Tarihin en önemli evrelerinden birinden geçerken hiçbir Kürt rahat uyumamalı, rahat soluk almamalı rahat adım atmamalı. Hiçbir Kürt kanı taşıyan genç bugünlerin can alıcılığında olağan davranmamalıdır. Neden mi? Bizler her zaman karanlıkların içinden geçmiş bir halk olarak var olduk. Bu karanlığı bugün Önderliğimiz ve şehitlerimiz aydınlatmıştır. Bu aydınlığı söndürmek ve bizi tümden tarihin karanlığında kaybettirmek isteyenlerin olduğunu unutmamalıyız. Bundandır ki bu günlerimiz tarihi ve bir o kadar da hayati önemdedir.
Akp faşizmi ve onun tüm odakları her gün Kürt kanını akıtarak sefa sürmek istemekteler. Bizler buna eyvallah mı diyeceğiz?. Onlar her gün özgürlüğün yolcusu olan bu halkın evlatlarını katletmeye çalışırken bizler hiç bir şey yokmuş gibi davranabilir miyiz? Onlar tutuklayıp ülkemizin topraklarında rahat dolaşacaklarını düşünüyorlar bizler rahat dolaşmalarına izin mi vereceğiz.
HAYIR;
Kürdistan gençliği artık bu gidişe layık olduğu kahramanlık ve direniş geleneğiyle dur demelidir. Akp Kürdistan’da hiçbir yerde rahat dolaşmamalı, adımını bile atamaz hale gelmelidir. Hedef mi arıyoruz? Akp’nin tüm bürolarını başına yıkalım. Araçlarını ülkemizde dolaşamaz hale getirelim. Adım attıklarında çok güvendikleri ordularıyla gezsinler ki yedine yetmişe onların düştükleri hallere gülelim ve daha çok mücadele edelim.
Onlar tutuklarız diyerek her gün içeriye atarak yaşamımızı tehdit ediyorlar, bizleri yurdumuzdan ve özgürlük umutlarımızdan koparmaya çalışıyorlar. Bunu yapabilirler mi? Biz ki Önder Apo’nun öğretisinde yaşama merhaba diyenleriz, biz ki dört duvarın arasında örgütlenip direnişin ışığında aydınlananlarız, biz ki dağların zirvelerinde özgürlük şarkılarıyla düşmanı çılgına çevirenleriz. O zaman vakit durmak değil canlanıp kendinizi her yerde gösterme zamanıdır. Vakit gelmiştir. Hesabını soracağımız NEWROZ günlerimiz yaklaşmakta. Özgürlüğün ateşinin düşmanı kıskıvrak yakalayacağı günler şimdiden gelmiştir. Her yeri bir NEWROZ’a dönüştürmenin zamanını hep birlikte yaratalım.
Akp’nin tüm odaklarına cevabımız gecikmesin. Özgürlük ateşiyle şenlik yaratmanın günlerini Kürdistan’ı kalbinde yaşayan her gencimiz damarlarında bir volkan gibi fışkırmalıdırlar.
Mazlum Doğanların direnişinde yaratığı destanı, Beritanlar’ın şaşkına çevirdiği kahramanlığı, Viyanların Unutulmaz öğretisini yaşamımızın her anında var etmenin zamanı gelmiştir arkadaşlar. O zaman sıra bizde diyerek işe koyulmalıyız. O zaman bizleri görmenizin zamanıdır diyerek başlamayız. Başlamalıyız ki şaşkınlıktan deliye dönsünler, kaçacak yer bulamayarak yaptıklarının hesabını verebilsinler.
Direnişin evlatları olduğumuzu daha ne zaman göstereceğiz? Tarihin en köklü halkının gençleri olarak sefacıları, ziyafetçileri, kan emicileri, faşist odakları, katliamcıları görmezden mi geleceğiz? Elbette ki HAYIR!... O zaman işe canla başla, büyük coşku ve moralle başlamanın zamanıdır.
Çünkü bizlerde başlıyoruz…
Bahtiyar Doğan
- Ayrıntılar
Biliyor musun güzel arkadaşım ben insanın içyapısının hep temiz olduğuna giderek inanan biriyim. Kötülük dedikleri olgu sonradan insana bulaşıyor. İnsan özünde hep biraz adaleti, eşitliği, kardeşliği, beraberliği ve sevgiyi kendi içinde barındırıyor. Sınıflı toplum adeta her şeyi alt üst ediyor. Yılların alışkanlıkları tarz haline gelince neredeyse genetikleşiyor. Diyeceksin neden o zaman o kadar kötülük. Bende derim ki en kötü insanın o denli duygusal yaklaşım sergilemesini neyle izah edeceğiz o zaman. Çünkü insan gözlemliyor da, en kötü olan insan dahi o kadar duygu yüklüdür ki yaşamın pragmatist ve çıkarcı bakışı, ön yargılı eğitim biçimi, sınıflı toplum, dini dogmalar, kan bağı adına geliştirilen milliyetçilik insanı kirletiyor. Ve insan bu tuzaktan kendisini kurtaramıyor.
İşte değerli arkadaşım ben buna inanıyorum. Daha fazlasına da inanıyorum. Biliyor musun her insan birazda doğuştan bu nedenlerden dolayı PKK'lidir. Eğer PKK'li olma olgusu adalete, eşitliğe, kardeşliğe ve özgürlüğe adanmışlık ise her insanda bu değerler şöyle ya da böyle vardır. Önemli olan bu cevheri görüp açığa çıkarmadır. Kimi insan bunu açığa çıkaramıyor. Kolay olan sınıf eğilimlerine esir düşme yolu seçiliyor. Verili olanı herkese uygulayabiliyor. Ama önemli olan verili olmayanı yani sıra dışı olanı uygulayabilmektir. Kendi içindeki bir nevi bilinçaltına itilmiş olan ben’ini açığa çıkararak kendin olmayı becerebilme oluyor ki bunu da herkes yapamıyor ya da herkes buna cesaret edemiyor. Söylemek istediğim özcesi insanın toplumsal esaretinden dolayı kendi içinde var olan ilk insanı açığa çıkaramamasıdır. Kendi içindeki PKK’li olan insanı doğurtmamasıdır. Bu da insanlığın bir talihsizliğidir.
Güzel insan, ben PKK'li insanın çok temiz olduğuna içten inanan biriyim. PKK'li insan ilk sömürüsüz insandır. İlk tahakkümden uzak olan insandır. Hiyerarşiye hep kafa tutan insandır. Kan bağından uzaklaşmış olarak toplumsalmış insandır. Dini motifleri salt ayinle ilgili düzeyde ele alıp putlaştırmayan ilk insandır. Bak etrafında ki insanlara Katılma kararı verirken hep böyle değil miydiler? Yine daha büyük amaç ve umutlar için yola çıkmadılar mı?
Biz PKK’liler genelde her yeri kendi ülkemiz biliriz. Bizim için yer, ülke, kıta devlet fark etmez. Hep kendi kimliğimizle hareket etmeye alışık insanlarız. Bundandır ki hiçbir yerde bizim için verili sınırlar geçerli olmaz. Olamaz da, olmamalıdır da. Çünkü biz biraz da dünyalıyız. Ve eğer dünyalıysak bu sınırlar nedir diye hep kuşkuyla baktık. Ve doğrusu hiçbir gün de takmadık. Takmamaya da devam edeceğiz. Çünkü ilk insanlar yaşarlarken bu dünya da sınırlar yoktu. Kimsenin malı mülkü değildi. Hele hele kimsenin özelinde hiç değildi. Hani büyük ve muhteşem insan der ya “özel mülkiyet vicdanın kirletilmesidir” diye, işte bundan olmalıdır ki biz hep böyle özel olana kuşkuyla baktık. Öyle olunca da hep bir genel olan, komünal olan, kolektiflik kokan, paylaşımı olan, adaleti olan ve tabii ki biraz da hoşgörülü olanı aradık. Hani Şeyh Bedrettin’in deyimiyle “yârin yanığından gayri her yerde her şeyde hep beraber diyebilmek için” olanı aradık. Bunları nerede bulmuş isek hep rahatladık ve ruhumuz dinginleşti, ruhumuz saadete kavuşur oldu.”
E. Nucan
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
15 Ocak günü Hakkari’in Şemdinli ilçe merkezinde bulunan bir polis noktasına yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda 1 özel tim elemanı gerillalarımız tarafından öldürülmüştür.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
8 Ocak tarihli açıklamamızda 30 Aralık günü Dersim’in Pülümür ilçesinde işgalci TC ordusu ile gerillalarımız arasında çıkan çatışmada 7 arkadaşımızın şahadete ulaştığı bilgisini vermiştik.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
14 Ocak günü 14.00-18.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Zap’ın Kunişka alanı, Kunişka Vadisi, Mêzê Köyü ve Ava Basya alanlarına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
2012 yılı Kürdistan’da başka geçecektir. Dolu ve dolgun geçecektir. Kader belirleyen bir yıl olacaktır.
Yukarıda söylenenleri sadece biz söylemiyoruz. Yaşanan gerçeklerle bağlantılı olarak bölge ve dünya gerçekleri bunları alenen dile getiriyorlar.
Yaşanacak olanları kestirebilmek esasta başarının yarısı diyorlar. Ancak sadece yarısıdır. Belki de bu yarıdan daha fazla önemli olan ise öngörülenlere göre kendini konumlandırmaktır. Buna göre kendini hazırlamaktır. Başka bir deyimle örgütlemektir.
Örgütlü olmak ne demektir? Örgütlü olmak demek planlı, programlı yaşamaktır. Olup biteceklere karşı kendini hazırlamaktır. Bilinçlice olup bitene katılmaktır. Yapmak istemek istediklerimizin gerçekleşmesi için öncelikli olarak kendimizi bunları yapacak hale getirmektir. Bu ise ciddi bir şekilde bilinç düzeyinde hazırlık demektir. Kimisi buna zihinsel hazırlık diyor. Eskilerde buna biz ideolojik donanım diyorduk.
Evet, zihinsel olarak kendimizi hazırlamak önemlidir. Zihinsel hazırlıkla birlikte zihnimizde geçenleri dile getirmek için çalışmaktır. Buna biz söz gücü diyelim. Söz gücünü yakalamışsak, yapacaklarımızı yapabilmek için çevremize açılmaktır. Onları söz gücümüzle ikna olduklarımıza, doğru bildiklerimize çekmek için uğraşmaktır. Yani emek sarf etmektir. Emeğimiz esasta insanları bir amaç doğrultusunda bir araya getirmektir. Bir araya getirdiğimiz insanları eyleme döktüğümüz an artık bir örgütlülüğe başlamışızdır. Ve ortaya koyduğumuz eylemin ve eylemlerin sonuçlarını toplamak artık örgütlüğümüzdür.
Evet, önce kendimizi olup bitene karşı sorumlu göreceğiz. Olup bitene karşı kendimizi ikna edeceğiz. Olup bitenlere kendimizi katacağız. Hani “Kendini Bil” ilkesi temelinde önce kendimiz olup bitenlere karşı, olup biteceklere karşı kendimizi hazır hale getireceğiz ki başkalarını olacaklara katalım, kazanalım ve örgütleyelim.
Tekrar yazımızın başına dönersek: “2012 yılı Kürdistan’da başka geçecektir. Dolu ve dolgun geçecektir. Kader belirleyen bir yıl olacaktır.” Bu söylenenlere inanıyorsak o zaman kendimizi buna göre dediğimiz gibi konumlandıracağız. Buna göre kendimizi bireyselliklerden, keyfiyetçi ve sıradan yaklaşımlarımızdan kurtaracağız. Kendimizi tümden adeta tepeden tırnağa disipline edeceğiz. Bir dakikamızı bile boşa geçirmeden tüm yan ve suni çelişkileri bir köşeye bırakarak ilk elden işin içine gireceğiz.
Tarihi bir süreçten geçiliyor. Ortadoğu kaynıyor. Irak kaynıyor, Suriye kaynıyor, İran kaynıyor, Ortadoğu’nun geneli kaynıyor ve Türkiye kaynıyor. Bu durumda şunu açıkça belirtelim: Kim çok güçlü kendisini hazırlayıp yani örgütleyerek işin içine girerse kazanacak olan o ya da onlar olacaktır.
Türkiye devleti giderek faşizan bir yapıya kayıyor. Biz Kürtlerin kanımızla, canımızla elde ettiğimiz tüm değerlere karşı bir saldırı içerisindedir. Öncelikli olarak önderliğimize karşı bir saldırı içerisindedir. Demokratik Kürt siyasetine bir saldırı içerisindedir. Kürtlerin onlarca emekle elde ettikleri sivil toplum örgütlerine bir saldırı içerisindedir. Kürt gençlerine, Kürt kültürüne, diline ve cümle tüm değerlerine karşı bir saldırı içerisindedir. Gerillasına karşı kimyasal kullanmak dahil bir saldırı içerisindedir. En son ise Roborski’de 34 sivil Kürt gencini bilinçlice hedefleyerek katletmiştir.
Evet, TC devleti daha doğrusu Yeşil Türkî Faşist TC devleti giderek topyekun özgür kürde karşı bir saldırı içerisindedir. Bu saldırı gücünü ABD’ deden ve de her zaman ortada ekonomik çıkarları için sessiz kalan Avrupa’dan almaktadır.
Ancak dediğimiz gibi Ortadoğu’da her şey kaynarken Kürt özgürlük hareketi olarak eskisinden çok daha fazla imkânlarla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Ortadoğu hiç olmadığı kadar Kürt özgürlük hareketine açık hale gelmiştir. Karşımızda faşizmi aşarak ileri faşistleşen bir devletin sorunlu olmadığı tek devlet ve yapı kalmamıştır. İran'la, Ermenistan’la, Yunanistan’la, Kıbrıs’la, Suriye’yle, Irakla, İsrail’le özcesi etrafta ne kadar böyle yapı varsa hepsi itiş kakış içerisindedir. “Sıfır sorun” politikasından herkesle “hır cır sorun politikasına” geçmiştir. Ve bu hır cır kesintisiz devam edecektir.
Evet, 2012 yılı sıcak ve dolgun geçecektir. Her yılda kesinlikle farklı geçecektir. Sıcak bir yıl olacaktır. Öyle ki tüm bölgeyi ısıtacak kadar sıcak geçecektir.
“Doğrular her zaman başarı kazanırlar, yanlışlar her zaman olumsuzluğa yol açarlar.” Böyle değildir. Böyle olması için diyoruz ki gençler sıcak günlere hazır olalım. Yeni bir 15 Şubat’a gitmeden önce Kürt özgürlük hareketinin sembollerinden olan Viyan Soran yoldaşın 2 Şubat’taki şahadet yıl dönümü vesilesiyle güçlü örgütlü olalım. Yine 170 gündür süren tecride karşı topyekûn direnişe geçmek için örgütlülüğümüzü tamamlayarak harekete geçelim.
Evet, 2012 yılı çok farklı geçecektir. Renkli ve sıcak geçecektir. Buna hazır olalım. “Sessiz çığlıkları ancak yürekler duyar” ancak biz sadece yüreklerin duyacakları çığlıklar atmayalım, tüm dünyanın duyacakları çığlıklara sessimizi herkese duyuralım.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Yıllardır Kürt halkının temel haklarının TC sınırları içinde yürürlükte olan anayasa içinde yer etmesi için mücadele ediyoruz. Kürtlerin varlıklarının yok sayılmasını engellemek ve varlıklarını anayasal güvenceye kavuşturmak temel bir gerekçemiz konumunda.
Mevcut anayasanın en çok da Kürtleri vuran 12 Eylül 1980 askeri darbesinin bir ürünü olduğu, daha ilk günden itibaren bu anayasa karşısında mücadele yürüttüğümüz biliniyor. Bununla birlikte halkları bu denli sıkboğaz eden, haklarını ayaklar altına alan, keyfi ve despot yöntem ve yönetimlere izin vermesi nedeniyle demokrasi karşıtlığı kesin olan bu anayasanın değişimi için yürüttüğümüz mücadele de ortada.
Buna rağmen Kürtlerin haklarının güvenceye alınması için anayasal, kanuni bir statüye ihtiyaç vardır. Ve bu, Kürtlerin en demokratik hakkıdır.
Lakin hem 12 Eylül anayasası, hem de şu anda AKP hükümetinin iktidarının güvenceye alınması amacıyla oluşturulmaya çalışılan anayasa Kürtlerin haklarına cevap olması bir yana Kürt halkının tüm kesimleri karşısında ağır bir baskı ve şantaj unsuru olarak kullanılmak isteniyor.
Kürt halkı karşısında kültürel, siyasi, sosyal soykırım uygulayan, fizik şiddeti çekinmeden devreye koyan faşist yönetim en dinamik kesimleri vurmaya devam ediyor. Gençlere yönelik hazırlanan yeni yasalar bunu işaret ediyor. Toplumda bir ara yükselip dinen tepkiler dışında da şu anda hazırlanan bu yasalara yönelik herhangi bir engelleme girişimi görülmüyor.
Bir yandan molotofu silah sayan, diğer yandan gösterilere katılan çocuk ve gençleri ailelerinden alarak Hamidiye Alaylarının, yeniçeri ocağının günümüz versiyonu okullara kapatmayı öngören yasaların hedefi Kürt gençliğidir. Yarattığı ortam ile isyanı, direnişi süreklileştiren, Kürt gençlerine mücadele dışında yol bırakmayan faşist yeşil Türkçü anlayış bu sefer yasalara dayanarak resmi katliamlar yapma peşindedir.
Kürtlerin direnişçi, onurlu duruşlarının sinmeyeceği, geriletilemeyeceği, bu direniş içinde gençliğin asla geri adım atmayacağı bilindiğinden gösteri ve yürüyüşlerde yapmak istedikleri katliamlara resmi kılıflar üretmek istiyorlar. Gösteri yapan, hakkına arayan, birikmiş öfkesini kusmak isteyen her özgür Kürt genci sokak ortasında hem de resmi kanunlara dayanılarak infaz edilmek isteniyor.
Hoş, öldürmek, katletmek için bunlara ihtiyaçlarının olmadığı ortada. Son yıllarda sokak ortasında katledilen gençlerimiz halen hafızalarımızda taptaze duruyor. Küçük bebelerden tutun, üniversite öğrencilerine kadar her yaşta Kürt genci katledildi. Yetmedi devletin okullarında, sözde eğitim-öğretim kurumlarında gençlerimiz uyuşturucuyla, fuhuşla kandırılmak istendi. Küçük kız kardeşlerimiz tecavüze uğradı. Yani çocuklarımızı, geleceğimizi yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Fakat yere düşen gençlerimizin uğruna düştüğü dava büyüdükçe ve sistemi dara soktukça farklı arayışların gelişeceği kesindi. Her geçen gün dış despot ülkelere vaaz veren Erdoğan’ın gerçek katliamcı yüzü, Kürtler karşısındaki ikiyüzlü politikaları deşifre oldukça, uluslar arası alanda baskı hissettikçe bu katliamlarını daha ‘kabul edilir’ düzeylerde yürütmek zorunda kaldı. Bu da tüm dünyada sözde hukuk adı altında devletin güvencesi, iktidarların garantörü olan yasaları devreye koymak olacaktı.
Bu girişim sahiplerini şimdiden uyarıyoruz! Geçirdiğiniz bu yasalar, Kürt gençlerine yönelik uygulamaya koyacağınız bu resmi katliam belgeleri ilk olarak sizi vuracaktır. Bu sözümüzü bir kenara yazın.
Bunun dışında gençliğin de bu gelişmeleri gözlemesi, karşısında alacağı tavır ve tutumu netleştirmesi gerekmektedir. Herhalde elimiz kolumuz bağlı oturacak değiliz. Katledilmeye, soykırıma, asimilasyona, en doğal haklarımızın şantaj unsuru olarak kullanılmasına, günlük tecavüz sistemine karşı tavrımızı ortaya koymalıyız.
Bunu hazırlanarak yapabiliriz. Örgütlenerek, bir araya gelerek yapabiliriz.
Bunun dışında da tabii ki eylem yöntem ve taktiklerimizi gözden geçirmeliyiz. Öz savunma birimleri olarak bulunduğu her yerde görev ve sorumluluk sahibi olan Kürt gençlerinin daha yaratıcı ve caydırıcı eylem yöntemlerini geliştirmeleri çok önemlidir.
Birçok kez söylenmiş olsa da bir kez daha hatırlatmakta bir sakınca yoktur. Kürtlerin yaşadıkları yerlerde özgürlük ve demokrasi mücadelesi karşısında yer alan kesimleri iyi tespit etmek gerekir. Faşist devletin kolluk güçlerinin yerleri tespit edilmelidir. Yeni yasalarla gençlerimizi katledecekler o yörede, yerde, mahallede yaşayan kolluk güçleri, kontra örgütlenmeleri olacaktır. 90’lı yılların Hizbullah örgütlenmesine benzer ve Kürt Haması olarak örgütlenen kesimler olacaktır.
O zaman bu kesimleri şimdiden tespit etmek, evlerini, iş yerlerini, ilişkili oldukları devlet daireleri ve kurumlarını bulmak gerekecektir. Araçlarını, araç plakalarını tespit ederek tüm gençlerimiz arasında deşifre edilmesi sağlanmalıdır. Bunlarla işbirliği halinde bulunan ve Kürt kimliğini satılığa çıkarmış onursuzları bulmak, halk içinde deşifre etmek gerekmektedir.
Bunları bir hazırlık çalışması olarak her şeyden ve her görevden önce ele almalıyız. Madem onlar yasaların gücüne dayanarak, kurdukları işbirlikçi hain ağıyla, kontra örgütlenmeleriyle, kolluk güçlerin vuruş gücünü kullanarak bize yönelmek, gençlerimizi katletmek, esir almak, iğdiş etmek peşindeler, biz de o zaman meşruiyete dayalı bir savunma içinde bulunmalıyız.
“Toplumsal kimliğe kazınmış yasalar kolay kolay silinmez ve etkisini yitirmez” diyor Önderliğimiz. Biz de Kürtlerin temel yasası olan ve hepimizin genlerine yerleşmiş olan direniş yasasının verdiği güç ve cesaretle mücadelemizi yükselteceğiz.
Başımızı koyun gibi uzatmayacağız. Zindanlara girip pis nefeslerinin altında yaşamayacağız. Meydanlarda bizi katletmelerine izin vermeyeceğiz. Halkımızın geleceği olan çocuklarımızı, gençlerimizi koruyacağız.
Bunun için tabii ki daha örgütlenmek, çok çalışmak gerekecektir. Büyük bir savaş kapıya gelip dayanmıştır. Bu savaş, son savaştır.
O zaman bu savaşı kazanmak ve en son Roboski’de katledilen insanlarımız başta olmak üzere tüm şehitlerimizin intikamını almak için her şeyi bir kenara bırakarak, tüm bireysel planları askıya alarak yüklenmek en birinci görevimizdir.
Kürdistan’ı faşist odaklara, işbirlikçilerine, hainlere, tüm devlet ve faşist siyasi odaklara cehennem yapmak için hazırlanmak bir onur, namus meselesi olmuştur. Eğer biraz vicdan ve onur sahibiysek bunun dışında bir yaşam ve gelecek sahibi olmayacağımızı da görürüz.
Pir Kemal
- Ayrıntılar
Türkiye iç işler bakanı İdris Naim Şahin tekrar sahneye çıkarak, bu defa toplumu ideoloji, felsefe, insanlık dersi veriyor. Büyüklerinden öğrenmiş olacak ki, Türkiye toplumunu aydınlatacak, barışı, demokrasiyi, insanlık onurunun öğretisinin bilgesi olacak. Toplum böylece anlayış, ölçü, bakış açısı kazanarak ilerleme kaydedip aydınlık yarınlara kavuşacak. Ne zaman görülmüş Barbarlık felsefesi insanlığa yol göstermiş, tarihin hangi kesitinde faşizm ideolojisi insanlığın kurtuluş ideolojisi olmuş da, Naim Şahinin felsefe, ideolojisinde insanlığa yol gösteriyor, toplumun sorunlarını çözsün. Bunun savunuculuğunu yapacak kadar, sapmış bir kişiliğin toplum adına, topluma bir halkın geleceğine hakaret etmesi kabul edilemez.
Hiçbir mantığı, ahlaki ölçüsü olmayan bir dille PKK’nin savunduğu fikirlerin, ideolojisinin, “ iğrenç, sapkın” olduğunu dillendirecek kadar düşmüş bir kişiliktir İdris Naim Şahin. Aslında şahsında dillendirdiği cemaat ve uzantısı AKP’dir. Bir anlamda başarısızlıklarını, yenilgilerini dışa vuran ruh halleridir. Daha öncede Ali Babacan, Egemen Bağış gibi tipler, psikolojik-özel savaş konsepti içerisinde PKK’ ye karşı her şeyi söylemeyi kendilerine hak görerek saldırmaktan geri durmamışlardır. Biri sözde ekonomi bakanı, PKK’ yi karalama dışında yaptığı, Türkiye ekonomisini kirli politikalarında nasıl kullanabilecekleri, uluslar arası sermaye çevrelerine nasıl pazarlayacakları uğraşında. Krizli Türkiye ekonomisinde açtıkları gediği, cemaatlere kanalize edilen paraları nasıl örtbas edecekleri arayışındalar. Ordu ve diğer bazı yapılanmalardaki düzenlemelerle elde edecekleri geliri de ince hesap ve kurnazlıklarla daha fazla halkı sömürerek, ekonomik gelişmeyi sürekli dillendirerek yüksekte tutmakla ekonomiyi kurtaracaklarını söylüyorlarsa yanılıyorlar. Türkiye ekonomisi acilen incelenmeye alındığında altında yatan gerçek daha iyi görülecektir. Bir anlamda PKK bu planlarını bozduğundan daha çok saldırganlaşıyorlar.
Şu çok iyi bilinmelidir ki; Bu hareketin ve Önderliğinin, uğruna büyük bedeller veren Kürt halkının sahip olduğu felsefe ve fikirleri, bu zihniyetinizle, lanetlenmiş dilinizle bu halkı mücadelesinden yıldıramayacaksınız.
Terörle mücadele adı altında, ülkenin bütünlüğü, güvenliği adına hiçbir savaş kuralı tanımayan yöntemlerle yürüttüğünüz saldırılar cevapsız kalmayacaktır. Bu saldırılar salt Kürt halkına ve gerillaya dönük olmayıp, başta Türkiye toplumuna yöneliktir. Bu böyle bilinmelidir. Tamamıyla kural dışı yürüttüğünüz bu kirli savaşla, hegemonyanızı bu halkın başında inşa edemeyeceksiniz. Bu halktan milyonları da katletseniz, bu hareketin tek militanı da kalsa asla ilkelerinden, fikirlerinden taviz vermeyecektir.
Yıllarca PKK hareketinin, bu halkın her türlü zorluğu göğüsleyerek sağduyulu eşi görülmemiş bir sorumlulukla fedakarca bu ülkenin bütünlüğü, demokratikleştirilmesi için mücadele etmediğini kim söyleyebilir. Onurlarını, tarihsel- toplumsal değerlerini yitiren ve zere kadar sorumlulukları olmayanlar böyle sözleri sarf edebilirler.
Faşizmden, kölelik düzeninden beslenen, toplumu toplum olmaktan çıkaran, tarihle oynayan bu katliamcı, cinayet şebekesinden hesap sorulmalıdır. Daha görkemli bir mücadele verme zamanıdır. YA ONURLUCA BİR YAŞAM YA DA ASLA!
Piling Malatya
- Ayrıntılar
Kadına yönelik şiddet hızından hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor. Kadınlara yönelik şiddetin bütün biçimleri, cinselliklerini şiddet, korku ve sindirme yoluyla kontrol altına alarak kadınlara boyun eğdirmenin ahlaksızca yöntemleri olarak iş görmektedirler. Şu anda dünya çapında binlerce kadın devletlerin gerek savaş yoluyla gerekse de devletin alt ve üst yapı kurumlarıyla uyguladığı sistematik şiddetin yanı sıra eşlerinden, babalarında ve erkek kardeşlerinden dayak yiyorlar, şiddet görüyorlar. Birileri namus adına öldürülüyor, birilerinin yüzüne kezzap dökülüyor, birilerinin boğazı kesiliyor, birileri recm ediliyor, birilerinin boynuna ip dolanıyor ve birileri bombalar altında öldürülüyor. Binlerce kadın tecavüze uğruyor, işkence görüyor, gözaltında kayıp ediliyor ya da kaçırılıyor. Fuhuş bataklığına binlerce kadın saplanıyor. Ve fuhuş bu gün uygarlık sisteminde bir sektör haline gelerek kadını tüketiyor. Yaratılmak istenen yeni sömürge alanları nedeniyle’ terör’ adı altında kirli savaşlar süre geliyor ve bu savaşın en fazla mağduru yine kadınlar oluyor. Çünkü ataerkil sistemin şiddet kültürü o kadar geniş bir yelpazeyi kapsar ki kadın yaşamının her anı bir şiddet biçimiyle denetlenir, köleliğin sınırları yeniden çizilir. Kimi zaman görünür bir şiddet aracılığıyla kimi zaman da işselleşmiş köleliliğin yarattığı oto kontrolle varlığını sürdürür.
Böylesi bir girişle şiddete yönelik bir tanım geliştirmek istedim. Öncelikle şiddeti doğru tanımlamak önemlidir. Son süreçte Türkiye gündeminde de bu soruna dönük yapılan önemli tartışmalar söz konusudur. Kimi kadın aktivistlerinin sorunu ele alış, tartışma düzeyleri önemli olmakla birlikte ağırlıkta gündeme taşınan, Kadın ve Aile Bakanı olan Fatma Şahin’in hazırladığı ve bakanlar kuruluna sunduğu şiddete dönük karar tasarısıdır. Kadın sorunu öylesine köklü ve derin bir yapıya sahiptir ki onu bu bütünlük ve derinlikte ele alıp irdelemedikçe doğru bir sonuca da ulaşılamaz. Şiddet bu biçimiyle ele alınıp tartışılmazsa, aşılmasına dönük ciddi bir mücadele de içinde de olunamaz. Öncelikle bu soruların cevaplandırması gerekir. Şiddet hangi zihniyet ve sistemin ürünüdür? Eğer şiddet ataerkil zihniyetin ve sistemin sonucudur diye bir tespitte bulunursak sorunu doğru tanımlamış oluruz. Doğru tanımlanan bir sorunda kendisiyle çözüm zeminlerini de geliştirir.
Bir sorunun gündeme girmesi önemli ancak nasıl gündemleştirildiği daha da önemlidir. Şimdi hükümet çevresinde özellik en son hazırlanan şiddete yönelik karar tasarı temelinde bu soruna yaklaşım içinde olmak ne tarihten, ne toplumdan, ne kadından ne de sistemden bir şey anlamamak demektir. İktidarcı zihniyet temelinde ele alınan şiddet sorunu doğru tanımlanmadığı gibi, muğlâklaştırılmakta, çarpıtılmaktadır. Bu tür yaklaşımlar en fazla da şiddeti meşrulaştırmaktadır. Yine bu tür yaklaşımlar sonucudur ki Türkiye’de şiddet önemli bir oranda artışı yaşamaktadır. Bu artış eril siyasetin bir sonucu olarak gelişmektedir. Öncelikle Kürdistan tekrardan diriltilen kirli savaş konsepti ile şiddet yeni biçimlerle süreklileştirilmektedir. AKP hükümetinin faşizan- militarist yaklaşımları sonucu şiddet tekrardan artışa geçmiştir. Bu savaşın önü alınmadıkça, bu militarizme dur demedikçe şiddet ölümcül bir mekanizma olarak tüm toplumu vurmaya devam edecektir. Bu şiddet sadece kadını vurmuyor, toplumun tüm kesimlerini vuruyor, vurmaya devam ediyor. Öyle ise şiddet sorunu bir toplum sorunudur ve bu boyutta ele alınmasına ihtiyaç vardır. Şimdi kadın dekolte giydiği için erkek tahrik olmuştur diyen ve tecavüze uğrayan kadın tecavüz eden erkekle evlendirilecek kararını alan bir zihniyetten ne beklenebilir? Böyle bir zihniyetin kendisi tecavüz karakterine sahip değil mi? Tecavüzü meşrulaştırmak tecavüzcü bir zihniyetin sonucudur. Yine kadın erkek eşit değil, olamaz diyen Erdoğan’ın cinsiyetçi, militarist anlayışla biçimlenen AKP siyaseti toplumun tüm sorunlarına olduğu kadar, kadına yönelik şiddet sorunu da ne kadar doğru tartışabilir? Kadınların ve çocukların katline fetva veren bir zihniyet bu soruna nasıl bir doğru yaklaşım içinde olabilir? ‘’Ve Başkanımızın ilerici, gelişkin görüşleriyle kadın sorununa dönük çalışmalarımız geliştiriyoruz’’ diyen Türkiye’nin kadın ve aile bakanından da bir şey beklenemez, beklenmiyor da. Kadınlık salt bir biyolojik olgu değildir. Ben böyle yaklaşmıyorum. Bir kadının nasıl düşündüğü, kendisini, hayatı nasıl algıladığı önemlidir. Ataerkil sistem içinde bir bozulmayı yaşayan kadın, bu zihniyeti kendisinde başlayarak çözme ve aşma gücünü ortaya koymazsa sonuçta yaşanan kaçınılmaz olarak benzeşmedir. Farklılıktan ziyade tabi olmaktadır. Bu da daha fazla özsel olarak yozlaşmadır. Bu yozlaşma sonucudur ki kadın kavga anında banyoya gitmesin sıcak su var, mutfağa gitmesin bıçak var işte ara sokaklarda tek dolaşmasın ya da dışarıya çıktığında çantasına siprel koysun! Gerçekten trajik- komik bir durumdur. Oysaki şiddet olgusu bu gün toplumda sistematik bir biçimde yaşam bulmaktadır. Ve buna neden olan iktidarcı-devletçi zihniyet ve ona dayalı gelişen yapılanmalardır. Şiddet kadını ezmenin, denetim altına almanın bir aracı olarak, ataerkil sistem tarafından hala çok ciddi bir biçimde kullanılmakta ve yaşamın her alanına nüfus etmeyi sürdürmektedir. Mısır’da öğretmen bir kadın herkesin gözü önünde dövülmesi, yine Mısır’da tutuklanan kadınlara bekâret testinin yapılması bunun sonucudur. Tüm bu uygulamalar aynı zamanda insanlığında bir ayıbıdır.
Ataerkil sistemde her zaman elmayı ısıran Havva karşısında tahrik olmaya hazır bir erkek kültürü vardır. Kadının kaybolduğu ve kaybedildiği bir tarihte sadece ‘’ Şiddet’’ adına hatırlanır olması sömürgecilik tarihinin de kanlı simgesidir. Cinsiyetçi toplum da bu kayboluşun eseridir. Bu nedenle şiddetle mücadele erkek kültürü ile erkek egemen sistemiyle bir bütün mücadeledir. Ataerkil sistem kadınlara yaşamın her alanında topyekûn bir saldırı zihniyeti ve sistemidir. Bu nedenle kadına yönelik bu kadar şiddetin, saldırının sorumlusu egemen erkek sistemi ve onu uygulayan toplumdur. Kadına karşı şiddet toplumun ahlaki anlam da yozlaşmasının bir sonucu olarak gelişmektedir. Bu anlam da ataerkil zihniyet ve ona dayalı tüm yapılanmalarla topyekûn bir mücadele kadın kurtuluşu, özgürlüğü için temel neden olmaktadır. Bu sistem ve yapılanmalar değişmedikçe kadın köleliği, istismarı, metalaştırılması ve kadın katliamları da bitmeyecek. Aile ve kadın-erkek arasındaki ilişki düzeyindeki erkek egemenliğini sürekli üreten gerçeklik çözümlenip, aşılmazsa eşitlik, özgürlük, demokrasi, ahlak, politika alanında da güçlü bir gelişim yaşanmayacaktır. Böylelikle özgürlük idealleri, hayalleri kırılmaya mahkûm kalacaktır. Özgürlüğün, eşitliğin, demokrasinin ve ahlakın gerçek anlamı kadın ve erkek ilişkilerinde yaratılacak olan özgürlük düzeyi ile eş değerdedir. Sosyal alanda aşk, evlilik ve ilişki kavramları özgürlük bilinci temelinde sorgulamak ve dönüştürmeyi gerçekleştirmek kadınların, köleliği yaratan tüm zihinsel yapılanmalardan, bunun ruh ve duygu dünyasından kopmasına yol açacaktır. Kadını zihinsel, ruhsal ve fiziksel olarak değişip-dönüştüren, yeni den yapılandıran bir sosyal yaşamı yaratmak gereklidir. Ancak bu şekilde erkek aklının zihinsel, ruhsal ve duygusal acımasızlığına karşı güçlü bir direniş ve alternatif yaratılabilinir.
Soruna bu kapsam da yaklaştığımız oranda çözümünde de güçlü mücadele içinde olabiliriz. Kadınlar olarak sadece bu günümüz değil geleceğimizde tehlike altındadır. Ortak sorunlara sahibiz ve çözümleri de ortak geliştirmemiz gerekiyor. Ancak ataerkil sistem dinsel, etniksel kimlikler aracılığıyla bizlere her zaman kirli ve sinsi tuzaklar kurmaktadır. Ve çoğunlukla da bu tuzaklara kapılıyoruz. Oysaki ırkımız, dinimiz ve dilimiz, rengimiz ne olursa olsun sonuçta kadınlar olarak ortak sorunlara sahibiz. Farklılıklarımızda gözeterek ancak en fazla da ortaklıklarımızı öne sürerek daha güçlü bir mücadele içinde olabilmeliyiz. Mücadele alanında bıraktığımız her boşluk bize kanlı bir biçimde geri dönmektedir. Daha fazla boşluk bırakmadan HEP BİRLİKTE MÜCADELE İLE ŞİDDETE DUR diyelim.
Leyla Agiri
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyua!
12 Ocak günü saat 14.30 sularında Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Gite ve Silip köyleri yakınında işgalci TC ordusuna ait hareket halindeki bir konvoya yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar