumunun yasal demokratik örgütlenmesinin adıdır. Yine BDP yasal ve Türkiye’nin tümünde çalışmalarını yürüten bir siyasal partidir, Türkiye partisidir. Bunlar KCK’dan ayrı çalışmalardır, birbirine karıştırılmamalıdır.
Ben burada on yıldır hep söylüyorum, ortada bir çalışma göremiyorum. Sol’un geleneksel durumudur bu. Bir şeyler ezberlemişler habire aynı şeyleri tekrarlıyorlar. Ben burada muazzam bir çaba sarfettim. Ben Stalinizmi katbe kat, fersah fersah aşmışım, dünya düşüncesine mal olacak kadar düşünce üretmişim, kendi düşüncemi oluşturmuşum. Ezbercilik ve dogmatizm diyorum ben buna. Önemli olan pratikleşmedir. Türkiye siyasetinde şu anda en önemli olan husus pratikleşmedir, pratik politikadır. Üç ana çizgi ve güçten söz etmiştim. Birincisi katı-ulasalcı milliyetçi çizgi, ikincisi AKP’nin temsil ettiği ılımlı-islamcı-muhafazakar çizgi. Türkiye’yi bu iki hegemonyadan kurtaralım diyordum, diyorum. Bunlara karşı bir çıkış olarak üçüncü yol ve çizgiyi önerdik, geliştirdik. Demokratların birlik çizgisidir bu. İşte dağ gibi kitle var ortada, ben daha ne yapabilirim! İster BDP içinde ister dışarıda önemli olan ortak çalışma yürütülmesidir. Bunun için bir koordinasyon kurulu kurulabilir, paralel çalışmalar yapılabilir, yürütülebilir.
Geçen gün de Aktüel’de Avni Özgürel’in yazısını okudum. Özgürel de Kürtler, PKK ve Öcalan konularının ayrı konular olduğunu ancak bunların bağlantılı, iç içe oluğunu, bir arada ele alınmazsa sorunun çözülemeyeceğini belirtiyor. İyi bir tespit yapmış, söylediği doğru. “Öcalan’ı devre dışı bırakan her seçenek Öcalan’ı güçlendiriyor” diyor. Bu da doğru. Bugüne kadar da güçlendirdi zaten. Ben burada kimseye, devlete falan yalvarmıyorum. Yol haritamda da belirttim, sağlığım hala elverişliyken rolümü oynamak istiyorum.
Adıyaman’da Malatya Yazıhan’lı bir lise öğrencisi bedenini ateşe vererek hayatını kaybetmiş. Ailesine sabır, metanet ve başsağlığı diliyorum.
Dil, bedendir. Coğrafya bedendir. Kültür bedendir. Bedenlerinize sahip çıkın. Öyle tek başına kuru bir dil bir anlam ifade etmez. Bunlar hepsi bütünlüklüdür. Bir arada düşünülürse demokratik bir toplulukla bunlar birlikte bir anlam ifade eder. Dil, coğrafya, kültür, bunların hepsine ben beden diyorum. Bedeninize sahip çıkmazsanız baş bir işe yaramaz bir anlam ifade etmez. Bütün bunlar DTK’nın çalışma alanlarıdır; dil, kültür, sanat, spor her alanda toplum içinde çalışmalarını yürütürler.
Kadın ile erkek ilişkisinde -bir yazar da belirtiyor– kadın mı erkeğe teslim oluyor yoksa erkek mi kadına teslim oluyor? diye. Burası tartışılabilir, bence günümüzde ikisi de birbirine teslim olmuştur. Kadın erkek ilişkisi doğru anlaşılmalıdır. Bir kadınla hangi temelde yan yana gelineceği önemli. Bu yaşıma geldim hala bir kadınla hangi temelde biraraya gelinebilir, bir kadınla bir araya gelirsek ne konuşacağız, hangi konuları konuşuruz kendisiyle diye düşünüyorum. Slovaj Zizek “beni en çok heyecanlandıran şey benden daha zeki bir kadınla felsefe konuşmaktır” diyor. Kadınla belli bir temelde diyalog ve ilişki kurulmalıdır. Doğru yaklaşımla yani kadınla erkeğin bir araya gelme konusunda, ben buna evrenin oluşum dili diyorum. Yani evrenin oluş tarzıdır diyorum. Ben kadın erkek ilişkisine böyle bakıyorum. Bu ilişki tarzı bu özgürlük temelinde yakalanırsa Nirvana’ya o zaman ulaşılabilir. Ben kadına saygı temelinde yaklaşıyorum. Kadınlar beni bu kadar takip ettiklerine göre demek ki bende bazı yönleri keşfetmişler. Ben kadına çok değer veriyorum. Kadın, özgürlüğünü savunmalıdır. Ben buna değer veriyorum. Kadın her türlü özgürlüğünü geliştirebilmelidir, kendini bu konuda yetkin hale getirmelidir. Ben buna örnek vermek istiyorum. İskenderiyeli Hypatia isimli bir kadın M.S. 415’te dönemin ilk Hıristiyanları tarafından fikirlerinden dolayı ölüme mahkum ediliyor. Kadına diyorlar ki, “sen bizim yasalarımıza karşı geldin”. Onların şiddetine karşı kadın felsefeyle cevap veriyor. Onlar saldırdıkça kadın felsefeye sarılıyor, felsefeyle kendini savunuyor, kendi felsefesini ortaya koyuyor. Etrafını saran gençlere de “siz bana faydacı, kaba cinsellik temelinde yaklaşıyorsunuz, ben bunu kabul edemem” diyor. Sonra kadını taşlarla linç ederek öldürüyorlar. İşte kadın özgürlüğü için kendini böyle savunmalıdır. Adıyaman’da kız çocuğunu diri diri toprağa gömmüşler, diri diri! Üzerine atılan toprak boğazına, iç organlarına kadar dolmuş, diriyken. Aslında toprağa gömülen kadındır, kadınlıktır, bütün insanlıktır. Bir kişinin toprağa gömülmesiyle bir milyon kişinin toprağa gömülmesi arasında fark yoktur. Dinsel dogma o dönemde de bu dönemde de tehlikelidir. Bu kızın anısını, hayatını roman yapabilirler. Adıyaman cezaevindekiler bunun üzerinde durabilir. Bunun için kadınlar kendilerini çok iyi yetiştirmelidir diyorum.
Kars halkına selamlarımı iletiyorum. Bütün cezaevindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum.
- Ayrıntılar
Avaz ve ses gibi, çığlık ve yakarış gibi, toprağa düşen bir çiğ damlası, tohum gibi, bahar ve tomurcuk gibi, kadın ve yaşam birbirinin tamamıdır. Sorgusuz sualsiz kimseler kuralını koymadan doğa kanunu olmuştur kadın ve yaşamın birlikteliği. Yaşam her anı ile kadının varlığı süregelmiş en önemli parçası haline gelmiştir insanlık tarihinin. Yaşamın her anı; kadın emeği, çabası, sevgisi ve alın teri ile yoğrulmuş, Yaşama anlam katılmıştır. Ta ki tarihin zalimleri; onun emeğini, çabasını çalana, sevgisini, duygusunu, düşüncesini, benliğini tutsak alana kadar yaşam içerisinde önemini korumuştur. Ama tutsaklığı, çalınan çabası ve emeği onu yaşamın gizli kurucusu yaptı, hep gizli kaldı, horlandı, dışlandı, dövüldü, köle pazarlarında satıldı, diline, düşüncelerine, yüreğine kilit vuruldu, bedeni ve ruhu tutsak alındı. Bekledi sessizce, bir gün yine o eski ihtişamına dönecekti ve artık asla gizli kalmayacak ve kimse onun emeğini çalamayacaktı…
Kadının yaşamla buluşması ancak isyana, başkaldırıya, özüne, toprağına, dağına, suyuna, bilincine yeniden dönmesiyle olacaktı. Artık bu gidişe bir dur demeliydi. Tutsaklığına, emeğinin çalınmasına ve köleliğine artık yeter demeliydi. Yaşamı ören analarımız, kadınlar, kızlar artık dirilişe geçmeliydi. Kürt kadını hep asiliği, isyanları ve emeği ile tarihe iz bırakmıştır. Kimseye boyun eğmeyi kendine yedirememiş, kimsenin tutsağı olmamak için kendini kayalardan atmış, bedenini ateşlere vermiş, kanını ırmaklara, taşkın akarsulara, hırçın Munzur’a, Fırat’a, Dicle’ye bırakmış, gözünü kırpmadan tutsaklık yerine ölümü kucaklamayı tercih etmiş. Yiğit Kürt kadınları, kızları asilikleri ile özgürlüğe sevdalarını, yaşama bağlılıklarını ve emeklerini toprak anaya bir tomurcuk, bir miras gibi kendilerinden sonraki nesillere bırakmışlardır.
Artık gün diriliş ve emeğine sahip çıkma günüdür. Kürt Kadını halkının kurtuluşunun sembolü, amacı ve ideolojisi olmuştur. Önder Apo kadın şahsında bir halkı diriltti. Kadın diri diri gömülmüştü ve artık o mezar açıldı. Bir halk diri diri gömülmüştü, köklerinden sökülüp atılmak istenmişti. Gün Kürt halkının ve kadının kurtuluş günüdür. Kadın 5000 yıllık tutsaklığından kurtuluşunun ışığını, güneşini gördü. Kadın ruhunu ve bilincini de tıpkı bedeni ve dili gibi esaretten kurtarmanın savaşını vermeye başladı. Önder Apo; onlara özgürlük ve hürriyeti tattırmıştı. Kim tutabilirdi ki onları? Kimin gücü yeterdi ki artık? Kadın kendi gücünün farkındadır, artık kadın yaşamın her yerindedir. Kadın meydanlarda, zindanlarda, dağlarda, mevzilerde elerinde silahları özgürlüklerinin peşindedir. Kimin gücü bu özgürlük tılsımını almaya yeter? Artık gün kadının diriliş günüdür.
Yaşamın yaratıcısı olan kadınlar artık savaşmayı öğrenmek, savaşarak kendini yaratmak zorundadır. Ancak savaşarak kendilerini dirilteceklerinin bilincindedirler. Şimdi dağlarda yaşam koşullarını yaratıyorlar, büyük bir emek ve aşkla. Onlar Dersim’de kendini kayalardan uçumlara bırakıp özgürlüğü kucaklayan kadınlardan miras almışlardı direnişi. Şimdi dağlarda özgürlük yürüyüşünde savaşan kadınlar, direnişin, mücadelenin ve özgürlüğün sembolü oldular. Şimdi Beritan olup kayalarda, zilan olup düşmanın kalbinde, Mizgin olup halkın arasında yarınlara fütursuzca açacak birer tomurcuk gibi patlıyorlar. Kadınlar özgürlüğü bir türkünün ritmi, mısraları gibi biliyorlar. Yaşamlarını özgürlük ateşi, güneşinin etrafında çember yapıp, özgürlüğün halayını tutuyorlar. Kadınlar Beselerin, Mizginlerin, Azimelerin, Berivanların, Meryemlerin, Fatmaların, Beritanların, Zilanların, Zeyneplerin, Nudaların, Yıldızların, Gülbaharların, Delilaların öncülüğünde yaşamın sevdalısı oldular. Kadınlar ölmek için ölmüyorlar, sevmek, yaşatmak ve yaşamak için ölümün yüzüne gülümsüyorlar. Bedenlerini kendilerinden sonraki yaşam kurucularına siper ediyorlar. Kadınlar şimdi vitrinlerde, köle pazarlarında, karanlıklarda değil, dağların doruklarında, engin vadilerde yaşamın orta yerinde filizleniyorlar.
Özgür dağlarda özgürlüğüne sevdalı, yaşamı yaratan kadınlar kimseye dayanmadan, kimselerden yardım beklemeden kendilerinden güç alarak ve emekleri ile var oluyorlar. Kadınlar kalacakları, yaşadıkları yerleri kendileri yapıyor, yaşam kavgasında sessizliği kırıyorlar. Yaşamın her anı kadın oluyor. Kadınlar kendilerini bilerek yaşıyorlar. Korkusuz, cesaretlice geceler boyu yürüyüp sabahın seherinde halaya duruyorlar. Yaşam bin bir sevinci kendisiyle birlikte sunuyor dağdaki kadına. Yardımı biliyor, yardımı seviyor, birlikte yaşamayı öğreniyor. Asker oluyor, öğretmen oluyor, öğrenci oluyor, avcı oluyor, tarımcı oluyor, yer yapıyor yaşamın her alanını kendi gücüyle örgütlüyor. Dağlardaki Kürt kadınlar, genç kızlar Önder Apo’nun fedaisi oluyor. Önder Apo’nun ideolojisi ve eğitimi ile bir halkı savunuyor, kendini savunuyor. Şimdi kadınlar özgürlüğe kanat çırpıyor. Kadın yeniden yaşam oluyor, yaşam kadında kendini buluyor.
- Ayrıntılar